• çiftçiliğin aylık gelir mantalitesiyle yürütülmediğini bilmeyenlerin var olduğunu göstermiş habere konu olmuş çiftçilerdir.
    şöyle ki çiftçilik yapanlar üretimde kullanmak üzere aldıkları tüm girdileri borçlanarak yaparlar örneğin: tohum, gübre, ilaç, alet makine v.s şimdi aldıkları bu üretim araçlarının karşılığı olarak ellerinde ne vardır? toprak değil mi? işte o topraktan diğer girdilerle birlikte elde ettikleri ürünleri satarak bahsi geçen girdileri karşılarlar. normalde böyle olması gerekiyor değil mi? ama işte türkiye'de öyle olmuyor çünkü satacakları ürün fiyatı uygulanan tarım politikası veya finansal hikayeler ile öngördükleri fiyatın yarısına iniyor dolayısıyla oluşan açık bu sonuçları doğuruyor ve bazılarıda ayaktan yorgandan bahsediyor işte.
  • aslında bir planın nasıl işlediğine çok güzel bir örnek. ama anlayana işte... başımızda da akp gibi bir hükümet olunca işler daha da kolay oluyor.

    birçoğumuz farkında değiliz ama çiftçilerin durumu içler acısı. çoğu icralık... insanlar topraklarını kaybediyor... peki nasıl bu hale geldik?

    kredi mredi diyorlar ama aslında bankaların yaptığı toprak almak... çiftçiye diyor ki "al sana kredi, çok güzel, temiz para... ama karşılığında senin şu arazileri ipotekleyelim. ama korkma bunlar formalite." devlette de "al al korkma diyor." çiftçi de alıyor krediyi. sonra ödeyemiyor. bu ödeyemeyişin arkasında parayı çarçur etmesi falan da olabilir ama aslında hükümet politikaları daha önemli bir rol oynuyor. hükümet politikasına geleceğim ama sonuçta çiftçilerin toprakları bankaların eline geçiyor... bu arada bankalar kimin? hep yabancı değil mi? burada bariz bir oyun var bence... sonuçta adamlar 50 bin lira kredi verip önümüzdeki 10 yıl içinde milyonluk araziler haline gelecek toprakların sahibi oluyor. ne güzel değil mi?

    işte öyle bir ülkedeyiz ki ziraat mühendislerimizin hepsi işsiz. bilim, teknik şu bu hikaye. devlet çiftçiyi destekliyor gibi görünüyor ama mazotun, ilacın, gübrenin içinde ooo verdiğinin yarısından fazlasını vergi diye topluyor. dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, ilacını kullanan, traktör almaya kalktığında traktörün yarısından fazlasını vergiye yatıran, kazandığından daha çok vergi veren, bilimden, teknikten faydalanmayan, tek başına bir traktör ile hasat kaldırmaya uğraşan çiftçinin uluslararası devlerle rekabet etmesi mümkün mü? eee bir de ucuzsa dışarıdan alırız mantığı var. israil'in genetiği ile oynadığı bir kez mahsül veren tohumlar ile tarım yapma durumu var... çiftçiyi aç, cahil ve muhtaç bırakma durumu var. mesela bu sene... soğanın kilosu 4 liraya ulaştı. neden? çünkü kimse ekmedi. çünkü geçen sene para etmemişti... işte böyle plansız, programsız bir tarım politikamız var. bu durumun dünyanın başka bir yerinde yaşanması mümkün mü? yani daha ne deyim ki...

    bu durum böyle devam ederse önümüzdeki 10 yıl içinde ülkemizde tarım yapılabilen tüm araziler uluslararası büyük şirketlerin malı haline gelecek. işte o zaman, arazilerin etrafı tel örgü ile çevrildiğinde, çiftçiler işsiz kaldığında, bizim topraklarımızda üretilenler bize fahiş fiyatlarla satıldığında şimdi ne bok yediğimizi anlayacağız. ama çok geç olacak.

    ayrıca;
    (bkz: akp'nin tarım politikası/@niketese)
  • içinde işini bilen çiftçisi olmayan ilçedir.

    efendim bir türk büyüğü * * vakti zamanında batıyoruz diye ağlaşan sanayiciye şöyle demişti, "işini bilmeyen sanayici varsa elbette batar".
    ya ya. unutmuştunuz di mi?
    balık hafızalı yalnız ve güzel ülkem benim.

    buradan bir yoruma gidecek olursak işini bilmeyen çiftçi elbet batar. bilmiyorlarsa yapmasınlar efendim. çiftlikleri de özelleştiririz. olmadı israile satarız, araba satarız. bilmiyorlarsa yapmasınlar.
  • bu sadece saruhanlı ilçesine ait bi şey olsa keşke..
    emin olun pek çok yer artık saruhanlı'dan farksız..

    dedem iznik'te tarımcılık yapar sonra da pazarlara gider satardı..
    bundan bi 10 sene önce bilecik veya yenişehire filan giderken, her taraf ekili biçiliydi. ve bayağı da bereketliydi.
    çoğu çiftçi de tıkır tıkır yolunu bulurdu. şimdi gidin yolun kenarlarından izleyin bomboştur. ayçiçek bile yetiştiren pek kalmamıştır, göremezsiniz.
    çünkü dedikleri gibi ; "serbest piyasa kuralları" bunlar abicim.. "doğal seleksiyon" abicim..
    benim dedem pek okuma yazmayı bilmezdi ama olanı biteni kavrayacak kadar sağduyusu çalışırdı.

    "bu tarlalarda gevur üretse al gülüm ver gülüm, biz üretince what dedin gülüm" derdi. ve katılmamak elde değildi.
    hakkaten çiftçiye "what dedin gülüm" diyen, onu anlamayan, anlamak da istemeyen bir zihniyet olduğu sürece yerli tarımın da pek bi kıymet-i harbiyesi kalmıyor.

    bu vahşilik boyutundaki kapitalizm yüzünden erkenden geberip gidecez, hormondan şişip kalıcaz ona yanarım.
    5 sene önce pembe domatesle dede evinde kahvaltı yaparken şimdi ara ki bulasın pembe domatesi. paso hormonlu iç damarları yeşil yeşil domatesler yiyoruz.

    sikmişim doğal seleksiyonunu serbest piyasanı.. serbestleşe serbestleşe her şeyimiz franchise usulüne döndü.
    adamlar elini yıkamanı bile kurala bağlamış, çıkamıyorsun çizginin dışına. her şey standart her şey makineleşme her şey kota.
    ben bi 10 sene önceki o yörenin, yenişehir pazarının, iznik pazarının güzel satışlar yapıldıktan sonraki çoşkusunu fotoğraflayıp koyayım buraya, bir de siz bugünkü çiftçinin halini pazarların halini fotoğraflayın koyun bakayım buraya..

    aradaki farkı görün..
    evet devir cidden değişti.. eczaneler, tarım alanları, marketler, esnaflar vs. hep bir franchise usulü ile yeniden yorumlanacak. tekeller yaratılacak.
    her şeye bir standart getirecekler. serbest piyasanın, globalleşmenin istediği şey bu.

    çiftçimizin hataları vardır ama doğal seleksiyon deyip yapamıyorlarsa silinecekler elbet haritadan demek vahşiden de öte gaddar bir kapitalizmdir.
    şuna benziyor yani; sen ceylanı yaralamışsın, aslan da öteden izliyor. nasıl olsa yiyecek avını, kaçacak hali yok. nazlanıyor aman şimdi gitmeyim üşendim akşama doğru gider yerim diyor.

    doğal seleksiyondan da öte bi şey yani. aslana armut piş ağzıma düş yapıyorsun. neresi doğallık bunun?
  • türkiye'de halkın %80 'inin umurunda dahi olmayağı ilçe. futbol varken, ezel varken kime ne icralık olan ilçeden. evinize girip donunuza kadar soymadıkları kaldı. siz futbol muhabbeti yaparken yakında evinizi de ziyaret edecekleri günler yakın.. futbol muhabbetlerine devam, durmak yok.
  • geçen yaz ankara'dan memleketi saruhanlı'ya tatile gelen bir bürokratı ziyaret etmek için bu ilçeye gitmiştim. çiftçi olan abisi ile de tanıştım. şehir çocuğu olduğumdan çiftçilikle ilgili merak ettiklerimi sordum. bu arada söz döndü dolaştı para işine geldi. para kazanabiliyor musunuz diye sordum. bana şöyle bir örnek verdi: şu gördüğün tarlaya mısır ektim, sulaması-ilacı-gübresi-ıvırı zıvırı 850 tl civarında masraf ettim, çıkan mahsülü sattığımda ise 500 tl kazanabildim dedi. diğer ürünlerde de benzer tablolar varmış. çok acı bir durum aylarca çabalayıp bir şeyler yetiştiriyorsunuz ve yaptığınız masrafı bile çıkartamıyorsunuz. bu adamın telefonu basit bir telefondu. arabası ise nissan navara filan değil toros'tu.
  • ayaklarını yorganlarına göre uzatmamış çiftçilerin ilçesi imiş. bu kadar da basitmiş. elin adamı çölün ortasında sebze meyve tohum yetiştirip dünyaya satarken, bölgede en verimli topraklara sahip ülke olan türkiye'de çiftçilerin içinde bulunduğu bu durum yalnız ve yalnız kendilerinin kabahatiymiş. beceriksizlikmiş, aç gözlülükmüş. hükümetin bu meselede bir dahli yokmuş. tarımda dışa bağımlı hale gelişimizin yegane sorumlusu bu ilçede yaşayan çiftçiler ve onlar gibi borç içinde yüzen, ellerindeki arazilerin haczedilmesini çaresizce bekleyen niceleriymiş. bütün bunlar onları borçlandırıp arazilerini ellerinden almak, sonra da kendi arazilerinde ucuz işçi olarak çalıştırmak için kurgulanmış bir tezgah değilmiş.

    hepsini geçtim, gelecekteki tarih kitaplarında bu durum ülkedeki yanlış tarım politikalarıyla, tarım arazilerinin yabancılara devredilmesiyle, ülkenin tarımda kendine yeten birkaç ülkeden biri olmaktan çıkıp büyük yabancı şirketlerin gdo'lu ürünleri için pazar haline getirilmesiyle açıklanmayacak, "çiftçiler ayaklarını yorganlarına göre uzatmadılar, har vurup harman savurdular, iki elleriyle bi tarlayı sürmeyi, üç tane domatesi yetiştirmeyi beceremediler o yüzden ülkede milyonlarca çiftçi aç kaldı" diye anlatılacakmış.

    öyle olacağını mı sanıyorsunuz?

    hassiktir diyorum...
  • istisnasız her gün onlarcasıyla karşılaştığım çiftçilerdir.

    evet arkadaşım ne kadar sırtını dönsen görmezden gelsende piyasa halleder desende onlar şu anda; haberde abartılmış olsada tam da başlıktaki durumdalar işte. ve bunun sorumluluğunu kendilerine yüklemek ahmaklığın daniskasıdır. niye mi? çünkü devletin 1930'lu yıllar hariç (o zamanda mecburiyetten diyelim) doğru düzgün bir tarım politikası olmamış, toprak reformu yapamamış, üretimde bilimsel metodlara yönelememiştir ve şu anda ise tamamen ımf politikları ile yetinmektedir. işte böyle olunca tarımın gsyih içerisindeki payı %10 istihdamdaki payı ise %35 civarında olur. (ab ortalaması %3-5 sanırım) diyorsun ya geri kalan işci olur diye çok afedersin ama nah olur. olsa olsa işsizlik olur büyümeyi istihdama yansıtamamışsın çünkü.

    konudan bağımsız sana şunu söylesem ne dersin peki, çiftçi ürettiği ürünü tarlada bahçede bırakıyor niye biliyor musun? sadece hasat maliyeti üründen elde edeceği geliri aştığı için. ve bence bunun sorumlusu seninde dediğin gibi evinde lcd, plazma, navara olan çiftçi!
  • olayın vahametini hafifletmek için söylemiyorum yalnız anlamadığım bir şey var, daha iyi anlayan varsa aydınlatırsa sevinirim, belli ki borç batağında bu ilçe, genel olarak da ülke ama çok fazla çarpıtmanın da alemi yok, bahsi geçen ilçede 16.000 icra dosyası var deniyor, yani haberin aslının 75.000 nüfusunun 16.000'i icralık olan ilçe olması daha doğru olur. haberi okuyorum, yazılanları okuyorum, çiftçilerin hepsi icralıkmış gibi lanse ediliyor ama verilen bilgilerden toplam icra dosyası sayısının 16.000 olabileceği daha mantıklı geliyor. neyse o bile vahim.
    son günlerde bu tip haberler arttı, şu kadar icralık var, hapse giriyorlar falan. öncelikle temel kural şudur hukukumuzda, kimse para borcundan dolayı hapis cezasıyla cezalandırılamaz. bir iki ekstrem durum dışında (yeddieminliği suistimal, taahhüdü ihlal vs) ama haberi yazan da okuyan da banka takip yapmış da ödenmeyince tıkmış içeri gibi anlıyor.
    tamam halkın durumu, borcu, ekonomisi üzerine haberler yapılsın, konuşulsun ama doğru yazın olm şunları, abartarak dikkat çekmek ve buna inanmak da yanlış oluyor.
    ha dediğim gibi biri derseki, lan saruhanlı komple çiftçilik yapıyor, o yüzden böyle oranlanmış, eyvallah derim.
    şimdi biri çıkcak, hökümet yanlısısın sen, çarpıtma diyecek, ben de lan mı canın sağolsun diyip geçicem.
hesabın var mı? giriş yap