• - sırf bu kılavuzdan bir sözlük dolduracak materyal çıkar. *

    abartan adam fallacy
  • ciddi emek harcanarak adeta bir entelektüellik gövde gösterisine dönüştürülen kılavuz. yazana emeğinden dolayı teşekkür ediyoruz ama kendisi sözlüğün 2001 yılındaki haline yazdığını sanıyor olmalı. bir başlık altındaki tartışmaların rahat yarısında küfürlerin gırla gittiği bir ortamdan bahsediyoruz. kendisi şu ana kadar " ne diyon lan sen, orospu çocuğu, vatan haini değişik!" türü bir tepki almadığı için çok şanslı. ben hiçbir medya ortamında küfürlerin havada uçuştuğu ama ciddiye alınan bir tartışmaya rastlamadım. dolayısıyla burada küfür giren hiçbir tartışmayı ciddiye almamak gerekiyor. sözlük artık öyle bir yer ve iyi niyetli de olsa bu tür uyarılar çok naif kalıyor.
  • insan gibi tartışmayı öğrenmek için şu soruların cevabını içermesi gereken kılavuzdur:
    tartışma nedir?
    neden tartışılır?

    tartışma işteşlik eki barındıran bir kelimedir. yani birden fazla kişi gerektirir. bu eki çıkardığımızda ise geriye tartma kalır. bu da tartılan fikre her yönüyle bakmak anlamına gelir. sonuç olarak tartışma; birden fazla kişinin bir ya da daha fazla fikri tartması, her yönüyle incelemesidir.

    neden tartışılır?
    her insan farklı düşünebildiği için, bir konuyla ilgili farklı düşünceler ortaya çıktığında, hangisinin doğru olduğunu belirlemek için tartışılır.

    sorun da burada başlıyor. tartışmada amaç doğru olan fikre ulaşmak olmalıdır. ama tartışanlar konuyu şahsi meselesi haline getirip, yanlış düşünüyor olma ihtimalinde yetersiz görüleceği, sen puştsun tezin de yanlış konumuna düşeceği ya da bir kaybı olacağı vb. durumlardan çekindiği için doğru fikri aramaktan ziyade kendi fikrini kabul ettirme yanlışına düşüyor. doğru fikre ulaşılıp herkes kazanacağına, yanlış fikre ulaşılınca herkesin kaybetme ihtimali oluşuyor.

    bu yüzden doğru tartışma tanımı ve algısı ortaya koyulmalıdır önce. sonrasında da bahsedilmiş safsatalar iyi niyetli de olunsa dile getirilebileceği için, tartışma yolunu tıkamamak adına hatmedilmelidir, ders diye okutulmalıdır.
  • iyi niyetli bir çalışmadır ancak bazı eksikleri ve hataları vardır.
    başka bir şekilde açıklanmışı ve daha derli toplusu için: http://www.evrimagaci.org/fotograf/85/7426

    edit: yukarıda bir yerlerde ingilizcesi verilmiş ama bu türkçe olanı.
  • mantıktan anlamadan mantık öğretmeye çalışan biri tarafından hazırlanmış kılavuz. daha da önemlisi mantığı zayıf bir ideolojinin destekleyicisi olarak araçsallaştırmaya çalışan fakat elbette bocalayıp yüzüne gözüne bulaştıran birinin yazdığı kılavuz.

    buradan okuyup bu yanılgıları (safsata olarak çevirmek bence yanlış ama şimdilik geçelim) yanlış öğreneceklere faydamız olsun.

    başlayalım.

    2) petitio principii: verilen 2. örnek petitio principii örneği değil.

    3) straw man, muarızını söylediğinden başka bir yerde konumlandırarak, o konumu eleştirme tekniğidir. yazarın verdiği örnek straw man ile alakalı değil.

    "-alevilerin vergileri ile camii yapılırken devlet cemevine maddi destek vermiyor, bu haksızlık.
    +alevilik hz. aliyi sevmekse ben de aleviyim. (yani: e ben de aleviyim işte, aynı haklara sahibiz her birimize düşen birim cami m2'si eşit, ilave hak istemeyin benden) (recep tayyip erdoğan)"

    rte'nin bu hatası "red herring" başlığında incelenebilir. "vacuous" bir önkabul (alevilik hz. ali'yi sevmekse) ile her türlü sonucu çıkarımsamak mümkündür.

    straw man, mesela kürtlerin haklarını savunan birini terörü savunan bir noktada konumlandırıp, o konumu eleştirmektir.

    4) bahsi geçen alıntıda mantıksal yanılgı yok. sadece felsefi/politik bir düzlemde eleştirilebilir, buna itirazım yok. ancak mantık hatası içerdiğini söylerseniz rezil ederler. alıntı şu:

    "komünistlerin acil hedefleri proleteryanın bir sınıf olarak oluşması, burjuva egemenliğinin yıkılması, siyasal gücün proleterya tarafından ele geçririlmesidir." (sf. 35, komünist manifesto, k. marx, f. engels)

    yanılgıları ortaya çıkarırken yapılan yanılgı daniskaları şöyle:

    "bütün bir sınıf iktidarı elinde tutamaz, onun yerine temsilcilerinin tutmasına izin verebilir. (false equivalence) yani teoride iktidarın işçi sınıfının elinde olacağı var sayılsa da iktidar aslında her zaman gerçekte ufak bir azınlığın elinde olmuş olacaktır. (nereden biliyorsun? otorite misin? retrospective determinism) komünist manifesto devlete yani yönetici zümrelere uçsuz bucaksız güç isnat etmektedir. (nerede alıntıda bu isnad? false attribution)"

    5) irrelevant conclusion

    buna verdiği örnekte ssg'nin söylemediği "sen ödediğin verginin hesabını sormuyorsun o halde ermenilerin soykırım tezlerini kabul etmen ve vergilerin üzerinden onlara tazminat ödenmesine ses çıkarmaman lazım" cümlesini ssg söylemiş gibi davranıyor. halbuki ssg alıntıda iki farklı noktaya atar yapıyor. yazar veremediği straw man örneğini burada istemeden de olsa vermiş.

    7) fallacy of slanting

    selahattin demirtaş da straw man'den payına düşeni alıyor. yazar bu sefer bir tutam tu quoque eklemiş. burada fallacy of slanting izah edilmemiş diyemem ama: bu özgüveni haddinden yüksek arkadaş, demirtaş'ın pkk'ya silah bırakma çağrısı yaptığını ihmal ederek bu yanılgıyı çok güzel örneklemiş.

    11) false analogy

    cassey jones pkk'dan bahsetmezken ("elinde türk bayrağı bulunan eylemciye istanbul'un ortasında acımadan saldırabilen bir polisin, doğu ve güneydoğu'da neler yapabileceğini hiç düşündün mü?"), straw man sevdalısı bu yazarımız önce cassey jones'a pkk savunuculuğu isnad ediyor, ("gezi silahsız demokratik bir eylemdi, pkk'nın yaptığı ise silahlı terör eylemleridir.") daha sonra da cassey jones'un pkk ve halkı aynı tanıma indirgediğini söylüyor, fakat bu tavrı ona isnad eden kendisi (false attribution + straw man).

    (devamı yakında bayinizde)
  • (devam edelim)

    12) dopermen'in verdiği örneğin bandwagon fallacy ile ilgili olduğunu ilan etmek için karacahil olmak lazım. kendisine kardeşlik izafe eden bir grubun kardeşlikle bağdaşmayan eylemlerini afişe etmek mantıki yanılgı değildir.

    13) bu analitik melekeleri pek gelişmemiş yazarımızın sanatsal melekeleri de sorunlu. yazarlar sadece mantıksal metinler yazmak zorunda değildirler, çeşitli yazınsal araçlar da kullanırlar. abartı (mübalağa) da bunlardan bir tanesidir. birbiriyle hayli çelişen iki doktorun bir tanesinin diplomasını yırtması gerektiği iddiası mantıksal bir önerme değildir. retorik ile ilgilidir.

    14) alıntılanarak post hoc ergo propter hoc ile suçlanan maarri iki olay arasındaki korelasyonu yeterince açıklamış. yani b a'dan sonra oldu demek ki a => b çıkarımı yapmamış. bu itham ancak muarızının politik görüşündeki farklılıkları sanki mantıksal hata imiş gibi sunan birinin yapabileceği cinsten.

    19) reductio ad absurdum ile alakası yok. mantık hatası dahi içermiyor.

    21) the fallacy fallacy: yazarımızın sıkça başvurduğu bir alet bu. ancak bu sefer de verdiği örneğin alakası yok. doğru bir iddianın ispatının hatalı olması iddianın hatalı olduğu anlamına gelmez - the fallacy fallacy bu demek. ama politik konumunu mantığa tercih eden yazarımızın türk milliyetçiliği eleştirilince sergilediği tutum seyre değer. mahmut esat bozkurt türk milliyetçiliğinin en önemli figürlerinden biridir. onun milliyetçiliğinin içerdiği faşizan taraflar, türk millliyetçiliği ile doğrudan ilgilidir. bahsi geçen alıntı, bir iddianın ispatındaki fallacy'lerle değil bir siyasi görüşün tarihindeki en önemli figürlerden biri tarafından yapılanlarla ilgili.

    straw man'ini paragrafın sonuna kadar ancak evinde tutabilmiş:

    "tc'nin bir bakanının sadece söylemde kalmış bir safsatası cumhuriyetin resmi ideolojisinin bütünüyle yanlış olduğu ve yıkılması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkarmaz."

    yıkılmaktan bahseden kim? adam milliyetçiliği eleştiriyor ve bunu yaparken en önemli temsilcilerinden birini örnek olarak kullanıyor.

    ***

    son: yazarın açıkça değinmediği fakat ustalık mertebesinde kullandığı yanılgı ise şu (adını bilmiyordum, yazarımız sağ olsun, biraz araştırıp öğrendim):

    fallacy of prejudice / önyargısal yanılgı: arguing from a bias or emotional identification or involvement with an idea (argument, doctrine, institution, etc.). yani, bir görüşe (argümana, kuruma vs.) bağlılık yahut temayül kaynaklı argümantasyon sorunu.
  • bize bir insanın mantıksal yanılgıları*örneklemeye soyunmadan önce, ön yargılarından kurtulması gerektiğini göstermesi bakımından faydalı bir çalışma. buna kişinin devletçi refleksleri de dahil. yoksa yukarıda da görüldüğü gibi seçilen örnekler kişinin kendi teamüllerini olumlama çabasına dönüşebiliyor, öyle olunca da hayli gülünç oluyor.
  • ne mantık ne de sosyal bilimlerden anlayan bir yazarın, kendi devletçi ve kemalist bakış açısını "bilimselmiş" sosuna bütündürmeye çalışmasının naçiz bir örneği. örneklerdeki tutarsızlık ve örneklerin öne sürülen fallacy'lere uygun olmaması, ayrıca yanlı biçimde seçilmiş olması meselesine yeterince değinildiği için aynı şeyleri tekrarlama ihtiyacı duymuyorum. sadece şunu belirteyim, entry'nin müellifinde iyi bir
    psuedoscientist olma potansiyeli gördüm.

    kısaca lezzetli çipetpet değil, anca amatörü kandırır.
  • süper bir girişim. haliyle kendisi de düzeltmeye açık olmalı varsayımıyla ekliyorum:

    "iddia ile alakası olmayan sonuç çıkarmak" ile ilgili ermeni soykırımına dair yazdığım bir metin alıntılanarak örnek gösterilmiş:

    "ya hadi osmanlı devletini başıymış, sahibiymiş gibi savundun. şimdi de türk devletinin başında mısın da devletin sorumluluğu olan şeyleri üzerine alınıp savunmaya kalkıyorsun? tazminat da toprak da, bütün bunlar türk devletinin ve muhteşem sıfır sorun diplomasisinin derdi. "ama bizim vergilerimiz" falan deme. sen verginin hesabını sormaya niyetin olmadığını son seçimlerde net olarak belirttin."

    ve bu metindeki hata şöyle gösterilmiş:

    "ne alaka? ödediğim verginin hesabını sormadım diye meseleyi soykırım olarak neden kabul etmek zorundayım? bir de neden ödüyorum?"

    çok güzel. argümanımı hemen masaya serelim:

    ortada bir "soykırım kabul edilirse devletin tazminat ödemesi gerekir, vergilerimiz çarçur olacak devletimiz zor durumda kalacak o yüzden ermeni soykırımını kabul etmemeliyiz" söylemi var. ben de bu söyleme karşı diyorum ki:

    1) bir soykırıma karşı bireysel tutum öncelikli olarak insani/bireysel olmalıdır. (alıntılanan entry'nin temel bağlamı, söylemi bu zaten)
    2) devletin yaptığı ödemeler de insana/bireye ancak vergiler, dolayısıyla bireyin ekonomik durumuna yansımayla anlamlandırılabilir.
    3) kamuoyu vergilerin ekonomik duruma yansımasına dair umursamaz tavrını seçimlerde yolsuzluk şaibesini yerel seçimlerde gösterdiği iradeyle beyan etmiştir.

    dolayısıyla soykırım karşıtı argümanda vergilerin toplum tarafından anlamlı bir kriter olduğunu ortaya sunmak kolpadır diyorum.

    ne demiyorum:

    "vergileri umursamadın o zaman soykırımı kabul etmek zorundasın" demiyorum.
    "toplumun soykırımı kabulünün bireye ekonomik yükü olmaz" demiyorum.

    argüman bu. nasıl eleştiriliyor:

    soru: "ne alaka?"
    cevap: çünkü "ama devletin çarçurunun ekonomik zorlukları :(" kolpa bir argüman. tamamen geçersiz bir argüman değil ama biliyoruz ki bütçe dağılımı genelin umrunda değil. seçimler de bu tablonun en makro göstergesi.

    soru: "ödediğim verginin hesabını sormadım diye meseleyi soykırım olarak neden kabul etmek zorundayım?"
    cevap: iddia "ödediğin verginin hesabını sormadın soykırımı kabul etmek zorundasın" değil, "soykırıma karşıt olarak 'devlet zora düşer' ya da 'vergi artar' kolpa argümanlar onları kullanma". okuduğumuzu anlamak açısından kılavuza güzel bir örnek olmuş. hatta hemen yabancı dilde linkimizi verelim (bkz: argument from false premises)

    soru: "bir de neden ödüyorum?"
    cevap: vergi vatandaşlığın bir mecburiyeti. ödememenin cezası var.

    işte insan gibi tartışma kılavuzunu insan gibi hale getirme kılavuzumuzun sonu. daha sağlam argümanlar görmek dileğiyle.
hesabın var mı? giriş yap