• john hurt ve bill murrayi buluşturan film olacaktır(inşallah bekliyoruz). umarız broken flowerstaki tandansı bu filmde de yakalarız.
  • filmin adı altındaki isimleri görünce insanı heyecanlandıran film.
    (bkz: jim jarmusch)
    (bkz: bill murray)
    (bkz: john hurt)
    (bkz: gael garcia bernal)
  • fragmanı aşağıdaki adresten izlenebilir.

    http://www.bakiniz.com/…f-controlden-fragman-geldi/
  • nefis goruntuler, az diyalog ile kisa film gibi cekilmis bir jim jarmusch filmi. her nedense bana bir ucundan vengo'yu, diger bir ucundan da lisbon story'yi hatirlatti, pek bir mest etti. her ne kadar hemen akabinde farkina varmamis olsam da bir gun sonrasinda dusunuyorum da enfes bir filmdi.
  • jim jarmusch tuhaflığında bir film. en basit özetiyle bir adam kovboy felsefesinden (loner olayı) daha sofistikte bir felsefeyle ama fazlasıyla da kovboyları andırarak ispanyada sürekli insanlarla buluşup kibrit kutusu alışverişleriyle bir görevi tamamlamaya çalışıyor. filmin bütün atmosferine yayılan bir matematik var, tekrarlar, devam eden bulmacalar, tanışılan insanlar ve mekanlar. (bu yüzden bana biraz james benning ekolünü hatırlattı) ama yine de alışması zor, anlaması zor, ve yine de çok güzel bir film. plotu mümkün olduğunca aza indirgeyerek sadece anlar ve kareler üzerinden devam ediyor film. bir de tabi filmdeki herkes "cool", ki başka bir filmde çok çirkin/yapay olurdu. yalnız paz de la huerta'nın nü varlığı biraz fazla karikatürize, söylemekte yarar var.

    filmde komik bir şey yok, ama sonrasında roger ebert'in kritiği okunup yerlere yatılabilir, insan bu kadar mı içi boş şekilde sarkastik olur ya, ayrıca ben de kendisine burdan, artık sizin köşenize çekilip film eleştirme işini daha genç ve daha az dogmatik birilerine bırakma vaktiniz gelmedi mi demek istiyorum. neymiş jarmusch kamerasız ve adamsız the man with a movie camera remake'i yapmış, ha ha ha. şurdan okunup gülünebilir: http://rogerebert.suntimes.com/…iews/905069987/1023
  • "eski filmleri severim, çünkü eski filmlerde hayatın o zaman nasıl olduğunu görürsün, hayatın ufak detaylarını. en güzel filmler daha önce gördüğünden emin olamadığın rüyalar gibidir"

    filmde tilda swinton 'ın söylediği bu cümle the limits of control'un meramına paralel bana kalırsa. burada kontrol dil ile alakalı; internete kadar dil insanları kontrol etmek için en önemli araçtı, şimdi işler biraz değişti. jarmusch sineması da en başından beri iletişim ve dil mevzuuna önem vermiştir; şimdiyse jarmusch'un jef costello'su isimsiz, konuşmayan, mobil cihazlara karşı bir adam. film şüphesiz ki birçok filmle anılacak, ona müsait bir yapısı var. ancak iki nokta net bana kalırsa: jarmusch'un yaptığıyla soderbergh'in the girlfriend experience'da, coenlerin no country for old men'de, richard kelly'nin southland tales'da yaptığının arasında ortak bir duygu hakim. bu filmler hangi yapıda olurlarsa olsunlar günümüzün pop akımı, ahlaki düzeni ve algısıyla alakalı; bir çeşit refleksiyon sineması, ki bu refleksiyon kelimesi de the limits of control'da önemli.

    ikinci noktaysa jarmusch'un amerika karikatürü ve the man with no name mitini ters yüz edişi. film bir rüyayı mı anlatıyor bu noktada çok da önemli değil, zira ne olursa olsun şu an kabus noktasında herkes için amerika var, ve jarmusch westernlerdeki yalnız adamı hiç konuşmayan, gittiği yerlerde dil bilmeyen bir zenciye dönüştürüyor.

    dillerin doğuşu hususunda babil kulesi hikayesi (bkz: #9438867) anlatılır. buna mukabil şuna da (bkz: dilimin sınırları dünyamın sınırları demektir) babil hikayesinde insanları ayıran dildir. jarmusch'a göre ise (by any chance) birleştiren bilim, müzik, sinema yani kısaca sanattır; bunlar insanı özgürleştirir.

    bu noktada filme geri dönersek; aynı yerde başlayıp aynı yerde bitiyor: bu bir havaalanı ama bu bir yazarın masası da olabilirdi. o kadar güvenliği nasıl aştın'a cevap "hayalgücümü kullandım" oluyor, her şey bu kadar basit çünkü. sinema da rüya gibidir ya, ikisinde de bizi cezbeden şey aynıdır: kontrolümüz dışında gelişen olayları izlemek zorunda bırakılmamız; oysa sinemadan çıkıp gidebilirsin ama bunu yapabiliyorken yapmamanın ucu lacan'a kadar uzanır. işte bu filmde de film dışında film oynuyor bir nevi, tekrar edilen konuşmalar, filmden fırlamış aktristler, kibrit kutuları, elmaslar bir rüya işaretiyken başroldeki abinin tek duygu emaresi gösterdiği sahne yine mulholland dr'daki gibi bir sahneyi izlediği 'sahne'de gerçekleşiyor.

    jarmusch sineması cool olmasının yanısıra bir reddediştir de aynı zamanda, anları kutsar, bulundukları konuma yabancı insanların adaptasyon sürecinden de bahseder. misal broken flowers 'da bil murray zamanında parasını kazanmış ama hayata mola vermiş bir adamdır, night on earth tamamen bulundukları ortama yabancı insanlarla doludur. burada da jarmusch'un gangster filmi çekerken hiç silah göstermemesi, çıplaklığı gösterip elletmemesi ve mobil cihazları reddetmesi yine benzer noktalara paralel şeyler; yani anti-james bond sinemasına, moderni reddedişe. ve kontrol limitleri sonsuz mudur; hayal gücü sonsuzsa o da sonsuzdur filme göre. ancak bedenini kontrol etmenin bir disiplini vardır mesela; filmde abimiz her kalktığında tai chi yapar, yani disipline etmek sınır da çizmektir.

    the limits of control bana kalırsa jarmusch'un en ciddi filmi; kendisinin herhalde en önemli özelliklerinden biri kendini çok ciddiye almamasıydı şimdiye kadar; bu film bir dönüm noktası olabilir, gerçi jarmusch'tan bahsettiğimize göre hiçbir şeyin belli olmadığı da aşikar, ama şu var: jarmusch (biraz da chris doyle sayesinde) estetik olarak çok güzel bir filme imza atmasının yanında, her sinefilin beğense de beğnemese de izlemesi gereken bir modern zaman epiği çekmiş.
  • filmin soundtrack kısmısı gayet ilginç..

    jarmusch'un kendi söylediğine göre zaten filmi daha yazarken kafasında boris, sunn o))), the black angels ve earth'ün müziklerini kullanmak varmış..

    boris'in canlı performansları hakkında genel olarak söyledikleriyse dikkat çekici : "sahne performansları sırasında yaptıkları şey, yapısal ya da müzikal anlamda olmasa da, başkalarının yaptıklarını duyumsamaları ve onların üzerine kurdukları yönünden caz müzisyenlerini andırıyor ve bu yönden oldukça dikkate şayan.. her çalışlarında tamamıyla farklılar, hem de her zaman.."

    ayrıca gene boris müziği üzerine diyor ki : "boris'i saykodelik / noise / metal grubu olarak sınıflandırabilirsiniz ama onlar çok kendine özgü.."

    soundtrack'lerde bad rabbit de var ki, jarmusch'un da dahil olduğu bir grup bu..

    konu hakkında biraz daha detay ve albüm şarkı listesi de şurada efenim : http://www.jim-jarmusch.net/…ontrol/soundtrack.html
  • daha açılır açılmaz jarmusch'un kendi filmi "ghost dog the way of the samurai"ye gönderme yaptığı filmdir.

    -------aç spoiler-------

    havaalanında bizim yalnız adama görevi veren kişi fransızca konuşmaktadır. aralarında iletişim ise bir tercüman aracılığıyladır. fransızca konuşan kendisine nasihatlerini bildirdikten sonra bir kelam daha eder. bizim adam anlamışçasına başını sallar. ancak tercüman cümleyi anlayamadığından çeviremez, lafı eden ise "boşver" der "o anladı. göndermenin gittiği yer için (bkz: #1721974)

    -------kapa spoiler-------

    ayrıca filmde verilen tüm işaretlere dikkat edilmesi gereken bir filmdir. müzedeki tablolara, konuşmalara, şarkı sözlerine hatta kamyonetin arkasında yazan yazıya...

    -------aç spoiler-------

    "diğerlerinden büyük olduğunu düşünen kişi mezarlığa gitmeli, orada gerçek hayatın ne olduğunu görecek; bir avuç dolusu pislik."

    -------kapa spoiler-------

    filmle ilgili yazım için http://artperest.blogspot.com/…of-control-2009.html
  • --- spoiler ---
    film boyunca kahramanımız ispanya'da seyahat ederken farklı sinematografik tiplerle karşılaşıyor. hiç konuşmadan sadece dinliyor... sanatı severmisiniz? kitapları severmisiniz? sinemayı? peki ya bilimi? gibi sorularla başlayan monologlar... ben moleküllerle ilgilenirim... ben eski filmlere bayılırım... gibi cevaplarla devam ediyor...

    kahramanımız siyah tenli, çelik gibi bir vucuda sahip izlenimi veren (gerçi filmde ne dövüşüyor ne de güç kullanmak zorunda kalıyor, ama bıraktığı etki bruce lee tadında) kovboy yürüyüşlü, tai chi yapan (uzak doğu göndermesi burada da var), uyumayan, seks yapmayan, dünyayı kurtarmak için kontrol olayını abartmış, hiçbirşeyden etkilenmeyen, sürekli hiç buruşmayan takım elbilseler giyen, esmer tenli, mekanik denebilecek kadar net hareket eden, limits of control'e ulaşmış bir süper ego temsilidir. hayallerimizde var olan, herşeyi kontrol eden ve dünyadaki bütün kötülüklerden sorumlu olduğunu varsaydığımız karanlık gücün başındaki kişiyi öldürmekle görevlidir. karşılaştığı bütün karakterler de, yani bizler ona kibrit kutularında ulaştırdığımız şifrelerle yol göstermekte, kötü adama ulaşmasını sağlamaktayız. film'in sonunda beklenen gerçekleşir. kahramanımız kötü adamı bulur, işini bitirir. masanın üzerindeki kafatası göndermesi açıktır. point finale. kahramanımız esofman üstü ve kotunu çekerek aramıza katılır.

    ilginç bir şekilde inglourious basterds ile benzerlikleri olduğunu düşündüğüm film. sinematografik tipolojiler, toplumusal bir kademe sağlayacak zihinsel bir intikam, abartılı bir şekilde ortaya sunulup, hicvedilerek kahramanın yok edilişi... vs vs vs... tabi tarantino bunları daha kör gözüm parmağına al al al şeklinde yapmıştı... olsun. o da yönetmen farkı.
    --- spoiler ---
  • kontrol limitleri anlamına gelir. daha çok "control limits" olarak kullanılır. üst kontrol limiti (upper control limit) ve alt kontrol limiti (lower control limit) olarak iki çeşit limit beklenen orta değerden eşit uzaklıkta paralel iki çizgi oluşturur. istatistiksel kalite kontrol alanında kullanılan bu limitleri belirleyen çizgilerin arasında kalan her bir üretim tam anlamıyla doğru olmasa da kabul edilebilir. ancak limitlere doğru kademeli bir şekilde yaklaşan ardışık hatalı sonuçlar kontrol limitlerinin dışına çıkılacağının göstergesidir. gerekli önlemler alınmalıdır.
hesabın var mı? giriş yap