• dinsel bağnazlığın sadece islam’la sınırlı olmadığını yani madalyonun öteki yüzünü göstermesi açısından önemli bir film..
  • bir kadin olarak izleyeni daha cok fazla sarsan bir mullan filmi. gozumuze soktugu katolik dunyasinin kohneligi, sesini cikaranin basina ne isler acilabileceginin yaninda kadinlar tecavuze ugrasa, kendi basina cocuk yapmaya kalkisirsa basina ne menem belalar gelecegini goruruz. entipuften nedenlerle kadinlara nasil birer fahise muamelesi yapildigini goruruz. insanlik onurunun, eglence adi altinda gogus, popo yarismasiyla nasil ayaklar altina serildigini goruruz.

    filmin konusunu biraz daha genisletmek gerekirse, ornegin 1964 yilinda anadolu’nun bir sehrinde genc bir kadin, kuzeni tarafindan tecavuze ugradigini herkese aciklasa en iyimser tahminle kuzeni ile evlendirilecekti. yine baska bir kadinin evlilik disi cocuk dogurdugunu dusunelim. en iyi ihtimali yok kesin oteki tarafa bileti kesilecekti. veya lise ogrencisinin uzaktan erkeklerle fingirdesmesi dayak ve egitim hayatinin bitmesi ile sonuclanacakti. kuran kurslari henuz bu kadar yaygin amaclar icin kullanilmadigindan, bizim toplum ozelinde keske insanliktan nasiplenenemis, kutsal olarak gorulen degerlerin arkasina gizlenerek her halti yiyen olsa boyle bir kurum olsa dedim filmi izlerken.
    sonucta hicbir sey insanin yasam hakkindan daha onemli ve degerli degil.
  • vakti zamanında mary magdalene isminde kutsal bir insan varmış. tabi kutsal olmadan önce çok büyük bir günahkârmış tahmin edileceği üzere... para karşılığında erkeklerle birlikte olurmuş. fakat daha sonra dünyevi zevklerden vazgeçerek çalışmış, çabalamış, ruhunu tanrı'ya sunmuş ve bu vesileyle cennetin kapısından girip sonsuz yaşama geçmiş.
    yaptıklarının rahatsızlığından bu kadar akılcı yolla arınan bu kadın, filmden de anlaşılacağı üzere kötü(!) irlandalı kadınların korkulu rüyası haline gelen bu mekanı kurmuş. hani "ben fenafillaha ulaştım, size de bir iyilik yapayım, bu böyledir" hesabı. mekanda, çamaşır yıkayarak ruhlarını ve işledikleri günahları temizleme yoluna itilen kadıncıklar, sözde tanrı'yı memnun etmek ve sözde sonsuza kadar lanetlenmekten kurtulmak için bin türlü azaba katlanmışlar. sonuç ? kimi oradan bir şekilde kurtulmuş, kimi ölmüş gitmiş, kimi de delirmiş.

    mevzu bahis filmin konusu ve aksettirdiği olaylar yüzünden koltuğumda içimin şişmesinden mütevellit bin türlü şekle giren bendeniz, şiddetli bir kusma isteği duydum desem sanırım hissettiklerimi bir nebze olsun anlatmış olurum. bir de sayıkladığımı hatırlıyorum ; insanlık... insanın değeri... insan... diye. heyhat !
  • crispinanın you are not a man of god çığlıklarıyla hafızalara kazınan, yine başta crispina rolündeki oyuncu olmak üzere diğer tüm oyuncuların müthiş oynadığı, iç burkan, peter mullan'ın katolik kilisesini yaylım ateşine tuttuğu film.
  • ana karakterin kendisini kurtarmak için gelen erkek kardeşine biraz daha çabuk büyüyemez miydin diye bağırışıyla kopartan film.

    1996'ya kadar varmış bu çamaşırhaneler.
  • bir insanlık suçunun kulaktan kulağa yayılmak suretiyle sadece bir kişinin ayıbı olarak adledilebileceğini gösteren sahnesiyle ön plana çıkan film.toplumsal olduğu sanılan değer yargılarının insanları kimsenin umursamayacağı parmaklıkların ardına tıkmasının 1990'lı yılların ortalarına kadar sürmesini öğrenmek de tüyleri diken diken etti.müzikleri de etkileyicidir ama hiçbir yerde bulunamamaktadır. insanı kelt kültürüne yöneltir.
  • --- spoiler ---

    en çok aklımda kalan karakter margaret oldu.
    çamaşırhaneden kaçma fırsatını yakaladığı sahnede, heyecanla kendini arabanın önüne atıp, sonra birden içindeki genç adamla hiç konuşmadan, arabaya binip kaçmaktan vazgeçmesi en can alıcı yerlerinden biriydi filmin. kuzeninin tecavüzüne uğrayan ve bu sebeple cezalandırılmak için evinden koparılıp çamaşırhaneye verilen genç kızın, daha sonra karşılaştığı ilk erkek olduğu için, o güvensizlikten dolayı mı arabaya binmediği, kurtulup özgür kalmaktan mı korktuğu benim için bir muamma.
    erkek kardeşi onu çamaşırhaneden çıkarırken "bana sakın ne yapacağımı söyleme, dört yıl boyunca neredeydin!" mealinden söylediği sözler, çocuğun "büyüyordum" cevabı, margaret'in kendine, rahibelere, daha şimdi onu kurtarabilecek hale gelmiş olan küçük kardeşine bile, ama belki başına gelenler yüzünden bütün bir dünyaya ne denli öfkeli olduğunu gösteren davranışları, ve filmin sonunda anlatılan hayat hikayesine bakılırsa, kaçan kızlar arasında asla evlenmemiş olan tek kişinin kendisi olması, onu filmin en feminist karakteri yapıyor olmalı.

    --- spoiler ---
  • sean mackin'in sesinden the well below the valley şarkısını dinleyerek başladığınız ve hemen sizi acısına ortak eden film.
  • filmde hayatı anlatılan kadınlarla ilgili bir belgesel:

    (bkz: sex in a cold climate)
  • izledikçe dinciliğe ve bağnazlığa karşı içinizde nefret dalgalarının büyüdüğünü hissettiğiniz filmdir. aslında film kadına sistemli şiddeti gösterip, dinin ve dinsel gerici güçlerin kendi kutsal yürüyüşleri için nasıl insanı, inancını, kutsalları ve dini kullandığına tanıklık ettiriyor bize. özellikle de para sayma makinesi ile kazanılan paraların sayılması sahnesi uğur mumcu'nun tespitini akıllara getiriyor: din-ticaret-(siyaset)-tarikat

    garip ve komik olan ise filmin ülkemizde günahkar rahibeler gibi erotik film ismiyle gösterilmesi. bu isme aldanıp sıkı bir erotik film izleyeceğim diye düşünüyorsanız fena halde yanılırsınız.

    --- spoiler ---
    filmin sonunda rahibin cinsel şiddet ve tecavüzüne uğrayan 27 yaşında ölen kadının son bakışları ise lâlâ yüreğimdedir.
    --- spoiler ---

    (bkz: #3170063)
hesabın var mı? giriş yap