• '' iki fare süt bidonuna düşmüşler..biri ben burdan siksen çıkamam diye bırakmış kendini boğulup gitmiş.diğeri de aynı şeyi bilse de yukarı doğru çırpınmaya başlamış. ve sonunda ayaklarının altındaki süt çırpılmaktan minik bir tereyağı topağı haline gelmiş ve farecik bu topağa basıp yükselerek bidondan çıkmış..''

    bu hikayeyi yakalandığı ilk kanseri yenen ancak ikincisine yenik düşen bi yakınımdan duymuştum. gerçek umutsuzluğun ne demek olduğunu o öldükten sonra anladım.
  • sanki artık tutunamayacak gibi olmak, kalabalığın içinde kendinizi yalnız hissetmek, en iyi dostlarınızın bile bir saniye bile durup düşünmeden konuşması, yeter artık daha fazla kalbimi kırmayın diye dünyaya bağırma isteği. sonra sorgulamak... acaba ben ne yaptım diye.yapılan hiçbir şeydir ve karşılığında kocaman bir kötülük bulutudur alınan. bir insan nasıl bu kadar yıpratılır nasıl bu kadar neşeli gözüken insanın içinde fırtınalar kopar kimse bilmez bunu. işte bu umutsuzluktur.
  • sevdiğinizin yüreğinde yer bulamamaktır.
  • hayatımda bir kez hissettiğim ve bir daha yaşamak istemediğim bir duygu. konsept kardeşleri olan kasvet, hüzün, üzüntü, mutluluk, neşe, umut gibi hislerin aksine, umutsuzluk kesinlikle tadı çıkarılamayan bir histir, hissiyattır.

    kasvet çoğunlukla bulunduğumuz atmosferle, hüzün anılarımızla, üzüntü, neşe ve umut yaşadığımız şeylerle ilgilidir. umutsuzluğa en çok benzeyen his ise herhalde mutluluktur. ikiside birdenbire, hiç beklemiyorken geliverir, derinine indiğimizde, kendimizi tahlil ettiğimizde büyük ihtimalle o ruh halini oluşturan değişkenleri bir araya getirebilsekte, diğer hislere göre çok daha ufak etkenlerden ve bir anda oluştuğundan, ikisininde sebebini anlamakta güçlük çekeriz. ama umutsuzluğun aksine, mutluluk tadı çıkarılan bir histir, neşe veya hüzün gibi.

    olumsuzluğu çağrıştırmasından hüzün insanın kulağına kötü gelsede çoğu zaman güzeldir, en azından diğer hisler gibi sadece içimizden değil, dışarıdan gelen etkenlerle şekillendiğindendir belki de. yağan yağmur, çakan şimşek veya eski bir kız arkadaşın aniden canlanan anısıyla üzerimize çöker, bulunduğumuz atmosfer ile bütünleşir ve bir anı haline gelir.

    umutsuzluk ise tamamen içimizden gelir. bir anda nereden geldiğini düşünmemize fırsat vermeden yumruk yemişe döndürür, hayatla ilgili yaşadığımız hayal kırıklıkları ve gelecekle ilgili kırılacağına emin olduğumuz hayallerin hepsi bir anda bir araya gelir, insana nerede olduğunu unutturup bir anıya dönüşme ve sonrasında hep o mekanla ilişik bir nostaljiyle hatırlanma* ihtimalini tamamen yok ederek, yaşadığımız en kötü ruhsal tecrübe oluverir.
  • j. r. r. tolkien şu kelimelerle, umutsuzluğu adeta resmetmiştir;

    ''üzerine karanlık bir gölge düşmüştü ve ona güneş hastalanıp da kararmış gibi geliyordu.'' *
  • umut fakirin ekmeği ise umutsuzluk pastasıdır; ekmek bulamadığında yer.

    (bkz: ölümcül hastalık umutsuzluk)
  • umudun bir yanılsamadan ibaret olduğu gerçeğini kabullenenler için umutsuzluk doğallıktır. bir beklentin yokken acı çekemezsin, üzülemezsin. hayatın sinüzoidal eğrileri arasına kendini kaptırmassın, kendin için y=0 doğrusu üzerinde bir hayat çizersin.
    tabii ki bunların hepsi sadece bir ütopyadır. insanlar asla umutsuz yaşayamaz, hayatlarının bir y=a.sinx eğrisi olduğunu düşünsek bile a katsayısını sıfıra indiren insan hem ölü hemde en aşmış insandır.
    (bkz: alkol aldiktan sonra sozluge girmek)
  • hissettiğiniz zaman, cidden sizi beter bir şekilde üzen durum. bir an herşeyin iyi olduğunu hayal edersiniz, tutunmaya çalışırsınız ama tutunmaya çalıştıkça daha da zarar gördüğünüzü anlayamazsınız. sonraları bunun formları değişir insanı daha fazla sıkan bir hal alır. paylaşmak istersiniz ama genelde paylaşamazsınız. tek kişilik bir yolculuktur ve bu yolda yürümek cidden insanı rahatsız eder. her zaman iyi tarafından bakmaya çalışırsınız ama sürekli bir çıkmazın içindesinizdir. duygular birbirine karışır. daha çok zorlayıcı ve rahatsız edici duyguların olduğunu hissedersiniz. unutamazsınız. unutmaya çalıştıkça bir şeyler daha fazla su yüzüne çıkar. zaman kavramı değişir ve bir şekilde uzar. ayakta durmak için yapmak isteyeceğiniz işler vardır ya da yapmak zorunda olduğunuz, bir şekilde sizi onlardan kopartır. gerçeklik algınızı her seferinde başka bir yere çeker.

    şunu düşünürsünüz; diğerleri bunu nasıl başarıyor? somut bir cevabı yoktur aslında. bu durum da hayata dair süreçlerden bir tanesidir. sanırım daha fazla bağlayıcıdır diğer zamanları göz önüne alırsak. kafanızın karmakarışık olduğunu hissedersiniz. uzaklaşmak için film izlersiniz, müzik dinlersiniz ama bu eylemlerin ötelemek olduğunu zamanla fark etmeye başlarsınız. biri diğerinin yerine geçer ama sonuçta hepsi aynı düzlemdedir. bu da bir sınavdır belki de ya da hayatın kendisidir. bunu net olarak anlamak zor. bir çok şey için şükredersiniz ama bir çok şey huzur kaçıran cinstense insanı daha bir rahatsız eder. daha fazla okursunuz, daha fazla dinlersiniz. bazı insanlar için umut olabileceğinizi düşünürsünüz ama esas sorun hala aynıdır. kendiniz o düzeyde değilken başkalarına nasıl umut verilebilir, bu çelişkiler içinde devam etmeye zorlarsınız kendinizi. rahatlatmak için bir sürü yol denersiniz. sürekli o depresif halde olmak sizi çok rahatsız eder. kafanızı sürekli bir şeylerle meşgul etmek zorundasınızdır. "umut" edersiniz ya da ona bel bağlamak istersiniz ama bir şekilde hayatınızda eksik olan bir şeyler vardır. daha fazlası nasıl bulunabilir bunu bilmezsiniz açıkcası. kavramların birbiri içine girdiği bir dünyada ayakta durmak cidden ilkel kanunlar ile belirlenmiş gibidir.

    hayatınıza anlam katacak bir sürü şey denersiniz. bu denemeler eşliğinde birikiminiz artar. birikim için bir şey yapmamışsınızdır. sadece çabalamışsınızdır. o da sizi bu hale sürüklemiştir. bilmek, uygulamak, mutlu olmak, huzurlu hissetmek istersiniz. midenizin üstünde gelişen bu karanlık duyguların hayatınızdan neleri götürdüğünü zamanla kavrarsınız. bir çok açıdan hayat acımasızdır. bir sürü sorunu olan insan vardır. siz de onlardan birisinizdir. özel hissetmezsiniz. bir fark görmezsiniz ama fark olmasını istersiniz çoğu zaman. her seferinde yeniden denersiniz. kurtuluş çareleri ararsınız. biri başlarken biri biter. anlamsız eylemler hayatınızı sarmıştır. pes etmezsiniz ama pes etmeye çok yakın bir yerde seyredersiniz. sürekli aynı döngülerde yaşamaktan sıkılmışsınızdır artık. aynı döngü , aynı hayat, aynı bakış açısı ve sıkılmak. evet bir çok şeyden olduğu gibi bu durumdan da sıkılmışsınızdır artık. bir çok şey vardır yeni olan ama "yeni" kavramı çoğunlukla hayatınızda yoktur. sadece denenecek yeni bir bakış açısı vardır ve zamanla bunlar da azalmaktadır.

    herşeye rağmen "umut" un varolduğuna inanmak istersiniz. bir çok şey için çabalamak, yeniden aşık olmak, hayattan tad almak istersiniz. diğerleri nasıl yapıyor? bunu bir türlü kavramak istemezsiniz sanırım. acizlikten değil belki ama sıkılmaktan dolayı saçma sapan duygular içinde kalmak insanı üzmektedir çoğu zaman. her zaman yeni bir bakış açısı vardır belki de eskimeye mahkumdur hepsi. yeni oyunlar, yeni filmler, yeni diziler, yeni gruplar, eski müzikler. belki de eskimeyen tek şey müziktir. hala o ruh vardır. kim bilir ki böyle şeyler. gene aynı döngü gene aynı döngü. kurtulmak için çabalamıyormusun? emin ol çok fazla çaba gösteriyorsun ama bir şekilde düzelmeyen şeyler vardır bu hayatta, bakış açısı gibi. her şeyde olduğu gibi yeniden denemek için güç istersin. bazen başarılı olur gibi bile olursun. o zaman bir zafer duygusu etrafını sarar. çok kısa bir zaman diliminde olur bunlar aynı "aşk" gibi. yazabilmek belki de paylaşabilmek burada tek ilaçtır tabi bunu görebilirsen. görmek o kadar zor ki... eskiden işler belki bir nebze daha kolaydı. şimdi ise herşey karmakarışık. bir düzenin rahatlığını yaşamak istersiniz ama her zaman ki gibi yenilmekten o kadar fazla korkarsınız ki. herşey bir sınav belki de yarın gireceğim sınav gibi. hoca sınırı 50 ye çekmiş. belki hayatta bizim gibiler için sınırı 50 ye çeker kim bilir...
  • yaşar kemal'in 25.9.1960 tarihinde kaleme aldığı yazısının başlığı.aynı yazının bitiş cümlesi şöyledir:
    "umutsuzluk geri kafalılıktan, düşünememekten doğar."
  • ölüm en büyük tehlike olduğu sürece yaşamdan birşeyler beklenir.ama diğer tehlikenin sonsuzluğu keşfedildiğinde ölüm için umut beslenir.ve ölüm umut edildiği sürece tehlike büyüdüğü zaman umutsuzluk,ölememenin neden olduğu umutsuzluktur.

    (bkz: sören kierkegaard)
hesabın var mı? giriş yap