• "12 işçi köln’de bir pansiyonda kalıyorduk. bizim pansiyonun en yaşlısı muharrem abinin okuma yazması yoktu.

    bir gün elinde mektupla geldi, ‘yengen yollamıştır belki şunu bana okur musun bayram?’ dedi. bir kıyıya geçtik, mektubunu tane tane okudum. yenge yollamıştı... hem dinledi, hem ağladı.

    birkaç gün sonra ‘bir de cevap yazalım bayram’ dedi. oturduk iki sayfa yazdık. gel zaman git zaman bu iş benim üstüme kaldı. iki haftada bir mektup okuyup cevap yazıyorduk. artık aileden biri sayılırdım, her şeylerini biliyordum.

    son mektupta muharrem abinin hanımı ‘sağ olsun bizim komşunun kızı gülizar ne zaman istesem sana mektup yazıyor’ diye not düşmüş. meğer yengenin de okuma yazması yokmuş, o da tanıdık birine yazdırıyormuş. muharrem abi cevabi mektubunda şöyle yazdırdı: ‘allah razı olsun bizim bayram da beni kırmıyor, hem okuyor hem yazıyor.’

    işte her şey o günden sonra başladı. ben muharrem abiden habersiz mektubun sonuna ‘gülizar hanım yazınız pek güzelmiş, okunması çok kolay’ minvalinde bir not düşünce o da bana bir şeyler yazdı. o notlar zamanla çeyrek sayfa, hatta yarım sayfayı bulmaya başladı.

    tabi ne muharrem abi ne de yenge hanım bu durumdan haberdar. öyle öyle biz işi büyüttük. gülizar ailesinden çekindiği için kendi ismine mektup yazamıyordum. muharrem abinin mektubunun bir kısmını kendime ayırıp öyle haberleşebiliyordum. o da aynısını bana yapıyordu. yani onların gurbet mektupları bizim de aşk mektuplarımız olmuştu aynı zamanda.

    çok vakit geçmeden konuyu muharrem abiye açtım. ‘ulan bayram ben bir söylüyorum sen üç yazıyordun meğer ondanmış’ dedi, gülüştük. gülizar’ı istemeye gittik, dört ay içinde evlendik çok şükür.

    ama o mektupları bize vermediler. aşk mektuplarımız onlarda kaldı."

    (11. peron'dan)
  • bir çırpıda okuyup bitirdiğim kitap. almancılara önyargı ile bakanların özellikle okuması gerektiğini düşünüyorum. bu kitap sayesinde pek çok şey öğrenmiş oldum ayrıca. almanların en başından beri türklerden nefret etmediklerini ve 1973'teki ekonomik kriz sonrasında göçmen karşıtlığının arttığını anlatmış yazar. türk işçilerin hikayelerine yer verilmiş kısa kısa. bir çoğunu okurken gözlerim doldu, bazılarında ise kitabı kapatıp ağladım..
  • instagram'dan takip ettiğim diasporatürk isimli hesabın duyurduğu ve sosyal medya hesaplarımın dikkatli bir takipçisi olan eşim tarafından bana hediye edilmiş bir solukta okuduğum gökhan duman'a ait vadi yayınlarından çıkmış kitaptır.

    bir yandan ufak bir öyküyü yürütürken bir yandan da kolayca bulamayacağınız bir belgesel sunuyor size. kitap zaten bir solukta okunduğundan sanki tadı ve acısı damakta kalan bir belgesel izlemiş gibi oluyorsunuz. görseli bol bir alan olduğundan bir çalışmayla güzel bir belgesele dönüştürülebileceğini düşünüyorum.

    eleştireceğim tek nokta, kaçak işçiler sürecini biraz kenardan takip etmiş olması, genelde anlatılan resmi bir şekilde almanya'ya giden kişiler. ona dair tavsiye kitap olarak günter wallraff'tan en alttakiler tavsiye edilir.
  • alamancıların hikayesini anlatan gökhan duman kitabı.
    fransa, avusturya, hollanda fark etmez, onlara alamancı denir.

    işçi bulma kurumunun yemeğin suyuna ekmek banma, kızıl radyoyu dinleme diye öğütleyerek gönderdiği insanımızı anlatır.

    önce biraz para biriktirmek için gidilen almanyanın sonraki nesillerde yeni vatan olması anlatılır.
    ekonomik koşulların değiştirdiği gelenekler vardır, başında erkek olmadan çarşıya gidemeyen kadınlar, başka bir ülkeye işçi olarak yolculanır.

    ruhsuz bir de ülke anlatılır. önceleri bandoyla, çiçeklerle karşıladığı yabancı işçileri sonrasında nasıl göndereceğini bilemeyen.

    bu kitap bir anadolu öyküsü gibi, yeşilçam filmi gibi.
    tren biletinden esinlenilmiş çok hoş da bir kapağı var.
  • satırlarından hüzün sızan kitaplardan. (eski) gurbet öyküleri, nereden bakarsak bakalım, insana çok buruk geliyor: kolay mı, daha kendi yurdunun her köşesini ve insanlarını bilmez, tanımazken, dilini bile bilmediğin bir ülkeye gidiyorsun, hattâ ilk başlarda devlet(ler) seni "konuk işçi" olarak resmen talep ediyor, lakin o "konuklukta" yanına aileni bile alman yasak oluyor... o yalnızlıkta gurbetin acısı kaça katlanmış ve o ilk yürekleri nasıl ezmiştir kim bilir...

    almancı, gurbetçi vs. denilince artık akla, ana vatan hassasiyetinden büyük ölçüde kopuk, ne yazık ki bazısı çalışmadan ve üretmeden hazır para yiyen, bana göre kul hakkı, hem de gâvur dediğinin hakkını yiyen kişiler geliyor; lakin bu kitaptaki minik öyküler, o nahoş dönüşümün öncesinde ve çok çok ötesinde, yokluğun mecburiyetiyle kanadı kırık dolaşan ama çağrılışlarının da hakkını emekle veren örnekleri anlatıyor. okurken o yüzden çok hüzünlendim, keşke sonraki nesiller o safiyeti vakarla korumayı bilselermiş dedim.
  • hem memleketlerinde hem gurbette ötekileştirilen "alamancılar"ın neler yaşadıklarını bize çok akıcı bir üslupla anlatmış gökhan duman. seneler önce anlattığı o trene binip ford fabrikasında işçi olarak çalışmaya giden dayımdan dolayı mı bu kadar içselleştirdim kitabı, yoksa empati yapmaya yazar mı meylettirdi bilmiyorum. ama bildiğim; çok farklı duygular hissederek okudum ben bu kitabı. okurken orada ezilen gurbetçi işçi oldum, çocukları kültür farklılıklarıyla büyüyen ebeveyn oldum, ülkesine gelen vasıfsız insanlardan rahatsız olan alman oldum.. ülkesinden gitmesi gerektiğini düşünenler bugün değişti. vasıfsız işçilerimiz değil okumuş gençler artık gitmek isteyenler. ben de onlardan biriyim, çalışma şartları evet belki farklı olacak ama psikolojisi nasıl olacak? tarih tekerrürden ibaret..
  • yeni okudum, alamancıdediğimiz insanları anlamak istiyorsanız mutlaka okuyun
  • almanyaya ilk giden göçmenlerin gerçek hikayelerini muazzam bir dille anlatmış (bkz: gökhan duman)
hesabın var mı? giriş yap