• gecenlerde izleme sansi buldugum fantastik film. ben oyle cok duygusal bir adam degilimdir, mantik ve materyalizm odakli yasarim genelde. film izlerken de ruh halim normal hayattan cok farkli degil aslinda, hikayeden cok onun nasil aktarildigi ve oyunculuklar daha cok ilgimi ceker. bu film beni icine cekip ciddi anlamda duygulandirdi, o yuzden guillermo del toro kankama puanim 10. izleyin, izlettirin.
  • guillermo del toro'nun diğer filmleri gibi orijinal gelmedi bana. hatta sıradan diyebilirim. oyuncular iyiydi ama. call me by your name, the florida project gibi bu da senenin abartılan filmlerinden biri. 6/10
  • merakla beklenen guillermo del toro'nun 2017 yılı yapımı filmi. film,amerikan devletine ait gizli bir araştırma merkezine amazon ormanlarındaki nehirden getirilen azıcık insan suretinde bir canlı ve merkezde temizlik görevlisi dilsiz bir kadının fantastik hikayesi.epeyce tuzlu bir bütçe, aşk, macera, dostluk, kötü adamlar, casuslar filan derken beklendiği gibi mutlu bir sonla bitiyor. özetle sade suya tirit bir yapım. bir nevi büyüklere masal.
  • guillermo del toro'nun aksiyondan sonra fantastik dramaya döndüğü film. böylelikle pacific rim midir nedir o rezil filmden daha iyisini ortaya koyabilmiş. kariyerinin en iyi filmi pan's labyrnth'in izinden gidiyor the shape of water. tabii pan'a epey benziyor olması gibi "küçük" bir sorunu var filmin. bu film dışında jean-pierre jeunet'nin filmlerini hatırlamak da mümkün. atmosfer, renk paleti, karakterler jeunet'nin sinemasını hatırlattı bana. pan, jeunet tamam da film asıl güzel ve çirkin'in/beauty and the beast'in izinde. masalları, fantastik karakterleri pek seven del toro, the shape of water'ı da bir masal olarak kurgulamış ve çirkin ve güzel'in ana teması alıp kullanmış. teknik açıdan çok güçlü bir film. renk paleti, görüntü yönetmenliği, alexander desplat imzalı müzikleri, sanat yönetmenliği-set tasarımı harika. oyunculuklar fena değil. sally hawkins dilsiz karakterde iyi oynamış, doug jones cgi karakterde fena değil (pan'ı da jones oynamıştı), michael shannon-michael stuhlbarg adaşları da eh işte. richard jenkins iyi. octavia spencer ise artık bu temizlikçi-yardımcı rollerini bırakmalı. artık yeter yahu. her filmde aynı rol oynanır mı? asıl kötü olan şey aynı rolle defalarca kez adaylık koparabilmesi. yuh yani. neyse. oyunculuklarda hawkins dahil öyle muazzam performans yok. gene de castı izlemek güzel.

    spoiler

    -pan's labyrinth'le benzerlikler: efenim, del toro'nun pan'ı da, shape'i de savaş dönemlerinde geçiyor. ikisinde de safi kötüler var. pan'daki general-üvey baba katıksız bir oç idi. shape'te shannon'ın oynadığı herif o kadar olmasa da kötü bir karakter. iki filmin de merkezinde iyi niyetli kişiler yer alıyor. pan'da küçük bir kız, burada dilsiz bir kadın. iki filmde de fantastik yaratıklar mevcut. pan'da küçük kızın hayallerinde yer alan-yani gerçek olmayan pan, shape'te balıktan farksız yaratık. iki film de en nihayetinde iyiyle kötünün mücadelesine odaklanıyor, ki masallar da zaten bu mücadele üzerine kurulu. velhasıl pan'ı hatırlatıyor ama hatırlatmasının nedeni iki filmin de masallardan yola çıkılarak kurgulanmış olmaları. pan daha iyi kurgulanmıştı bence. belki bunun nedeni alt türünün büyüme olması. kızın acımasız gerçekliğe katlanamaması, kendisine fantastik bir dünya kurması falan, shape'te dilsiz elisa'nın balığa hemen âşık olmasından daha etkileyici. güzel ve çirkin benzerliğini irdelemeye gerek yok, daha posterden belli olmuştu.

    -filmin sıkıntıları masal yapısından ötürü karakterlerin derinleşmemesi. shannon'ın oynadığı karakterin evi gösteriliyor, ailesi tanıtılıyor ama karakter derinleştirilemiyor. haliyle epey yüzeysel, pek etkilemeyen, hızla unutulan bir kötü olup çıkıyor. keza stuhlbarg'a da en klişesinden iyi niyetli bir bilim adamı rolü paslanmış. spencer ise dediğim gibi önceki rollerinden farksız bir rolde. jenkins eşcinsel, işsiz bir ressamı oynamış. jenkins'in rolü bir nebze daha iyi işlenmiş diğerlerinden.

    -tabii dönem 50'ler. del toro ırkçılığa da değinmeden edemiyor. yetmeyip homofobiye de değiniyor. üstüne klişe rus-amerikan mücadelesi... ana öyküye katkısı olmayan sinema sevgisi... romantizmin de gayet klişe oluşu... bu nedenlerle filmi sevemedim gitti. tekniğine, yani ambalaja hayran kaldım. desplat gene enfes müzikler yapıyor, görüntüler şahane, cast sevdiğimiz isimlerden oluşuyor, ama içerik vasat. alelade. yani del toro bu kez pan'ın seviyesine çıkamıyor. ama tabii ki pacific rim gereksizliğinden daha iyi. ödülleri silip süpürmesiyse üzücü. teknik dallarda ödülleri hak etse de film-senaryo ödüllerini hak eden bir film değil.

    -ortada heyecanlı olması gerekli sahneler var. mesela yaratığın kaçırıldığı sahne. ne gerilimli ne de heyecanlı. soruşturma sahneleri. gene öyle. stuhlbarg'ın karakteri dimitri'nin evindeki sahne gerilimli olmalı. ama değil. romantik desen onu da olamamış. bir de her şey çok hızlı ilerliyor. romantik olması için önce inandırıcı olmalı. elisa'nın daha görür görmez bu yaratığa âşık olması da, onu kaçırma planı yapması da, kaçırması da çok hızlı işleniyor. o yüzden inandırıcılık sağlanamıyor. geriye de bir şey kalmıyor zaten. gerilimli sahneler germiyor, kötü adam umursanmıyor, romantizm inandırıcılıktan ve etkileyicilikten uzak... yaratığın evden kaçıp sinemaya gitmesi ise gayet kötü bir "sinema güzellemesi". vasatlığına güldüm, sonra bu vasatlığa venedik'ten altın aslan verilip ödül sezonunda bu noktaya getirildiğini düşününce üzüldüm. del toro iyi bir yönetmen ama meksikalı dostları inarritu ve cuaron kadar değil. oscar için yazmış-yönetmiş-tasarlamış bu filmi. oscar'a da ulaşabilir ama onca ödül filmin vasatlığını değiştirmeyecek.

    spoiler
  • filmden hiç haberim yokken izledim. herkes gibi ilk izlenimim filmin başlangıcının müzikler ve atmosferle birlikte bir jan pierre-jeunet havasında olduğuydu. beş dakika sonra beynim başka sinyaller vermeye başladı. araştırma merkezi, temizlikçi kız ve yaratık bir araya gelince lan ben bu senaryoyu bir yerde izlemiştim hissine kapıldım. çok geçmeden jeton düştü. bu daha önce izlediğim bir kısa filmin kopyasıydı. ahanda: https://youtu.be/k9eph-uumze

    the space between us, 2015 yılında çıkmış ve çeşitli ödüller toplamış bir kısa film. mevzu yine aynı ama geçmişte değil de gelecekte geçiyor. detaylı araştırmadım. muhtemelen senaryo için kısa filmin yapımcılarına bir şeyler ödenmiş, telif hakları alınmıştır. çalacak kadar eşek olamazlar. bunu uzun metraja nasıl çeviririz demişler ve soğuk savaş dönemine gömerek halletmişler. filmdeki olmamışlıkların bazıları da buradan kaynaklanıyor bence. yine bir kaç klişe karakter var. fbi ajanı ve general çok karikatür kalmışlar. aksiyon kısmı çok zayıf ama orası pek sorun değil. açıkçası bol bol çatara patara kovalamaca ekleselerdi daha kötü olurdu diye düşünüyorum. film kesinlikle kötü değil ama iyi de diyemiyorum. senaryo kısa filmden, atmosfer ve müzikler avrupa sinemasından, üzerine biraz hollywood klişesi serpiştirince ortaya bu çıkmış gibi duruyor.

    yalnız, del toro'nun da cem yılmaz gibi eş dost akrabayla çalışma tribi beni bitiriyor. yine bütün ekibi toplamış çevresine. diğerlerine bir nebze gözüm alıştı ama bu noktada doug jones'a ise iki kelam etmeden duramayacağım. abi en güzeli sen git estetik operasyonla uzaylı yaptır kendini. her filmde saatlerce makyaj filan uğraşmana gerek kalmaz. adamın kartvizitinde saadetin teksoy gibi canavar uzmanı yazsa yeridir. del toro'nun daha önceki fantastik filmlerinde pan ve abe rollerini yine kendisi oynamıştı. şu sıralar devam eden star trek discovery'de de saru rolünde oynuyor. yaşı yetse alien'ı da bu oynayacakmış pezevenk. bedava mı rol alıyordur nedir.
  • tesadüfen denk geldiğim fantastik bir kurgusu olan izleyince "aşk nedir" sorusuna cevap bulunabilecek bir film.
  • daha önce de söylenmiş, ben de oradan yürüyeyim: konsantre hali marc s. nollkaemper'in kısa filmi 'the space between us' olan guillermo del toro filmi. hatta internette şu ara 'the shape of water between us' geyikleri dönüyor ama olayın telif durumunu tam bulamadım.
    kısa filmi geçen sene izlemiştim ve 12 dakikalık videoyu uzun bulmuştum. (bkz: #67294280) hatta mevzu 3 dakika adamlar amma uzatmış demiştim. del toro almış 2 saatlik film çıkartmış ve gerçekten bana göre lüzumsuz tek kare yok. bu açıdan oldukça başarılı buldum diyebilirim. hatta dönem filmlerini ayrı fantastik filmler ayrı seven biri olarak filmi de beğendim. biraz detaylandırmak gerekirse:

    --- spoiler ---

    dilsiz, rutin hayatlı temizlikçi kızımız; gay, ressam, kedili amca; kendi içinde prensipli, rus ajanı, bilim adamı ve klasik kötü adam oldukça yerinde ve mantıklı karakterler olmuş. yani şahsen hiçbiri için buna da gerek yokmuş demedim.
    dönem de filme ekstra puan kazandıran bir seçim olmuş, müziklerden tv görüntülerinden bol bol beslenmişler. üstelik bir apartman dairesi, bir araştırma merkeziyle dönemi de oldukça güzel yakalamışlar.
    ayrıca diyaloglarda akılda kalıcı, güzel detaylar var. mesela amcanın çikolata fabrikasındaki yangın için 'trajedi ve neşe bir arada.' demesi. tuvaleten önce ellerini yıkayıp, işi bitince ellerini yıkamayan çakalın, ekşiye selam çakan (bkz: tuvaletten çıkınca elini yıkamayan insan) 'bazılar girerken yıkar, bazıları çıkarken, iki kere yıkayanın karakteri zayıftır.' muhabbeti. octavia ablamızın, 'kısa insanlar hep kaba, sanırım aşağıda oksijen az.' tespiti. eğlenceliydi.
    en çok da böyle bir filmde aksiyonun ve gerilimin bu kadar tadında kalmasını beğendim. sadece son 5 dakika yaşanan sıkıntı da hemen çözülüyor zaten.

    --- spoiler ---

    uzun lafın kısası; izleyeni pişman etmeyecek, sessiz sakin, huzurlu, masalsı bir film olmuş.
  • "tüm toplumsal olaylara parmak basayım da bana oscar versinler" diyen, iyi yazılmış bir tane bile karakteri olmayan vasat film. hele senaryoya diyecek bir şey bulamıyorum. her sene bu tip filmlerin el üstünde tutuluyor oluşu çok üzücü.
  • müziklerine bayıldığım , del torto filmi.

    --- spoiler ---

    zelda dan alıntılayalım. *
    belden aşağısı düz görünse de asla bir erkeğe güvenme
    --- spoiler ---
  • direk aklıma bioshock'u getiren film. keşke bioshock olaydı.
hesabın var mı? giriş yap