• herkesin başına gelebilecek kadar sıradan bir örneği için;

    çok sinsi geliyor, ne olduğunu anlayamıyorsun. sıradan bir adamken, içen, seven, işine gidip gelen sıradan insanlardan biriyken sızıyor içinize. hastalığın artık yayılmış olduğunu iş işten geçtikten sonra anlıyorsunuz. en tehlikelisi bu. ben değilim demeyin, bana olmaz da demeyin, hayatınızın bir anında birdenbire beyninizde kalan üç paralık aklınız "bu ben değilim, ben değilim" diye bağırdığında fark edebiliyorsunuz ancak virüsün her hücrenize yayıldığını. kendinizi dışardan izlemeye başladığınızda her şey bitmiş oluyor. siz artık gitmiş oluyorsunuz kendinizden. ben delirdikten sonra fark edebildim bunun aslında en azından 2 yıllık bir süreç içinde gerçekleştiğini. o kadar hızlı ve o kadar sıradan oldu ki her şey. en son tetik sesini ve patlamayı duydum aniden. baktım kafam artık yerinde değildi. çok kolay oldu.
  • herkes gitti, dedi.
    evet, dedim.
    yatmadan bir sigara mı içsek, dedi
    çok içtikçe daha çok içmek istiyorum, dedim.
    evet, dedi.
    sigarayı yaktım.
    yağmur, dedi.
    evet, dedim.
    yağmur tuhaf, dedi.
    nesi tuhaf, dedim, yağmur işte..
    bulutların trafik kazası olabilir bu yağmur, dedi. tanrı yukarıda bulutların geçişini düzenleyen bir trafik polisi ve bir ara bir arkadaşı geliyor, mesela mikail, sohbete dalıyorlar, trafik karışıyor, işte o zaman, yağmur yağıyor.
    belki tanrı bulutu kullanan uykusuz şofördür, dedim.
    o mikail olabilir belki, dedi.
    olabilir, dedim.
    herkes gitti, dedi
    evet, dedim.
    herkes gitti ve sigara içiyoruz, dedi.
    herkesin gitmesinden daha garip yağmur, dedim.
    duvarda bir şey mi var, dedi.
    beynim dedim, az önce dağıttım.
    ah dedi, oysaki yeni toplamıştın.
    tüh, dedim.unutmuşum gene, bir sigara daha?!
    duvarda bir şey var ve kaçıyor, dedi.
    boşver, dedim. zaten herkes gitti.
  • --- spoiler ---

    -"bebek,neden başkaları bize arabalarıyla çarpmaya çalışıyorlar"
    "çünkü mutsuzlar ve mutsuz insanlar acı vermeyi severler,annem."
    "mutlu insan yok mu?"
    "mutluymuş gibi yapan çok insan var."
    "neden?"
    "çünkü utanıyorlar,korkuyorlar,itiraf edecek cesaretleri yok."

    "zenginler anlarlar ama anladıkları şeyler için bişey yapmazlar."

    "özgür bir ülkede yaşamıyoruz -herşeyin bir sahibi bir fiyatı var."

    "insanları satranç piyonları gibi kullanan toplum yüzünden akıl hastanelerinde boş yatak yok."

    "polisin işi değişimi engellemektir.gidişattan hoşnutsanız,bütün polisler iyidir,değilseniz kötüdür."

    --- spoiler ---

    diyolaglarını içeren kendini birden fazla isimle tanıtan charles bukowski eseri.
  • ---spoiler---

    ''charles,''dedi.
    ''vera,'' dedim.
    ''ne?'' diye sordu.
    ''dünyanın en büyük şairiyim.'' dedim.
    ''yaşayan mı ölü mü?'' ''ölü.'' dedim.

    ''insanlığın en büyük iki icadı yatak ve atom bombasıdır.''

    ''evet,nefret ediyordum sabahları yataktan çıkmaktan.hayata yeniden başlamak demekti,bütün geceyi yatakta geçirince insan kolay vazgeçemeyeceği bir mahremiyet geliştiriyordu yatağı ile.ben hep yalnız biri olmuşumdur.bağışlayın,kafadan biraz kontağım galiba,ama arada sırada ayaküstü yapılan bir düzüşmeyi saymazsak,dünyadaki bütün insanlar yok olsa umrumda olmaz.evet,hoş değil,biliyorum.ama bir sümüklüböcek kadar hoşnut olurdum;beni mutsuz eden insanlardı sonuç olarak.''

    ---spoiler---
  • petr zelenka'nın wrong side up isimli 2005 yapımı filmi de türkiye'de bu isimle gösterime girmiştir
  • bukowski'nin ayyaşlar, fahişeler,kaçıklardan oluşan öykülerinin bütünü ve tabii ki kendisini anlatıyor berduş adam ..

    kitabında "kimse ruhunun tamamını yitirmez yüzde doksanını rüzgara işer sadece. " diyerek de beni hem kahkahalara boğup hem de düşündürmeyi yine başarmıştır.
  • zamanında bu adamın kaç kitabını almışsam oku oku bitmiyor. ergenlik işte. ergenliğimde ilk kez bukowski okuduğumda çok etkilenmiştim. şimdi ise sıkılıyorum. toplu taşımada, parklarda alkollü kafayla(alkollü kafa sadece parklarda) rahat rahat okunabilecek bir şey olduğunu düşünüp yanıma almıştım bu kitabı ama artık o şartlarda bile pek keyif alamıyorum bukowski'den. bukowski'nin sevdiğim öyküleri var, kasabanın en güzel kızı'nı hala çok seviyorum. ancak sıklıkla öykülerini birbirinin kopyası olarak görüyorum. bu kitaptaki bazı öyküler de daha önce başka kitaplarında yer almış zaten. sanırım bir bukowski öyküleri daha var kitaplıkta ama onu da okuduktan sonra asla bukowski öyküsü sokmayacağım kitaplığa. sevdiğim bir iki öykü vardı bu kitapta;

    kirayı ödemeye 45 milimetre, buluşma, şairin dağ evi, tecavüz! tecavüz!, sülük üzerine notlar, hür hayvanat bahçesi, battaniye

    ancak genel olarak tekrar dönüp öykü başlıklarına baktığımda hiçbir şey anımsamıyorum kitaptaki öykülerle ilgili. yedim, içtim, seviştim vs. vs. belki çok fazla bukowski okuduğumdan bu bıkkınlık oluştu bende. çünkü her ne kadar 32 yaşında olsam da kendimi ergen olarak tanımlayan biriyim ve fante okurken hala keyif alıyorum.

    avi pardo ile ilgili de daha önce tekrarladığım bir eleştirim var; her çevirdiği kitap aynı. tamam, bukowski'nin üslubu budur ama fante ile hornby ile, tek kitabını okuduğum joshua mohr * ile bir fark bulamıyorum ben üslupta. ayrıca traş(tıraş) gibi, herşey(her şey) gibi sürekli yinelenen yazım yanlışları var kitaplarda.

    --- spoiler ---

    "bebek,neden başkaları bize arabalarıyla çarpmaya çalışıyorlar"
    "çünkü mutsuzlar ve mutsuz insanlar acı vermeyi severler,annem."
    "mutlu insan yok mu?"
    "mutluymuş gibi yapan çok insan var."
    "neden?"
    "çünkü utanıyorlar,korkuyorlar,itiraf edecek cesaretleri yok." (sf. 7)

    ***

    ''iyi. sözümü bitireceğim. kancık. rehabilitasyon. sözcük bu. o beverly hills .mcık ağızlıları o kadar ahlaklı ve insancıl'dırlar ki, karıları müzik merkezi'nde mahler dinleyip bağış yaparlar, vergiden muaf. ve l.a times tarafından yılın kadını seçilirler. ve kocalarının sana ne yaptıklarını biliyor musun? lanet fabrikalarında köpek muamelesi yaparlar. maaşını kesip farkı ceplerine atarlar, kimse onlardan hesap sormaz. her şey o kadar acımasız ki. kimse bunun farkında değil mi? kimse olanları görmüyor mu?'' (sf. 9)

    ***

    iki saat içinde bir altılık paket bira ile bir küçük viski içmişti ve yataktaydı, uyuyordu; ertesi günün tahminleri hazırlanmış, yüzünde hafif ve kendinden emin bir gülümseme. bir sürü farklı yolu vardı delirmenin. (sf. 73)

    ***

    günümüzde yazmayı beceremeyip hemingway'e bok atmaya bayılan birçok eleştirmen var, ve koca oğlan yazarlık kariyerinin ortasından sonuna kadar kötü şeyler de yazdı, aklının cıvataları gevşiyordu, ama o haliyle bile diğerleri onun yanında edebi çişlerini yapmak için ellerini kaldırıp izin isteyen okul çocuklarından farksızdılar. (sf. 75)

    ***

    ''yaşlılıkta utanılacak bir şey yoktur.''
    gençlerden biri bira kutusunu fırlattı.
    ''harcanmış yıllarda vardır, babalık. sen harcanmışsın bana kalırsa.'' (sf. 108)

    ***

    fırsat bulup ona bir insanın polis üniformasını üzerine geçirdiği andan itibaren mevcut düzenin maaşlı bekçisi olduğunu anlatamazsın. polisin işi değişimi engellemektir. gidişattan hoşnutsanız bütün polisler iyidir, değilseniz kötüdür. bütünüyle kötü diye bir şey vardır. (sf. 161)

    ***

    hayat dolu, entelektüel bir şair tanıyorum, ön kapısına büyük harflerle ve mükemmel bir el yazısı ile şöyle yazmıştı:
    ilgilenenlere: beni görmek istiyorsanız lütfen telefon edip randevu alın. davetsiz gelenleri kabul etmeyeceğim. işimi yapabilmek için zamana ihtiyacım var. işimi katletmenize izin veremem. beni hayatta tutan şeyleri yapabilirsem, rahat ve sıkıntısız bir ortamda karşılaştığımızda size karşı daha nazik olacağımı lütfen bilin. (sf. 163)

    ***

    yaşanan her şey yaşandığı anda gerçektir. -bu bir film, bir düş, cinsel ilişki, cinayet, öldürülmek ya da dondurma yemek olabilir. ama daha sonra üstüne yalanlar bindirilir; olan olmuştur. sanrı bir sözlük sözcüğü, toplumsal koltuk değneğidir. ölmekte olan bir insan için ölüm çok gerçektir., ama diğerleri için talihsizlik ya da bir an önce kurtulunması gereken bir durumdur. (sf. 168)

    parantez yayınları -5. baskı - avi pardo çevirisi

    --- spoiler ---
  • '' adam delirmiş! '' dediğinizi duyar gibiyim,delirmiş olabilirim gerçekten. ama sanmıyorum nedense. bu lehime küçük bir artı olarak yazılabilir. insanlarla birlikteyken iyi hissetmem kendimi. benden uzak şeylerden söz ediyorlar, benim duymadığım heyecanlar duyuyorlar. ama onlarla birlikteyken kendimi güçlü hissediyorum.şöyle düşünüyorum: onlar bütünün küçücük parçacıkları ile hayatlarını sürdürebiliyorlarsa, ben de sürdürürüm.ama yalnız kaldığımda, kendimi bir duvarla, soluk almakla, tarihle, kendi sonumla kıyaslayabildiğimde bazı tuhaf şeyler olmaya başlıyor.zayıf bir adamım ben anlaşılan. incil'i denedim, filozofları denedim, şairleri denedim, ama hepsi bir şekilde hedefi ıskalamışlardı. tamamen farklı şeylerden söz ediyorlardı. ben de uzun süre önce okumaktan vazgeçtim. içki, kumar ve seks biraz işe yarıyordu, yaşantımla cemiyeti, kentin, ülkenin bir ferdi gibiydim; ancak tek fark benim ''başarma'' isteği duymamamdı. bir aile istemiyordum, ev istemiyordum, iyi bir iş istemiyordum. böyleydim: entelektüel değildim, sanatçı değildim, sıradan insanı kurtaran köklerden de yoksundum. arada derede kalmış birşeydim, bu da deliliğin başlangıcı olsa gerek.''

    c.bukowski - battaniye öyküsünden bir bölüm."
hesabın var mı? giriş yap