*

  • gaston bachelard'ın bir kitabı. özeti şudur: "mekan, peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak tutar."

    yazar ilginç şeyler söylemekte bu kitabında: "çocuk doğunca önce evin eşiğine yatırılır" der mesela. ev ve ailenin poetik hatta ideolojik olarak bireye, topluma kattığı şeyleri anlatır. sağlam kitaptır. türkçe'de bir baskısı vardı yıllar önce şimdi piyasada var mıdır bilmiyorum.
    fransızcası, la poétique de l'espace.
    ilk basıkıs, 1957, paris.
  • kesit yayınlarından çıkmış ve hatta tükenmiştir. iki yıl önce ellerinde kalan son iki adedi biz aldık (arkadaşım ve ben). nefis bir kitap olduğunu söylememe gerek yok. baskısı çıkacak, dedilerdi ama hâlâ çıkmadı. durup durup soruyorum yayınevine, almasını istediğim arkadaşlar sahaflara müracat edecek artık. ama diyorum ki; ısrar edersek belki yeniden çıkarırlar. olmalı yani, okunmalı bu kitap...
  • yeni baskısı uzamın poetikası adıyla yapılmıştır. bir yayımcılık felaketidir.
    (bkz: #13057978)
    eski ve baldan tatlı baskısını ise kubbealtı* 'nda bulup fotokopi suretiyle çoğaltmak mümkündür.
  • çevirmenliğin ne kadar önemli olduğunu bize anlatan eserlerden birisidir. bachelard'ın kemiklerini sızlatan alp tümertekin çevirisi ithaki yayınları'nda mevcuttur, almayınız aldırmayınız.* bunun yerine bir şekilde eskisini edinmek gerek.
  • kesit yayıncılıktan aykut derman tercümesiyle basılan versiyonu harika olan kitaptır. mahsenden tavanarasına, çekmece, dolap, kasalardan eve, evden evrene, köşelerden yuvarlağın fenomenolojisine bosco'dan, michaux'dan, fontainan'dan, picard'dan, baudelaire'den, moreau'dan, masson'dan, daumal'dan, poe'dan, michelet'den, valery ve rimbaud'dan ve daha nicesinden izlenimlere gönderme yaparak şiirin mekanını ve mekanın şiirini içiçe örerek ruh çözümün, edebiyatın ve felsefenin biraradalığını gözler önüne seren kitaptır. "belleğin raflarında ve dolabın tapınaklarından" eline tozun bulaştığı herkese gönderilen uzun soluklu ve hatta sınırlı ama sonsuz bir selamdır.
  • bachelard kitap değil şiir yazmış. daha da bir şey demiyorum.
  • ithaki'nin uzamın poetikası adından pişman olup mekânın poetikası adıyla basmaya başladığı kitap. ama çeviri yine alp tümertekin'e ait. belki de gözden geçirilmiş çeviridir bu sefer emin değilim. kesit yayıncılık olanı geçenlerde kayıp kitap'ta 80 tl'ye bulunuyordu.
  • bilmiyorum, okuyup anladığım şey bununla ilgili bir şey mi ama sanki bu abinin poetics of space'de anlattığı durumu hafiften kendim yaşadım.

    doğduktan sonra 3 yaşına gelene kadar babaannemin beni büyüttüğü bir ev vardı memlekette. zaten kendisi vefat ettikten sonra annem ve babam yanlarına aldı beni. 26 yıl sonra geçenlerde memleketteyiz. arabayı babam sürüyor. laf arasında o evin bulunduğumuz konuma yakın olduğunu falan söyledi. "baba oraya sür" dedim. hayvan gibi trafik vardı. başta trafiğe takılmamak için karşı çıksa da ısrarlarıma dayanamayıp girdi o yola. 26 yıl boyunca memlekete hiçbir gidişimizde uğramamıştık o tarafa.

    o evin ön cephesi gözümde canlanmaya başladı yolda. 10 dakika sonra falan babam vardık dedi. ben ise şaşırmıştım. burası orası değildi. meğer ön cepheyi gören yoldan gelmemişiz. binanın arkasından yavaş yavaş önlere doğru yürüdüm. ve bildiğiniz evin kendisi, apartmanın bahçesi, bahçede oynadığım benden biraz daha büyük bir çocuk, babaannem...hepsi gözümün önündeydi. normalde ağlamayan biriyimdir. oraya gelmeden önce en son ne zaman gözümden yaş geldiğini hatırlamıyorum. ama orada gelen ağlama krizini tarif edemem. babam korktu tabi birden. arabay çekti, zor sakinleştirdi.
  • kesit yayıncılık tarafından aykut derman tercümesiyle basılan pdf verisyonu burada olan.
  • "dilden önce gelen bir alanda akıl yürütemeyiz. (..) şiirsel imgeyi hazırlayan hiçbir şey yoktur. imgeyi hazırlayan şey, -yazınsal kipte- özellikle kültür olmadığı gibi, -ruhsal kipte- algılama hiç değildir. (..) şiirde, bilgiden vazgeçme başta gelen koşuldur. (..) bu durumda, ortaya konan yapıt, yaşamı o ölçüde aşan bir özgünlük kazanır ki, yaşam artık onu açıklayamaz. (..) sanatçı yaşadığını yaratmaz, yarattığını yaşar. (..) imgelem, canlı edimleriyle bizi geçmişten de gerçeklikten de koparıp alır. kapılarını geleceğe açar."

    "geçmişin tiyatrosu olan belleğimizin dekoru, kişileri baskın rolleriyle korur. insan bazen zaman içinde kendini tanıdığını sanır, oysa tanıdığını sandığı şey, varlığın durağanlık kazandığı mekânlar içindeki bir dizi bağlanmalardır yalnızca; geçip gitmek istemeyen varlığın, geçmişte bile, yitirilen zamanın peşine düştüğünde, zamanın akışını 'durdurmak' isteyen varlığın. mekân, peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak tutar. mekân bu işe yarar."

    "insan belki de, uykunun labirentlerinin sonuna vardığında, derin uyku bölgelerinin sınırına yaklaştığında, insan-öncesi dinginlikleri tanır. insan burada, anımsanmayacak kadar eski zamanlara dokunur. (..) kendimize gerçek bir sığınak bulmak amacıyla düşüncelerimizin içine kaçıp gideriz. düşlerimizin imgelerini tüm içtenliğimizle yaşayacak olsaydık, dağılıp gitmiş ne çok değeri bir araya getirebilirdik!"

    "sözcükler, ses veren kabuktur. '…büyük sessizlik dalgaları, şiirlerde titreşir.' (pericle patocchi) 'uzaklarda yeryüzünün köklerinin dua ettiğini duyuyorum.' (les djinns) şairi dinlemeye zorlayan daha çok sessizliğin kendisidir. sessizliğin nerede olduğunu bilmeyiz: koca dünyada mı, yoksa sınırsız geçmişte mi? sessizlik, durulan rüzgârdan, yumuşayan yağmurdan daha uzaklardan gelir. sessizlik derindir. peki derinliğin kökü nerede? gözlerimi kapatıp açtığımı duyuyorum."

    "düş kurma çağındayken, nasıl ve neden düş kurduğumuzu açıklayamayız. nasıl düş kurduğumuzu açıklayabileceğimiz çağdaysa, artık düş kuramayız. dolayısıyla eriştiğimiz olgunluktan sıyrılmamız gerekiyor."

    "dil, anlamla kapanır, şiirsel ifadeyle açılır."
hesabın var mı? giriş yap