• (bkz: nöbetçi eczane arayan emre belözoğlundan kaçmak)

    mizahı müthiş. hoşgelmiş.
  • komedik yani pek bi' ustun yazar. hosgelmis.
  • "facebook'ta ilkokul arkadasi bulmak" geyik oldu, bayatladi artik biliyorum. hepiniz buldunuz birilerini, ben de buldum. bildigin alakasiz insanlar olmusuz hepsiyle, anne olmayan nerdeyse kalmamis, cogu ev kadini, bazisi bi tuhaf ne bileyim, 8-9 yasindayken bile ne paylasmis olabilecegimi hayal edemiyorum. ne bulsam sevinirim ne kaybetsem uzulurum yani.

    derken bi gun baktim listemde ilkokuldan birileri "soner" diye biriyle arkadas olmus. bizim sinifta soner diye incecik, sarisin bi cocuk vardi: nedense, o yaslarima dair hatirladigim az sayida hatiradan birinin basrol oyuncusu. soyadini kesinlikle hatirlamiyorum ama. "la bu soner o soner olmasin?" diyip profil fotograflarina bakmam, bir cocukluk fotografini gormem ve dink! bu soner hakkaten de, o soner.

    beraber okumayi yazmayi ogrendigin, servisi kacirinca evine sigindigin, "hayat bilgisi" dersi aldigin birinin 25 sene sonra karsina cikmasi... ve bu insanin turkiye gibi bir memlekette bir seyleri daha iyi yapabilmek icin canla basla ugrasan, bir yandan ekonomiye ve politikaya kafa yorup diger yandan super duygusal ve eglenceli yazilar yazabilen bir pozitif enerji jeneratoru olmasi. yav hayat hakkaten cok tuhaf.

    bir gun ayni kitanin sinirlari icinde oldugumuzda bir kahvesini icmek icin sabirsizlandigim insan vesselam. bi de cicegi burnunda sozluk fenomeni. soyluyorum, buralar hep entry ile dolacak :)
  • (bkz: bi arkadaş)
  • mizah yazarı kumaşına sahip ekşi sözlük yazarı.

    komik olmaktan, komik entry'ler yazmaktan bahsetmiyorum. onu zaten herkes yapıyor. bu adamda dergi köşesi yazacak bakış açısı var.
  • pengueni, uykusuzu bırakmış, mizaha küsmüş bünyeyi kıkır kıkır güldüren güzel zat. tasvirler canlı, iç konuşmalar samimi. palahniuk tarzı absürt bir kurgu var hikayelerinde. yer yer umut sarıkaya'nın naber'inde yazsa ne güzel olur diye düşündürür. bozmadan devam eder inşallah bu yetenekli insan...
  • iyi, güzel yazdığı aşikar. okuması keyif veren bir kişi olduğu muhakkaktır. ben bir entrysine denk geldim. keyifle okudum.
    ama debeye girmiş entrye(bkz: bunu beğenen bunları da beğendi) yazmak nedir abi ya. bütün hevesim kursağımda kaldı. diğer entrylerini okumadan kaçarak uzaklaşmama sebep oldu.
    baktım diğer entrylerinde de buna benzer reklam var mı diye. gördüğüm kadarıyla yok.
    ilk elimi attığım entryden böyle bir reklam kokusu almayı talihsizlik olarak değerlendiriyorum. yapacak bir şey yok. soğudum bir kere.
  • 63 entrysi ile sözlük okur ve yazarlarının gönüllerini fethetmeye başlamış yazar..
    öncelikle sözlük ahalisinden bir ricam var, lütfen bu defa güzel mizah yazarı bir arkadaşı daha çabucak tüketmeyelim... herkeste başkalarından bir şeyler aramayı bırakalım.. bırakalım yazar kendi yolunu bulsun, onu beklentilerimizle kör kuyunun dibinde "bugün ne yazsam", "acaba sözlüktekiler beğenir mi" sorularının arasında kalmaya mecbur bırakmayalım. soner bastiat yazsın, biz okuyalım. o istediğini yazsın.

    haa gelelim umut sarıkaya'ya benzetilme mevzusuna;
    umut sarıkaya yazım tarzı zaten şu an bir çok mizah yazarının etkilendiği bir durum.. çünkü umut sayesinde avam olan yüceltilmeye başlandı ki toplumun geldiği noktayı düşünürsek, zamanlaması da on numara.. ülkede şu an avam olan her şey göklere çıkartılıyor, bir yandan çomar diye insanlara lakap takarken yine, o çomar diye adlandırdıklarımızın içerisinden, çıkan uyanık insanları aralarından ayırarak sempatikleştiriyoruz. seviyoruz bu durumu..çünkü esasen bizde o avam tabakasından gelmiş insanlarız, o yüzden 90ların ekmeğini halâ daha yeme çabamız. bir tarafımız plazalara, son model arabalara, fıstık gibi at gibi hatunlara, lüks yaşama, iyi giyinmeye yakışıklı olmaya özenirken, diğer tarafımız" ben hayata böyle galibim lan ben" diye isyan ediyor kendince.. o yüzden umut'un"efe'yi herkes sever, sıkıysa gel beni sev" demesini seviyoruz. çünkü bal gibi biliyoruz bizim bu boktan halimizi kimse sevmez onu destekliyoruz o yüzden. bu yüzdendir işte umut'un kaybediş hikayelerini de seviyoruz... haa gerçi artık umut avam olanı yüceltmekten çok avamı makaraya almaya başladı, onu da bir kenara not edelim. umut'un kendini tekrar etmediğinin çok güzel bir göstergesi..

    her neyse, işte soner bastiat'ın mizahında böyle buram buram kokan bir avam havası yok. bu yönden eleştiremem, biraz daha farklı.. benzer yönüyse, soner'in hikayelerinde de, söylemek isteyip de söyleyemediklerimizin olması..bir çoğumuz simitçi abimiz öyle ezilirken sesini çıkaramaz aslında, çıkarmak ister ama çıkaramaz, haa sesimizi çıkartsak da çok cılız bir ses olur, çatlak sesle kaptan orta kapı diye bağırmak gibi. ama es kaza biraz daha yüksek sesle çıkardık diyelim. hah işte orada soner'in hikayesini birebir yaşarız muhtemelen :))
    yada emre belözoğlu hikayesi gibi valla ben de olsam ben de kaçardım diyebiliyoruz ki o stresi hele bir de emre gibi agresif bir adam için illa ki yaşardık..
    yani umut sarıkaya'dan direkt etkilendiğini düşünmüyorum ben. illa ki aklının bir köşesinde vardır ama benzer yönünüzle birbirinden farklı yönleri de bir bakıma aynı; söylemek istenilip de söylenemeyenler. o buna biraz daha ayak takımını överken içten içe, soner biraz daha ben olsam ne yapardım sorusunu içinde bulunduğumuz arada kalmışlık hissiyatıyla yazıyor... güzel açıkçası..

    yine son olarak sevgili sözlük ahalisi, beklentiyle okuyarak şizofrene çevirmeyelim özellikle mizah yazarlarımızı..

    özet: dedeye sahip çıkalım.
    not: notum şudur
  • üst düzey çılgın insan.
    (bkz: emre belözoğlu) ve (bkz: 200 lira bozdurma) hikayesinde çok güldürmüş, bir o kadar da eğlendirmiştir.

    aynı durumda olsam, bende öyle yapardım heralde dedim içimden*
hesabın var mı? giriş yap