• psikolojik dengesini yitirmek, kalıcı veya değil.
  • öfkelendiren, üzen, ağlatan, güldüren, boşluğa sürükleyen ama en çok da hüzünlendiren zafer köse kitabı...
  • silkinmek bir anlamıyla serkildemeyi karşılıyor: ani bir hareketle, korkuyla vücudu sarsılmak, silkelenmek:
    "yanımda bir dal çıtırtısı duydum. silkindim." sait faik abasıyanık

    "tam oyunu bitirmek, düzgün yanıtı öğrenebilmek için kızına zaman tanımak amacıyla içerden aseton getirmeye kalktığında sarsıldı birden, koltuğa tutundu, yıkıldı ve öldü." tomris uyar - otuzların kadını

    (bkz: serkildemek)
  • iç dengenizin bozulması sonucu çarpıcı hayat yarıklarından aşağı sallanan ruhun heyecanıdır.
  • (bkz: sarsılmaz)
  • ben hem atım hem kargayım hem de ağacım. görüldüğü üzere kafam karmakarışık ve ne olduğumu ben de bilmiyorum. her şeyi aynı anda olmak istediğim ya da hiçbir şey istemediğim için de olabilir. belki de asıl mesele, hepsini aynı anda olmam ya da aslında hiçbir şey olmamamdır.

    tüm yaşamım boyunca kendimin bir anomali olduğunu hissettim. insanlar kendilerinin ne denli biricik ve özel olduğunu hissediyorlar ve bundan mutluluk duyuyorlar. bense kendimi uyumsuzluk gösteren bir anomali olarak görmekten alıkoyamıyorum ve varoluşumla ne yapacağımı bilmiyorum.

    çok uzun süredir birine uzun uzun sarılmadım. birinin omzunda ağlamadım. birinin dizlerine başımı koymadım ve başım okşanmadı. geceleri uyumakta zorlanıyorum. sarılmak bir gereksinim ve ben bu olmadan yaşamayı beceremiyorum. ben yaşıyor muyum? yaşamımın bir bölümünün aktığını söyleyebilirim; ama öteki tarafında feci biçimde bocalamış durumdayım. bunu benimle benzer koşullarda olup da doktorasını bitirmiş bir arkadaşımla konuştuğumda bana bizim bazı şeylerin sırasını değiştirdiğimizi söylemişti. ömrümüzün geri kalanında bazı şeyleri yapmadığımız için pişmanlık duymayacağımızı da eklemişti. olabilir; ama ben her gece bir ufaklığın saçlarını okşadığımı hayal ediyorum. birilerinin benim saçlarımı okşamasının hayaliyle birlikte, ben de bir ufaklığın saçlarını okşadığımı hayal ediyorum. bunlar elimde değil. istiyorum. istememeyi isteyemiyorum. birinin bana sarılmasını, birine sarılmayı istememeyi başaramıyorum. bu isteklerin sonunda ne olacağını ben de bilmiyorum. dokunsanız ağlayacak gibiyim. bazen çok zorlanıyorum.

    tüm ömrüm çalışmakla geçti. kendimi bildim bileli çalışıyorum. başka bir şey bilmiyorum. hani insan bir noktada bırakıp başka şeyler de yapar değil mi? sosyal bilimlerden nerd çıkmaz deniyor. ben buna katılmıyorum. yaşamımı ters de yaşayamıyorum ki. sanki yüzyıllardır kendime kapalı kalmışım ve şimdi ne yapacağımı bilemez haldeyim. japonları bu açıdan oldukça iyi anladığımı söylemeliyim. neyse, meselemiz bu değil.

    her şeyin anlamsız gelmesi, benim kendimi bir anomali olarak görmem, içimde bu kadar çok sevgi varken bunu kimseye bir türlü verememem… sonra bana neden ölmek istediğim soruluyor. neden yaşayayım ki? yapamıyorum. ben bazı şeyleri beceremiyorum ve bunlar canımı çok acıtıyor. geceleri uyumakta zorlanıyorum. evet, gökyüzü çok güzel. evet, yağmurun sesini dinlerken resim çizmek çok güzel. evet, yeni bir sürü şey öğrenmek çok güzel; ama biriyle paylaşamadıktan sonra ne anlamı var ki? bazen tüm bu duygularla ve düşüncelerle tek başımayken ne yapacağımı bilmiyorum. gereksinim duyduğum tek şey sarılmak oluyor bazen. elimden hiçbir şey gelmiyor. bunu dindirmek için hiçbir şey yapamıyorum. konuşmak istiyorum. onu bile yapamıyorum. beni yatıştıran tek şeyse, öğrenmek ve anlamak. ne zaman kendimi kötü hissetsem açıp bir makale okuyor ya da bir ders dinliyorum. her bilgi beni temelden sarsıyor ve yönümü şaşırıyorum ilk anda. bocalıyorum. anlamlar değişiyor ve gerçeklik kayıyor çünkü; ama sonra, eğer üzerine düşünürsem ve o kaymış gerçekliğe uyum sağlamak için sabır gösterir ve denersem, bu engin, rastgele ve umursamaz evrendeki yerimi ve kendimi yeniden tanımlıyor, kendimi yeniden konumlandırıyorum. her bilgi beni bunu yapmaya yöneltiyor. her seferinde kendi yerimi yeniden belirliyorum. kendimi hem yitiyor hem de yeniden buluyorum; ama bu da biraz zorlayıcı bir süreç. kendimi çok yalnız hissediyorum. eskiden yeni bir farkındalığa ulaştığımda “ben artık bu aşamayı geçtim.” diye kendimle safça gururlanıyordum. geçtiğim bir aşama yokmuş. yalnızca gerçekliğim değişiyormuş ve benim her seferinde o gerçekliğe yeniden uyum sağlamam gerekiyormuş. yalnızlığımsa hiç gitmemiş. ben yalnızca ne kadar derin bir yalnızlık içinde olduğumun farkında olmayacak kadar yalnızmışım. olan buymuş. o kadar da güçlü değilmişim. yoksa yapabilirdim; yapamıyorum.

    hiçbir şey bilmiyorum ben. bir şeyler oluyor, bir şeyler değişiyor, bir şeyler dönüşüyor. öğrenirken benim temelim her seferinde sarsılıyor; çünkü bir şeye saplanıp kalmamaya çalışıyor, onu sorguluyorum. sonra da sarsılıyor ve çoğunlukla ondan çözülüyorum. sarsılmakta belki o kadar büyük bir sorun olmazdı ben birinin elini tutabilseydim. sarılmak ve paylaşmak istiyorum. safça mı? olabilir. umurumda değil. ben böyle hissediyorum.

    en nihayetinde bunlar; bir at, bir karga ya da bir ağaç olan ya da hiçbiri olmayan ama olmak isteyen birinden çıkan sözler. üzerine düşünmeye gerek yok.

    böyle kişisel yazılar paylaşmamak için direniyordum; ama içimden geldi, yazdım ve paylaşmak istedim. hepsi bu.
hesabın var mı? giriş yap