• 28 days later'ın en belirgin müziği gybe'nin* east hastings'iydi malum. bana kötü bir seçimmiş gibi geliyor. hayır, east hastings kötü bir parça değil, bunu söyleyeni allah çarpar lan (ha bana kalırsa gybe'nin en iyi parçalarından biri de değil, orası ayrı tartışma). ama godspeed müziği daha ziyade kanada-amerika'nın o devasa düzlüklerine, çöllerine, kuraklığına, cansızlığına, insansızlığına yakışan bir müzik. getirip ingiltere'ye, bomboş londra sokaklarına koyduğunuzda tam olarak gitmiyor işte. biraz da bu sebeple, post-apokaliptik denen nanenin daha ziyade amerikanvari olduğunu; yerleşimin, medeniyetin, yapıların, insanların daha sık görüldüğü kıta avrupası'nın (edit: + britanya'nın) sanki bu "kaçınılmaz son"dan (?) münezzeh olduğunu düşündürtüyor bana. velhasıl, 28 days later'ın (aynı şekilde 28 weeks later'ın) gerek müzikle, gerek müzik-coğrafya uyumsuzluğuyla bana gerçek bir post-apokalips atmosferi hissiyatı getirmediğini söylemek boynumun borcu. resident evil serisi öyle mi ama? daha "ucuz" bir yapım 28 days'e göre. ama çok daha içine çekiyor, inandırıyor o kaçınılmaz sona.

    yine de,

    "- do you think the end of the world has come?
    - no! so says the preacher man, but i don't go by what he says."

    (bkz: providence/#8161934)
  • danny boyle yönetiminde farklı bir zombi filmi. aynı menüyü servis etmek yerine bu sefer boyle insanın her koşulda "faydalanma" dürtüsünü de eklemiş konuya ve zombilerin zaten düşman olduğu bir ortama bu dürtüye sahip son kalan insanlara da güvenilmemesi gerektiğini eklemiş. öyle ya ful zombi ile çevrili iken karşılaşılan her bir insanı "dost" diye kabullenirsin otomatikman. filmde zombiden çok bahsedilen insanlarla çekişmeler vurgulu olarak anlatılıyor.

    i'm legend, ile bu yaratılan zombi karakterleri konusunda oldukça farklılar. buradakiler tükürüp kaçma metodu izlerken, i'm legend'dakiler daha inandırıcı ve hayatta kalma dürtüsü ile saldıran tiplerden. sunum olarak da i'm legend daha güçlü, ben onu daha çok sevdim.

    http://www.filmarasi.com/…177404&name=28 days later
  • türkiye'de izlemiş izlememiş, bu filmin adını duymuş izleyici/izlemeyici kitlenin %98'inin yirmi sekiz deys leytır şeklinde telaffuz ettiğini düşündüğüm film. bir diğeri için,

    (bkz: beş yüz deys of samır)
  • gerilim türünün en babası olan zombi olayına, çekim teknikleriyle daha da gerilim katabilmiş başarılı bir film.

    filmdeki zombiler* atak, hırçın, rıdvan dilmen tabiriyle araya kaçan, alıp verebilen cinsten*. ebleh ebleh ortalıkta gezmek yerine, tünel sahnesinde olduğu gibi avlarından mantıklı bir şekilde vazgeçebiliyorlar ki gayet güzel bir yorumlama film adına.

    müzikleri, puslu atmosferi ve çekimleri 10 numara olmasına karşın, özellikle finaliyle "daha iyi olabilirdi"lerle hatırlanacak bir film. ama ah o müzikler, hele ki in the house - in a heartbeat...
  • piyasaki 3214674654 tane zombi filmi arasında en sıkıcı, en overrated olanı. filmdeki infected şahısları zombiden saymayacaksak o zaman piyasadaki 3214674654 tane herhangi bi bulaşıcı virüs,hastalık sonrası kuduran, sapıtan insandan başka bi şeye dönen varlıklar ve henüz bu virüsü/hastalığı kapmamış insan olarak kalabilmişlerin post apocalypse ortamda kurtulma hikayesinin anlatıldığı film arasında en sıkıcı, en overrated olanı diyebiliriz. saçma sapan duygusallıktan ve skimsonik mesaj kaygısından bahsetmiyorum bile.
  • (eser miktarda spoiler içerebilir)

    hell yazısının, hello'ya dönüşmesi iyiydi ama ben yine de sos yazmalarını yeğlerdim.

    bi de yeri gelmişken cannibal holocaust'a selam çakayım: "onlar mı daha vahşi, yoksa biz mi?"

    ve komutanın şu sözlerini hatırlamazsak olmaz:

    - this is what i've seen in the four weeks since infection: people killing people.. which is much what i saw in the four weeks before infection, and the four weeks before that, and before that, and as far back as i care to remember: people killing people.
  • çekimi, oyunculukları, senaryosu vs. çok rahatsız edici olan film. insanı çok etkiliyor. ama bunu kötü anlamda söylemedim. nefret ederek sevdim sanırım ben bu filmi *

    edit : tabi müzikleri de 10 numaradır.
  • atların gerçekten de "bir aile gibi" kendi hallerinde takıldıkları, sanki ülkede hiçbişi olmuyormuş gibi o yeşillikte koştukları sahne de ne huzur vericiymiş dün bi daha izleyince yine farkettim.
  • londra'daki boş ve ıssız şehir görüntülerinin çekimi için sabah 4 saatlerinde polisler yolu kapamış ve çekimler bu saatlerde yapılmıştır.çekim yapılan hastane ise haftasonları açık olmayan gerçek bir hastanedir ve hastaneye çekim için ödeme yapılmıştır. filmde binbaşı rolündeki christopher eccleston dahil tüm askerler, gerçek askerlerle 3 günlük programla rollerine hazırlanmışlardır

    filmde ve afişinde kullanılan simge uluslararası literatürde kullanılan biyolojik tehlike simgesidir. filmde ilginç olan bir özellikte sinema tarihinde alışılmadık düzeyde hızlı ve hareketli olan zombi benzeri yaratıkların olmasıdır. virüs bulaşmış bu yaratıkları oynayan oyuncularda bu özelliklerinden dolayı profesyonel atletlerden seçilmiştir.

    zombi kavramına sinemada büyük katkısı olan george romero' dan sonra bu filmin katkılarıylada yeni bir zombi türü oluşmaya başlamıştır. oldukça hızlı ve tehlikeli olan bu tür tam olarak ölü olmamakla birlikte tam olarak yaşamamaktadırda. bu türün en etkili ve son örneklerinden birini ispanyol şaheseri [rec]' de de görebilirsiniz. kısaca film gerilim, korku ve hatta politik alt metninde olduğu başarılı bir film olarak görülebilir.

    28 weeks later (28 hafta sonra) adlı devamıda çekilen film, bir devam projesi olarak 28 months later (28 ay sonra) nın da adı geçmektedir. türün meraklıları ve zombi filmi severler filmi izleyerek değişik tatlar alabilirler.
  • --- spoiler ---

    adamın tekinin hastaneye yalnız başına uyanması, dışarı çıkıp baktığında koca şehirde tek başına olduğunu öğrenmesi fikri çalınarak yıllar sonra the walking dead dizisinin ilk bölümünde kullanılır. aynı şekilde dizide de bu sahneden önce birkaç dakikalık başka bir öykü vardır.

    dawn of the dead, rec, the walking dead gibi son dönem zombili/hastalıklı yapımlarda olduğu gibi enfekte olanlar deli gibi hızlı koşabiliyor. yani eski zombi filmlerindeki gibi sallana sallana, yavaş yavaş yürümüyorlar. ve virüs inanılmaz hızlı bir şekilde etkisini gösteriyor.

    o değil de frank'in yukarıdan gözüne düşen bir kan damlasıyla enfekte olması tam bir şanssızlık. koca adam resmen bok yoluna gitti.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap