• size bugüne kadar aldığım en tuhaf hediyeyi anlatayım.

    bu hediye sevgilimden olsa; mesaj vermeye falan çalışıyor derim ama bunu hediye eden o dönemin ilçe defterdar yardımcısı. yemin ederim..

    bu hediye erkek bir defterdar yardımcısından olsa; bir şey imâ etmeye çalışıyor der, kafa göz dalarım ama bunu hediye eden 55-60 yaşlarında bir kadın.

    sene 2002. anadolu otelcilik lisesini kazandığım dönem. hâla öyle mi bilmiyorum ama o dönemde bu okulda okumak için kazanmak yeterli olmuyordu. bir de eğitimcilerden kurulu kalabalık bir heyetin önüne çıkıp; mülâkata girmeniz gerekiyordu ve her 10 kişiden sadece 1 tanesi alınıyordu.
    haliyle deli gibi de torpil ve adam kayırma dönüyordu.

    babamın bir arkadaşının aile dostuymuş bu kadın. kendi çocuğu da bu liseden mezun olduğu için okulda epey sözü geçermiş.
    gittik ricada bulunduk, yardımcı olmasını falan istedik. sağolsun kabul etti.

    o rezil mülâkat başka bir entry'nin konusu ama size şöyle anlatayım.
    40 kişilik kel ve göbekli bir o ses türkiye jürisinin önüne çıktığınızı hayal edin.
    bir düşünün; turizm lisesine girmeye çalışıyorsunuz ve sizi seçmekle görevli adamların turizmle alakaları "antalya çok güzel yaaa, ruslar falan" seviyesinde. iğrenç bir ortam. adeta günümüz türkiye'sinin 2002 fragmanı.

    neyse..

    torpil sağlam yerden ya, rahat rahat girdim içeri. ne onların sordukları soruların bir önemi var, ne de benim verdiğim cevapların. kazananlar daha şimdiden belliydi ve kağıtta ismim yazıyordu.
    'hacı naaaaaber' diye girip, 'gömüşürüz brooo' diye dışarı çıksam farkeden bir şey olmayacaktı. sonuçlar yarın açıklanacaktı ve ben şimdiden o okulun öğrencisiydim.

    nitekim öyle de oldu. kazandım. 300 kişilik kazananlar listesinin 3. sırasındaydım.
    şimdilerde turizm okuduğum için çok pişmanım ve meslekle alakam "antalya çok güzel yaaa, ruslar falan" seviyesinde. ama o gün gerçekten çok mutlu olmuştum.

    nasıl da hevesli ve çalışkan bir öğrenciyim bir görseniz. sırf bana yardımcı olan o kadını mahçup etmeyeyim diye; örnek öğrenci modunda takılıyorum sürekli.
    (bkz: apartman yöneticisi olacak sanki pezevenk)

    ilk dönemin sonunda onur belgesi alan 3 öğrenciden biriydim. nasıl mutlu ve nasıl gururluydum anlatamam. koşa koşa defterdarlık binasına gidip, kadının odasına girdim.
    onur belgesini ve karnemi uzatıp teşekkür ettim.
    "sizin sayenizde pınar hanım. sağolun, çok sağolun."

    gözleri doldu kadının. ağlamaklı oldu, başımı okşadı ve ekledi.
    "asıl ben teşekkür ederim genç adam. başaracağını biliyordum. pazartesi bana tekrar uğrar mısın? sana bir hediyem olacak."

    nasıl heyecanlandım anlatamam. o haftasonu neredeyse hiç uyuyamadım. bilgisayar, playstation, bisiklet, belki de motosiklet. ölüyorum meraktan.

    pazartesi günü arkadaşımı da yanıma alıp; erkenden defterdarlığa koştum. bütün ihtimallere hazırlıklıydım. o dışarıda beni bekleyecek, ben içeri girip hediyemi alacaktım. eğer bilgisayar falansa ağır olurdu çünkü, tek başıma götüremezdim.

    içeri girdim, selam verdim ve karşısına oturdum. meraklı gözlerle hediyemi bekliyorum.

    - beni çağırmıştınız pınar hanım.

    çekmecesini açtı, içinden gösterişli bir hediye paketi çıkardı.
    belli ki küçük ama değerli bir şeydi. saat, parfüm, altın künye, belki de para.

    - güle güle kullan canım benim.
    + teşekkür ederim.

    odadan çıkar çıkmaz paketi açtım. dünyam başıma yıkıldı. üzgün bir surat ve bozuk bir moralle arkadaşımın yanına gittim.

    - ne almış? bilgisayar mı?
    + boxer.
    - ohaaaa köpek olan boxer mı?
    + ne köpeği amk. üstünde mavi beyaz kalpler bulunan, pembe bir don. bildiğimiz paçalı don.
    - ahaha. hani bakayım.
    + çöpe attım.
    - ben dedim sana bilgisayar almaz diye. ahaha
    + lan sus valla döverim.
    - ahahaha. hadi yürü internet cafeye gidelim, yeni bilgisayarlar gelmiş.
  • bu aksam yakin arkadaslarimdan birinin dugunu var idi, bizim masaya da urdunden gelen genc bir cift oturdu, kendileriyle surekli iletisime gecmek isteyen babam, ne dese pismis kelle gibi siritiyorlar idi. sonra basladi gencligini anlatmaya, hicbir sey anlamiyorlardi ama halâ guluyorlardi... el ele tutusun tut tut biz de sizin yasinizdayken boyleydik dediginde bunlar el ele tutustu, bu hamleyi beklemeyen baba kisisi sevincle bunlar beni anlamaya basladi yavvv diyerek ikisine de sarildi.
  • gülmek gereklidir ve ihtiyaçtır
  • lise zamanlarımda libidomun yüksek olduğu bir zamanda başımdan geçen bi olayı anlatayım size.birgün okul çıkışı çarşının ortasında yürüyorum bi dükkanın önüne cansız mankenleri dizmişler.ben de çok komiğim şaka yapacam ya cansız mankenlerin önünden geçerken tek tek memelerini sıkıp gülüyorum işin mallığı kimse yok yanımda tek başımayım kime komiklik yapacaksam artık.neyse efendim ben tek tek memeleri sıkıp ilerlerken sıranın en sonuna gelmişti sıra.yine her defasında yaptığım gibi attım elimi bi sıktım elim biraz içe doğru girdi normalde sert olması lazım sonuçta cansız manken.mal gibi elimi de çekemedim o an kafamı bi kaldırdım baktım gözkapakları oynuyor.ulan resmen o pozisyonda dondum kaldım cansız değil bu bildiğin etli kanlı yirmili yaşlarının başında fıstık gibi bi kız.bi bağırsa sapık var dese çarşının ortasındayım iğne atsan yere düşmeyecek bi kalabalık var.o an içe doğru sıçma neymiş anladım.kız da kıpırdayamadı şok olmuştu heralde çıt çıkaramadı tabi bu anlattıklarım saniyeler içinde oluyor.usulca elimi çektim arkamı dönüp sanki hiçbirşey olmamış gibi yüremeye devam edip ilk sağa dönüp topuklarım götüme vura vura koşmaya başladım.hala aklıma geldikçe gülerim bence o kızda unutmamıştır beni istesede unutamaz zaten böyle bi malı.
  • üç buçuk yaşındaki yeğenim mesaja mektup diyor. gittiği kreş on kasımda kalabalık olur diye on kasımdan bir hafta filan önce anıtkabire götürecekmiş bunları. bizimki annesine anıtkabirin nasıl bir yer olduğunu sorar. bu arada çocuk atatürk'ü bilmektedir. hatta konuşmaya başlar başlamaz ilk öğrettigimiz kelimelerdendir ata. ışte annesi der ki " atatürk öldü. mezarı da anıtkabir" ( ben olsam o yaştaki çocuğa ölümden bahsetmezdim tabi ) neyse bunlar gitmiş anıtkabire. bir hafta sonra on kasımda birçok kişi profil resimlerini atatürk resmi yaptı malum. telefon minnakın elindeyken diğer odadaki annesine bağırır " anne koş atatürk ölmemiş bana mektup gönderdi "
  • arkadaşlarımla ziyapaşa'da yürüyorduk. ziyapaşa, adana'nın nezih semtlerinden birisi.

    her neyse, sokakta hararetli bir sohbet içerisindeyiz. fantastik ve bilim-kurgu eserlerinin klişelerini karşılaştırıyoruz. kendi aramızda iki taraf olup üste çıkmaya çalışırken yanımıza bir araba yanaştı. adres soracaklarını anlayıp sohbete ara verdik ve adamlara yaklaştık. arabadan birisi inip yanımıza geldi.

    adam: selamun aleyküm. burada okul varmış. nerede biliyor musunuz?

    ben: (bizimkilere dönüp) yakınlarda hangi okul vardı ya? durun bi internetten bakalım. hangi okulu arıyorsunuz?

    adam: (bi anlık duraksamadan sonra) kerhane varmış kardeş. nerede biliyor musun?

    ben gülmemek için kendimi tutarken, arkadaşlarımdan birisi öne çıkıp çatır çatır kerhaneye giden yolu tarif etmeye başladı. ben adamın sorusuna mı güleyim, az önce seviyeli bir sohbete ara vermiş olan arkadaşımın içindeki öküzün nasıl ortaya çıktığına mı şaşırayım bilemedim.
  • #72131864

    evet sığırım sayın okur.
  • hastaneye acile gittim ve pansuman için gelen doktorun cebinden önce damla damla birşey dökülmeye başladı sonrasında kullanılmış bir prezervatif şak diye yere düştü.

    1 haftadır kendime gelemiyorum evet.bir insan kullandığı prezervatifi neden çöpe atmaz bir ikincisi hastanede ne ara kimle nerde sikiştin be adam tövbe ya..tıpta utanma yoktur dedikleri bu olsa gerek adam düşen prezervatifi alıp cool bişekilde çöpe atıp işine devam etti.
  • facebook'ta paylaştığım uzun bir atatürk anısının ardından; ev arkadaşımın altına yaptığı yorum:

    "ya olum sen de iyice akp'li oldun he atatürkçülük falan"
  • geçenlerde erkek halimle halı yıkarken, (halı balkona taşınmış, hortum bağlanmış ve halı fırçasıyla halıya girişilmektedir) karşı apartmanda teyzenin biri "deterjanla olmaz halı şampuanı vereyim sana" diye bağırdı.. ben arap sabunu kullandığımı söyledim ve o anda aramızda müthiş bir muhabbet oldu balkondan balkona, neredeyse ahbap olduk.. bugün de çay içmeye davet etti, gittim.. gittiğimde yaşları 20-50 arası değişen bir kadın ordusuyla karşılaştım, evet güne davet edilmiştim.. ne olduğunu anlamadan kara deliğin çekim gücüne karşı koyamayan bir ışık hüzmesi gibi koyu bir muhabbetin içinde buldum kendimi.. bir anda kafamda çakan bir şimşekle kendime geldim, ben burhan altıntop olmuştum.. o anda yerimden fırlayıp ocakta yemeğim var diyerek ortamdan uzaklaştım.. yine gel tezahüratları eşliğinde kendimi eve zor attım.. bu saçma gün için teşekkürler adını sormayı unuttuğum teyze..
hesabın var mı? giriş yap