• - ne ekerseniz onu biçeceğinizi unutmayın. iki yaşına geldiğinde şımarıklığı, yaramazlığı ve söz dinlememesiyle sizi delirten bir çocuğunuz olmasını istemiyorsanız ona çok önceden doğru davranmaya başlayın. kötü bir şey yaptığında "yapma - etme" diye delirmek yerine alternatif bir şeyle ilgisini başka yöne çekin. yanlış davranışları için bağırmayın, cezalandırmayın, sadece doğru davranışlarını övüp takdir edin. bebekler ve çok küçük çocuklar bir evreye kadar yap'la yapma'nın farkını bilmez, boşa nefes tüketmeyin. çocuk yaramazlık yapıyorsa genellikle başka yollarla elde edemediği ilgi ve sevgiye kavuşmak için yapıyordur.

    - bu kısım özellikle erkeklere: türkiye'de çoğu baba çocuğuyla ilgilenmek istemiyor, ilgilenen babaları da "light erkek" benzeri sözlerle küçümsüyorlar. bu tür insanların dediklerini umursamayın. ileride oğlunuz ya da kızınız sözünüzü dinlemediğinde, sizinle konuşmadığında, sizi sevmediğinde ya da sizden nefret ettiğinde, bunların sonucunda sizin dolduramadığınız boşluğu doğal olarak başka kişilerle ve şeylerle gidermeye kalktığında durumu onlar gelip düzeltmeyecek. ilişkileri sonradan ve zorla kuramıyorsunuz. altını değiştirmek olsun, mamasını yedirmek olsun, ninni söyleyip uyutmak olsun, bütün faaliyetleri ya eşinizle dönüşümlü, ya da en güzeli hep birlikte yapın. siz küçükken ona değer vermezseniz o da aklı başına geldiğinde size değer vermeyecektir, şaşırmayın.

    - sussun diye çocuğu tv karşısına oturtmanın (baby tv filan dahi) ya da önüne oyuncak yığmanın hiçbir işe yaramadığını unutmayın. çocuğun sağlıklı gelişimi için anne ve babanın sevgi ve ilgisinden daha değerli hiçbir şey yok! önüne en pahalı lego setini ya da en havalı bebeği de koysanız çocuğunuz sizinle basit bir saklambaç oynamayı, oyuncaklarla beraber bir şeyler yapmayı tercih eder. oyuncaklar tek başına zeka geliştirmez.

    - eli çatal - kaşık tutar hale gelip de kendi kendine yemeye kalkıştığında ortalığı batıracak diye engel olmayın. ne kadar zorlansa da bırakın çatalı kaşığı kullansın, döke saça yesin. siz de yere bez-gazete-muşamba seriverin... böyle böyle öğrenecek. ayrıca her beceremediğinde hemen ona dur ben vereyim diye yardım ederseniz ileride sizin yardımınız olmadan hiçbir şey beceremeyeceğine inanan, kendine güveni olmayan bir çocuk yetiştirebilirsiniz. nerede yardım etmeniz gerektiğini, nerede durmanız gerektiğini iyi düşünün (elbette sadece yemek değil, her konuda).

    - bebeğinizi hastaneden eve getirirken bile üç noktadan kemerle bağlanan ana kucağına koyun. sizi hafifçe sarsacak ufak kazalar bile çocuğunuz için çok tehlikeli olabilir. kucakta tutmak hiç güvenli değildir* ama çoğu anne araba yolculuğunda inatla (bazen de öne oturup) çocuğu kucakta taşımakta. 40 km'yle gerçekleşen bir kazada bile çocuk ölümcül yara alabilir. bazı anneler daha da ileri giderek şu tür bir hataya düşüyorlar: öne ya da arkaya oturuyor, çocuğu kucağına alıyor, emniyet kemerini de onun üzerinden geçirerek takıyor. basit bir kazada bile kemere ne kadar korkunç bir yük bindiğini bilmemenin cahilliğiyle çocuklarını kendilerine tampon ediyorlar. bu şekilde ölen bebek ve çocuk sayısı hiç de az değil. örneğin temmuz ayında selatin tüneli girişinde arkadan kamyon çarpan otomobilde anne ölmedi ama kucağında bu şekilde taşıdığı çocuğu annesinin ağırlığıyla kemer arasında sıkışarak öldü. çocuk düşünüyorsanız ve arabanız varsa ne yapıp edecek, kilosuna uygun oto koltuğu alacaksınız. hatta kendi arabanızla değil de akrabayla vs. seyahat ederken de oto koltuğunu onun arabasına takmalı. "bir şey olmaz" diyen yakınlara kulak asmayın, şahsen onlara potansiyel katil gibi davranma yolunu seçtim, uzun uzun laf anlatmakla bir yere varılmıyor.

    - modern tıbba güvenin. yakınlarınızın "bir şey olmaz, geçer" dediği şeyler çok ciddi rahatsızlıkların belirtisi olabilir. çocukken engellemesi kolay olan rahatsızlıkların çözümünü ertelemeyin.

    - bebeğin eve geldiği ilk günlerde göreceksiniz ki yardım etmeye çalışan anneleriniz ve babalarınız genellikle ya eski ve artık yanlışlığı kanıtlanmış bilgilerle donanmış, ya da artık bunları bile unutmuş durumda olabilirler. bu konularda yazılan yeni kitapları okumak ve genç anne-babaların tecrübelerinden yararlanmak çok daha doğru olabilir.

    - zavallı bebekleri "aman üşütür" diye 30-35 derecelik evlerde pişirmeyin. bebek için sağlıklı hava sıcaklığı 22-23 derecedir. belki fazladan sadece ince bir hırka giydirebilirsiniz. bizim kızımız ilk eve geldiğinde akrabalar aman üşütmesin diye kombiyi kökleyip evi nefes alınmaz bir hale getirmişlerdi. iki günlük ufak bir savaş sonunda evi normal sıcaklığa indirdim. çocuğun vücudundaki kabarıklık ve kızarıklıklar hemen geçti, rahat rahat uyumaya başladı.

    edit: uyku sırasındaki ideal hava sıcaklığı da 18-20 derece olmalıdır.

    çok önemli edit: sevgili türk anneleri, anneanneleri ve babaanneleri: farkında değilsiniz ama neredeyse hepiniz yemek yedirme konusunda psikopatsınız. yemek yemek istemeyen çocuğa kaşığı zorla dayamayın. yemeğin ne olacağını ve ne saatte nerede yeneceğini siz belirleyin ama yeme kararını çocuğa bırakın. doğrusu budur. (bu 3n 1n kuralı diye geçer, ne zaman, nerede, ne yeneceğine siz, ne kadar yiyeceğine de bebeğiniz karar verecek). bir yaşına yaklaşmış ve sütü bırakıp kendi yemek yiyebilecek hale gelmiş bir çocuğun hala ısrarla ağzına ağzına kaşık sokuyorsanız kişiliğinin gelişmesinin önüne büyük bir set çekiyorsunuz, o çocuğun geleceğini karartıyorsunuz.

    çocuk gürbüz - tombul değilse sağlıksız görme takıntınız var. hiçbiri iki öğün yemek yemedi diye ölmez. gerçekten acıkınca ille de yiyorlar. tecrübe konuşuyor burada, sallamıyorum. bir şeye alışmasını istiyorsanız zorla yedirmek yerine önüne her gün ısrarla o yemeği çıkarın. on kez itiraz etse on birincide deniyor. yemek denen şey buymuş demek ki diye kabulleniyor. bu bazen on - on beş deneme istiyor.

    çocuk yesin de nasıl yerse yesin diye pes edip önüne pizzaları - patates kızartmalarını - tatlıları dayayanlar da var. siz hemen buharlaşın bence. çok büyük hata içindesiniz. yemesin, aç kalsın daha iyi. bunu hiç anlamayacaksınız, ben de anlatmaya devam edeceğim.

    bir de çoğunuzda yabancıların tavsiyelerine karşı "benden iyi mi bilecekmiş, çocuğumun kötülüğünü isteyecek değilim ya?" refleksi var. bundan kurtulmadan çocuğunuzu asla sağlıklı büyütemeyeceksiniz. çünkü çoğunuzun kafası yalan yanlış bilgilerle dolu. bu kadar rahat genelliyorsam emin olun bir bildiğim var.

    2014 eki: aşı yaptırmayanlar eskiden sadece okumamış kesimden çıkardı. şimdi çevremde yok otizm yapıyormuş yok öldürüyormuş diye tamamen gerçekdışı söylentilere inanıp da aşı yaptırmayan anne babalar var. bence menenjit, çocuk felci, tetanoz aşısı vs. yaptırmayacağınıza pompalı tüfekle beynine sıkın, ciddi söylüyorum aşı yaptırmamaktan çok daha merhametli bir davranış olur.
  • eviniz müsaitse ve bebeğin kendine ait bir odası olacaksa, hastaneden eve geldiğiniz günden itibaren kendi odasında yatırın. kendi yatağında uyumaya alışan çocuk ileride anne babasıyla yatmak için tutturmaz.

    emzirmek önceleri zor gelse de alıştıktan sonra büyük bir kolaylık olduğu gözlenecektir, hem de bebek için çok faydalıdır. yine de çeşitli koşullar yüzünden bebeği emziremiyorsanız, emzirme ve anne sütüne teşvik kampanyalarındaki korkutma politikasına aldanmayın, emzirilmeyen çocuklar gerizekalı ya da sağlıksız olmaz.

    bebek sektörü sömürüye çok açıktır, her ebeveyn kendi çocuğu için en iyisini ister ve bu uğurda çok para döker, sömürülmeyin. üç beş fonksiyonu olan ürünler genelde pek işe yaramaz. kıyafette, aksesuarda, oyuncakta en basit olanı seçin, seçtiğiniz ürünlerin çocuğun sağlığına zarar vermemesine dikkat edin. paranızı otomobil koltuğu gibi hayat kurtaracak ürünlerde sınırlamayın sadece, bu tip ürünlerde uluslararası çarpışma testlerinde iyi sonuç almış olması şartını arayın.

    mothercare, premaman, dpam, chicco gibi mağazalar gezmek için çok eğlencelidir ama bu ürünlerin tamamı türkiye'de üretilir ve ihraç fazlası satan mağazalarda bulunabilir, yirmide birini ödemek varken paranızı buralara saçmayın. ürünleri kalitelidir, hem dayanıklı hem de çocuk sağlığı açısından tercih edilebilir ama dediğim gibi aynı ürünleri pazarda ya da ihraç fazlası mağazalarda bulabilirsiniz.

    her şeyin en iyisini almak çocuğu daha iyi, daha sağlıklı, daha mutlu, daha başarılı yapmaz, sizi de daha iyi bir anne baba yapmaz.

    çocuk sokakta koşturmaya başlayıncaya kadar ayakkabı giydirmemek en iyisidir, yürümeye başlamadan ilk adım ayakkabısına dünyanın parasını bayılmayın. çocuğun ayağında yapısal bir sorun olmadıkça kifidis gibi ortopedik ürünler satan mağazalardan ayakkabı almanız son derece gereksizdir.

    bebek odasına milyarlar dökmeyin, üç yaşına geldiğinde o yatakta yatmak istemeyecek, iyi bir şilte bulursanız oyun parkında yatırın, aynı zamanda seyahate giderken de yatağını yanınızda götürebilirsiniz. o kadar parayı bebek odasına dökeceğinize, 2-2,5 yaşına gelince çilek mobilya gibi bir mağazadan genç odası takımı alırsınız, hiç olmazsa 10-15 sene kullanır.

    emzirmeniz mümküm değilse pompa kullanın, sütü sağamıyorsanız ve mama kullanacaksanız uygun bir biberon seçin, tecrübelerime dayanarak, hava yutmasına engel olan, dayanıklı, sterilizasyonu kolay, anne memesine en çok benzeyen biberon olarak avent markasını tavsiye ederim.

    yardım tekliflerini geri çevirmeyin, önceleri insan biraz çocuğuyla başbaşa kalmak ister, anneanne babaanne ve halaların çocuğu öpmesi, elini yıkamadan dışarıdan gelip kucağına alması falan sinir eder insanı, çocuk ana baba tarafından sakınılmaya başlanır. sinir olmayın, onlar da sizin kadar çok seviniyorlar ve bu olaya dahil olmaya çalışıyorlar. kahraman anne baba olmaya çalışmayın, bebek yeni doğmuş bile olsa haftada en az bir gün güvenebileceğiniz birine çocuğu bırakıp kafa dinleyin. hem böylece ileride çocuk anne babadan ayrılık kaygısı taşımadan yakınları ile beraber olabilir, hem de siz anne baba dışında da bir insan olarak hayatınızı sürdürebilirsiniz.

    çok kurallı, çok steril bir hayat yaratmaya çalışmayın, bebek yetiştirme kitaplarına, çok bilmiş genç annelere, kitap gibi konuşan doktorlara pek kulak asmayın, onlara kalsa mahalle arası çocukları, köy çocukları falan üç yaşına gelmeden ölmüş olurdu. çocuk yetiştirirken aslolan rahatlıktır, çocuk ne istediğini anlatır size merak etmeyin.

    bebeği omuzlarından tutup ileri geri sarsmadığınız, havaya atıp tutmadığınız sürece, hafifçe kucakta ya da ayakta sallamanın en ufak bir zararı yoktur, aksine çocuğa anne karnındaymış hissi verir, baş dönmesinden değil, bu rahatlıktan dolayı kolayca uyur. üstelik klasik bir ninni dinlemiş olur, bebeği ingiliz bebeğinden ayıracak detaylar olması da önemli ama değil mi...

    mükemmel olmak zorunda değilsiniz. arkadaşınızın ikizleri varken evi pırıl pırıl, akşam yemeğinde beş çeşit yemek hazırlıyor, bir yandan çalışıp bir yandan doktora yapıyor olabilir. ve hatta çocukları sizin çocuğunuzdan bir ay daha küçük olduğu halde iki kilo daha ağır, on santim daha uzun hem dans edip hem de şarkı söyleyebilen, ağlamayan ve elma yanaklı mama reklamı gibi ütopik yaratıklar da olabilir. mutlaka size çaktırmadığı bir kusuru vardır, aldırmayın, herkes mükemmel olsun, siz kendinizi zorlamayın. çocuğunuzu sevin, besleyin, oynayın, temizleyin, evle yüzysel olarak ilgilenin, dağınıklığa, ütüsüz kıyafet giymeye aldırmayın, çok daha az yorulacağınız için çocukla çok daha iyi vakit geçireceksiniz.

    bebeğe dalip karı koca birbirinizi unutmayın, ara sıra çocuk haricinde de bir şeyler konuşmaya çalışın.
  • bebeğinizle bol bol konuşmanız tavsiye olunur. o sizi iplemez görünecektir, uymayın gene de. olgun olun.

    krem sera; eğer bilmiyorsanız... poposunu her açtığınızda bolca sürün. ciğer gibi pişmiş bir popoya sürdüğünüzde bile, bi dahaki açışınıza sapasağlam bir deriyle karşılaşıyosunuz. öyle mucizevi bi şey.
    bebeğiniz; altı temiz, karnı tok, gazı çıkmış halde ve hala ağlıyosa, omzunuzda biraz gezdirin, gene de susmuyosa, saç kurutma makinesinnen göbüşünü azcık ısıtın, gene de susmuyosa, otomobile bindirip iki tur atın, hala susmuyosa, ciyak ciyak bağırıyosa, hazır arabaya binmişkene doktora götürün.

    aslinda gavur cok guzel yazmis suralarda, ingilizceniz varsa, siddetle tavsiye ederim bu yontemleri:

    http://www.babyzone.com/…22-ways-to-calm-baby_86485

    http://www.brightfutures.org/…amilies/in/soothe.pdf

    http://www.babycenter.com/…w-to-soothe-them_9790.bc

    http://www.youtube.com/watch?v=gzvazrwx-ro

    bir hastalığı falan olsa kucağa alınca susar mı?

    hayir susmaz. bir yeri aciyan bebek, kucaga alindiginda bile, etinden et kopariyormussunuz gibi aglamaya devam eder.

    kucağa alınca susması, bir hastalığı olmadığı anlamına gelir mi?

    evet gelir.

    yani herhangi bir sorunu olsa ona rağmen uyuyabilir mi 15-20 dakika?

    hayir uyuyamaz.

    gavurca onerilerden ilki cok mantikli. sakin olun, telas yapmayin. o sizin stresli oldugunuzu hemen algiliyor ve daha beter agliyor. panik yok, telas yok, ter yok, sukunet var, agirbaslilik var, "duruma hakimiz, her sey kontrol altinda, biz bu isi biliriz, cozeriz" seklinde kendine guven var.

    yeni baba bu sözüm sana: yeni anneye karşı anlayışlı ol (bkz: yerlere paralel koca). çünkü karının doğum sonrası depresyona girme ihtimali var.
    yeni anne sen de pisboğazlık edip bebişin barsaklarını gazla doldurma. (aklım ermez aslında bu sütten geçen gaz mevzuuna, tıpkı radyonun calışmasına ermediği gibi; sizin aranızda bizim bilmediğimiz başka bi irtibat olmalı.)

    edit: bebeği uyutmak için pışpışlamaya, battaniyeye koyup veya ayağınıza yatırıp sallamaya alıştırmayın sakın. yatağına bırakın, kendi kendine uyusun. öyle alışsın uyumaya. ne siz ugraşın, ne de onu sallabaş yapın... "ben seni öyle mi büyüttüm? eski köye yeni bik bik" diyenlere tavır yapın, mantık yapın, sert yapın...

    edit: az seçilen yol isimli kitabı bi ara okuyun (acelesi yok)...

    edit: hepatit aşısı yaptırmayı unutmayın...

    ha bi dee,

    asla onu kardeşsiz bırakmayın. uyutmak için sallama mevzuunu sallamayın ama, bakın bu konuda doğru söylüyo sizinkiler...

    allah analı babalı büyütsün...

    editski:

    hos geldin bebek, yasama sirasi sende.

    sen cok akilli bi adamsin hocam. su cumleyi sanki sen yazmamissin gibi bir daha okur musun?

    kucakta gayet sakin, yatağına koyunca ağlıyor. alıyoruz susuyor, koyuyoruz ağlıyor.

    bu cumleden sunu anliyorum: 3 gunluk bebek idareyi eline almis. haksizsam, haksizsin de!

    "katilacak gibi" ne kadar sure aglayabilir ki? aglar aglar susar. o mu sizi egitecek, siz mi onu egiteceksiniz? aglamakla bir sey elde edemeyecegini ogrendiginde, artik aglamaz olur. cok onemli oldugu icin tekrar ediyorum: aglamakla bir sey elde edemeyecegini ogrendiginde, artik aglamaz olur. yalniz bu egitimi tam manasiyla uygulayabilmeniz icin, anne ve baba olarak tam bir tutarlilik icinde hareket etmelisiniz. baskalari da mudahale etmemeli ve "mudahil olmamali" bu egitime... bebekler ve cocuklar, siz fedakarlikta bulundukca daha cogunu isteyen ve nerede duracagini bilmeyen, durmak da istemeyen ve sonunda, ozellikle annenin kecileri kacirmasina neden olan canlilardir. bu yasinda bile; evet evet, bu yasinda bile, ona bir siniri oldugunu ogretmelisiniz. aksi halde, simarik ve tatminsiz cocuklar, onlardan da mutsuz ve tatminsiz yetiskinler ortaya cikar. "ah caniiiim, kiyamam ben sana, nasil da agliyo, gel anneye, gel babaya" diye diye, bebege kotuluk etmis olursunuz aslinda. (tabii burada, cocukluk cagina geldigindeki bagriniza basma, sefkat gosterme mevzuundan bahsetmiyorum su anda. o tamamen ayri bir hikaye).

    aglamasina sebep olarak aklima gelen diger bir ihtimal, kalb sesi duymak istiyordur. kucaginiza aldiginizda kalb sesinizi duyup sakinlesiyor olabilir. eh, anne karninda 7/24 dinledigi ninni kalb sesiydi, oyle ya. ama lutfen anlasin artik o da. burasi dunya ve burada her dakka kalb sesi dinleme luksumuz yok!

    merak etmeyin, acikma, gaz sancisi, altinin temiz olmamasi gibi durumlardaki aglamasinin niteligini zaten hemen cozersiniz iki gun sonra.

    gaz cikarmanin teknigini cok iyi ogrenmeniz lazim. etrafta bir suru tecrubeli ve hevesli vardir. onlar ogretirler.

    karninin doymama ihtimalini hic dusundunuz mu? yani sutun yetersiz olma ihtimalini. ama bu ihtimali dusunmek, iki tarafi keskin bicak. "bu bebek doymuyor, biz buna ilave mama baslayalim" dediginiz anda, anne sutunden kesilme riski buyuk. bu da hic istenmeyen bir durum tabii ki. bu karari kendi basiniza vermeyin. doktorunuzun gozetiminde olsun bu tur seyler.

    asi takvimini ogrendiniz mi? beslenmesi kadar, en titizlikle takip etmeniz gereken konulardan birisi de asi takvimi. vergi beyannamesinden, muhtasardan filan cok daha onemli.
  • cocugunuz sadece bebekken altını pisletecek sanıyorsanız aldanıyorsunuz. ortaokuldu liseydi derken okul hayatı süresince yaptıgı tüm bokları yine siz temizleyeceksiniz..
  • bebginiz ilk dogdugunda, cinayet romanlari alin. emzirirken, gecede bilmemkac kere kalkip da yedirip, gazini cikarip, altini degistirirken uyumamaniz icin heyecanli bir seyler okumak gerekiyor.

    yatarak emzirmeyi ogrenin (anneler icin - babalar yatarak emziremiyor).

    emzirmeye yeni baslayanlar, (anneler icin ama) gogus uclariniz yara olursa lansinoh kullanin, her emzirmeden sonra goguslerinizi 5-10 dakika acik birakin. birakin ozgur kalsinlar. yaralariniz daha kolay iyilesir.

    herkesin tavsiyelerini "aaa evet bak cok dogru" diyerek dinleyin, ama kendi icgudunuze herkesten cok guvenin.

    binlerce kat kiyafet giydirmeyin - siz ne giyiyorsaniz bir kat daha fazla giyinmesi normal. bebisin ellerinden anlasilmaz usuyup usumedigi, ensesine veya gogsune bakin.

    cicili bicili, bol dugmeli kiyafetlerden kacinin (kendiniz icin de gecerli). dugmeleri acip kapamasi zor oluyor 20 dakikalik uykuyla. zaten butun kiyafetleri tukuruk ve eksi sut lekesi olacaktir.

    bebek cantanizda hep kendiniz icin de bir kiyafet bulundurun.

    bebelerin ilk bir kac ay kakalari tazyikli cikar. panik olmayin. patlamadi. ses "cobort" benzeriyse, normaldir. bezlerin yanlarindan kacirmasi normaldir, en iyi bezi kullansaniz bile sirtina kadar tazyikli kaka bulasmis ihtimalini goz onune alarak, alt degistirirken annenizin elle isledigi dantel alt degistirme ortusunu bir kenara kaldirin (anneniz gelince yerine koyun ama) eski havlularinizi kullanin.

    her "gik" dediginde kalkip "ne oldu?" diye bakmayin, biraz mizirdansin (aglamasin ama), cogu zaman tekrar uykuya dalabilir. uyuturken sallamayin. sonra kabus oluyor uyutmaya calismak. alisiyolar.

    her zaman, ama her zaman arabada oto koltuguna yerlestirin. bakkala giderken bile pusetteki emniyet kemerini takin.

    sakin olun. cocugunuzun "anne/baba beni sen boyle ettin" demesine daha en az 15 yil var. eglenmenize bakin.
  • bomboş bir kağıdı dolduruyorsunuz. hem de dolma kalemle...
  • gün itibariyle tam bir aylık bir nisan kuzusu annesi olarak, annelere ilk diyeceğim akıl sağlıklarını muhafaza edebilmek adına, beklenti çıtalarını makul seviyede tutmaları.

    haftanın hangi günü olduğunu televizyondaki dizilerden, haftasonunun geldiğini eşinizin işe gitmeyişinden anlayacağınız; günlerin nasıl geçtiğini bilemediğiniz, uykusuzluğun, yorgunluğun, paniğin dibine vuracağınız bir döneme giriyorsunuz. hemşire,ebe ya da doğum koçu falan değilseniz, muhtemelen el kadar bebeği nasıl tutacağınızı, nasıl sakinleştireceğinizi, nasıl emzireceğinizi de bilmiyorsunuz... anneliğin bir içgüdü olduğu, kucağınıza aldığınızda her şeyi nasıl yapmanız gerekeceğini bileceğiniz, çocuğun da kokunuzu alınca cart diye sakinleşeceği falan da telkin edildiyse size, aksi olduğunda "bende bir sorun mu var, niye çocuğuma bakamıyorum" diye düşünmeniz de gayet olası..
    halbuki melek gibi bir bebek doğurmadıysanız, ya da çok istisnai bir vaka değilseniz, ilk günlerde bebekle aranızda böyle muazzam bir uyum, kendinizden de öyle muazzam bir başarı beklememelisiniz.

    ilk günler için durum şu; muhtemelen sütünüz hastanede cart diye gelmeyecek, eve döndüğünüzde ilk bir hafta beceriksizlik hissinden kendinizi camdan atmak isteyeceksiniz, evet, dış dünyaya adapte olmaya çalışan o çocuk deliler gibi ağlayacak ve hayır, çoğu ağlama krizinde elinizden hiç bir şey gelmeyecek.. üç beş gün içinde birbirinize alışmaya başlayacaksınız, o sizi emmeyi öğrenirken, siz nasıl emzirmeniz gerektiğinizi öğreneceksiniz. alt açmaya, dünyanın en kırılgan şeyi gibi duran o minicik şeyi giydirmeye, kucağınıza almaya da alışacaksınız.

    ilk günlerin bir diğer gündem maddesi de sarılık... fizyolojik sarılık hemen her yenidoğanda görülen bir şey. tedavi gerektirecek noktaya gelmesi ise nadiren oluyor. lakin sarılık açlıkla tetiklenen bir şey.. çocuğu durduk yere hasta etmemek adına, süt hemen gelmediyse (ki doğum sezaryenle olduysa muhtemelen gelmeyecek de zaten, hazırlıklı olunuz, benim gibi "olumlu düşünüyorum, olumlu olacak, hemen ilk günde sütler foşur foşur akacak" şeklinde sayıklamanıza rağmen, beyin gücünüzün işe yaramadığını farkettiğinizde, boş memelerinize bakıp ağlamak isteyebilirsiniz.)
    ilk birkaç gün mama vermekten bir şeycik olmaz. maksat çocuğu tıka basa doyurup emme güdüsünü öldürmemek. açlığını bastıracak, açlıktan helak olmasını engelleyecek kadar mama, verilen iyi bir marka olduğu müddetçe sorun olmaz... en fazla üç dört günün sonunda sütünüz gelecek, o mama kesilecek, kuzucuk da anne sütüyle beslenecek. iyi düşünün, moralinizi bozmayın. "tüh tüh çocuk biberona alışacak, beni emmeyecek" diye de panik olmayın, doğal akışlı, yenidoğanlara uygun bir biberon kullandığınız müddetçe bir şey olmaz.
    sonrasında emzirmeye başladığınızda, süt için günde en az iki litre su içmeyi, bunun üzerine süt arttırıcı bitkisel çayları, sıvı yiyecekleri tüketmeyi de unutmayın.

    hastane sonrası eve geldiğinizde evi deliler gibi ısıtmayın, ama çok soğuk tutup hasta da etmeyin minicik bebeği.
    22-23 derece iyidir. mevsim kışsa, bebeği içinde tuttuğunuz odalara birer termometre koymakta fayda var. mevsim yazsa da, bebeği cereyanda tutmayacak şeklinde odaları havalandırmak, evi ferah tutmak da iyi bir fikir..

    annenizin, kayınvalidenizin, çok bilmiş komşularınızın, kayınvalidenizin karşı komşusunun çükündürüğünün tavsiyelerine, "bir şey olmaz, sen dediğimi yap" larına bakmayın. aklınıza yatmayan, makul bulmadığınız hiç bir şeyi yapmak zorunda değilsiniz. o sizin bebeğiniz, ve acemiliğin en dibine vurmuş halinizle bile onun için en iyisini siz bilirsiniz.

    ilk onbeş gün gerçekten kabus gibi geçiyor. en azından bu dönemde yanınızda eşinizin dışında bir aile büyüğünün kalması iyi olacaktır..emzirdikten sonra kapıyı çekip odanıza kapanmayı, gün içinde en azından bir saat uyumayı, kafanızı toplamayı ihmal etmeyin.
    "ben çok güçlüyüm, bakınız bebek beni hiç zorlamadı, halen aslan gibi ayaktayım" izlenimi vermek zorunda değilsiniz, turşu gibi olduğunuzu ve dinlenmeye ihtiyaç duyduğunuzu kabul edin lütfen. eşinize, annenize, ya da bir başka güvendiğiniz kişiye bırakın çocuğu ve yatın uyuyun.. gece çetin olacak, güç toplamanız lazım.

    gece dedik evet.. gaz sancısı denen meret çok boktan bir şey. üçüncü haftada başlayıp altıncı hafta sonuna kadar tavan yaptığı bir dönem oluyor, ve üçüncü ayın sonuna kadar devam ediyor. gün içinde biriken gaz genelde gece sorun oluyor ve belli bir saatten sonra çocuk altı temiz ve karnı tok olmasına rağmen, ayaklarını karnına çektire çektire katıla katıla ağlıyor.. gazını çıkartmak için sekiz ayrı pozisyon da deneseniz, masaj yapıp ayaklarını karnına doğru ittirip hareket de yaptırsanız, bazen hiç biri çare olmuyor. o gaz içerde kalıyor, o çocuk kendini yırtıyor ve o gece toplamda anca iki saat uyunuyor.
    bunun çaresi olarak da, kafanızı duvarlara vurma güdünüzü bastırarak gün saymayı deneyebilirsiniz. sonuçta bu günler de geçecek, bu çocuk da büyüyecek.

    ilk iki hafta aralıksız, üçüncü hafta periyodik aralıklarla, son bir haftadır da azalarak ağlama krizleri geçirmiş ve lohusalığını rezalet geçiren biri olarak diyebilirim ki, hormonlar insanın canına okuyor.
    deliler gibi isteyip, uğraşıp, dua ederek bu bebeğe hamile kalmış da olsanız, öyle bir nokta geliyor ki "ben ne yaptım!" moduna girebiliyorsunuz. durmaksızın ağlaması çıldırtıyor, çaresizlik ve beceriksizlik hissi yüzünden arabaya atlayıp ebesinin nikahına doğru yol almak istiyorsunuz. böyle hissettiğiniz için suçluluk duyuyorsunuz, o da sizi döngünün en başına götürüyor. daha çok ağlamak, daha çok mutsuzluk, daha çok bezginlikle kuşatılı biçimde, boş gözlerle oturuyorsunuz..
    "geçecek, daha iyi hissedeceksin" diyenlere gülesiniz geliyor, çünkü hiç geçmeyecek gibi hissediyorsunuz. ama günler geçtikçe hakikaten hafifliyor göğsünüzün tam orta yerine oturan ağırlık. gerçekten geçiyor. çok az kadın doğum sonrasını sorunsuz atlatıyor, ve siz de şimdi kendi payınıza düşeni yaşıyorsunuz.

    anne cephesinde durum böyleyken, baba kişilerine verilecek tavsiye ise şefkatli olmaları sadece...
    erkeklerin de bir tür lohusalık yaşadığı, eve gelen bu küçük insana alışmaya çalıştığı, uykusuzluktan paylarına düşeni aldığı, değişen eşlerine de alışmaya çalıştıkları doğru ama kabul etmek lazım ki kadınların yaşadığı değişim bununla mukayese bile edilemez.
    o yüzden bir erkeğin, bu dönemde bebeği için yapabileceği en iyi şey eşine iyi davranmak, onu hoş tutmak, sakinleştirmek, kadın alak salak bir şeye ağlarken yanında durmak. zira kadın da iyi olacak ki bebeğe iyi bakabilsin, çocuğuyla ilgilenebilsin.

    yorgunluktan gözleri çökmüş, üstü başı süt lekeleri içinde, berduş ötesi bir halde otururken, eşi tarafından ismini hatırlayamadığım bir aktriste benzetilmiş bir kadın olarak söylüyorum bunu, erkeğin ilgisi, sıcaklığı, iki güzel sözü ilaç gibi geliyor insana.
    ben de biliyorum bu halimle o ingiliz aktristin kıçına bile benzeyemeyeceğimi, ama o "ne güzel görünüyorsun bugün" dedi ya bana, üç günlük yorgunluğum kalktı üstümden.

    bebeğin geceki ağlamalarına anneyle birlikte kalkmak, bebeği pışpışlamak, anne dayanamayacak noktaya geldiğinde çocuğu oyalamak babaların yapabileceği/yapması gereken şeyler...

    gerisi de allah kerim işte. göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor zaman. düşe kalka yeni düzene alışmaya çalışırken, anın tadını da çıkartmak, bol bol fotoğraf da çekmek lazım.

    kendi çapımda çıkarttığım, gün içinde elim kolum olan, sık kullandığım tavsiye edilesi listem ise şöyle :
    -emzirme yastığı. şu yarım simit şeklinde olan, göbeğe takılanlar.
    -göğüs pompası. medela. etrafınızdaki herkes "ay çok lüzumsuz, boşa para verme" diyecektir, ama halt etmişler. çalışan kadınlar için zaten elzem, ama çalışmayanlar için de son derece gerekli. bebeğin emmediği süt göğüste birikirse can yakar, sağılıp dolaba stoklanması gerekiyor..kaldı ki göğüs tam boşaltılırsa, süt de daha fazla gelir. bunun dışında, kuaföre gitmek, alışverişe çıkmak, iki saat deniz kenarına gidip dolanmak için süt sağıp bebeğe bakacak insana bırakmak zorundasınız. yoksa evden en uzak ayrılığınız bir saat olur, ki bu da daralmış ve soluklanmak isteyen bünyenize pek iyi gelmeyecektir.
    -ağız bezi. sekiz milyon tane alın lütfen.
    -bepantene merhem. krem değil he, merhem. ileri derece pişikleri bile cart diye bir günde iyileştiriyor. mucizevi bir şey.
    -gaz ağrısı için kullanılan damlalar. önce zinco'yu denedik, bi halta yaramadı. sonra metsil. o da olmadı. şimdi sab simplex kullanıyoruz, nispeten daha mutluyuz. bir kademe ötesi nurse harvey'sdi , ondan da memnun olan çok. seçip beğenip deneyiniz.
    -dr. brown's'un yenidoğanlar için olan doğal akışlı biberonları. ilk birkaç gün mama verirken, sonra da süt sağıp birine bırakırken nadiren de olsa lazım olacak.
    - sterilizatör. acayip pahalı olanları var ama hiç gerek yok, 50 liraya kralını arçelik'ten alabilirsiniz.
    - yan yatırma yastığı. yenidoğanlar sık sık kusuyorlar, o yüzden sırt üstü yatırmaktansa yan yatırmak en ideali. gece boğulmayı önlemek için de, destekli yatırma yastıkları tavsiye edilesi.
    -titreşimli ana kucağı. ben bu icada sarılıp ağlamak istiyorum arkadaşım. her zaman olmasa da çoğu zaman sakinleştiriyor bebişi. koyuyoruz içine, bızzt bızzt takılıyor, süper de gaz çıkartıyor.
    -küçük bir not defteri. uykusuzluktan ve yorgunluktan kafanız yerinde olmayacağından, en son ne yaptığınızı, hangi memenizden kaç dakika emzirdiğinizi, gaz ilacını ne zaman verdiğinizi aklınızda tutamayacaksınız. deftere "sağ meme 5, sol 15 ; gaz ilacı-saat 8'de" gibi ufak notlar tutarak takip yapabilirsiniz.

    - son olarak da bilgisayarın şarj aleti elbet. gün içinde bir entry yazmak bebekle ilgilenmekten fırsat buldukça altı buçuk saat süreceğinden, ihtiyacınız olacak.

    e hadi kolay gelsin.
  • 11 adımda yeni anne babalara tavsiyeler:

    1-çocuğa 'ayıp' demeyin:
    birkaç aylık çocuk dil çıkarınca "ayıp değil mi ama, bucubucu" diye seven mantık, çocuk büyüyünce de değişmemektedir. "ayıp" kelimesi bir açıklama değildir. çıkarın lugatınızdan. mantıklı bir cevap bekleyen çocuğu kalıplara sokmaktan, sorgulama isteğini köreltmekten, bir şeylere körü körüne inanmayı öğretmekten başka bir boka yaramaz.

    2-çocuğa 'günah' demeyin:
    ilk aylarda mamasını püskürtünce "aaa, çok günah tatlım", ileride ise "topla bakalım yatağını, öyle bırakılmaz, günah" demeyin. nah günah! nerede yazıyor günah olduğu? sen bugün sıradan bir insansın ve sorumluluğundaki, gücünün yettiği, ufacık cocuğa istediğini yaptırtmak için dini kullanıyorsun. demek ülkenin sorumluluğunu alsan, gücün daha fazlasına yetse, yine aynısını yapacaksın. hiçbir farkı yok. bunu da çocuğuna uygulamalı olarak öğretiyorsun. farkında mısın?

    3-ota boka 'olmaz', 'hayır', 'cıs' demeyin:
    "hayır"ınız değerli olsun. oyuncağını fırlatınca da, ayağını gıdıklayınca da, sehpadaki danteli eline alınca da "olmaz" dersen, elini prize sokunca ne diyeceksin? senin "olmaz" dediğin şeyi yaptığında olumsuz bir sonuç doğurmadığını gören çocuk sana inanmaya ne kadar daha devam eder?

    4-kararlı olun:
    çocuk bir şey istediğinde yapmadıysanız; isteği kuvvetlendiğinde, ağlamaya dönüştüğünde, kendini ya da sizi dövmeye başladığında da yapmayın. pes edip verirseniz, çocuk yeterince ağlayıp kendini parçaladığında istediğini alacağını bilir ve bunu huy edinir. üstelik ne denli güçsüz olduğunuzu da göstemiş olursunuz ki bu, güçlü bir anne babanın güvenine ihtiyaç duyan çocuk için hiç de sağlıklı değildir.

    5-gereksiz kısıtlamayın:
    açıklamaya gerek yok, gereksiz kısıtlamayın.

    6-yalan söylemeyin, kandırmayın, dürüst olun:
    -klasik örnek ama, şunu yaparsan "şeker vereceğim" dediysen o şekeri ver mutlaka, o parka götür...
    -sen işe giderken, evde kalan kişi çocuğa asla "gitmedi gitmedi", "şimdi gelecek" demesin. el sallayın, öpün ve öyle gidin nereye gidiyorsanız. biraz ağlar belki ama yalan söylersen üç gün sonra çok daha fazla ağlayacaktır emin ol.
    -"uçak geliyooooo!" deyip çocuk şaşkınlıkla ağzını açtığında yemek tıkmayın içeri.
    -doktora giderken "atta gidiyoruz" diye çıkmayın evden.
    örneklerin sayısı sonsuz. özetle; bir kez yer, iki kez yer, üçüncüye yemez çocuk. otorite, kelimelerinin değeriyle ilişkilidir. ha diyorsan ki, beni çok da sallamayan, daha kötüsü zerre güvenmeyen, her an bir yerden bir bokluk çıkabilir şüphesiyle mutsuz yaşayan bir çocuk nasıl yetiştirilir diye deney yapıyorum, ona lafım yok.

    7-çocuğu, gözlerinin içine baka baka, 'şımarık', 'yaramaz', 'seni yalancı seni' gibi sözcüklerle sevmeyin. manyak mısınız?:
    güzel sözcüklerin, sevgi göstergesi olarak kötü sözcüklerden daha uygun olmasının ötesinde; çocuk, suratına sürekli çarpan bir kelimeyle kişiliğini bağdaştırabilir. kendini kendine 'ben bir şımarığım ve bu hiç de fena bir şey değil' olarak tanıtmasa ve böyle büyümese daha iyi olmaz mı?

    8-öpüşün:
    hem çocukla, hem birbirinizle... '"ayıp" değil, merak etmeyin... sahi, "ayıp" neydi lan?
    yiyişin demiyorum. çocuğun karşısında öpün birbirinizi, sarılın. görsün çocuk herkesin birbirini sevdiği bir ailede yaşadığını, sevgiyi göstermemenin ne kadar embesilce bir şey olduğunu.

    9-bencilliği öğretmeyin:
    çocuk kafasını masaya çarptıysa, o masayı "eh sana, eh sana!" diye dövmeyin. masanın ne suçu var la, gidip kendi gömdü kafayı park halindeki masaya... suçlu olan 8/8 çocuk. kendi hatalarının sebebini tamamen masum başkalarında bulmayı öğretmeyin. gidin öpün neresini vurduysa, sarılın, sevin, ne yaparsanız yapın; aranıza girmeyeyim.

    10-bu süreçteki en gıcık durum eş dost hısım akrabadır şüphesiz. eğitim seviyesiyle falan ilgisi yok. ilim irfan sahibi arkadaşınız sizle dalga geçerek "amaan, küçücük çocuk ne anlayacak" diyebilir. arkanızdan "bunlar da amma abartıyor" diye dedikodu yaptıklarından adınız gibi emin olabilirsiniz. büyükanne büyükbabalar zaten çocuk yetiştirme gurusu olduklarından 30 yıl önce doğru sanılanların artık doğru olmadığının kanıtlanmış olduğunu anlamak istemezler çoğunlukla. ne yapacaksınız? uyarılar kar etmiyorsa bile ısrarla uyaracaksınız. siz kendi içinizde kararlı olun da, çocuk yanlışı da yaşasın biraz. mükemmel dünya diye bir şey yok (çok şükür).

    11-onun bedeni onun kararı:
    bu madde çok mühim ve iç sıkıcı!
    çocuk bilmem ne amcasının kucağına gitmek istemiyorsa, gitmesine izin vermeyin. net. alınırsa alınsın bilmemne amca, çok da fifi. istemediği birilerinin kucağına gitmek, öpülmek, mıncıklanmak, anne babası tarafından bile destekleniyorsa; hatta gitmemek "aa çok ayıp, neden gitmiyorsun"sa; üç beş yaşındayken yine istemediği birileri ısrarla bedenine dokunduğunda yadırgayıp kaçmamasının ve hatta size şikayet etmemesinin sorumlusu siz olabilirsiniz.
    *
    çok okudum, araştırdım, düşündüm ve emin olun epeyce mantıklı şeyler söylüyorum. bunları 'yeni anne babalara tavsiyeler' başlığına yazdım çünkü dediklerimi mantıklı bulduysanız ve bu eğilimlerdeyseniz ve eğilimlerinizi değiştirmek isterseniz, zamana ihtiyacınız olcak. zaman ise çocuk doğduktan sonra 8x hızında falan koşuyor...
  • bunu duymak sizi üzecek biliyorum ama birinin söylemesi gerekiyordu; siz ilk değilsiniz.

    öncelikle sakin olun. ve çocuğu, elinizdeki tüm akıllı mobil cihazları ve sosyal medya kanallarını sizden uzağa allaha yakın bir yere koyun.

    bazı insanlar çocuk sevmiyor olabilir. hadi seviyor olsa bile, arkadaşlarınızın çocuğunuzu sizin kadar sevmesini beklemeyin. sevmiyorlar. sevilmiyor. sevmiyoruz.

    o telefonu bırak demiştim.

    çocuğunuzun ıq sunun 180 olduğunun 1 haftalıkken anlaşılması çok mümkün gelmiyor bana ama siz yine de bir sorun tabi.

    tatlı evet. çocuğunuz çok tatlı. hı hı. ve yeni aldığım gömleğimin üstüne kusması bana size geldiği kadar komik gelmiyor. aslında bütün bir gün boyunca beynimizi yediğiniz tüm hikayeleri bize size geldiği kadar komik gelmiyor.

    sakin olun.

    telefon, evet.

    ipadi çok iyi kullanabilen 1 yaşındaki çocuk hikayesini, sizden önce en az 8 arkadaşımızdan dinlemiştik. gerçekten.

    anlattığınız hikayelere sizin kadar şaşırmıyoruz, şaşırıyor gibi yapıyoruz. gülmüyoruz da demiştim di mi?

    blog yazmayın, lütfen. bak lütfen dedim. bunun yerine çocuğunuzla ilgilenin. "anne ve anne adayları bloğu sendromu" diye literatüre yeni bir sendrom eklemek üzeresiniz.

    eklediğiniz başka sendromlar da var tabi, terrible two, hayta 3, horrible 5 falan, açık söyleyeyim, yaşadığım bunca tramva üstüne hiç ilgimi çekmiyor.

    sakin olun. olamıyorsanız facebooku falan kapatın, ne bileyim.

    çocuk gelişimi diye bir şey var evet. mesela bir süre sonra emekliyor, yürüyor, yemeğini kendi yiyebiliyor ve inanmazsınız konuşuyor bile. ama tüm bu süreçleri, ne bileyim mesela 2 yaşında blues söyleyebilme gibi bir durumu yoksa bizimle paylaşmanıza gerek yok.

    sakin olun.

    babalığı bilmem ama annelik güzel bir şey olmalı, bir süre sonra hormonlar bu çağrıdan alıkonamıyordur, hissedilen şey muhteşemdir elbette ama bin yıllardır var olan annelik ve babalığı kutsayıp kendinizi onun üzerinden konumlandırarak "haaallelluyyaa, annelik beni çok değiştirdi, artık dünyaya bambaşka gözlerle bakabiliyorum bu kutsal şeyle ölebilirim artık" gibi lohusa dönemi duygusallığınızı 3,5 seneye yaymamaya çalışın. bir sakin olun.

    ve etrafınızda gerçekten anne ve baba olmaya çalışan ama teknik nedenlerle olamayan dostlarınızın var olabileceğini anımsayıp bi sakin olun. bu çılgınca mutluluğunuz birilerini incitiyor olabilir.

    allah analı babalı büyütsün bu arada.
  • - bebeginizin altını degistirirken gozunuzu dort kere acın, cok hızlı hareket edin. zira bebekler altları acıkken goz acıp kapayıncaya kadar tekrar cis yapıyorlar...

    - aventin gogus haznesini alın. memeler kumasa degmedigi icin tahris olmaz, ayrıca sutunuz kıyafetlerinize akmaz, biriktirebilirsiniz.

    - lansinoh krem alıp emzirme isleminin kabus olmasını engelleyebilirisiniz, zira hic gogus ucu yarası yasamamak olası.

    - bebegin ilk ayları kabus gibi zor, hic uyumadım, cok aglıyor, hayatım tamamen bebek oldu diyenlere aldanmayın...yok oyle birsey. her bebek birbirinden farklı, benim kızımın oyle sabahlara kadar agladıgı hic olmadı mesela...

    - bebeginizi her turlu hava kosulunda duzenli olarak hava almaya cıkarın. korkmayın hasta olacaklar diye, olmuyorlar...temiz hava, minik bir yuruyus son derece keyifli oluyor...

    - evdeki buyuklere sinir olmamayı ogrenin. kurallarınızı acık bir dille onceden buyuklerinize anlatın. zira bir sure sonra eger keskin bir konusma yapmadıysanız stres yasamanız cok olası. onların zamanında bebeklere su veriliyor, ayakta sallanıyor ya da dort kat kıyafet giydiriliyor olabilir ama sizin kurallarınız farklı ise bunu kesin bir dille anlatın ve ne yapın ne edin biz sizi boyle buyuttuklere tamah etmeyin!!!

    - bebeginize bir hitap sekli belirleyin ve sık sık kısık, sakin bir ses tonu ile bunu soyleyin. guzel kızım, ozgur kızım, akıllı kızım, canım kızım, mıntısım vs.vs. gibi. inanın sizi anlıyorlar. zaten belli bir sure sonra bunu goz temasından anlamanız cok mumkun olacak...

    - bebegin ikinci ay karma asısı cok agır oluyor, o gece yanınıza bir destek alın. anneniz kvalideniz teyzeniz gibi. bebek ateslenebiliyor, huysuzlasabiliyor. bir ates dusurucunuz olsun basucunuzda. birde bacagındaki sislige soguk kompres uygulamak gerekiyor, haberiniz olsun...

    - bebekler emerken tıkanabiliyorlar, cok panikleyip bebegi asırı sarsmayın. once havaya kaldırın, gecemezse hafifce sırtına vurun, sakin hareketlerle sırtını sıvazlayın. birsey olmuyor, hemen kendine geliyor bebekler...

    - huzurlu olmak cok onemli, ne kadar huzurlu olursanız bebeklerde o kadar huzurlu oluyorlar. kendinize gunde en az bir saat zaman ayırın. bu surede bebeklere birsey olmuyor...

    - anneligin keyfini cıkartın, esinizle bebeginizi kucagınıza alıp sevdiginiz sarkılarla dans edin. agucuk gugucuk kelimlerini lugatınıza yerlestirin. bebegin banyo keyfini doyasıya yasayın. ellerinize bebe yagı surup ten teması kurun. gogsunuzde bebegin uyumasına izin verin. tum bu degerli zamanları dolu dolu yasayın...

    - bu sozum babalara; asırı koruyucu olmayın. eslerinize guvenin. sizin ilk bebeginiz oldugu gibi esinizinde ilk bebegi, unutmayın. her durumda hızlı tecrubeli hareket etmesi mumkun degil esinizin, mantıklı olun...beklentilerinizi biraz indirgeyin yahu, robot degiliz ki biz. ayrıca babalar alt degistirebildikleri gibi bebegin banyosunda bebegin tutma isleminide yapabiliyorlar, diger babalara duyurulur. korkmanıza gerek yok...

    - asla mukemmel olunmuyor. uc cesit yemekleri, yemek sonrası saraplı pastalı sinemalı keyifleri unutun. zaman yetmiyor...iyi bir ebeveyn olacaksanız bazı seylerden feragat etmeniz gerekiyor. evin eski duzeni kalmıyor, yemek saatleri degisiyor, alıskanlıklarınız sekteye ugruyor, hazırlıklı olun...

    - bebeginiz uyanıkken gecen tum vakti dolu dolu degerlendirin. kitap okumtan tutun da arkadaslara vakit ayırmaya ya da film keyfi yapmaya kadar herseyin tekrarı olabilir ama minik yavrunuzun ilk gulumsemesinin ya da ilk aguuuu demesinin ya da ilk tukuruk cıkara cıkara ses cıkarmasının keyfini sakın kacırmayın...
hesabın var mı? giriş yap