• üzerine hiç güneş doğmayan, gri bir aleksandr sokurov filmi. kanmayın adına...
    25. uluslararası istanbul film festivali bünyesinde gösterime girdi. ağustos 1945.. tokyo yerle bir olmuştur. hirohito, "insan ötesi varlık" kimliğini soyunur ve sıradan, etten kemikten bir insan olarak karşımıza geçer. hirohito ve mac arthur'un karşılıklı sahnelerini izlerken gözlerim doldu.
    yine çevirmen gazabı pik yaptı, azap oldu. salondan oluk oluk seyirci kaçtı. keşke çeviri yapanların, görevli oldukları filmler ve o filmlerdeki hayatlarla ilgili ön bilgileri, fikirleri, olaylara yüzeyin az altından bakışları olabilse de, çevirdikleri cümlelerin altını görebilseler. o inanılmaz zeka savaşı, gerilim halinde geçen sahnelerde iki adamı da şaklaban etmeselerdi. neyse.. yine de izlemeye değer bir filmdir. izlenmelidir. iyi seyirler..
  • hirohito'nun adını ilk defa bu filmle duymuş biri olarak düşüncem, eğer filmde anlatılanlar ve festivaldeki çeviri doğru ise ve eğer imparator hirohito, tanrısal kimliğinden feragat ettikten sonra bu hale geldiyse, filmin başının eksik olduğudur. aksi halde japonyayı savaş boyunca çocuk ruhlu bir imparator yönetmiş demektir.
  • rus.gunes
  • festival kitapçının yine saçma sapan bir şekilde tanıttığı filmlerden biri. biz bir hükümdar ile bir komutanın psikolojik harbini beklerken kitapçıka göre, bir imparatorun tanrılıktan kurtuluşunu izledik.
  • albrecth dürer'in eşsiz gravürlerinden biri olan "mahşerin dört atlısı"nın filmde son derece akılcı biçimde kullanıldığı sokurov filmi. dürer'in gravüründeki dört atlı; beyaz, kızıl, siyah ve soluk sırasıyla kutsallık ve paklık, savaş, ölüm ve salgın hastalıkları ya da toplu yıkımları simgelemektedir. kitab-ı mukaddes'te geçen ve kıyametin, armageddon'un hemen öncesinde ortaya çıkacağı vahyedilen bu dört atlının savaşı kaybedip, ülkesi işgal edilen ve kutsallık payesinden kendi rızasıyla vazgeçen imparator hirahito'nun dramatik yaşamöyküsünün en keskin kırılma anlarını anlatıyor.

    sokurov'un sade ve etkili anlatımıyla japonlarca kutsal sayılan imparatorun insan olarak kendi sıradanlığına büründüğü ve ülkesindeki yıkımı durdurmaya mecbur kaldığı zor anlara tanık oluyoruz. amerikalı istilacı askerlerin, başındaki şapkasıyla onu charlie chaplin'e benzeten gazetecilerin, ağabeyinin elçi olarak bulunduğu japonya'da işgalci amerikan birliklerinin komutanı konumundaki mc arthur'un pervasızca karşısında puro tüttürdüğü japon imparatoru oldukça naif bir karakter olarak betimlenmiş. asaletin sadeliği ve istilacıların derinliksizliği filmde birçok detayda kullanılmış.
hesabın var mı? giriş yap