• mcdonald kardeşler tam enseye vur ekmeği al tiplermis gerçekten. isim hakkini hic denebilecek bi paraya sattilar. bu yetmemis olacak ki %1 hisse için el sikisalim yeter ya gibi oldukca cagdisi bi öneriyi safca kabul ettiler. zaten en basta hiç bi değişiklik ve ilerleme önerisini kabul etmeyip adeta ray kroc'un önünü açtılar. ray kroc, haklı olarak, 20 centlik hamburgerden pay kovalayacagina emlaktan yürüme yolunu seçti. amerika'da saatine 7.5 dolar ödenen çalışanlarıyla şu an dünya çapında yüz milyonlarca dolar kazaniyorlar. basari iste budur. ben bu tarz yerlerin ürünlerini kesinlikle tuketmiyorum. ama arkasındaki girişimci zekaya ve hırsa büyük saygı duyuyorum.

    bence ıs dünyasi tıpkı sanat gibi bi diğerinden calmakla gelisiyo. ılham gelmesi için yapılmış bi işi görmek gerek. o işten yola çıkıp bi hamle yapmak gerek. mesela mark in feysbukunda yer bildirimi yapabilirsin. ama biri çıkıp ya bunun için ayrı bi uygulama süper olur demiş ve foursquare ortaya çıkmış. şu an 40 milyon kişi kullaniyo. sonra biri yav sadece 140 karakterle yazilan ayrı bi yer kuralım biz demiş. twitter şu an 300 milyondan fazla kullanıcısi var. bu örnekler cogaltilabilir. neticede zaten yapılmış ki denip geri adım atılan işler diiller ve öyle olmadıkları içinde kurucuları istedikleri yerdeler. elle tutulamayan uygulamalar üzerinden milyar dolar kazandıkları için kendileriyle gurur duymalilar. çünkü üreten bicok sirketin erisemedigi bi degerdeler.

    mark in ya da ray kroc'un yaptıklarinin etigi tartisilabilir. ne var ki winner olmaya niyetli birinin her turlu cinligi yapmasi gerekir. eğer fikri ortaya atan vizyonsuzsa kaybetsin. aptalsa kaybetsin. çünkü öyle olmayan biri er geç ortaya çıkıp onu yenecek. bu kadar basit.

    ayrıca film afisinde melek kanadı görülüyor güzel subliminal olmuş https://www.google.com.tr/…52#imgrc=adiqk4-510bydm:
  • amerika'nın fırsatlar ülkesi tarafını gösteren filmdir. ancak film bu düzeni kutsuyor mu yoksa eleştirel bir yerde mi duruyor onu anlayamadım.
    roy kroc'un bu iş için nasıl çalıştığını ve adeta hayatını buna adadığını izlerken bir yandan da yaptıkları işe ve müşteriye daha saygılı, gerekirse büyüyüp zenginleşmeyelim ama öz saygımızı kaybetmeden bu işi yapalım diyen daha içten mcdonald kardeşlerin kroc tarafından nasıl aşağılandığını ve mcdonald's'ın ellerinden gittiğini görüyoruz.
    iş dünyasının vahşiliği ile ilgili filmden akılda kalan en çarpıcı cümle roy kroc'un mac mcdonald'a dediği '' yanımda iş yapan birisi boğuluyor olsa ağzında bi de ben hortum sokarım, sen bunu diyebilir misin?'' sözü.
    filmi izleyince aklıma steinbeck'in ''sosyalizm köklerini amerika'da bulamaz; çünkü fakirler burada kendilerini sömürülen bir sınıf olarak değil, geçici olarak sıkıntı yaşayan milyonerler olarak görmektedir.'' sözü aklıma geldi.

    bunların haricinde filmi sinematografik açıdan genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. o dönemin havasını vermekte de oldukça başarılı olmuş.
  • kaliteden ödün vermemek için daha az kazanmaya razı olan adamların restoranının nasıl hayvansal yağ hamuru ve amonyaktan mamul bulamaçları köfte diye iteleyen bir yere dönüşmesinin hazin öyküsü. olm michael keaton'ın yardım teklifi kabul edilir mi lan? hiç mi beetlejuice izlemediniz? burada detaylı bir incelemesi mevcut.
  • ülkemizde yeni vizyona girmiş, güzel bir biyografi filmi diyebilirim. biyografi ama firma biyografisi -eğer varsa böyle bir şey. neyse işte, gidin izleyin.

    --- spoiler ---

    az hırslı, kibar, nazik, sevecen, işini düzgün yapmaya çalışan insanların asla zengin olamayacağını ispatlar nitelikte film.

    --- spoiler ---
  • mcdonald's'ın büyüme sürecini konu almış, baş rolünde michael keaton'ın yer aldığı 2016 yapımı filmdir.

    filmden bir cümle ile özetlemek gerekirse; "1 gecede ünlü olabilmek 30 yıl sürdü".
  • mcdonald's şirketinin amerika'daki yayılma hikayesini ele alan yapım. maalesef birçok başarı hikayesinde olduğu gibi acımasızlık, aşırı hırs, kapitalizm gerçekleri ve etik dışı hareketlerin parasal anlamda başarı getirdiğini tekrar görüyoruz.

    the founder'da iki tane zıt anlayışın çatışması mevcut. mcdonald's kurucuları ve sistemi icat eden richard mcdonald ve maurice mcdonald buldukları hızlı hamburger pişirme sistemini son derece kaliteli şekilde ve gerekirse maliyeti göze alarak prensiplerindeki isimler. fazla hırsları yok, zincirleşmek istiyorlar ama kalitelerinin zarar görmeyeceği şekilde kontrollü bir büyüme kafasındalar. diğer yandan franchising sistemi için onları ikna eden ray kroc ise fazla para kazanmayı en ön planda tutan, aşırı hırslı ve gözü kara bir pazarlamacı. yani iş hayatı açısından bir taraf oldukça tutucu iken, öbür taraf oldukça yenilikçi kalmakta. işte bu iki farklı anlayış, the founder filminde karşı karşıya geliyor. aslında bazı açılardan birbirlerinin aşırılıklarına faydaları da oluyor. richard mcdonald ve maurice mcdonald'ın sayesinde marka kalitesini muhafaza ediyor. ray kroc sayesindeyse, tutuculuk yüzünden lokal kalmaya mahkum bir marka ulusal anlamda büyük bir başarı kazanıyor. yani belirli bir noktaya kadar filmde, mcdonald's şubelerinin kalitesi koruyarak büyüdüğünü görebiliyoruz. ancak şerefsizlik, ray kroc'un kontrolü yavaş yavaş ele geçirmesiyle baş gösteriyor. kalite önemini yitiriyor. mcdonald kardeşlere en ufak bir minnet duymaması ve onları kendine ayak bağı olarak görmesi izlerken tüyleri diken diken ediyor. niyeti bozukken, şansının yaver gitmesi de sinir bozuyor. sonucunda, insanın içini burkan bir başarı hikayesini karşımıza çıkmış oluyor.

    sinemasal açıdansa bana göre the founder, mcdonald's hikayesini konusunda başarılı. kafalarda soru işareti bırakmıyor ve şirketin gelişimini güzel bir şekilde filme sıkıştırılmış şekilde görülüyor. the birdman ile meslek hayatında resmen yeniden doğan michael keaton da çok iyi bir oyunculuk sergiliyor. yani gerçek hikayenin iyi bir şekilde senaryoya döküldüğü ve oyunculuğun iyi olduğu, biyografik tarafları olan başarılı bir yapım. ancak ray kroc karakterinin puştlukları, filmi çok sevmenize engel olabilir.
  • 115 dakikalık, 2016 yapımı film.

    8 / 10.

    7.000.000 dolares bütçeli the founder, john lee hancock yönetiminde akıcı ve ilgiyle izlenebilecek bir biyografi filmi.

    yapım; mcdonald's'ı ulusal ve uluslararası bir seviyeye getirmeyi başarmış olan ray kroc'ın finansal olarak adım adım amerikan rüyasına ulaşmasını başrolde michael keaton olmak üzere nick offerman ve john carroll lynch ile gösteriyor. oyunculuklar gerçekçi ve inandırıcı, özelikle keaton, rolüne çok iyi adapte olmuş görünüyor.

    biyografilerden, iş yaşamında yükseliş-başarı hikayelerinden hoşlanan izleyiciler için görülmesi kesinlikle tavsiye olunur.

    her eve imdb
  • sıçtığı bokta bile on numara oyunculuk olan michael keaton'ın ekmeğini yiyen vasat film. senaryo yerlerde. başta bize anlatılan kararlılığa dair aforizma filmin zayıf kurgusunun sonunda kendini pek doğrulayamıyor ve hissettiremiyor. ucundan gösterilen yan hikayelere dair hiçbir detay yok. dandik bir boşanma sahnesi. oysa network filminde öyle miydi? 5 dakikalık aldatılmış eş performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü almıştı beatrice straight.
  • gerçekten michael'keaton'ın oyunculuğu olmasa bir hiç olacak film. ray kroc " bana hikayenizi anlatın" dedi ve restorana oturup hikayesini dinledik adamların. sanırım en boktan anlatım şekli bu olsa gerek. filmin birinci yarısında mcdonald kardeşlerin işi geliştirmesini verip daha fazla detaya girsen filmin içine daha çok girerdik mesela. ray kroc'la tanışmaları biraz daha ileriye çekilebilirdi. mcdonald kardeşleri tanımadan , ray kroc'a girdi. kurgu bok , senaryo bok. michael keaton iyi.
  • her sahnesinde kendi emeğim ve düşüncelerim çalınıyormuşçasına gerildiğim filmdir.

    girişimciliğe cüret etmenin önemi vurgulanırken girişimciye girişimcilik şansını tanıyanların ve fikir sahiplerinin öneminin görmezden gelinişi en can sıkıcı kısmı filmin.

    hoş her ne kadar gerçek hayattan esinlenilmiş olsa da filmde çizilen girişimci profili de hiç hoş değil elbette.

    başarısızlıklar içerisinde bir fırsat ararken yüze kapatılan onlarca kapıyı görmüş, o fırsatı bulduktan sonrada faaliyet sürecinde insanların belirtilen kuralların dışına çıkmasına çok kızmış bir karakterin akıllıca sorunları gözlemleyip, bir bir sorunları çözdüğü sistemin sonunda kocasının gözünün önünde yazdığı kadın için karısını boşayıp, para için kendisinin elinden tutan ve fikirlerini sunan insanlara sırt çevirir hale gelmesi amerikan omurgasızlığı herhalde.

    ha kimileri buna kapitalizm de diyor tabi ama onlarında ben amına koyayım.
hesabın var mı? giriş yap