• get out'un fersah fersah altında kalmış jordan peele filmi. vizyondayken yakalamak istemiştim ama olmadı, malum ortamlar sağolsun henüz izleyebildim. hikayesi ilgi çekici gözükse de anlatımını oldukça zayıf ve heyecansız buldum. başarılı çekimleri ve akışa güzel entegre edilmiş müzikleri dışında pek de hatırlanacak bir film olduğunu düşünmüyorum. yine de yönetmene olan ilgi ve merakımı kaybetmedim. gelecek işlerini merak ediyorum. daha önce de yazılmış, tıpkı shayamalan'ın ilk dönemleri gibi kaygan bir zeminde yürüyor jordan peele. umarım kariyerleri benzemez.
  • --- spoiler ---

    yukarıdaki kadının aslında yer altındaki zombilerden olduğunu, yukarıdaki kızın arabayla yer altındaki kopyasını arabayla ezdikten sonra, yer altındaki kızı öldürmeye kıyamadığında ve yukarıdaki çocuk yanmadan evvel onu öldürmeye kıyamadığında anlamıştım. sonuçta anne yüreği bu; asıl çocuğunu öldürmeye kıyamıyor.
    --- spoiler ---
  • spoiler

    yani çok övüldü ama jordan peele kör gözüm sinema yapmaya devam ediyor. get out'ın en büyük sorunu buydu. iyi bir fikir, yönetmenlik ve reji fena değil, senaryo kötü değil ama bir süre sonra ırkçılığı, beyazların yaşamına dair hicvi kör gözüm şeklinde yansıtıyordu. gene kötü değil ama onca olumlu eleştiri ve ödüllerden sonra bu durum iyice göze batmıştı. us'ta da bu kör gözüm tavrı devam ediyor. misal en göze batan örnek filmin adı. biz zaten "biz/birleşik devletler" (us/u.s.-united states) açıklama yapılmasına ihtiyaç duymadan anlarken adam filmde karakterlerine önce "us", sonra "united states" dedirtiyor. film böyle sürüp gidiyor. tamam, belki diğer sahneler bunun kadar göze sokulmuyor ama gene de bilal'e anlatır gibi anlatmış öyküsünü peele kardeşimiz.

    us kötü bir film değil. gene etkileyici fikirler mevcut. misal klasik korku teması olan evin yabancılarca istila edilmesi temasını alıp değiştirmesi, bu temadaki "yabancılar"ı (filmlerde istilacı yabancılar genelde ruslar, çinliler, müslümanlar vs -o dönem amerika kimi düşman olarak görüyorsa-) şutlayıp onlar yerine "amerikalılar"ı koyması (yani amerikalıların düşmanı olarak amerikalıları konumlandırması), klonlar öyküye dahil edilmeden evvel bunları keyifli sembollerle çıtlatması (makas, saat 11 : 11 vs), çocuğun ailesinin yanında dahi bir maskeyle yaşaması (üzerine düşünülesi), erkeğin işlevsizliği (bunun da üzerine düşünülesi), filmin kahramanının (adaleide) aslında filmin kötüsü olması... güzel fikirler mevcut. bu fikirler fena işlenmemiş. senaryonun durumu böyle. yönetmenlik de fena değil. misal sahnelerin çoğu aslında komik (bilinçlice yapılmış bence), ama peele bu sahnelerde hem güldürmeyi hem germeyi başarıyor. tamam, gerçekten de gerilmiyoruz ama en azından karakterlerimizin klonlarından kurtulup kurtulamayacaklarını merakla izliyoruz. misal adaleide'ın klonunun konuştuğu sahneler komik ama peele bu sahneleri heyecanlı hale getirebilmiş.

    lupita nyong'o açık ara filmin en iyisi. winston duke ortalama. elisabeth moss kısa sahnesinde fena değil. çocuklar eh işte deyip senaryoya dönersem... artıları saydım. eksilere gelirsem... finaldeki twist sanki olayları karmaşıklaştırmış (olumsuz anlamda). şimdi esas adaleide (ad) küçükken luna parktaki aynalı odaya giriyor, orada kötü klonu tarafından kaçırılıp odaya hapsediliyor, sonra klon, ad'in ailesine gidiyor ve rol bile yapmıyor ama peki soru şu: büyüdüğünde neden travmalıydı ad? odadaki esas ad'in kelepçeyle çıkagelmesi fikrini sevdim ama ortada mantıksız sahneler mevcut. sanki her şey yazıldıktan sonra "haydi seyirciyi finalde ters köşeye yatıralım, adeta bir şamalayan gibi bir tüvist patlatalım" demişler de finalde arabadaki ad'in aslında klon olduğunu yazmışlar gibi... cümle yamuk oldu biraz, demek istediğim bu ad twisti yama gibi duruyor. korku filmlerinin klişeleriyle dalga geçerken o klişelerle filmi bitirmek de ilginç doğrusu... bir de senaryoya derin denip duruyor ama mesajlardan olaylara her şey yüzeysel geldi bana.
    son kertede... vasatı aşamıyor film. ilk saati iyi, sonra en klişesinden bir distopik film oluvermiş. finaldeki twist de olayları mantıksızlaştırmış.

    spoiler
  • feldschlösschen'in sunduğu cumartesi korku gecesinde izlenmiş, jordan peele'in üstündeki siyaset gömleğini çıkarınca nasıl da dipsiz korku filmi deryasında vasatlaştığını üzerek göstermiş film.

    --- spoiler ---

    korku filmlerinde bildiğimi ev istilası* temasını - tam olarak olmasa da benzeşen - uzaylı istilası* temasını birleştirmiş peele. filmin ilk planlarında tişörtler üzerinden (thriller, jaws, vb.) ergen ergen "gönderme" yaparken öte yandan da her şeye inanmak isteyen, inanmasa oracıkta gönlü kalacak fox mulder'ın bile "yok artık, buna ben de inanmam müdür" demesinin kuvvetle muhtemel olduğu hikâye kurgusuyla hayal kırıklığına sebep olan film.

    "biz" fikri üzerinden insanın kendinden içeri olan diğer kendisine dair bir derinlik veya ideal bir connecticutlı aile dostu olan aile ile farklı bir gerilim beklerken, filmin - türün vasat örneklerinde olduğu gibi - daha açılış sekanslarından birinde "hükümet klorla bizi kontrol ediyormuş" diye imâ ettiği komplo teorisine bağlamasıyla önce sanat damarlarını sonra da gerçekle bağlarını koparıyor peele izleyenlerin.

    bunun da ötesinde, sondaki büyük 'sürpriz' için, salt buna hizmet etmesi için hikâye kurgusunda "kasıtlı" yanıltmalara gitmesiyle de sevenlerinin güvenini sarsmasıyla da hayattan koparan film.

    naçizâne övgü toplayacak ender yanlardan birinin iki annenin hain birleşik devletler hükümetinin yürüyen merdivenle inilen ultra-gizli federal araştırma tesisi koridorlarında gerçekleştirdikleri "ölüm dansı" olabileceği bunun dışında motoru kafasına estikçe duran bottan farksız kalan yapım.

    --- spoiler ---

    şerh-i sonuç: nitekim, hikâyesindeki açıklardan, korku filmlerinin olmazsa olmazı 'alınan yanlış kararlar' silsilesinden, sündürülmüş vahşet sekanslarından her biri yine de mâkul görülebilecekken, salt sondaki sürpriz olsun diye yamulan senaryo kurgusuyla hafiften izleyeni kandırmasıyla üstü rahatlıkla çizilebilecek film.
  • alternatif düzeye çekebileceğimiz filmlerin git gide bir bulmaca çözme eğlencesi haline geldiğini görelim: "sen çözdün mü, şu bölümü benim yerime geçer misin, bak orada örümcek vardı görememişsin" gibi bir uğraş alanı olmamalı sinema. yoksa klasik doğu şiirine olan bu sinemaya da olur, oynayacak başka şeyler bulmak zorunda kalırsınız. ha bir eğlence aracı da değildir ama film bittikten sonra 3 miligram da olsa insana bir şeyler katabilen filmler artık çocuklarımıza oku dediğimiz bir masala mı dönüşecek?
    .
    tekdüze geçen hayatlarımıza renk katacak hikayeleri izleyeceksek biraz da gerçeğe yaklaşmalı, kendinin aynısı aileyle karşılaşan kişiler 5 dk içinde her şeyi normal karşılayacak düzeyde kanepede oturmamalı mesela. yıllar sonra bana bu filmi yeniden izletecek biri yok, ama "kuşlar"ı her izleyişimde yeni bir şey yakalama ihtimalim yüksek.
    .
    göndermeler siyasi, sosyal ve hatta sportif bile olabilir ama suratına tükürdüğün salyayı sana satan bir ulustan bahsederken bu kadar dolaylamalara ihtiyaç yok diye düşünüyorum. jordan peele, gaspar noe, yorgos lanthimos gibi son dönemin popüler ekolü yaşasınlar ama bizi de sinemaya kolay ve sık ulaşabilen bir nesil olarak düşünsünler.
  • spoiler
    spoiler

    gerçekten de finalde jordan'ın yediği nane tüm olay akışının içine etmiş. ortada bir mantıksızlık var. yukarıda net izah edemedim, izah etmeye çalışacağım bu kez.
    adelaide çocukken luna park'taki aynalı yere giriyor. red onu görüyor, bayıltıp odasına taşıyıp kelepçeliyor. sonra red luna park'tan çıkıp ad'in ailesiyle buluşuyor. aile ad'in travma geçirdiğini düşünüyor, bu sırada red rol bile kesmiyor, yani yabaniliğini baskılamıyor, ad gibi davranmaya çalışmıyor. sonra günümüze geçiyoruz. bu sırada bize gösterilen kişi travmalı olan, amnezyadan muzdarip ad. ad film boyunca gayet anaç, normal tavırlar sergiliyor -çocuklarına fazla düşkün olması ve travması dışında bir sorun yok- ve sürekli çocukken gittiği luna park'ı hatırlıyor. burada bir karışıklık mevcut. red'in anaç tavır sergilemesi doğasına aykırı, çünkü bizlere gösterilen ikizlerin zombilerden farkı yok. tamam, red'in farklı olduğu söyleniyor ama bilemiyorum. peele finalde arabada olanın ad değil de red olduğunu, ad'in aslında çocukken yeraltındaki odaya red tarafından kelepçelendiğini açıkladığında tüm olayları bir güzel mantıksızlaştırmış. şamalayan twisti kasayım, bruce willis aslında ölüymüş benzeri bir twist yapayım derken iyice vasatlaştırmış filmini.

    özetlersek: red, ad'in yerini alınca ve finalde çocuğuna kötü bir gülümseme atınca 2 saat boyunca anlattığı domino taşları gibi sırayla yıkılıyor. çünkü: baştan beri izlediğimiz, ad sandığımız kişi red ise -ki o- ortadaki amnezya ve travmaya yer yok, çünkü red travmalı bir karakter değil, sadece intikamcı birisi. keza anaç tavırlar da red'e uymuyor. öte yandan çocukken ailesinden koparılıp yer altına zincirlenen ad'in intikam planı da çok saçma. hem de aşırı saçma. ad'in ikizinden, red'ten intikam planı olarak global distopik bir rejim planlaması falan hiçbir şekilde hiçbir yere oturmuyor ve aşırı saçma... ayrıca ad yıllarca nasıl yeraltında hapis kalabildi, nasıl kaçamadı? işin bilimkurgu kısmına girersek... bu ikizler ne yerler içerler, nasıl hayatta kalırlar? cevap yok. görüleceği üzere daha ad/red konusunda kafası karışık filmin/jordan'ın.

    spoiler
    spoiler
  • jordan peele'nin direkt kendi bilişselliğinin ve kodlarının kapalı evreninde geçen filmi. bu tür yaklaşımlar bana kalırsa hikaye anlatmanın ve sinemada bir evren kurmanın "yeni" yolu. insan uygarlığının bilgiyi işleme konusundaki değişimi, elbette sanata ve sinemaya da yansıyor. salt kendi evrenini ve kendi terimlerini oluşturarak, klasik drama ve hikaye anlatım tarzıyla göbek bağını tamamen kesip bağımsızlığını ilan eden bu yeni türe akraba örnekler şöyle gösterilebilir: enemy, mother!nocturnal animals vb. ve hatta lathimos'un kynodontas, the lobster ve the killing of a sacred deer filmleri de bu modern türün içinde değerlendirilebilir.
  • farklı okumalara açık olan yeni jordan peele filmi. peele her iki filminde de seyirciyi bölmeyi başardı. get out'u aşırı beğenenleri anlamadım hatta oscar alması falan baya abartı olaylardı. us'ta da kötü yorumları anlamıyorum gayet sağlam bir politik gerilim olduğunu düşünüyorum. filmin bilim kurgu yanı evet zayıf bazı tam oturmayan şeyler mevcut, finaldeki twist'in tam oturmadığı yerler var ama dediğim gibi okuma şeklinize göre bu filmi seviyor veya sevmiyorsunuz.

    alt metinleri, politik göndermeleri bir tarafa bırakırsak korku janrasına göre de iyi bir film bence. filmin açılış sahnesi, ev istila sahnesi oldukça gerilimli anlar sunuyor. peele ara ara get out'ta yaptığı gibi küçük komedi molaları da vermiş onları da başarılı buldum. dediğim gibi farklı okumalara açık, insanı düşünmeye sevk eden filmleri seviyorum us'ta öyle bir film. get out mesajını biraz daha kör göze parmak şeklinde veriyordu us daha ince bir film bu açıdan. kıyas yapmak gerekirse de evet us > get out diyorum. puanım 8.5/10.

    --- spoiler ---

    filmin alt metinlerinde azınlıklar, göçmenlik sorunları, günümüz amerika'sı ve insanlığa getirdiği eleştiriler güzeldi ama benim en çok hoşuma giden ötekileştirilen, yeterli imkanlara sahip olmayan bir birey yeterli imkanlar tanındığında bambaşka biri olabilir. elindeki iyi konumlar alınıp, kötü şartlara mahkum bırakılan birisi de red karakteri gibi kafayı yiyebilir. sondaki plot twist ile verilmek istenen en net mesajın bu olduğunu düşünüyorum.

    --- spoiler ---
  • konusunu çok beğendiğim fakat oyunculukların boktan öteesi olduğu film. sinemografi'den çok anlamıyorum ama sanırım kurguda da sıkıntı vardı. film, mükemmel konusuna rağmen arada geçen ve istemsizce güldüğüm sahneler sayesinde kendisinden uzaklaştırdı. daha usta ellerde bu senaryo başyapıt olabilirmiş. film bitince senaryonun bu şekilde heba olmasına üzüldüm işin aslı. bu kadar dramatik bir konunun böylesine baştan savma çekilmesi çok kötü olmuş.
  • konusu bir hayli farklı bir film, şahsen ben oyunculukarı beğendim
hesabın var mı? giriş yap