• ''artık sadece uyurken takıyorum.'' dedi. ''beni sensiz rüyalardan korusun diye.''
    başka?
    ''hiç güneşe çıkmıyorum.'' dedi. ''izi geçerse diye.''
    başka?
    ''altın iletkendir diyorlar.'' dedi. ''ben anlatamadım, o iletti mi gerçekten?''
    başka?
    ''au'ymuş kısa hali.'' dedi. ''baş harflerimize baktım, uymuyorlar.''
    başka?
    ''incil'de 400 defa adı geçermiş.'' dedi. ''nereden baksan kutsal.''
    başka?
    ''mehmet abi var bizim kuyumcu.'' dedi. ''hayatı bilen bir adam, şey dedi, o dedi, ben değil, nereden baksan, harcamaya gelmez.''
  • belli bir yastan sonra gozler ister istemez parmaklara dogru kayiyor. daha sag sol el olayini ezberleyemedim ama hangi hatuna baksam paril paril tek tas parliyor anasini satim. herkes evlenmis ya la.
  • üç dakika 51 saniyelik zakkum şarkısı.
    ilk dinlediğimde ferhat göçer'in ama kızım var evliyim yıllar geçti bebeğim temalı yastayım şarkısı geldi aklıma. ehe mehe bu ne be, amma çocuk muhabbeti yapılıyor müzik camiası şeklinde saçma salak şeyler söyledim içimden. ikinci kez dinlediğimde annemle kahve içiyorduk (evet annemle zakkum dinliyoruz) (zakkum fanı anne figürüyle kimse kafasını yormasın tv açıktı sadece) ben artık kupanın sonlarına gelmişim ama şarkı öyle bir koymuş ki neye saracağımı bilemez halde bu kahve ne ya, dudağım yandı höfff bir şey istediğim gibi olsun ya ama (ergen stayla) diyerek odama gittim. gariban annem öylece kalakaldı sen iyice manyaklaştın dedi arkamdan onu duydum.

    ilk dinlediğinizde ağzınıza sıçmaması ikinci dinlediğinizde sıçmayacağını garanti etmez. bu böyle bir şarkı. bir şekilde dinleyince insanın içine mamut oturuyor. böğrümde oturan mamut; adı korku. bu hayatta en korktuğum şey yıllar sonra hala o gerzek herifi hatırlamak. böyle şarkılar bunun olabileceğini gösteriyor ya işte bu yüzden sevmiyorum. çocuğuna sevdiğin adamın/kadının ismini vermek çok fena ya, allahtan başka ne çeşit bir bela dilenir bilemiyorum. ölene kadar mutsuz ol, içindeki bütün aşkı asla tam olarak sevemediğin adamdan olan çocuğuna ver.ona sevdiğin adamın/kadının adını ver.
    öfff oğlum olmasın lan, işalla kısırımdır.
  • az önce, tam da şarkılardan fal tutmak eylemini icra ettiğim sırada karşıma çıkan, ilk kez dinlediğim 2011 model zakkum şarkısı.

    ayıp, günah, yazık dememişler vermişler damardan.
    evet canım, "kızımız olacaktı", evet gülüm, bir de yüzük olacaktı parmağımızda saçlarımıza aklar düşmeden ama babayı aldık nihayetinde.
    "durdurmadık,
    durdur-a-madık zamanı"

    dibine not: kızına da adımı falan vermez ya, ben ne bok yemeye ağlıyorum acaba? ayın kaçı lan bugün, yine mi pms'nin işleri bunlar anlamadım ki.
  • itiraf ediyorum zakkumun hiçbir parçasını bu kadar art arda dinlememiştim. catchylerim benim. vallahi çocuk yapar kızımın adını yusuf koyarım!
  • ahtapotlar şarkısında;

    "son bir gece daha çirkin olalım
    aynalara değil, birbirimize bakalım
    bir hayattı tutunamadık
    gel ona bir son yazalım..." demişlerdi.

    bu şarkıda ise;

    "bir yüzük olacaktı parmağında
    onlarca yıl
    onlarca yıl geçti oysa
    bir tebessüm kaldı
    ikimizin de dudaklarında.

    saçlarımıza beyaz düşmemişken
    farklı hayatlar seçmemişken
    durdurmadık
    durduramadık zamanı." diyerek, meselenin orda kapanmadığını söylüyorlar. bu iki şarkıdan bir film rahat çıkar.
  • dünya üzerindeki en gereksiz obje olup kimin aşkın sembolü olarak başımıza sardığını öğrendiğim gün, işi gücü bırakıp o kişinin mezarına tükürmeye gideceğim. aha da buraya yazdım.

    drama queenlerin sınıf başkanı bir kız kardeşim var. umarım buraları okumuyordur, aksi takdirde parçalarımı türkiye'nin muhtelif bölgelerinden toplamak gerekir. kendisinin dolunayda 1.55 boyunda mini bir ss subayına dönüştüğünü tahmin ediyorum çünkü.

    bu kardeş evlenecek. bir nişan yüzüğü mü söz yüzüğü mü artık, bu yüzük mevzularına da çok hakim değilim uydurmayayım, bir yüzüğü vardı. sinema çıkışında düşürdüğünü fark etti. neden çıkarmış parmağından, nasıl başardı kaybetmeyi, onu da bilmiyorum. uğruna izmir'e geldiğim bohemian rhapsody'den aldığım bütün hazzı silip süpüren bu elim hadise üzerine 40 dakika kadar yağmur altında yüzük aramak suretiyle yağmur altında isyankar klipler çeken şarkıcılara döndük. bu arada bizim kız salya sümük. dedim "çok mu pahalı bir şeydi?" bir bağırdı, "fiyatı değil manevi değeri böhühühü" diye. "tamam o zaman, alınır bir yüzük daha nedir yani, değer mi bu kadar ağladığına?" diye teselli etmeye çalıştım, "benim için ne kadar önemli olduğunu anlayamazsın! anlayamazsın sen! sen ne anlarsın! ben zaten senin yüzünden duygularımı yaşayamıyorum, hiçbir şeye üzülmeme izin vermiyorsun" diye ikinci bir yaygara dalgası gelince de "hakikaten anlayamıyorum ya, daha ne kadar yaşayacaksın duygularını, bir yüzüğün peşinden 40 dakikadır kolun bacağın kopmuş gibi ağlıyorsun" deyip girdim oturdum arabaya, oradan da ilk fırsatta attım kendimi dışarı, döndüm evime. kardeşim de olsa çekemem böyle saçmalıkları, i'm too old for this shit.

    bu hadiseyi de biri beş yapma potansiyelindeki ailemle paylaşmadım. ama tabi haberdar olmuşlar, kardeş "yüzüğüm kayboldu, ablam da bıraktı gitti böhühühü" diye babamı arayınca. babam beni azarlamaya arayınca öğrendim.

    40 dakika yağmur altında, kaybolmasında hiçbir suçum günahım olmayan yüzüğü aradım, kız kardeşimin ergen isyanına katlandım, donuma kadar ıslandım, ıslak ıslak 2.5 saat yol giderek evime döndüm ve babam tarafından çocuk gibi azarlandım.

    birimizden biri evlatlık; ama hangimiz henüz çözemedim. bir eşyanın arkasından nasıl bu kadar ağlanır aklım almıyor. evim yansa bu kadar ağlamam ya.

    lanet olsun meta fetişizmine.

    oh yüce eru, bu karı daha evlenecek, gelinlik seçecek, düğün yeri beğenecek, kuaförü, fotoğrafı, her aşamada benden yardım beklenecek. havar komşular havar.
  • parmağa geçirilen küçük bir kelepçeden ziyade, kalbe bağlanan bir tel saç, akla takılan bir gülümseme olması makbul hede.
  • baş belası bir nane bu. sevmiyorum, sevmeyeceğim sanırsam.

    aslında her şey, annemin "bana toka al" diyerek beni bir bujiteriye göndermesiyle başladı:

    tokaların olduğu reyonun altında, yüzükler vardı. böyle çakma tektaş yüzüklerden biri hoşuma gitti, bir deneyeyim dedim. demez olaydım. benim dolma parmaklarımın nesine lan tektaş yüzük! çıkartmayı beceremediğim için, yüzüğü satın almak zorunda kaldım. eve gelince sabunla mabunla denedim ama nafile! gece öyle uyuduğumdan parmağım iyice şişti ve şuan yüzük parmağımdan kıpırdamıyor bile.

    diyete başladım. önümüzdeki on yılda kilo verirsem ve parmağım kangren olup kesilmezse, yüzüğü çıkarabilmeyi umuyorum. nalet olsun yüzüklere yaa... ühühühühüü
  • belki beklenti meselesidir amma gayet sağlam bi şarkı gibi gördüm. buzuki felan muhteşem olmuş. ilk albümde hiç yoktu böyle şeyler, pek güzel.

    edit: son kararımdır ki, bu şarkı patlar aga. buralar için gayetten sağlam olmuş.

    böyle de sözleri var lakin:

    bir yüzük olacaktı parmağında
    onlarca yıl geçti oysa
    bir tebessüm kaldı
    ikimizin de dudaklarında

    geçmiş günleri hatırlayınca
    keşke’ler kalıyor bana

    saçlarımıza beyaz düşmemişken
    farklı hayatlar seçmemişken
    durdurmadık, durduramadık zamanı

    kendisi bile bilmiyor ama
    hatırlatsın diye seni bana
    gözleri pek andırmasa da,
    ismini verdim küçük kızıma
hesabın var mı? giriş yap