• cidden çok vahim bir durum. yatıp kalkıp düşündüğüm oluyor, bu kadar salak bir insan nasıl doçent olur diye. bir de slaytı bile yanlış okuduğu zamanlar olur, kahrolursun..
  • bunu slayt kullanarak ders "anlatmakla" karıştıranlar var.

    eleştirilen nokta slayt "okumak".

    sunum mantığını kavrayamamış, satırlarca metni powerpoint'e yapıştırıp aynı şekilde okuyarak ders geçiriyor adam.

    ulan kendinden bir şey kat, bir örnek ver, bir "anlat". orada yazanın aynısını okuyacaksan ben ne anladım senden? ben okumayı biliyorum. madem öyle; at bana slaytları, ben evde okurum.
  • bu gozler amerika'daki bir profesorun slaytlarini hatalariyla birlikte araklayan hoca gordu.
  • ogrencileri suclayarak hakli bir davranis gibi gosterilemeyecek eylem.

    benim bildigim ogretmenler ogrencileri yetistirmekle, yonlendirmekle, dogruyu gostermekle yukumlu. yea bunlarin hepsi mal zaten, merak bile etmiyurlar ki, ben napabilirim yani:s tribi atmakla ogretmen olunmaz. docent, prof hic olunmaz. siz cok yogun akademik arastirmalar yaparken ogrencileri ihmal ediyorsunuz tabi.
  • üniversiteye eğitim için değil, diploma için gelen; hayattaki en önemli amacı meslek aracılığıyla sınıf atlamak olan öğrencilere sahip öğretim üyesidir. hem öğrencileri hem de kendisi bu ülkeye herhangi bir şekilde katma değer sağlayamadıkları için, içlerinde herhangi bir konu hakkında merak olmadığı ve her şeyi bildiklerini düşündükleri için; kendi cehaletlerinin farkında olmayan klikleşmiş gruplarla huzurlu bir hayat sürerler. tek tesellileri başkaların kötü olmasıdır. anne, baba, öğretmen, trafik, ülke, öğrenci hepsi berbattır bunlara göre. bu kadar eleştirinin olduğu ama aynı zamanda bu kadar sekterleşmiş hayat görüşüne sahip başka bir ülke yoktur sanırım.
  • sınıfta slayt okuyarak profesor olacak olan öğretim görevlisinin profesörlükten önceki hali.

    bizim bölümdeki hocaların bir çoğu böyle projeksiyon kullanmayanlar da yıllar önce çıkarttığı notlarını tahtaya yazarak yapıyor bu işi bazısı var sandalyesinden kalkmadan önündeki kitaptan yazdırıyor falan. böyle acayip bi üniversite anadolu üniversitesi ha bi de mühendislik fakültesi bu sözel bölüm falan da değil.
  • görüyor ve artırıyorum :

    (bkz: tüm sene derse gelmeyip profesör olmak)
  • üak doçentlik başvuru kriterleri

    (bkz: ağzı cehalet kokarken başlık açmak)

    akademik unvan almanın ders anlatımıyla ilişkisi var mı, kriterleri neler açın okuyun öğrenin önce. tamam her alan hak ediyor denemez ama yapılan kıyas hatalı, "instruction" başka "academic achievement" başka

    ayrıca www.iskur.gov.tr
  • yök ve üak'ı biraz kurcalayıp; öğretim üyeliğine yükseltilme ve atanma, doçentlik sınav yönetmeliği ve başvuru kriterlerini incelerseniz doçentin slayt okuyarak yetişmediğini anlarsınız arkadaşlar. muhtemelen bir çoğunuzun okurken yorulacağı, okumaya tahammül edemeyeceği ya da anlamayacağı kriterlerden sorumlu tutuluyor bu insanlar.
    master, doktora yeterlilik ve doktora tezini söylemiyorum bile. lısans sonrası ortalama 7-8 yıl süren bir asistanlık süreci. arkasından yardımcı doçentlik için başvuru şartlarını sağlama, gerekli bilimsel yayınları yaparak puan toplama. kadro bulma ve o kadroyu hak ettiğiniz halde kimi zaman yıllarca verilememesi. şanslıysanız yardımcı doçent olabilmeniz ve akabinde geçmişi unutup tekrar doçentlik kriterleri için çalışmaya başlama, yine araştırma projeleri ve bilimsel yayınlar yaparak gerekli puanı toplama. sonra hazırlanılan dosya ile doçentliğe başvurma, dosyanınız bir-iki yıl içinde incelenip sözlü sınava alınmaya hak kazanılması.. sonra 40-45 yaşlarında dünya ile ilişiğin kesilerek 1-2 yıl doçentlik sözlü sınavına hazırlanma.. sonra o yaşta beş profesörün karşısına geçip, çoçuk gibi sınava çekilmeniz.. şanslıysanız ve iyi çalıştıysanız, jüriniz de tarafsızsa ilk seferinde geçebilmeniz.. sınavı geçip doçentliği hak etseniz bile kimi zaman bir iki yıl da üniverstenizin hak ettiğinizi bu ünvanı vermesi için bürokratik süreçlerle ayak diretmesi.. iş yavaşlatması...

    özetle, o aşamaya gelene kadar yapılması gereken o kadar çok araştırma ve yayın, geçilmesi gereken o kadar çok sınav, bürokratik engel ve taraflıca önünüzü kesebilen insanlar var ki slayt okumayı küçümsemeyin arkadaşlar. sanıyorsunuz ki doçentler derse ayıla bayıla giriyor. akademisyen hoca, daha ziyade araştırmacıdır ve bilimsel çalışmalar yapmaktan keyif alır. normalde bir çok gelişmiş ülkede de kendisinden beklenen budur. ayrıca araştırma ruhu ile sınıfta ders anlatma ruhu aynı değildir. bir kişi ikisini de sevmek yapmak zorunda değildir. lecturer olmakla researcher olmak aynı şey değildir. bizim sistemde akademisyenlerin sırtına yükseltmeler için o kadar yük bindiriliyor, bir de istemediği kadar ders yükü. adamdan/kadından mükemmel bir araştırmacı ve aynı zamanda mükemmel bir ders verici olmasını bekleyezsiniz. gündüz dersinize girmek zorunda kalan adam gece uyumayıp araştırma yapmak zorunda ya da haftasonları çalışmak zorunda kalıyor hem derse hem araştırmalara yetişebilmek için. ama yatkınlığı araştırmacılıksa, güzel yayınlar yapmak ve ünvanlar almak istiyorsa dersler onun için iyice iş yükü oldugundan pek sallamıyor. ha bir de şöyle bir şey var hocanın belli bir uzmanlığı var. diyelim ki a konusunda. bölümler bazen öyle emrivakılerle bu insanlara ders bindiriyor ki uzmanlığına bakılmıyor. adama gidip d konusunda ders bindiriliyor. ee zaten bir sürü iş yükü var, sen gidip aslında hiç alakası olmayan bir konudan derse girmesini zorunlu tutuyorsun( maalesf bunu çok gördüm ) adam ne yapacak, sana şiir mi okuyacak derste? zaten o derse girmek istemiyor ki herkesin uzmanlıgı ve ilgi alanı farklı. sonra gidiyor, sagdan soldan ders notu bulup geçiştirmeye çalışıyor dönemi hoca. yani onlar doçent hoca diye her şeyi bilmek zorunda değil arkadaşlar ya da girdikleri her dersin uzmanı değiller. keşke herkes doçentlik alanından derse girse emin olun 15 yıl boyunca çalıştıgı ve o doçentlik sınavı için harcadığı emeğin üzerine size şakır şakır anlatır o dersi. ama sistem öyle değil, adamı olmak istemediği yerde yapmak istemediği şeyi yapmaya zorluyor. o adam aslında çıkıp, kendi konularını okumak, kendi alanında araştırmalar yapmak istiyor. sizden çok istiyor o dersin çabucak bitmesini. keşke bazı ülkelerde bazı üniversitelerde olduğu gibi bizde de seçme şansı olsa. araştırma yapmayı bilen ve seven akademisyen hocalar güzel araştırmalar yapmakla yükümlü olsa sadece; araştırma yapmayı değil ders anlatmayı seven, okuduğunu anlama ve anlatma kabiliyeti olan insanlar da o yayınları okuyup sınıfa girip ders anlatsa..
hesabın var mı? giriş yap