• ak parti’nin bugün hala iktidar olmasını sağlayan iki olaydan biridir. diğer için (bkz: nurettin sozen).

    1999 yılı türkiye’de üretimin durmaya yaklaştığı ,likidite problemlerin yaşandığı, krizin ayak seslerinin duyulduğu bir yıldı. 2001 yılında çıkan kriz aslında bu yıl çıksa daha uygun olabilirdi. krizin çıkış tarihinin ertelenmesinin en büyük sebebi , türkiye’nin başına gelen en büyük felaketlerden biri olan 17 ağustos depremi dersek abartmış olmayız. bu büyük depremle birlikte ülkeye her yerden yardım yağmış, çeşitli isimlerde vergiler konmuş ve insanlar can derdinde oldukları için bu konan vergilere, bir iki cılız ses dışında kimsenin itirazı olmamıştır. ayrıntılı bilgi için (bkz: http://www.belgenet.com/eko/dvergi_01.html) . bu gelen yardımlar ve konan ek vergiler ile krizin çıkması bir buçuk yıl ertelense de sonuç değişmemiş ve cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi yaşanmıştır.

    1999 yılı aynı zamanda türkiye de yapısal değişikliklerinde yapılmaya başlandığı yıl olmuştur. aslında bülent ecevit başkanlığındaki hükümetler (56.ve 57. hükümetler) başlarda çok başarılı bir dönem geçirmişlerdi. üç farklı siyasal görüşü temsil eden yani sosyal demokrat (dsp), liberal merkez(anap), milliyetçi sağ(mhp ) bir potada eritilmiş uyumlu bir hükümet görünümündeydi. abdullah öcalan yakalanmış, pkk sınır dışına çekilmiş, deprem yaraları çok hızlı sarılmış, ab türkiye’nin adaylığı ilan olunmuş, yıllardır mücadele edilen enflasyon düşmeye başlamış, türkiye’nin kredi notu arttırılmıştı. devletin üzerinde yıllardır yük olan kitlerin özelleştirilmesine başlanmış, sosyal güvenlik sisteminde reformlar başlamış, işsizlik sigortası yürürlüğe girmişti. bülent ecevit otuz yıllık hayalim dediği köy-kent projesini ordu ili mesudiye ilçesinde başlatmıştı. bakü-tiflis-ceyhan boru hattı imzalanmıştı. liradan altı sıfır atılması konuşulur hale gelmişti. devletin kontrolünü kaybettiği hapishaneler çok tartışılan bir operasyonla olsa da tekrar devlet kontrolüne geçmişti. içişleri bakanı saadettin tantan yolsuzlukların ve karanlık olayların üzerine gitmeye başlamıştı. (bkz: beyaz enerji operasyonu), (bkz: balina operasyonu),(bkz: mavi akım).hatta bu dönemde uğur mumcu cinayeti ile ilgili olarak 9 kişi tutuklanmıştı. ancak bu güzel gidiş birden bozulmuştu. her zaman olduğu gibi türkiye biraz düzelmeye başladığında karanlık güçler devreye girmiş ve hükümetin en başarılı bakanlarından biri olan saadettin tantan görevden alınmış. diyarbakır emniyet müdürü öldürülmüştü. ülkenin bu hızla değişmesine birileri izin vermiyordu.

    ve krizin ayak sesleri …

    1994 yılında bankalar kanunun , anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmesi ile 5 yıl boyunca bankalar kanun olmadan yönetilmiştir. yada yönetilememiştir. ayrıntılı bilgi için (bkz: http://www.anayasa.gov.tr/…id=1180&content=bankalar) ve iptal ile ilgili olarak maliye eski bakanı ve bddk eski başkanı zekeriya temizel’in beyanları (bkz: http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/10313881.asp). bu beş yıllık dönemin sonunda hükümet büyük bir risk alarak. bir çok bankaya el koymuş, ülkenin yıllardı kanını emdiği düşünülen bir çok banka patronuna hapis cezası verilmişti. uzun yıllardır çok kötü yönetilen bir ülkenin bir anda düzelmesi , rayına sokulması hiç de kolay olmuyordu. yapılan bir çok anayasal değişiklik büyük lobiler nedeniyle başarısızlığa uğruyordu. hükümetin bir bakanı bir yolsuzluk dosyasını ortaya çıkarırken , bu dosyanın bir ucu kendi partili millet vekiline hata genel başkanına dokunuyordu. bu dönem de söylenen 90-2000 yılları arasını en güzel anlatan söz “at izi it izine karışmış” denebilir.

    yılların birikimi olan sorunlar 57.hükümetin başına kalmış. hükümet peş peşe bankalara el koyarken piyasada kalan bankalar hükümetin altını oymakla meşguldüler. yıllardır at koşturdukları piyasa artık kontrol altına alınıyor ,servetlerine servet kattıkları o tatlı karları engellenmeye çalışılıyordu. bu durumda piyasanın büyük oyuncuları (isimlerini tekrar zikretmeye gerek yok önceki entrylerde defalarca yazılmış). birleşerek önce demirbank’ı yok ettiler. daha sonra büyük krizde ülkenin parasını çalarak halkının cebindeki parasının yarısını yok ettiler.

    ve kriz ….

    19 şubat günü yapılan mgk toplantısı sonrası türkiye daha önce hiç karşılamadığı bir olaya şahit olmuştu. ülkenin başbakanı ve cumhurbaşkanı toplantıda kavga etmiş. cumhurbaşkanı anayasa kitapçığını masaya fırlatmış ve başbakan toplantıyı terk ederek bütün televizyonlara canlı yayında olayı anlatmıştı. ülkede derin bir siyasi kriz başlamıştı. hem de ertesi gün yani 20 şubat günü yapılacak borçlanma ihalesinin öncesinde. bütün ekonomi politikaları iflas etmiş. özel bankalar piyasadan dövizleri çekmiş ihalede talep beklenin altına kalmıştı. ertesi gün yani 21 şubat 2001 de piyasalar açıldığı gibi borsa dip yapmış, döviz fiyatları ikiye katlanmış, ülke ekonomik olarak iflas etmiş, bir çok şirket batmış, milyonlarca insan işsiz kalmıştı. hükümet krizi yönetememiş , özel bankalar devlete yardım etmemiş, patronların ve batı devletlerinin hükümetten intikam alma günü gelmişti.

    kriz nedeniyle türkiye artık kapitalist batı devletlerinin kontrolüne girmiş yıllardır türkiye den istedikleri ama türkiye’nin kabul etmediği her şeyi kabul ettirmişlerdir. imf’den gelecek 20 milyar dolar karşılığında türkiye uzun yıllar altından kalkamayacağı taahhütleri vermek zorunda bırakılmıştır. türkiye krizden çıksa da verdikleri taahhütleri yerine getirmek zorunda kaldığı bu anlaşmalardan örnek vermek gerekirse… imf’ye verilen niyet mektubundan (dayatılan dersek daha doğru olur )bir paragraf. “2001 yılının kalan kısmında atılacak adımlar, türk telekom, tüpraş (petrol rafinerisi), türk havayolları (thy), erdemir (çelik), tekel (tütün ve alkollü içecekler), şeker (sugar) ve elektrik enerjisi üretimi (teaş) ve elektrik dağıtımı (tedaş) şirketleri de dahil olmak üzere önemli kamu teşebbüslerinin çoğunluk hisselerinin özelleştirilmesi için gerekli hazırlık işlerinin tamamlanmasına odaklanacak” . bu niyet mektubun ayrıntılarını okumak isteyenler için bkz: http://www.belgenet.com/eko/mektup_030501a.html

    bu kriz sonrasında halk , yaşadıklarına tepki olarak hükümeti oluşturan bütün partileri meclis dışına bırakmış. denenmemişi deneyerek kriz döneminde kurulmuş bir partiyi (akp) hem de tek başına iktidara taşımış, yine muhalefete de kriz döneminde meclis de olmayan chp’yi tekrar meclise göndermiştir.

    yaşanılan her şeyin bir sebebi vardı. yaşadığımız ve yaşayacağımız her şeyinde bir sebebi olduğunu hatırlatmak istedim.
  • kamuoyunda "kara çarşamba" olarak adlandırıldı. en büyük zararı ekonomi öğrencileri gördü. tam rahatta giderken patlayan bu kriz ile hadi açıklayın niye oldu nasıl oldu gibi bir sürü gereksiz sınav sorularını da ortaya çıkardı.
  • o zamanlar bisiklet almak için biriktirdiğim 67.000.000 tl'ye* aldığım 100 doların bir gün sonra 120.000.000 tl olmasından başka birşey ifade etmiyordu benim için, hiçbir şey yapmadan para kazanmanın verdiği duyguyu çok küçük yaşlarda yaşatmıştır bana.
  • bu krizden önce türkiye'deki bankalar müşteriye zulüm merkezleriydi. habire sistem çöker, insanlar bekletilir, işlem yapılmaz, her şubede onlarca insan ayakta dip dibe bekleşir dururdu.
    günde 2 işlem yapmak için önce en ağır işleyen bankadan sıra numarası alıp ona 5 dakika mesafedeki daha az ağır (hızlı demeye dilim varmıyor) bankaya gidip oradan da sıra numarası alıp çıkıp 1 saat başka işler görüp az yavaş bankaya döndüğüm oradaki işim bitince de en baştaki bankaya döndüğüm böylece 4 saate 2 banka işlemi ve kendi işlerimi sıkıştırmış olmak gibi başarılara gark olmuşluğum vardır. ha bir de içeride her daim 50-60 sıra bekleyen kişi olduğu için şube kapıları 4.30, 4.40 civarı kapanırdı. sıra numaram olduğu halde beni içeri almayan banka görevlisiyle tartışmışlığım vardır. nedense o bankanın artık "yok" olmasına ve o görevlinin muhtemelen işsiz kalmış olmasına üzülemiyorum. bende bir ruhsuzluk var herhalde.

    bunun nedenini şimdi biraz daha iyi anlıyorum. o zamanki bankaların tek derdi hazine bonosundan bok gibi para kazanmak ve ensesi kalın müşterilerine para kazandırmaktı. kimsenin mevduat yatıran müşteriyi veya kredi alacak müşteriyi salladığı para işletme merakı yoktu. bir de bankaların kasalarından para alıp normalde kredi verilmeyecek kişilere piyasa rayicinin biraz üzerinde ödünç verip faiziyle geri alabilirse geri koymak veya bankayı ortaklaşa soymak gibi uygulamalar vardı. bir de "nereden buldun yasası"na karşı muafiyet sağlamak için "sen paranı bize yatır biz onu bir şekilde pür u pak ederiz" bankacılığı vardı. tabi bu dediklerimin hiçbir bankaların veznelerinde, şubelerinde olmuyor, yüksek rakımlı yönetim merkezlerinde, kapalı kapılar ardında gerçekleşiyordu. banka müşterileri de ne kadar büyüdüklerini göstermek için kullanılan sayısal bir reklam malzemesinden başka bir şey değildi. onların işlemlerine yetişmeye çalışmak da gereksiz bir para ve zaman kaybıydı. reklamlarda her şey güllük gülistanlık, şubeler ise maymunlar cehennemi... iyi oldu da bettı gitti çoğu. o beyaz yakalıların da çoğunun en azından bir süreliğine hayatı kaydı.

    bu tür dalavereye girmeyen, çok spesifik alanda çalışan bazı ufacık bankalar ise krizden sonra türkiye'nin en büyük bankası haline geldi.
  • temelleri seksenlerin ilk yarısına kadar uzanan kriz.

    12 eylül darbesi sonrasında özal’ı ekonomiden sorumlu bakan atayarak 24 ocak liberalizasyon kararlarını devam ettiren 12 eylul askeri yönetimi neo-liberal ekonominin önünü açmıştır(mesela sendikaların gücünü kırarak işgücü piyasalarını esnekleştirmek gibi). zaten sonrasında iktidara gelen özal’ın yaptıklarını biliyoruz. bu noktada özal ile 12 eylül askeri yönetimi tam bir uyum içerisindedir aslında. dünyada batılı gelişmiş ülkeleri 70lerin sonunda içine düştüğü resesyondan, ekonomik krizden çıkarmak için uygulamaya koyulan neo-liberal reçetenin bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ne gibi ağır hasarlara yol açabileceği konusunda sayısız örnek var. bizdeki 94 ve 2001 krizleri, 97 güney asya, 98 rusya, brezilya, 2002 arjantin krizleri bu örneklerden ilk aklıma gelenler. eğitim, kanun hükmünün tesisi (rule of law), vergi adaleti ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ve bunların getireceği ekonomik gelişme ve refah artışı görülmeye başlanmadan ekonomiyi ve piyasaları sonuna kadar küresel rekabete ve sermayeye açmanın felaketten başka bir şey getirmeyeceği açıktır. (bu arada yeni bir felaketin adım adım yaklaştığını da üzülerek görüyoruz). tabii bunları gözardı edip olanı biteni ecevite, sezere, havalarda uçan anayasa kitapçığına filan bağlarsak başladığımız yere geri döneriz ve içinde bulunduğumuz kriz döngüsünden çıkamayız.

    (bkz: washington konsensüsü)
  • türkiye için kayıp yıllar denilen 90lı yılların faturasının toptan kesilmesidir aslında bu kriz. çok sağlam yapılanamayan bankacılık sektörüne bir de artniyet eklenince türkiye felakete sürüklenmiştir.

    türkiye o yıllarda %6 gibi bir rakamla büyümesine karşın aslında bu büyüme ithalatın canlandırdığı sektörler olduğunu kimse farkedemediği için sorun yok zannedilmiştir.

    bilmeyen hala varsa hatırlatalım, ecevit anayasa fırlattığı için çıkmadı bu kriz. zaten piyasalar o kadar kötüydü ki, sanki gün içinde dolup dolup birine patlamayı bekleyen insan gibi patlamayı bekliyordu. nihayetinde bu olmasa bile yolda yürürken sezer kafayı yarsa da yine bu kriz çıkacaktı.

    yine burada herkesin bildiği en önemli isim olan kemal dervişin sahneye çıktığı yıldır. imf batık ülke türkiyeye kredi verirken bir yandan da ödemelerin ve dönüşün de sağlama alınması için köklü bir mali reforma gerek duymuştur ve bu sırada hükümetin getirdiği kemal derviş sahneye çıkmıştır. türk halkı olarak tez canlı olduğumuzdan hemen 3-4 ayda düzelmesini beklendiği için "birşey yapamadı" gibi lanse edilmiş, hatta üstüne "imf ajanı" veya "vatan düşmanı" gibi adlarla anılmıştır. ama aslında, yapılan köklü reformlar türkiyenin göstergelerini sağlıklı bir boyuta getirmiştir. bunda kemal dervişin ve ekibinin katkısı çok büyüktür.

    ama tezcanlılığımızdan ötürü, ekonominin tamamen düzeldiği 2004 ve sonrasında kısa vadede düşünen halk akp yi kahraman ilan etmiştir. aslında akp nin tek yaptığı şey var olan programı korumak olmuştur. böylece paradan sıfır atılması, faizlerin dengelenmesi, kurların lokal etkiden korunması ve bankaların ensesinde olunarak bir finansal krize sürüklenmemesi sağlanmıştır. eğer bu programlar korunmasaydı 2008 de gelen şok dalgası, 2001 den önceki rusya, asya krizleri ile kaosa dönen piyasalardan sonraki etkilemesi gibi şu an gerçek bir kriz ülkeyi heder etmişti. (ülkenin entry girilen tarih itibariyle uğraştığı gerçek kriz adaletsiz büyümesidir aslında.) yani anlayacağınız ekonomide aslında akp nin gerçekten bir başarısı yoktur, başarısının temellerini ise anasol-m dediğiniz hükümet atmıştır (ki burada bu koalisyonu övmüyorum, ama böyle de bir gerçek var.)
  • türkiye'nin bir gecede yarı yarıya fakirleştiği krizdir.
    ülke ekonomisi 7 yıl önceki haline dönmüştür (bkz: bir arpa boyu yol gitmek)
    bunda döviz kurunun sabitlenmesi kadar, bankacılık sektöründe içi oyulmuş büyümenin de payı vardır (bkz: demirel'in aile fotoğrafı)
    ayrıca hala yürürlükte olan yasaya göre bir finans kurumunun ekonomik durumunun kötü olduğunu söylemek, gerçeği yansıtsa bile suçtur. türkiye'deki bankaların yarısından çoğunun fiilen bitik durumda olduğunu krizden önce söyleyen sakıp sabancı* ve o zamanki bir devlet kurumu başkanı aleyhinde cezai kovuşturmaya gidilmiş, bu kişiler kendilerini kefaretle kurtarabilmişlerdir. dolayısıyla hiç kimse ağzını açıp da krizin geleceğini söyleyememiştir. (bkz: birkaç gün içinde batacak bankalar/#323081)
  • büyük olasılık, türkiye'deki bir çok evin bir ferdini işsiz bırakarak, insanların hafızalarında silinmeyecek bir yer etmiştir. yokluk hissini insana fiziken hissettirmiştir.
  • eski başbakanlarımızdan bülent ecevit'le eski cumhurbaşkanımız ahmet necdet sezer'in milli güvenlik kurulunda tartışması ve eski cumhurbaşkanımız sayın ahmet necdet sezer'in ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatmasıyla başgösteren kriz.

    rahmetli ecevit titreyen ses tonuyla çıkışta; eski cumhurbaşkanımız sayın ahmet necdet sezer'in milli güvenlik kurulu salonunu arenaya çevirdiğini söylemişti. ancak krize rağmen istifa etmemişti.

    ertesi gün de "dünkü toplantının cumhuriyet tarihimizde benzeri yoktur. o bakımdan son derecede üzücü bir olaydır. böylesine hiç muhatap olmamıştım. hiç kimseye de böyle bir davranışım olmamıştı" diyerek açıklama yapmıştı.

    daha sonra gelişen olaylar neticesinde seçim filan oldu işte ondan sonra akp geldi bir daha da gitmedi.
  • yaşımın görmeye yettiği en sağlam ekonomik krizdir.

    çoğu kişinin düşündüğünün aksine ahmet necdet sezerin bülent ecevite fırlattığı anayasa kitabı neden olmamıştır. zaten mesut yılmazın söylemine göre fırlatılan değil, elin tersiyle ecevite doğru itilen bir anayasa kitapçığı vardır.

    her neyse, neden kitapçık değildir. kriz zaten devletin bütün kademelerinde, halkın iliklerinde hissedilmekteydi. anayasa olayı, 7.5 milyar dolar gibi bir yabancı sermayenin bir anda ülkeyi terk etmesi ile sonuçlanınca bir tetik etkisi yarattı. yani ipi koparan hamle oldu.

    olayı daha eğlenceli yönüyle anlamak isteyenleri yılmaz erdoğanın yazıp, yönetip, oynadığı bana bir şeyhler oluyortiyatro oyununu izlemeye davet ediyorum.

    krizin asıl nedeni siyasi istikrarsızlıktı. en azından görünen asıl neden buydu. han dış mihraklar, faiz lobisi falan. bunları katmıyorum işin içine. bir milli güvenlik kurulu toplantısında gerçekleşen kitap fırlatma olayı bülent ecevit tarafından "ahmet abi beni içeride dövdü" edasında anlatılınca, zaten olmayan istikrar daha da bozuldu.

    hep merak etmişimdir bakanlar kurulunda ne olur diye. yani takım elbise giymiş adamlar, bir masanın etrafında oturulur. nasıl hitap edilir? sayın başbakanım? sayın bakanım? yoksa lan işin bokunu çıkardınız falan da denir mi diye? askeri kıyafetli kuvvet komutanları. kimse kimseye bağırmıyor mu yani? ama hep gizlidir bu toplantılar. dışarı çıkan sözcü, terörle mücadelede taviz verilmeyecek açıklamaları yapar falan.

    bu krizle ilgili durumu heralde babamın şu sözleri anlatır:

    "1000 dolar borcum vardı. her ay maaşımı alıp, belli bir tl miktarı ile dolar alır borcumu öderdim. her ay borcu öderdim. borcum yine 1000 dolar olarak kalırdı."
hesabın var mı? giriş yap