• cogu zaman ici cingene pembesi, disi siyah olan lastik cizme." cizlavat" markalisi makbulmus, eskilerden alinan bir bilgiye gore. bu cizmenin kenarindaki 1,5 cm lik ince seritten mukemmel bir sapan lastigi yapildigi icin, bebelere alinan cizmenin ilk olarak bu lastikleri cikarilip sapan yapilirmis. baliga giderken cok ise yarayan bu cizmeler, ayak bileginden dizin bir karis yukarisina kadar boyutlarda olabilirler.
  • susam sokağı jargonunda "faşır fuşurlar".
  • genellikle laciverti ve sarısı bulunan lastik çizmelerin kırmızısı niye bulunamaz, bunu merak ederim ayrıcana yağmurda ve kar oynamaya çıkıldığında giydirilen bu çocukluk çizmeleri bizi neden sudan koruyamaz ve kalın yün çoraplarımızı neden sırılsıklam eder onu da merak etmekteyim.
  • simsiyah olani bir zamanlarin (70 ve 80'li yillarin) fakir/ fukaradan hallice evlatlarina kislik ayakkabi olarak hizmet sunmustur. su gecirmeyecegine olan kanaat o denli yuksek idi, ki hasbel kader gecirse bile caktirilmaz kardan, sudan buz kesmis ayaklara ragmen sir verilmezdi. pantolunun pacalari itina ile cizmenin icine sokulur, arada bir disari tasan pacalar cizmenin aksesuari sayilirdi. yanilmiyorsam “derby” markali olanlari bu tip cizmelerin fiyakalisi olandi. karda kaydirmaz, sogugu iceri almaz idi. en zor tarafi annenin ordugu yun corabla (coban corabi) giymek idi. corabin topuk kismi disa donuk oldugundan cizmenin okce kismina girmemek icin isyan ederdi.
    lastik cizmenin bir numarali kankasi yesil renkli gocuk idi. sonralari yerini mekapa birakmis zoraki bu edavati kullanan iktisatli aile cocuklarina hem konfor hem de caka yonunden rahatl bir nefes aldirmis idi...
  • hayati yagmur altinda gecen birlesik krallik insanlarinin pek sevdigi cizmelerdir. halk arasinda adlari wellingtons olarak gecer. hatta bbc'de birde william's wish wellingtons diye bir cizgi filme bile konu olmuslardir.
  • gecen sezonlarda cikan renkli olanlari pek sevimli ve kullanislidirlar. kisin eteklerin altina giyilerek hem cok sirin bir görüntü elde edebilir, hem de yagmura karsi korunmak icin en iyi yolu secmis olursunuz. icine istediginiz kadar kalin corap giyebilceginiz icin, ayaklariniz üsümez de. pembe olanlari özellikle tercih edilir.
  • yurtdışı ve yurt içinde çılgınlar gibi aramama rağmen adam gibi bir modeli bulunmayan, beni hüsrana uğratan çizme
  • --- spoilerli çocukluk anısı ---

    * * * * *

    köylünün parası yok diye düşünürdük, acırdık hallerine. çocuktuk aklımız ermezdi herşeye... köylü şimdiki köylü değildi tabii, cebi en azından üç beş kuruş para görüyor beş altı sene sıkı çalıştı mı massey ferguson traktörünü kapının önüne çekebiliyordu pekala... o dönemlerde teknoloji gözümüzün içine sokulmadığından çok giderleri de yoktu. en lüks sayılan masraflar giysilerle özdeşleşirdi işte...

    köy dediğin nedir? yolu çamur, toplasan elli * hane ev var. insanlar hep eski püskü kıyafetler giyiyor, senin benim konuştuğum gibi konuşmuyorlar, benziyor ama aynı değil. bir değişik ama. gariptir ki anlıyorum, ama nasıl anlıyorum, bilmiyorum...

    akranlarım okula gidiyor olduğundan amca teyze takımına göre biraz daha düzgün konuşsalar da zaman zaman o garip konuşma biçimine kayıyorlar, hatta benim de ilgimi çekiyor o zamanlar. ben de onlar gibi konuşmak istiyorum...

    sahi konuyu dağıttık. ne diyorduk, çizme. lastik çizme... fazlasıyla basit ama bir o kadar da kullanışlı ve müthiş işlevli bir giysi. hani giysinin lüksü filan dedik, basması entarisi bile o değeri kazanamadı benim gözümde hiç. varsa yoksa çizme sahibi olmak, okullar açıldığında da okula o lastik çizmelerle gitmek... öyle bir cazip hale getirmişler o zaman bir kısmı komple siyah ve lastik olmasına rağmen üzerinde kösele ayakkabıyı andıran bağcık ve dil motifleri bezeli... bir çocuk için hakikaten cazip.

    köylü kız çocukları ise bu lastik çizmelerin mavi ve kırmızı olanlarını tercih ederdi. onların da üzerinde bayan ayakkabısına benzer motifler de sanki gerçekten kemeri, tokası üzerindeymiş gibi bir hava yaratıyordu. bir nevi "yetişkin ayakkabısı" imajına sahip olduğundan da * çocukların bir yandan bayıldığı bir yandan da ayaklarını toz toprak çamur diken çalı çırpı demeden koruduğundan olsa gerek saygı duyduğu tılsımlı kauçuklardı bunlar...

    ilkokul iki ya da üçüncü sınıfa geçtiğimin yazı köye gittiğimiz gibi dayımdan istemiştim bir çift. dayımda kuzenimin eskilerini bana vermişti. artık tarlaya dağa bahçeye giderken onları giyecektim sözde. iki üç gün sonra tabanının rahatsızlığından bilek kısmının sıkmasından vs. şikayet edip çıkardım. cillop gibi keslerimi giydim. hatırladığım kadarıyla çakma nike idi. belki de gerçekti bilemiyorum. yalnız tarlaya üst üste aynı ayakkabılarla gidince fazla dayanamamıştı. yine lastiğe dönmek durumundaydım. ilçe merkezine geldik bir perşembe öğleden sonra, perşembeleri pazar kurulurdu ilçe merkezinde. annemle gezerken o ayakkabılardan gördük. biraz mızıldayıp ısrar edince annem almak zorunda kaldı. ayağıma olan güzel bir tanesini aldık. hem bu aldıklarımız yeniydi, kuzenimin ayakkabıları gibi pis kokmuyordu, hem de ayaklarımı sıkmıyordu.

    neredeyse beş hafta boyunca o tarla senin, bu bostan benim; bu bağ senin, o orman benim gezmiştim lastiklerimle. köy yerinde lastik çizme de demezler buna. sadece lastik derler. daha bi afilli sanki hem, bir de hepimiz traktörüz ya a.q... ne diyorduk, lastiklerim ayağımda cillop gibi. bir yandan da köydeki akrabalarımıza eşimize dostumuza da bir nevi mesaj niteliğindeydi benim ayağımda. ben de sizden biriyim, ben de sizin gibi olabilirim. ben de tütün dizer, buğday biçer, karık açar, bahçe bostan sularım anlamına geliyordu. insanların beni kabullenmesi daha da hoşuma gidiyordu.

    beş hafta geldi geçti nihayetinde. üzerine çeşit çeşit pıtrağın yapışmış olduğu kösele motifli çizmemi annem valize koymadığından ıvır zıvırların yer aldığı çuvala bir güzel tıkıştırmıştım. her ne kadar annem istemese de o lastikleri izmir'de de giymeye devam edecektim.

    on altı saatlik bir yolculuğun ardından izmir'e geldik sonunda. otobüs bizim oraların tipik kokusuna bulanmış olduğundan ve ben de beş haftamı o ortamda geçirdiğimden; değil şikayetçi olmak, mevcut koku ve durum inceden inceye bir zevk bile veriyordu bana... eve geldiğim gibi annem banyoya soktu ve bir güzel yıkadı beni. köyün, tezeğin, ahırın, ağılın hepsinin kokusu çıkıyordu üzerimden yavaş yavaş...

    banyodan çıktığım gibi çuvalın dibine doğru tıkıştırdığım lastik çizmelerimi buldum. üzerime pir-ü pak kıyafetlerimi giydikten sonra ayağıma üzerinde hala pıtrakları barındıran lastik çizmelerimi geçirdim. uzun süredir ortalıklarda görünmeyen mahalle çocuğu triplerinde sabah erkenden kapı önündeki yerimi aldım. dilimde memeleketin şivesi de sakız misali. henüz kaybolmuş değil. bizim çocuklardan bir tanesi uyansa da, köyde neler yaptığımı anlatsam.

    yarım saat bilemedin kırkbeş dakika sonra yavaş yavaş dökülmeye başladı veletler. her gelen daha ben konuşmaya başlamadan ayağımdakilere bakıyor, "olum sizin bot alcak paranız yok mu len?hiihehehe" şeklinde gereksiz diyaloglara zemin hazırlıyorlardı. tabii ben, köyde geçen beş süper haftayı anlatamıyor içimde kalan anılarımla daha da karamsar bir yapıya bürünüyordum...

    * * * * *

    haftası dolmadan en kralından * bir bot alındı o zaman. yaz daha bitmemiş olmasına rağmen o botla iki hafta hava attım babalar gibi. o botları giyince tarlanın tezeğin muhabbetini arkadaşlarım daha bir güzel dinlemişti. o lastik çizmelerimi de giymedim bir daha. fakire fukaraya da vermiştir herhalde annem o vakit.

    --- spoilerli çocukluk anısı ---

    niye anlattım bunca şeyi peki...

    bu haftasonu kemeraltı çarşısı'na düştü yolum. öncesinde de ykm'den güzelcene bir alışveriş yapmışız ki keyifler yerinde. bilen bilir on aylık bi labradorum var, pek tatlı pek asil. tek kusuru güiza gibi bir yüz ifadesine sahip. bir de çok sık ağlıyor bitanecik kızım.

    son birkaç gündür de izmir'e yağan yağmuru sadece ıslananlar bilir herhalde. nitekim her akşam -istisnasız- iş dönüşünü gün boyu gelmemi bekleyen kızımla geçiriyoruz yağmur çamur demeden. yağmur çamur demeden diyorum ama çoraplarım ve ayakkabılarım benimle aynı fikirde olmuyor pek... olan onlara oluyor ama su hastası olan labrador retriever cinsi veletler yağmurda hiç olmadıkları kadar çok eğleniyorlar...

    dedim ya yolum kemeraltı'na düştü diye. tam ev hayvanları satan dükkanların bulunduğu yere gelmiştik ki lastik çizme satan yaşlı bir amca gördük köşede. o an; geçmişten bugüne lastik çizmelerim, günlerdir aklımda olan su geçirmeye müsait botlarımla çoraplarım ve köpeğimin müthiş yağmur zevki saliselerle ölçülecek zaman dilimlerine bölünerek hızla geçti aklımdan.

    + hayırlı işler amca kolay gelsin.
    - sağol yeğenim.
    + ne güzelmiş ya bunlar, kaçtan satıyorsun?
    - vallaha gezer bunlar. on liradan veriyorum.
    + 43 ya da 44 numara var mı?
    - dur bakayım... al bunları bi dene bakalım hangisi olacak.
    + tamam bu 43'ler oldu.
    - dur bi poşete koyayım onları
    + zahmet olacak bıdı bıdı...
    - iyi akşamlar, hayırlı işler.

    gezermiş, markasını soran mı var allaşkına? lokum gibi lastik çizmeler, üstünden kamyon geçse yine de su geçirmez. ykm'den aldığım converse'lerin boynu büküldü işte o an. eve geldiğimde kutusundan bile çıkarmadım. kızkardeşim merak etmiş açıp bakmış ama ben iki gündür dönüp tekrardan bakmadım bile onlara.

    dışarıya çıkıyorum ve bakıyorum. pazarcıda var, balıkçıda var, çöpçü de var, belediye işçisinde var, köylüde ise yıllar yılı var. bir de bende var işte. birileri gelse de benimle dalga geçse ya tekrar, çok istedim ama öyle olmadı tabii... köy dönüşü elemanları yine sahne aldı ama roller biraz farklıydı:

    diyalog 1;

    * aa o ayağındakiler ne güzelmiş öyle.
    - teşekkür ederim efendim,
    * ben de hakan'a ne zamandır söylüyorum böyle bir bot alsın diye bıd bıdı...
    - onlar bot değil çizme.
    * olsun ama çok güzel çok yakışmış
    - teşekkür ederim.

    diyalog 2;

    + kanka nerden buldun onları ya süpermiş.
    - kemeraltından aldım. on millon.
    + oha ucuzmuş ya, ben de bi ara alıcam. çok moda bu aralar
    - al tabi kanka, sen eksik kaldın çünkü
    + ??
    - hade görüşürüz

    diyalog 3;

    annem: pazarın ordan geçme çöpçüler kaytarıyorsun diye kovalamısnlar seni
    biz: ... * * tamam anne

    afedersin modasına sıçayım arkadaş. o lastikleri ayağıma geçirdim ya ben massey ferguson, köpeğim de römorkum... o kadar...
  • betty boop desenli ve pembeyse "aaa cin ali çizmesi giymiş!" şeklinde alay konusu olabileceğiniz cicibiciler.
  • seksenli yillarin sonu doksanli yillarin basinda ilkokul ogrencileri arasinda bir doneme damga vurmuslugu olan cizme tipi. bunlarin uzerinde de turlu turlu cizgi film kahramani figurleri vardi...
hesabın var mı? giriş yap