• "anâdil" diye okunursa yani ikince pek bir uzatılarak (anaadil diye) okunursa andelib'in çoğulu olur yani kırlangıçlar anlamına gelir.
  • bkz. anadil mi ana dili mi?

    birden çok dile kök olmuş dile denir. latince gibi.
    zamanında "buna esas dil de derler" demişim ama neye dayanarak demişim bulamıyorum. esas dile google'dan bakınca da anlamda çok çeşitlilik görünüyor. anadil diyelim biz ona...

    insanın ailesinden öğrendiği dil için ise (bkz: ana dil)
  • bir çetin öner şiiri:

    bir daha dünyaya gelseydim eğer
    herşeye yeniden başlardım
    dolaşırdım yeryüzünü adım adım
    "ölü diller"i arardım,
    dağlara taşlara saçılmış
    eski sözcükleri toplardım.

    boynumda hamayıl gibi "ha"
    adım simurg,
    soyadım anka.
    gökyüzüne ağardım;
    kafdağı'nın tepesine konar,
    küllerimden doğardım.

    kılavuzum olurdu
    sosruko-sosrukua- nart.
    yoldaşım, kanatlı bir at.
    altımda karadeniz, akdeniz,
    dicle, fırat, atlantis, mu.
    arardım kökenimi, soyumu
    nereli
    ve
    kim olduğumu.

    terkimde hatti, kucağımda hitit,
    ne yitik zebur
    ne ahdi atik
    ne ahdi cedid
    ne turu sina'da musa,
    ne çarmıhta isa.
    damgalar,
    çivi yazıları,
    kil tabletler...
    ve
    tabula rasa!

    afrika'dan, asya'dan geçerdim.
    soluklanırdım mezopotamya'da
    rastlardım nuh'a ağrı dağı'nda.

    asma bahçelerinde babil'in
    kan kırmızı şaraplar içerdim,
    kan izlerini bulurdum kabil'in.

    mısır'a sürerdim atımı sonra,
    nil nehri'nde konuk olurdum firavunlara;
    siris, osiris, ra!
    seslerin resmini çizerdim duvarlara.
    do, si, la, sol, fa, mi, re.
    ve yeni anlamlar biçimlere,
    üçgen, kare, daire.
    mavi, sarı, kırmızı
    vururdum tarihin yüreğine.

    ah bir tek yitik sözcüğü bulsaydım eğer,
    çözülürdü dilimdeki düğümler
    şimdi ne yapsam
    ne etsem
    nafile!
    yabancılaştım artık kendime bile
    "anadili giysisiymiş insanın"
    susa susa ben dilimi yitirdim
    başka dillerden sözcükler giydim.

    şimdi ben
    kırk odalı bir handa
    kırk yamalı bir yorgan
    şimdi ben
    arapça anlayan
    latince yazıp, türkçe konuşan bir pagan:
    anadilini unutup
    yadırgı dillere tapan.

    bağışla beni baba,
    bağışla anayurdum!
    adige gibi yaşamıyorum ama,
    artık adigece düşünüyorum.

    anadilimi örtün üstüme,
    anadilimi örtün!
    çıplağım;
    üşüyorum.
  • bugün (21 şubat) anadil günüdür.

    "anadil" ile bir yazıdan alıntı:

    "(...)oysa dilbilimciler, antropologlar ve yeryüzünün kültürel çeşitliliğiyle ilgili herkes bilir ki her dil bir kültürel evreni gizler bağrında. derinlerinde ortak bir “evrensel gramer”i paylaşıyor olabilirler, chomsky’nin belirttiği gibi. ama her biri, kendilerini üreten ve yaşatan halkın/halkların deneyim dağarcığını, dünyaya bakışını, sınıflandırma sistemlerini, çevrelerindeki süregenliği nasıl ayrıştırıp ve adlandırdıklarını, ama aynı zamanda masallarını, mitoslarını, tarihlerini, türkülerini barındırır. diller olmaksızın, yeryüzü çeşitliliğinin ayırtına varmamız olanaksızdır. örneğin ancak türkik diller bize atın “donları”nın çeşitliliği konusunda bir nosyon verebilecektir. bu bab’da salim küçük, gülden sağol’un çalışmasında saptadığı 44 at donunu sıralar: ak, akçaiagca, al, ala, alaça, az, ak az, beyaz/ala beyaz, boz, ak boz, temir boz, çal, çapar, çil, çilgü, egir/eygir, kara, kır, demir kır, kızgıl, kızıl, sızılsagı, kongur, kök, kökiş, kuba, kula, kızıl kula, kuru kula, kül levünlü/kara kül levünlü, or, sarıg, sıçan tüli, sis, taz, tıg, torug, hurmayı torı, yagız, az yagız, kara yagız, yaşıl, yegren…[14]

    buna karşın, örneğin denizle içli dışlı yaşayan tahitililer yüzlerce balık tür ve çeşidini bir solukta sayabilir, dahası, insanları balık davranışları doğrultusunda sınıflandırabilirler… kuzey kutup bölgelerinde yaşayan samiler (laponlar) ise 0-6 ay, 6 ay-1 yaş, 1-1.5 yaş, 1.5-2 yaş, 2.-2.5 yaş. vb. erkek ve dişi rengeyiklerini ayrı adlarla adlandırmaktadır. samiler rengeyiklerini ayrıca “donları”na, boynuzlarının biçimine, ayaklarına, huylarına göre de sınıflandırırlar. samiler yanı sıra, bizim kar deyip geçtiğimiz için de zengin bir terminolojinin sahibidirler: cahki, örneğin, “sert kartopu”nu, geardni “ince kar tabakası”nı; gaska-geardi, “kar tabakası”nı; gaska-skárta “sert kar tabakası”nı; goahpálat “karın yoğun yağıp şeylere yapıştığı kar fırtınası”nı; guoldu “rüzgârın şiddetli olmadığı ama yoğun kırağı yağdığında yerden yukarı doğru havalanan kar”ı vb. vb. tanımlar.[15]

    ya da mikronezya dillerinden kiribati’de sayılar 66 farklı tarzda sınıflandırılabilmektedir. veya hopi dilinde zaman, batı dillerinden çok farklı biçimde kavramsallaştırılmaktadır: tezahür eden ve tezahür olan. ilki duyumlar aracılığıyla deneyimlenen fiziksel evreni, geçmişi ve şimdiki zamanı içerirken, ikincisi ise akılda varolanı (biaztihi kozmosu, aklı ve ‘gelecek zaman’ olarak tanımlanabilecek kipi) içerir.

    bu örnekleri sonsuz ölçüde çeşitlendirebiliriz. ve örnekler çoğaldıkça dillerin yitip gitmesinin nasıl bir kültürel kıyım (ethnocide) olduğu daha iyi çıkar ortaya.(...)"

    sibel özbudun

    yazının tamamı: http://www.yenikapitiyatrosu.com/…adeleye-ickindir/
  • anadil gününe özel yazılmış anlamlı bir yazı..

    http://www.haberimturkiye.com/…fa=anadil.88391&d=tr
  • anadil, kaderin insan üzerindeki mührüdür. - bediüzzaman
  • anadilin başka bir anlamı daha vardır. bilinçaltı, şuuraltı için de kullanılır. insanın asıl şahsiyetini, karakterini, iç dünyasını, kalbini, vicdanını ifade etmek için de kullanılan bir kavramdır.

    insanların bilinçaltı yapılanması, yaşadıkları acı-tatlı, sevinç-hüzün gibi duygu yoğunluklarının bıraktığı izlerdir.

    psikolojide psikanaliz, geçmişte yaşanan duygusal yoğunlukların yaşanan problemlerde etkisini araştırmaktadır.

    teşhis etmek gerek şarttır, yeter şart değildir. asıl olan doğru yolu bulmak, uygun tedaviyi uygulamaktır.

    düşüncelerin davranışlara davranışların düşüncelere direkt tesiri olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

    düşünce yoğunluğu belirli bir seviyeden sonra duygu yoğunluğuna, duygu yoğunluğu da davranışa, fiile, eyleme tesir eder, tetikler.

    öğrenme sürecinin en iyi anlatan misal şoförlük becerisinin kazanılmasıdır.

    şoför olmak isteyen kişi önce bir sürücü kursuna gider. teorik bilgiler alır. trafik kuralları, araç bilgileri, sürücülüğün gerektirdiği donanımı kazanmaya çalışır. teorik bilgileri araç kullanarak pratiğe yansıtmaya başlar. teorik bilgilerden tam not alsa da araç kullanırken aklı ile düşünerek karar vererek araç kullanır. düşünüp değerlendirip karar verip uygulama sürecinde temkinli, tedirgin, çekingenliği hareketlerinin yavaşlığından anlaşılır. her hareketi doğru da olsa tutukluk bir süre devam eder. birkaç bin kilometre araç kullandıktan sonra hareketler düşünceden refleks hale gelir. aracı daha seri ve akıcı kullanma seviyesine ulaşabilir. işte bu refleks seviyesine bilinçaltı yapılanması diyoruz.

    bir davranışın, meleke ve refleks hale gelmesi için, belirli bir süre ve belirli sayıda tekrar edilmesi gerekir.

    refleksler meleke kazanılmış davranışlar olduğundan hayatı kolaylaştırmasından dolayı faydalı yönüdür.

    reflekslerin zararlı olan bir yönü de vardır. ani gayr-i ihtiyari tepkilerin kaynağıdır. bu tepkiler bazen işe yarar bazen istenmeyen sonuçlara sebep olabilir.

    farklı, yeni bir davranışı öğrenmek insana zor geldiği için değişime direnç göstermek bilinçaltından kaynaklanan bir haldir.

    anadil insanın çocuklukta konuştuğu, bilinçaltına yerleşen, zihin, akıl, irade yönüyle zorlanmadan konuştuğu dildir. hatta yaşama tarzı, zevkleri, değer ölçüleri, prensipleri yaptığı ve yaşadığı şeylerdir.

    insanın rüyasında konuştuğu anadildir. bilinçaltına yerleşmiş dildir.

    bilinçaltının yapılanması bilinçli bir zihin, irade, niyet ve karardan sonra doğru davranışların tekrarından sonra şekillenirse güzel davranışlar reflekslerimiz olur.

    insan ne düşünüyorsa, hangi rüyayı görüyorsa odur.

    -iktibas-
  • insanları bence ayıran şey.

    o yüzden anadil kutsaması bana hep biraz ırkçılık kokar.

    anadil evet kültürel edebi bir zenginliktir ama o kadardır işte.

    bununla mücadele edenin de bunu abartanın da aklı başka yerlerdedir.

    bütün dünya keşke ingilizce konuşsaydık mesela. eminim çok daha az kavga ederdik, çok daha az insan açlık seviyesinde olurdu. çok daha eşit fırsatlar yaratılabilinirdi.
  • insanın annesinin kendisine ilk ninniyi söylediği dildir.
hesabın var mı? giriş yap