• binden fazla kisinin tutup tum bu tespitleri begenebiliyor olmasi bu hikayenin bir parcasidir.

    teknik devrim olarak da adlandirabilecegimiz, sanayi devriminin ortaya cikmasina yol acan surec, tum avrupa'da degil, belirli kisitli bir bolgede ortaya cikti. yani teknik geri kalis, sadece muslumanlarin degil dunyanin cok buyuk bir kisminin sorunuydu ve sorunu olmaya devam ediyor. bilimsel kesiflerin teknik devrime donusturulmesi acisindan polonya cok ama cok ilginc bir ornegi teskil eder. bu noktada tutup geri kalisi islami olgulara baglamaya kalkmak, kimse kusura bakmasin ama oryantalizmin daniskasidir.

    teknik ilermeyi beceren bu kucuk alanin disinda kalan, neredeyse tum bilinen dunya once bu bolgede yasayanlar tarafindan dogrudan somurgelestirilmis, daha sonra sozum ona gelismislerin kendi aralarindaki bu mucadelenin sonucunda insanlik tarihinde benzeri gorulmemis iki cihan harbi yasanmistir. bugunse mahvettikleri dunyamizin nasil ayakta kalacagini tartisacak bu gucler, paris'te, iklim zirvesinde.

    irkcilik ve kavmiyetcilik baslibasina bu surecin bir urunudur. ornegin guney amerika kitasinda 900 yilinda bilinmeyen nedenlerle coken maya medeniyetinden arda kalan insanlar, bolgede asabiyyet gosterip yayilan diger yerel medeniyetler tarafindan avrupalilar gelmeden once ayrima maruz kalmiyorken, bugun dahi bu dili insanlar sokaklarda konusmaya cekiniyorsa, guney kore'de yasayip, ailesinin bir kismi kuzey kore'de kalan ya da kalmak durumununda olan kisiler ayrimciliga maruz kaliyorsa, insanlar bu gercekleri gizlemek zorunda kaliyorsa, bronz cagina diger toplumlardan 10000 yil once gecmis incelikli aborjin medeniyeti, kizilderililer tamamen ortadan kalkmissa, bizim hala kurt sorunumuz varsa, bu kendimize ait degerler uzerinden dusunuyor ve konusuyor olusumuzdan degil, teknik gelisimin ortaya cikarttigi somurgeci zihniyetin bir tezahuduru ile dusunuyor olmamizdan kaynaklanmaktadir.

    bugun avrupa tam bir irkcilik sarmali icerisinde. her zaman oyleydi, parasal sorunlar baslayinca daha bir ozune dondu o kadar. "gelismisligin" sozum ona amerika'da ayni okullarda okumus beyaz ile zencinin is bulma sanslari arasinda sekiz kat fark var. oz gecmisinize isminizi jose diye yazmakla, bir harf dusurup joe diye yazmak arasinda issizlikle, sayisiz is teklifi arasindaki kadar fark var. bir polis tutup kendinden uzaklasan zenci bir cocugu 16 el ates edip olduruyor, gidiyor yakindaki burger kingdeki kamera kayitlarini siliyor. bolgedeki herkes tehditle susturulup sikayetci olunmasi engelleniyor ve tam bir yil sonra olay, bundan rahatsiz olan bir iki polis sayesinde acik ediliyor. susturulmus, bastirilmis, ne olup bittigini bilen ama konusamayan koskoca bir sehir, bolge... ya acikga cikmayanlar? "kanunlar icerisinde" kalan her yil sayisi yuzlerle ifade edilen polis tarafindan alinan canlar? hak getire.

    ama akli var batinin. allah icin hakkini vermek gerek yani. kafa cok iyi calisiyor tabii. lakin iste ne cinsel taciz ve istismar sorunuyla, ne irkcilikla, ne ayrimcilikla, ne uyusturucu ile, ne alkol ile, ne tekelcilikle ne guclunun gucsuze dis gecirmesiyle "savasinda" bas etmeye yetmiyor, yetmemekte ve yetmeyecek o cok gelismis(!) akli batiya. cozecegim diye etiketleyip yasal olarak hak verdigini zannediyor ama aslinda yaraya tuz basiyor o kadar. zira hayati mahkemeye tasiyor, orada isi cozebilecegini saniyor ama feci halde yaniliyor. insanlar, sadece birbiriyle daha cok ayrisiyor. her gecen gun, isler daha da kotuye gidiyor, sarpa sariyor. bunu, icinde yasayan, eden, cok acik goruyor.

    ama tabii kimse demiyor ki sorumluluk bizde degil, bizim sorumlugumuz yok bu olan bitende. evet, bir alternatif uretemedik ama bugune kadar yasanan sadece asiri ve kontrolsuz bir gucun hic de olgun olmayan, adeta bencil kucuk bir cocuk gibi hareket eden bati tarafindan kontrol ediliyor olmasindan baska bir sey degil. sosyal hayat ve sosyal bilimler acisindan batinin hala cok geride oldugu bir gercek olarak bugun onumuzde duruyor.

    bugun icinde bulundugumuz siddet kulturunun bas musebbibi, insanin ruhuna degil nefsine ve hayvani arzularina teslim olmuslugundan baska bir sey degil. bu yolda insanin secim yapabilme noktasinda, hayvandan daha geride bir noktaya dusmesi ise kacinilmazdir. buradan tek cikis, akli da insani da ozgurlestirecek tek sey, insanin nefsini kontrolu altina alip ehlilestirmesidir. bunun da nasilini, nasil yapilacagini, tek yolunu islam soyler, gosterir. bu bakimdan gunumuzun problemlerine tek ve gercek cozumu de islam onerir: (bkz: din toplumların afyonudur/#48877519), (bkz: allah niye kendisine tapılmasını istiyor/#35244021).

    burada gazali oyledi de, maturidi soyledi de diye kasanlarin, her seyden once bizlere neden bugunumunuzun gecmisimizden daha iyi oldugunu, bugun neden daha mutlu oldugumuzu gostermeleri, ispat etmeleri gerekiyor (bkz: gazali/#56403567).

    ha tabii akil akil diye ortaligi inletip daha okudugunu idrakten aciz (bkz: #56402273) ama suna (bkz: islamcılığın psikanalizi/#56402985) soyunmus bir anti-mucahidin pesinden giden bu kadar insan olmasi cok ama cok urkutucu bir sey...
  • eline sağlık.
    tanım: insanın ufkunu dörte katladı.
  • musait oldugum en yakin zamanda hakkinda reddiye yazacagim "hikaye"
  • hazin bir hikayedir.

    karşı çıkan ışid'liler ise konuyu yine kendi uydurduklarının batının ahlaksızlığına falan getiriyor.

    kimse batı mükemmel, oradaki her insan hatasız birer melake gibin falan demiyor. aklın ulaştığı anlık sonuçların mutlaklaştırılmasının nelere yol açtığı 2 adet dünya savaşaında ispatlandı ve "salt aklın eleştirisi"ni falan yaptı adamlar. bunlar üzerine yazdı çizdi. kendi saçmalığını eleştirdi, itin götüne soktu.

    modernizmi aşıyor ve modern sonrası çağa geçiş yapıyorlar. öyle veya böyle söze alan açıldığında, akla alan açıldığında, eleştiriye alan açıldığında. ortaya öğrenen toplumlar çıkıyor. aydınların eliyle öğrenerek değişmeye çalışan kitleler görüyoruz. durumun kötüye gittiği anlar da olmuyor değil.

    fakat ne olursa olsun, islam dünyasındaki donukluk, hareketsizlik yanında batı düşüncesi galiptir. zira islam düşüncesi diye bir şey yoktur. doğu'da düşünce yoktur.

    -niye?
    -allah öyle dedi..
    -hadi lan..

    diyalog bu. bu kadar işte islamın aklını kaybettikten sonra geriye kalan. bununla dünyaya ne sunabilirsin ki? kimi neye çağıracaksın ki?

    mevzu batının teknik ilerlemesi mi sadece? edebiyatta ne üretiyor islam dünyası? diğer sanatlarda? sporda? diğer teknik olmayan bilimsel alanlarda?
    iktisatta, sosyolojide, psikolojide, tarihte, astronomide...
    bunlar alım-satım konusu teknolojik ürünler değil genelde. bilimsel makale çıkmayışını teknik geri kalmışlıkla açıklayamazsınız. hem de islam coğrafyasının çoğu petrol zengini iken ve kaynaklarını pek ala bilimde sanatta gelişmeye aktarabilecekken.
    bu ezik edebiyatını bırakın artık yemiyor.

    islam dünyası, batı ile aynı refaha gelişmişliğe sahipken, batı nasıl ilerledi de, islam dünyası böyle barbarlaştı? bunu bir konuşun önce..
    sanki batıya piyangodan akıl-bilim-teknoloji çıkmış da ondan islam dünyası böyle geri kalmış gibi masal anlatıyor herkes..
  • batiyi bilmeyen baticilarin hakkinda kelam ettigi konu. neymis efenim

    "bati kendi elestirisini yapmismis da kendi sacmaligini elestirmismis".

    batinin hep yaptigi seydir ki bu zaten. gider sacma sapan bir asirilik yapar, tutar sonra bunun nasil oldugunu, neden oldugunu filan inceler, kendi hatalarini bulur, acik acik tartisir. ama ders cikartmaz. ozur de dilemez. kendisini duzeltmeye calismaz. bu yaptigi sadece gunah cikartmaktir o kadar. bununla rahatlar ve ayni seyleri tekrar ve tekrar yapmaya devam eder. buna riyakarlik diyoruz biz, tam karsilgi, kelimenin tam anlamini karsilayan bir ifade yok batinin dilinde. yaklasabiliyorsun anlama sadece.

    ha sonucta islam dusuncesi yoktur diye bir ifade kurabilecek kadar cahil ve islam'dan habersiz bir sekilde, muslumanlara kitaplarinda defaatle akillarini kullanmalari soylendigi halde, allah'in varligi dusunmeden idrak edilemeyecegi halde, insanlar islam'da tahkiki olarak dini kabul etmeye yonlendirildigi halde tutup "muslumanlar dusunmezler, allah dedi diye isin icinden siyrilar" kafasiyla olgulara yaklasiliyorsa ne soylenebilir ki zaten?

    simdi kalkip islam dunyasi edebiyatta, diger sanatlarda vesaire ne uretiyor diyen kafaya, bunlarin ozetini ortaya koyan, son yuzyil oncesine kadar islam dunyasindaki edebi, mimari ve resim (evet, resim) sanatindaki zenginlikleri batililarin da gozunden aktaran turgut cansever'den bahsetmenin bir anlami var mi? son yuzyilda hakikaten iyice artan curumenin ve dolayisiyla ortaya cikan cehaletin bizi getirdigi nokta ortada. bunu reddeden yok. ama iste bu kafa da bu surecin bir parcasi. oyle oldugu icin zaten, icinde bulundugu zamandan cikip 1400 yillik bir sureci degil, son yuzyili tum islam tarihiymis gibi algilayip oyle konusuyor. dogal olarak da konuya objektif degil, ideolojik yaklasiyor. cikip "geri kalisin nedenleri nedir?" dahi diyemiyor da yok efenim islam dunyasi neden boyle barbarlasti diyor. toptanci mantikla hareket etmekten imtina etmiyor. detaylara ve meselenin ozune vakif olmaya calismak yerine, ideolojik mulahazalarla hareket ediyor. bize, burada, neden geri kalmis oldugumuzu gosteriyor. sadece, bu.

    ha bir de tabii tam bir kara cahilden beklenebilecegi gibi karsisindakini sucu, bucu, isidci diye etiketliyor. icinde cok iyi bildigi haksizligindan kaynaklanan ofkesini, boyle, bu sekilde kusuyor. utanmadan, ortada, ben insanim diye geziyor.
  • oncelikle yazar hakkinda bir seyler soylemek istiyorum. cunku bir kitabi okuyacagimiz zaman, bir fikri inceleyecegimiz zaman, o kitabin/fikrin arkasinda yatanlari gormezden gelemeyiz ve de gelmemeliyiz. bu bize hakkinda dusunecegimiz kitap/fikir hakkinda isik tutucu bilgiler verecektir. kitabin yazari olan mezkur sahis ilk entryden de okuyabileceginiz uzere “sabikali” bir adam. nasil bir sabika mi? isgal ettigi topraklardaki dusunsel, fikri ve inanca dayali gorusleri kucumseyici bir bakis acisiyla yargilayacagi asikar. savastigi toplumun inanclarini ve fikirlerini kucumseyerek onlarin ne seviye “asagilik” olduklarini kesinlikle gostermek isteyecektir. cunku somurgecinin yaptigi sey budur. bu bir vicdani masturbasyondur. yikima ugratip somurdugu toplumun aslinda kemalden yani olgunluktan ne kadar uzak oldugunu fikirsel bir tabanda ispatlamaya calisir somurgeci entellektuel. bunun bir sonucu olarak da oryantalizm denen “bilim dali” dogmustur ornegin. somurgelestirilen toplum asagidir, bagnazdir, fikirsel kemalden uzaktir ve somurgeci ona aydinlanmayi getirecektir, ya da “kaybettigi isigi” ona tekrar bulduracaktir. tabi ki bu ortaya cikaracagi kaybolan isik da isine gelen ne ise o olacaktir dogal olarak. bu yuzden daha kitabi ve bu kitapta gecenleri elestirmeden once boyle bir adamin yapmaya calistigi analizin gerceklikten, objektiflikten ve ise yararliktan ne kadar uzak oldugunu gormenizi rica ediyorum. emperyalist somurgecilerin ucuncu dunya ulkeleri uzerinde oryantalist fetislerini surdurmelerinden nefret ediyorum. bu nefretim de sebepsiz degil.

    gelelim ilk entry’yigiren arkadasin yaptigi “islami dusunce analizi”ne (!)

    “%0 mutezile: akılcılar. felsefe islamın temelidir.”

    mutezile’nin artik varolmadigini sanmak cehaletten baska bir sey degildir. kelam ilmine dair bir iki kitap okumus olanlar bilecektir ki sia itikadi mutezili temellidir. nasil ki ehl-i sunnet itikadi esari temelli oluyorsa. yani mutezile %0 falan degil, bu bastan hatali bi tespit. bunun yani sira mutezile de dahil olmak uzere hicbir islam mezhebinde felsefe islamin temeli degildir. butun islam tarihi kitaplarinda ve butun mezhepler tarihi kitaplarinda musluman filozoflar bir yana koyulur, kelamcilar baska bir yana koyulur. kelam felsefenin bir kolu baglaminda degerlendirilebilir. kelam’da onkosullu kabuller vardir, uzerine tartisilma geregi dahi duyulmayan. ornegin allahin varligi ve birligi butun kelamcilarin ortak noktasidir, zaten bu noktada ayrisan kisi de kelamci olmaktan cikar. yani bir muslumanin felsefe ile istigal etmesiyle bir muslumanin kelam ile istigal etmesi benzer olsa da farkli meselelerdir. bu acidan bakildiginda cok zeki arkadasimizin yaptigi “felsefe yok” yorumlari da komik kacmaktan oteye gecmiyor. kendisini ibn tufeyl, ibn sina, suhreverdi ve daha nice islam filozoflarini okumaya davet ediyorum. bu filozoflarin kelamcilardan farkli bir statude oldugunu gorebilecek basirette olup olmamasi benim meselem degil. ama durum bahsettigim gibidir.

    “%25 maturidi: hanefi mezhebi. felsefe yok. türkiyedeki tarikatlar ve cemaatler, dolayısıyla türk halkı. pakistan vs.
    %40 eşari: şafi ve maliki mezhebleri ile bir kısım hanbeliler. felsefe yok. en kalabalık grup.
    %5 selefi: hanbeli mezhebi. felsefe haram. suudlar, ışid, el nusra, taliban, müslüman kardeşler, mursi.”

    fikhi bir mezheb olan hanbelilerin hicbiri selefi degildir. sizin hanbeli sandiginiz ve kendilerini hanbeli olarak tanitan bu kisiler selefidir. selefi olduklarini reddederek kendilerini ahmet bin hanbel’e ve ıbn teymiyye’ye nispet etmeye calisarak ehl-i sunnet’ten kopmamaya ve dolayisiyla marjinallesmemeye calismaktadirlar, fakat bu selefilerin hem itikadi hem de fikhi mevkilerini ahmet bin hanbel ve ıbn teymiyye ile kiyasladigimiz zaman aslinda temel acidan ne kadar uzak olduklarini gorebiliriz. en basitinden, selefiler tasavvufu sirk olarak gorurken ahmet bin hanbel de ibn teymiyye de ehl-i tariktirler. yani selefiler hanbelidir denmez. hanbeliler hanbelidir ve itikadi olarak da esaridir. selefiler ise itikadi olarak da fikhi olarak da ayri bir kategori teskil ederler. belki hariciyye mezhebine benzetilebilirler fikhi konularda, fakat bu sekilde yapilacak yorumlamalar da spekulatif ve anakronik kalacaktirlar. yani selefiyye’yi basli basina ayri bir kategoride tutmak en sihhatlisidir.

    "%15 şiiler: caferi, zeydi vs. felsefe yok."

    sia’nin kelam baglaminda mutezili oldugundan bahsetmistim. et-tekraru ahsen, velev kane yuz seksen.

    "%15 geriye kalan felsefe serbest akımlar: sekülerler, aleviler, nusayriler, akılcılar, modernler, sovyet müslümanları*, kuran müslümanları, balkanlardaki avrupa müslümanları ve şiiliğin ismaililik kolu."

    sekulerleri ayri bir mezheb yapmak, onlari da kafasinda bi yerlere oturtamadigi karmakarisik bi grup akimla birlikte anmak nasil bir cehaletin urunudur onu da bilemiyorum. ve butun bunlara da “felsefe serbest akimlar” demek. helal olsun kardesim. galiba tespit sicmak diye buna diyorlar.

    simdi gelelim ozet uzerinden kitabin elestirisini yapmaya. boyle igrenc bir yazarin kitabini okuyarak vaktimi cope atmak istemedigim icin ozeti uzerinden degerlendirmemi yapacagim. dusunenler icin kafi gelecegine inaniyorum.

    rahman ve rahim olan allah’in adiyla

    --- spoiler ---
    aklı mühürlemenin iki temel yolu var:

    1- aklın hakikati bulabilme kabiliyetini reddetmek ya da bu kabiliyetini sınırlı kabul etmek
    2- hakikatleri bilinemez olarak görmek.
    --- spoiler ---

    birincisi aklin hakikatleri bulabilmede kabiliyetini reddetmek hicbir kelam ekolu icin gecerli degildir. eger boyle bir durum gecerli olsaydi kelam ilmi diye bir sey ortaya cikmamis olurdu. kelam, islam ilkelerinin ve hakikate dair her turlu meselenin islamin ve aklin isiginda incelenmesi yolculugudur. yani butun kelami mezhebler temelde hem akilci hem de kurancidir. mesele akilciliklarinin nakilcilikleriyle olan orantilarindaki farkliliktan dogmaktadir. bu akilcilik ve nakilcilik baglaminda mezhebler iki ana basliga bolunur: 1– ehl-i rey (yani akilcilar) 2- ehl-i hadis (yani nakilciler). ilk kelami mezheb, yani kelam ilminin kurucusu olan mezheb muteziledir. mutezile mezhebi islam tarihinin ilk doneminde asiri akilciligi nedeniyle bircok ehl-i hadis alimi tarafindan elestirilmistir. mutezilenin akilciligi bir yerden sonra “kendi akillarini da kullanamayacaklari” bir hale gelmistir! “kuran mahluk mudur?” sorusuna “evet mahluktur” demeyenleri idam ettiren, onlara iskence cektiren bir “akilcilik” goruyoruz tarihte. buna akilcilik degil de “akil bagnazciligi” demek daha dogru olur sanirim. bu akil bagnazciligina bir tepki olarak da esari ekolu kurulur. hadislerin cogunu da itikadi meselelerde ele alinan birer kaynak olarak kabul eden bu mezheb de salt bir ehl-i hadislikte olmasa dahi mutezileye gore ehl-i hadis kalmaktadir. istidlal ve tefekkur yoluyla meselelere aciklik getirmeye calisan esari mezhebi, akli bir koseye atmistir demek, zircahilliktir. mutezilenin akil bagnazliginin yani sira esarilikte daha makul bir akilcilik islenmistir diyebiliriz. islam tarihinin ilerleyen donemlerinde ise bir ehl-i rey fakihi olan imam-i azam ebu hanife’nin itikadi dusuncesini sistematize eden ebu mansur el-maturidi, maturidilik ekolunu kurarak esariyye ile mutezile arasinda bir yol tutmustur. maturidi mezhebi ehl-i reyín bir mezhebidir fakat mutezile gibi akil bagnazi bir mezheb de degildir. bu sebeple gunumuzde itikadi mezhebler arasinda tarihsel olarak cok sonralarda ortaya cikmasina ragmen buyuk bir yayilim gostermistir. sahsima gore de kelam ilmi uzerine yazilmis en olgun eserler maturidi ekolune mensup olanlar tarafindan yazilmistirlar.

    --- spoiler ---
    yani diğer bir deyişle "akıl zaten bilemez" ya da "ortada zaten bilinmesi gereken bir şey yok" tavrı. eşari ekolünde bu iki tavır da mevcuttu. tanrı ile onun yarattığı akıl arasından otorite seçme sorunsalı ise bu tavrın temelinde yatan gerçekti.
    ...
    bugün bu soruyu islamda bir problem haline getiren şey "eşari düşüncedir". eşari düşünce 9-12 yüzyıllar arasında gelişmiş ve sonrasında islam dünyasına hakim olmuştur. eşari düşüncenin nedensellik denen mefhumu inkar etmesi, bugünün kısmen arap kültürü temelli sünni ortodoks islamını yaratmıştır. işte bu yüzden lübnan asıllı amerikan aydını fouad ajami'nin "islam dünyasında nereye gidersem gideyim hep aynı problemi görüyorum: sebep ve sonuç, sebep ve sonuç..." tespitine gelmiştir islam dünyası. fazlur rahman'ın "kendini felsefeden mahrum bırakan toplumlar aslında yeni fikirlerden mahrum bırakmışlardır ve bu da aydınlanmanın intiharı anlamına gelir" sözü ile papa'nın 2006 yılında söylediği "yunanlıların hediyesi olan "aklın" kaybedilmesi nam-ı diğer "dehelenizasyon" modern çağda batının en büyük problemlerinden biridir." sözü ile paralellik gösterir. islamın dehelenizasyonu* ise daha az bilinir çünkü bu süreç çok etkili ve direkt bir süreç olarak 9-12 yüzyıllar arası yaşanmış ve bitmiştir. ürdün kralı hüseyin'in dediği gibi: "islam bu dehelenizasyon sürecinden sonra yanlış yola sapmıştır." bu kitap "islamın başına bunlar nasıl geldi?" sorusunu değil "neden böyle oldu?" sorusunun cevaplarını anlatmaya uğraşacaktır. ve "neler yanlış yapıldı?" sorusundan çok "niçin böyle kötü sonuçlandı?" sorusuna cevap vermeye çalışacaktır.
    --- spoiler ---

    selefiyyenin dogusunu esariyye olarak tespit etmek en basit haliyle ahmakliktir. 9.-12. yuzyillar arasinda mutezili dusuncenin marjinallesmesi dogal bir surectir ve islam alemi icin de faydali olmustur. cunku mevcut durumda mutezile muslumanlara zulmeden bir konumda idi. bu da kendi sonunu getirmis oldu. ayrica kendisinden alinti yapilan fazlur rahman da modernist bir islam dusunuru olmasinin yani sira bal gibi maturididir. demek ki islam milletinin dusunsel kitliga girisinin nedenini esariyye ya da maturidiyye uzerinden okumaya calismak anlamsiz biz debelenmeden baska bir sey olmayacaktir.

    --- spoiler ---
    1. kısım; islamın yunan felsefesini keşfetmesi

    islamda akılcılığın kökenini bilmeden aklın mühürlendiği teşhisini yapamayız. kabe'de her kabileye ait 360 farklı putun olduğu çok tanrılı putperest (cahiliye dönemi denen) dönemde yunan felsefesinin arab yarımadasına girdiğine dair elimizde hiç bir delil yok. islam ilk yüz yılında çin sınırından ispanya'ya kadar bir alana yayıldı. özellikle bizanstan ve sasanilerden alınan yerlerde ciddi bir entelektüel birikim, çalışma mevcuttu. sasanilerdeki hocaların çoğu da bizanstan gelmeydi ve avrupa'da kaybolan yunan felsefesi burada üzerinde harıl harıl çalışılan bir şeydi. arapların bu bölgede islamı yayma çabaları onların da felsefe yoluyla ve bilimsel ahlakla islamı aklama ve akıl yoluyla felsefeyle uğraşan hıristiyanlara ve zerdüştlere kabul ettirme ihtiyaçlarının oluşmasına neden oldu. ve araplar, müslümanlar yunan felsefesi ile suriye, ırak ve iran'da tanışmış oldular. bu sırada o bölgede yüzyılların birikimi ile halen uğraş olan ve eğitimi verilen tıp, matematik, doğa bilimleri, kimya ve astroloji ile de ilgilenmeye başladılar. bu süreç 8. yüzyılda islamda inanılmaz bir akılcı çağın başlamasına neden oldu. mutezile mezhebi doğdu, müslüman filozoflar dünyaya geldi. elbette bunlara tepki olarak gelenekçi gruplar da oluştu: eşariler ve hanbeliler gibi.
    --- spoiler ---

    su son iki cumleye kadar her sey dogru da esariler ve hanbeliler nedir arkadas? nasil bi cahillige sahipsin sen gozunu sevdigim. bu kitabi yazan mi bu kadar cahil yoksa ozetleyen mi anlamis degilim. mutezile mezhebiyle olusan reaksiyonlar nedendir, kimler hangi konularda reaksiyon gostermistir, ilm meclislerinde donen meseleler nelerdir bunlara deginmeden, mutezileyi kutsayici bir tavirla yaklasmak ona tepkili olan herkesi de kotulemeye calismak bunu da komikce yapmak nasil bir kafadir anlamis degilim. gercekten biraz daha tahammul edemezsem uzerine elestirmeyi birakacagim. simdilik devam ediyorum.

    --- spoiler ---
    bu dönemin ilk tartışması kader ve kaza konusundaki "kaderiyye vs. cebriyye" tartışmasıdır. bu tartışmaya göre akılcı muteziler kaderiyye tarafındadır ve her insanın kendi hür iradesi ile kararlar aldığını ve bu kararlara allahın müdahil olmadığını söylemişlerdir; diğerleri de ebu hureyre'den gelen "kadınlar doğum yapmadan önce kadının karnındaki fetüs'ün yanına iki melek gider ve yaşamı boyunca hak yolu mu yoksa sapkınlığı mı seçeceğini bir deftere yazarlar, fetüs doğunca defterdeki gibi yaşar ve ölür" hadisi gibi kaynakları göstererek "hayır her hareketimizin sorumlusu ve yaptırıcısı allahtır, allah bize ister iyiyi ister kötüyü yaptırır, sonunda da ister cennete ister cehenneme gönderir." diyerek cevap vermişlerdir. bu dönemde emevi halifeleri cebriyye tarafını savunmuştur çünkü cebriyye'nin "her hareketimizi allah yaptırır" görüşü onların zulmüne meşruluk kazandırmaktadır. misal birilerini öldürttüğü vakit "bunları bana allah yaptırdı" diyerek işin içinden sıyrılabilmektedirler. mutezilenin kurucusu vasıl bin ata'nın talebesi hasan el basri gibiler ise bu duruma karşı çıkmış
    --- spoiler ---

    bu kadar cehalet gercekten canimi sikiyor. anakronik bir trajikomik manzara resmen. sadece vikipedi’den su alintiyi yapiyorum. yorum yaparak cildirmak istemiyorum:

    “büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir mertebede olduğunu söyleyerek ehl-i sünnet âlimlerinden hasan-ı basrî'nin (ö. 110/728) dersini terk eden vâsıl bin atâ (ö. 131/748) ile ona uyanların oluşturduğu mezhep...”

    kardes, soyledigin gibi emeviler cebriyyecidir ve donemin alimleri onlara karsi cikmistir. ama onlara karsi cikanlar sadece mutezili alimler degildir bu bir. ikincisi, vasil bin ata, hasan-i basri’nin ogrencisidir. eger kitap boyle ters yaziyorsa birakayim yazmayi diye kitaba baktim da, yok kitabin yazari da bu kadar cahil degil, sikinti entry’nin yazarinda. neyse devam edelim.

    --- spoiler ---
    ve "insanların kötü hareketlerinin kaynağı allah olamaz" demişlerdir. 750 yılında gelen abbasi hanedanı emevilerin tümünü temizler ve mutezileye destek olur. abbasiler bu dönem ulema takımı üzerinde otorite kurma çabası içindedirler. abbasilerin 7. halifesi memun tahta oturunca şii mezhebine ve mutezilere daha fazla yakınlaşır, kendisi felsefe tarafından adeta büyülenmiştir.
    --- spoiler ---

    memun yaptigi zulumlerden de hic bahsetmemis nedense. tabi, mutezilenin adi kirlenmesin diye. durun ben anlatayim onu. yine vikipediden:

    833'ün başlarında ise, memun tüm halka mutezileyi benimsetme kararı aldı. o sırada bizans'a karşı düzenlediği bir sefer nedeniyle tarsus'ta olduğundan, bu görevi bağdat'ta bulunan komutanı ishak bin ibrahim'e devretti. ibrahim önce kadıları, ardından da geleneksel hadis bilginlerini toplayarak onları mutezileyi kabule zorladı. ama, halifenin tehditlerle susturabileceğini umduğu hadis bilginleri çok geçmeden başkaldırdılar. bazıları kuran'ın “yaratılmış” olduğunu söylemekten inatla kaçındı. bu direnişin başını hanbelilik mezhebinin kurucusu ahmed ibn hanbel çekiyordu. zincire vurularak yargılanmak üzere halifeye götürülen ahmed ibn hanbel, memun'un tarsus'taki ani ölümünden (833) sonra geçici olarak serbest bırakıldı.

    --- spoiler ---
    ikinci önemli tartışma akıl vs. nakil tartışmasıdır.
    islamda tam anlamıyla kemale ermiş ilk inanç ekolünü muteziler kurmuştur. eşarilik ise ikinci ekoldür. zaten hasan el eşarı 40 yıl boyunca mutezilik yapmış ve sonunda kendi ekolünü kurmaya karar vermiştir. bu iki ekol arasında başlayan tartışmalara da kelam ilmi denilmiştir. kelam ilmi aklın dindeki konumu, ahlakın akıl ile belirlenip belirlenemeyeceği, özgür iradenin gerekliliği, iyiliğin ve adaletin akıl yoluyla mı yoksa tanrının iradesi ile mi belirlendiği gibi tartışmaların yapıldığı ilim dalıdır.
    --- spoiler ---

    evet buraya kadarmis, gercekten daha fazla tahammul edemeyecegim maalesef. su son cumledeki bahis kelamdaki bir tartisma falan degildir. merak eden varsa gunumuzde bircok kelam eserinin turkce tercumesi bulunmakta acip bakabilirler boyle bir tartisma var mi diye. bu tur bir tartisma salt felsefi bir tartismadir. kelam icerisinde bunun cevabinin tanriyi bulmak ve sonrasinda onun ogretilerini kabul etmek seklinde olacagi barizdir. bu mutezilede de boyledir, maturidide de, esaride de. hatta aristo bile boyle dusunur. tanridan geldigine ikna olunan bilginin tekrar sorgulanmasinin mantiksiz oldugundan bahseder.

    arkadaslar ozetle soyleyebilirim ki bu kitabi yazan kisi cahildir. okumaniza degmez, size manipulatif bilgiler disinda bir sey katmaz. gidip islam tarihi, mezhepler tarihi ya da kelam alimlerinin birincil metinlerini okumaniz size daha cok sey katacaktir, daha cok bilginiz olacaktir, daha kolay elestirebilir ve tartisabilirsiniz, daha kolay ogrenebilirsiniz. aklinizi boyle fikir tuccarlarina kiralatmayin lutfen. birincil metinler ulasilabilir durumda, akliniz da yerindeyse gidin ve birincil metinleri okuyun, birincil metin uzerinden yargilayin ve birincil metinler uzerinden konusup tartisin. birilerinin manipulatif bilgileriyle zihninizi corba yapmayin.

    musluman zihinler gunumuzde kabiz olabilirler, ki maalesef oyleler, veya selfiyye gibi hilkat garibeleri turemis olabilir. ama bunun nedenini muslumanlar kendileri dusunerek kendileri cozmelidirler. bunu cozebilecek olan kisi somurgeci emperyalist bir oryantalist asla olamaz. o ancak bizi kandirmaya ve daha kotu duruma dusurmeye ugrasacaktir bunu unutmayalim. kendimize gelelim. daha cok okuyalim. zihinlerimizi serbest birakalim.

    son olarak ilk entry’nin sonundaki edite laf etmeden gidemeyecegim. imam maturidi’ye yarim akilli diyen kara cahil acaba tek bir satir bile okumus mudur ebu mansur el-maturidi’den cok merak ettim! benim tahminim ne mi? bence tek satir bile okumamistir. okumayanlarin sesinin cok cikmasindan ise nefret ederim. lutfen cahillerin alim taklidi yapmalari sizi kandirmasin.

    gununuz aydin, ocaginiz sen olsun.

    baki selam ile...
  • aslında bunlara "müslüman" demek yanlış değil mi ?

    çünkü bunlar "sunniman" veya "şiiman" dır.
    siz kur'an 'a ister inanin ister inanmayın ama bu bir gerçektir ki ; kuran asla böyle saçma sapan yasalar , haramlar içermez. ana mesajı yetimlere , muhtaçlara tüm varliginizla canınızla yardım edin onları koruyun .

    pedofilik ifadeler , çarşaf , kadın sünneti , erkek sünneti gibi şeylerde kuran da yer almaz!

    işte tüm bunlar muhammed peygamberin ölümünden 250 300 yıl sonra yazılan hadislerin sayesinde oldu . 4 halife döneminde halifelerin hadis yazmayı yasaklaması, yazmaya çalışanları tehdit etmesi de önemli bir ipucu ...

    ah bu sunnimanlar , bir de bunları savunmaya kalkarlar , ulan deve sidigi diyor , peygamber kanını içme diyor , 9 yaşında evlenme diyor ; bunların neyini savunuyorsun lan aptal herif 100 takla atmana gerek var mı ? neden buhari nin tirmizinin vs. yalancı olma ihtimalini düşünmüyorsun?

    (ör :sünnetin nasıl ortaya çıktığı ile ilgili tahmin : emevi ve abbasi döneminde gayrimüslimlerden yüksek vergiler alınınca bunlar müslüman olduk diyorlardi ve yüksek vergiler vermek zorunda kalmiyorlardı.

    bu yüzden , bu adamlar müslüman olmayı zorlaştıracak hadisler , uygulamalar uydurdular...
    pipi kesme , kadın sünneti , saçma sapan zor ve anlamsız(!) ibadetler (tesbih namazı) uydurdular . ve kritik düşünemeyen günümüz sunnimanları tarafından hala uygulanmaktadır .
  • hiçbir yazdığıma cevap veremeyen, sadece bok atmaya çalışarak ve nefret kusarak öfkesini satırlara döken bir acizin yazdığı "hikaye"dir. kaale alınmaya değmez, çünkü skocax isimli zat mutezileeee mutezileee diye ağlamaya devam edecektir.

    he bir de unutmadan deve sidiğine takmıştır bu arkadaş. hangi maturidi kaynağında deve sidiğine rastladığını ya da beni ne şekilde gazalici addettiğini henüz isveçli bilim adamları çözememiştir.

    bu acınası karaktere ve bu acınası karakteri beğenenlere selam ediyorum.

    not: şimdi bu salak zannedecek ki ben deve sidiği deyince o "meşhur" hadisten bahsettiğini anlamıyorum. onu anlıyorum gayet de o hadisle benim maturidi oluşum üzerinden benim o hadise iman etmiş olma ihtimalimi nasıl kurduğunu anlayamıyorum. bu ne önyargıdır felsefe dostu (!) insan. biraz aklını kullan önce yâ hû!
  • "ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan resulullah efendimizdir. eshab-ı kiram, iman bilgilerini bu kaynaktan aldılar. tâbiîn-i izam da bu bilgilerini, eshab-ı kiramdan öğrendi. böylece, ehl-i sünnet bilgileri bizlere nakil yoluyla geldi. bu bilgiler akılla bulunamaz. akıl bunları değiştiremez. akıl, bunları anlamaya yardımcı olur. yani, bunları anlamak, doğruluklarını, kıymetlerini kavramak için akıl lazımdır. (s. ebediyye)"

    iman ve akıl
    akıllı kimdir
    ahmaklık nedir
    felsefe nedir
    aklın dindeki yeri
    maturidilik ve akılcılık
    +
    müslümanlar niçin geri kalmıştır
  • bu yaziyi okumadan daha ufakken yasadigim bir olay sayesinde ayni seyleri dusunurum simdi okuyunca daha emin oldum. bir konudan bahsediyorduk 6 7 yasindayim saniyorum, tum temiz kalbim ve beynimle ama allah herkese esit davranir demistim. bunu duyan cevremdeki kotu niyetli olmayan ama zihinleri kapanma noktasina gelmis akrabalarim olur mu oyle sey diye beni azarladilar. cok sasirip kirildigimi hissetmistim. allah mutlak iyiydi benim gozumde, seni robot gibi yaratip kotulukler ettirip sonra da cehennemde yakmazdi. kotu hicbir sey ile ilgili olamazdi. simdi bugun o zamandan 20 yil sonra hala ayni seyi dusunuyorum. bizi biz eden, insan eden akilken kim bana aklini birak talimatlari koru korune takip et diyebilir? edenlerin halini goruyoruz, baslarindan bela eksik olmadigi gibi orta dogu bataklik misali surekli hastalik yayiyor. demiyorum ki disardan mudahale olmadi ama akilli olup elalemin ayagina dusmemek muslumanlarin boynuna borctu. borc odenemedi ve durum ortada.
hesabın var mı? giriş yap