• keyiften yapılmayan durumdur. eğer sözlükte imkanı olsaydı bunu 100 milyon boyutunda bir punto ile yazardım, eğer göğe yazabilseydim; güneş ve ay'a ek olarak gökte göreceğiniz 3.şey bu olurdu. evet gözünüze sokmak isterdim ama malesef, sadece buraya ve 12 punto ile yazabiliyorum.

    4 yıllık mühendisim ve ilk işimde 1 ay, ikincisinde 7 ay , üçüncüde 3 yıl ve sonuncuda 2 ay çalıştım (3 yıl 10 ay etti; 2 ay da boşta kalmışlığım var).

    ilki türkiye'nin en büyük ilk 100 firmasından biriydi, işe girdiğimde herkes hayret etti. bazıları "torpil nereden?" diye takıldı, firmanın gerçeklerini bilen kişiler ise "hadi ya, keşke girmeden sorsaydın" tepkisini verdiler ki, ben de kısa sürede anladım sebebini. firma çok büyüktü, öyle ki oryantasyon 1 hafta sürdü ve bölümler arasını araçla geziyorduk; her bir bölüm başlı başına bir fabrika, ama iç yüzü... işe girerken anlaşma şöyle; haftada 2 gün iznin var, biri hafta içi biri hafta sonu. çalışma saatleri sabah 8, akşam 6 ve servisi var. bunları içerde anlattığımda, tecrübeli mühendisler güldü tabi. gerçek ise; 2 haftada 1 gün izin var, o da iş yoğunluğuna göre herhangi bir gün. çalışma saatleri haftanın tek günlerinde sabah 8 akşam 8 ve akşam 8 olan günlerde akşam servis yok. mavi yaka 2 vardiya çalışıyor, günde 12 saat ve izinleri yok. tek izinleri vardiya değişimi sırasındaki 24 saat. işçiler anadolu'dan pamuk işçisi gibi toplanıyor, istanbul'da villalara yerleştiriliyor. villalarda 50'nin üzerinde kişi yaşıyor. aralarına girip muhabbet etmek istediğimde anlattıklarına göre, askeriyede bile daha fazla alan var; ranzalar dip dibe, hangi tarafa dönsen birisi. içeride kamera vs. de yok, hırsızlıklar oluyor ama ispat edemiyorsun. kırmızı bültenle aranan birisi işe alınmış, polis gelince anladık, dediler. derken 1 ay sonunda ayrıldım.

    ikinci firmada anlaştığım ücreti yatırmadılar ve işçilere bağıran, yemeklerini bile kısan (40 kişiye 35 kişilik tabldot söyleyen) bir müdür vardı. sol görüşlü olmam ve adamın tamamen mücahit vari birisi olması nedeniyle her geçen gün işkence gibiydi, zira 7 ayın sonunda istifayı basıp çıktım.

    üçüncü sosyalist bir firmaydı, maaşları ortalamanın altında ama iyi insanların çalıştığı; yardımseverliğin ön planda olduğu bir yerdi. çalışma saatleri sabah 9 akşam 7, servis sabah akşam 1,45 ten 3,5 saat sürüyordu. yani günün 13 ,5 saatini işe veriyordum ama yine de önceki işin de verdiği sinir harbiyle sevdim burayı. 8 kişilik beyaz yaka ekibinin 7 si 6.ayın sonunda ayrıldı. sonrasında gelen ekip de güzeldi, belki inanmayacaksınız ama 3 yılda gelen giden o kadar çok oldu ki . sinerji güzeldi yine de, her gelen ortama alışıp; 10 yıllık arkadaşmışız gibi devam ediyordu. bazıları maaş yetersiz geldiği için, bazıları iş tatminsizliğinden ayrıldı ama kimse kötü ayrılmadı. ve nihayetinde ben de 3 yılın sonunda ayrıldım. ayrıldığımda sınıf arkadaşlarım arasında en düşük maaşı alan bendim (belki de herkes yüksek, bir tek ben doğrusunu söylüyordum).

    ve nihayetinde 3.5 yılı aşkın tecrübemle hakkımı alabileceğim bir firma bulmuştum. maaş konusunda %10-15 e girmişimdir (önceki maaşıma göre %50 fazlaydı, artı yıl sonu ikramiye) . firma türkiye'nin en büyük 10 tekstil firmasından birisi. ancak gel gör ki bu kez de öyle bir yere düştüm ki; içeride ilahiler dinlenir, müdürün yanında x kuşağı bile genç kalır; rapor ister ama nasıl okuyacağını bilmez. insan kaynaklarının "ekürin" olacak dediği kişi 2 ayda 5 dakika konuşmadı benimle; 5 dakikanın 3'ü bana kakalamaya çalıştığı, hiç fikrim dahi olmayan konulardı. istediklerini ve kimlerden yardım alabileceğimi hızlıca söyledi. bir yandan kendi başıma iş öğrenmeye çalışırken, bir yandan şirkette ilk defa yapılmaya başlayan proje üzerime atıldı. komik olan şu ki, farklı bir sektörden geliyordum ve terimleri dahi bilmiyordum. insan kaynakları ile görüşmeyi denedim ama tabii ki hiç bir insan kaynakları " evet ya o müdürüm tam bir geri kafalı, biz size şu bölüme alalım" yada "a evet biz size o kişiyi eküri olarak verdik ama yellozun teki, size iş anlatmayacağından emindik zaten" demez. 3 yılın ardından büyük umutlarla girmiştim buraya ve insanların ilk 3 işteki artışı gördükten sonra benden buradaki beklentileri "ömürlük"tü ve hatta ben bile böyle düşünmüştüm. ancak ne var ki bu da son buldu.

    ayrılmadan önce yeni işimi bulup çıktım. beşteyim şimdi, etrafımdakilerde öyle bir tavır var ki; 3 gündür herkes "ee nasıl bu iş" diye başlayıp, bin tane şey soruyor; üçüncü günde (1 milyon punto). şirketi övecekler ya tuvaleti var desem "oha harbi mi, biz uçurumun kenarından sıçıp, götümüzü taşla siliyoruz" diyecekler.

    ve bütün bunları hayatında 1 kişiye borçlu kalmamış, son 2 yıldır 1 kişiden 1 kuruş istememiş, son 4 yıldır evin bütün yükünü çeken birisine söylüyorlar. liseye geçene kadar dershane nedir duymamış, lise sonda gittiği 1 yıllık dershane ile düz lisenin en yüksek puanını yapıp, mühendislik okuyan bana sölüyorlar. yol parası 3.5 lira olup da harçlığı 5 lira olan bana. ortaokulda fakir mahallesinden, zengin semtine ortaokula gönderilip; yırtık spor ayakkabı ile okula giden bana.

    yani biz insani çalışma şartlarında, hakkımızın verildiği bir şirket bulduk da malız sürekli iş arıyoruz. çok güzel o ilk haftalardaki iş öğrenme aşaması, insan kaynakları fetişiyiz biz; onlarla görüşmeden edemiyoruz. çok fazla rahat batıyor bize, bakıyoruz ki hakkımız veriliyor, "yok arkadaş ben burada duramam" deyip koşarak uzaklaşıyoruz.

    rahat bırakın.
  • on parmaginda on marifeti olan çok yönlü insanların başına gelebilecek durum..
  • değersiz hissediyoruz, değersiz.
    ben doğru düzgün saatlerde, doğru düzgün şartlarda çalışmak istiyorum. mesai saatinde yatayım, işten kaytarayım, mal çalayım demiyorum. ben aldığım ücret ve hakların tamamının karşılığını vermek istiyorum. ancak işverenden de doğru ücret, doğru çalışma saati ve doğru görevlendirme istiyorum.
    iş görüşmesinde bizlere vaad edilenler çok başka işin akış süreci çok başka. adam seni büyüyoruz ve ekibimizde sizi görmek mutlu eder diye işe alıyor sonrasında " ama xx hanım/bey bizim şirkette yıllardır bu böyle yapılır". mesai saatleri o kadar esnek ki jimlastikci oluyor. elden maaşı kimse iş görüşmesinde söylemiyor ilk maaşınızda bunu fark ediyorsunuz, işveren görev tanımınıza ha bire angaryaları yüklüyor yüklemek dışında da bunlarda sizi mesul kılıyor. fikirleriniz, projeleriniz değersiz görülüyor. halbuki görüşme esnasında bu böyle değildi.
    mesai saatleriniz uzuyor haftada 60 saate yakın çalışıyorsunuz sonra bir gün 3 dakika erken çıktığınız için "bugün erken çıkmışsınız :)) " mesajı alıyorsunuz.
    eğer çalıştığı sektör yada iş de uygunsa çalışan hemen yeni bir iş bakıyor. çünkü kimse bu kölelik sistemini çekmek zorunda değil. haliyle devamlı iş değiştiriyor imajı çizmiş oluyor. bu toplum nezdinde de işveren nezdinde de hoş karşılanmıyor.
    bizim toplumumuzu ben 'şükürgen' olarak tanımlıyorum. gerekli gereksiz bir şükür var. işte babası boyacıyken ucuzluk marketinden aldığı yiyeceklere şükür eden genç gibi , kocasını anlatırken " aaa öyle dövmesi, sövmesi yoktur şükür" diyen kadın gibi, "hiç olmazsa maaşını alıyorsun şükret " diyen aile gibi. bende şükrediyorum ama aklınıza gelebilecek herşeye. mesela sabah içtiğim çaya, evimde huzurla uyandığıma, el, kol ve bacaklarıma binlerce kez şükürler ediyorum. ancak işveren bende 3 çalışanlık iş isteyip tek çalışanlık maaş verdiğinde yada haftada 60 saat çalıştırıp 3 dakikaya laf ettiğinde " çok şükür maaş alıyorum" diyemem. verecek tabi bu onun görevi zaten. haliyle mesleğime ve kendime güvenimden iş değiştiriyorum. eğer böyle bi şansım olmasaydı belki başka olurdu. her geçen gün iyi işveren kelimesi değersizleşiyor çünkü insanlar işsiz ve herşeye tamah etmek durumunda. siz almazsanız o işi başkası alacak işveren bilincinde bunu sömürüyor.
    allah hepimizin yardımcısı olsun.
    peşin açıklama: şu an işyerinde dğilim, mesai saatinde yazılmış diye mesaj atmayın.
  • bazen kisinin kendinde degil cidden kotu sansi yuzundendir. misal bi onceki isime 8 ay dayanabildim. 6. aydan sonra yetti be diyip is aramaya basladim. bu konuda kotu hissetmeye gerek yok; cunku ben ciktiktan sonra gelen yeni kisi, basladigi gun istifa etti.
  • kariyerimin başından beri yaptığım eylem. mutlu olmadıktan sonra o masada o işi yapmak ızdırap gibi geliyor. sonra bir süre sonra kendimi istifa dilekçemi vermiş buluyorum. evlenmeden önce mutsuz olunca şak diye iş bulmadan istifanın hafifliğini yaşıyordum. evlenince bu durum değişir mecbur çalışırım dedim. ama şimdi de teklif geliyor, şak basıyorum.

    sabredip delirmek mi daha iyi yoksa böyle şıpsevdi tadında iş değiştirmek mi bilemedim. birisi bana 15 senedir bu şirketteyim deyince, nasıl o kadar sene buraya gelip gitmiş diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
  • iş değişitrmek dövme yaptırmak gibi, bir kere yeniden başlama düşüncesi olabiliteye dönüştü mü, her sıkıştığında yenisini, daha iyisini bulurum, daha mutlu olurum, daha çok para kazanırımdır bütün olay
    ben yaptım, şimdi gene yeni bir iş hevesim var, aslında nihai nokta, minimum çalışma, şakalar, oyunlar, güzel günler, iyi çalışma arkadaşları, kişisel gelişim, gezmeler, tozmalar, para,para, para
    ammaaaa kazın ayağı pek öyle değil, akıllı olun, çabuk karar vermeyin, nelerden vazgeçip, nelere kavuşacağınızı iyi değerlendirin.
    ve tabiki turizm sektöründeyim...
  • aradığını bulamamak!
  • ne istedigini tecrube ederek arayan insanlarin yaptigi eylem.. bir yandan rahatsiz edici bir durum oldugunu bilir ama bir yandan da maksimum is tatminine hic olmazsa maksimum yakin olacagim isi bulayim dusuncesi hakimdir ruha.. sonuc ya husrandir ya da pesinden baskalarini surukler..
  • size göre belirli bir süreyi tamamladıktan sonra, mülakatlarda size taahhüt edilen çalışma koşullarının olmayışı, aramaya inanmak, vs. ile gelen teklifleri değerlendirmektir. aranılan şey her ne ise,*** bulunabilir. değişikliğin güzelliği yaşanır.
    ama....kendi deneyimlerinden yola çıkarak beraberinde bir dejenerasyon getirdiği şüphesizdir diyebilirim. “alıştın mı?” sorusu yabancıdır. yeni iş ve ortamın getirdiği heyecan taşınmaz. sanki yıllardır orada çalışıyormuş hissine kapılır kişi anlamsızca. belki de profesyonelleşmektir ki amatörlük kaybolur, en kötüsü de budur.
  • sürekli işten atılmaktan da kaynaklanabilen hobi.belli bir sayıda iş değiştirdikten sonra neden bu kadar iş değiştirdiğinizden kıllanan işverenlerle karşılaşılacak olunduğundan kişiler yeni hobiler edinmek mecburiyetinde kalabilir.
hesabın var mı? giriş yap