yaşar nezihe bükülmez
-
1882 doğumlu, "proleter şair" olarak anılan kadın şair. 17 sene esirgeme derneği'ne iş işlemiş. şark eşya pazarı'nda, darphane'de çalışmış. hilâl_i ahmer'e iş işlemiş. savaş yıllarında komşuların mektuplarını yazmış. suni çiçekler yapıp satmış (kaynak: a cerrahoğlu, "türkiye'de sosyalizm 1848-1925).1918'de yazdığı ve nazikter'in 15 şubat 1335 tarihli 20. sayısında yayımlanan bir şiiri şöyle imiş:
mahalleden iki gündür verilmiyor ekmek
kolay değil gece gündüz bu açlığı çekmek
zavallı milletin aç karnı dört buçuk senedir
iaşe mes'elesi hallolunmuyor bu nedir...
satıldı evlerin eşyası hep bir ekmek için
ne yaptı millet acep bu azabı çekmek için
kiminde kalmadı yatmak için yatak yorgan
doyunca bulmadı birçokları yazık kuru nân
şaşırdı yollarını genç kadınlar oldu zelil
eden bu milleti açlıktır hep bu rütbe sefil
sokak sokak kadın erkek çoluk çocuk dilenir
görünce bunları bir yâre dilde tazelenir
mahalle ekmeği çıkmazsa iş fenalaşıyor
çoluk çocuk dökülüp yollara aç ağlaşıyor
o gün hamur çamur ekmekler on beşe satılır
paran da yoksa yetim yavrularla aç yatılır
elimde iğne kalem var da ben de muhtâcım
yetim vedad'ım ile kırk sekiz saattir açım
çalışmak isterim iş yok, bu hâle hayrânım
bu aç yetime bakıp ağlarım perişânım
vatan harâbe fakir millet aç sefil uryân
bugün düşüncesi halkın biraz kömür ile nân... -
ilk kadın işçi şairimizdir.
kazancı bedih'in seslendirdiği gazellerden:
"gül ruhlarını gonca-i zibâya değişmem
endâm-ı dilârânızı tubâyâ değişmem"
pir'in* okuduğu diğer birçok gazel gibi nezihe yaşar bükülmez'e ya da bilinen adıyla nezihe hanım'a aittir.
ya da
"mecnun isen ey dil sana leyla mı bulunmaz" diye başlayan gaze de ona keza... ve daha niceleri...
buraya bir başka gazelini sabret gönül'ü de yazmak farz oldu:
sabret gönül
sabret gönül eyyâm-ı sefâ yâre de kalmaz
gam çekme ki vuslat demi ağyâre de kalmaz
güller solar, ezhâr* dağılır bâd-ı hazanla
gülzâra, hezâra*, gül-i pürhâre de kalmaz
sür’atle geçer vakti civâni heder etme
elbet bu hüsn*, yâr-i füsunkâre de kalmaz
çek cevrini, canâna sakın etme şikâyet
bir gün gelir âhın o sitemkâre da kalmaz
mevt, cismini kalbettiği gün hâke neziha
gam, girye*, biter tali’gaddâre de kalmaz -
"bir sen misin alemde tabib illet-i aşka*
teşhis-i dile* başka etıbba mı bulunmaz
al aşkını ver gönlümü allah için olsun
dil* vermek için dilber-i rana mı bulunmaz
mesut edecek seni kimse yoksa nezihe
meşgul edecek bir sürü hülya mı bulunmaz" * -
yaşar nezihe hanım'ın bir deste menekşe(1915) ve feryadlarım(1924) adlarında iki şiir kitabı bulunmaktadır. bunlardan ikincisinin baş kısmında hayatı hakkında malumat vardır. ayrıca i. halil çelik tarafından müstakil bir kitap yayınlanmıştır: yaşar nezihe hanım/hayatı, sanatı, gazelleri(dal yayıncılık, şanlıurfa, 1987)
bükülmez'in daha geniş bir hayat hikâyesi ibnulemin mahmut kemal inal'ın son asır türk şairleri'nde bulunmaktadır. tercüme-i hâli özetle şöyledir:
yaşar nezihe bükülmez, şehremaneti kantar idaresi'nde hademe olan bir zatın kızıdır. 1880'de baruthane yokuşunda harap bir evde doğdu. altı yaşında annesini kaybetti. sarhoş ve cahil babasının rıza göstermemesine rağmen kapıağası ibrahim ağa mektebine girdi, bir süre okudu. iki kez evlendi, lakin mesut olamadı. ilk şiirleri 1896'dan itibaren mazlûme, mehcûre, mahmûre imzaları ile malûmat gazetesinde yayımlandı. daha sonra hanımlara mahsus gazete, sabah, kadın, terakki, kadınlar dünyası gibi dergi ve gazetelerde yazdı. ibnülemin'e gönderdiği 29 kanun-ı evvel 1940 tarihli mektupta şöyle diyor:
"...silivrikapısı'nda büyüdüm. şiirlerim uzun seneler edebî mecmualarda intişar etti. nihayet bana şairsin dediler. eğer yazdığım mevzun sözler şiirse bugün bir kucak şiire mâlikim. altmış senelik hayatımda iki gün gülebildim.
zevk alamadım hayatın bahârından yazından
kara bahtım utansın saçımın beyazından
hayatım serteser bir faciadır. sevdiklerimden zulüm, hürmet ettiklerimden hakaret gördüm...."
1971'de vefat etmiştir*.
ibnülemin kendisi hakkında yazdıklarını şu hükümle kapatıyor: "yaşar nezihe de o kıymetlilerdendir ki, talihin çirkinliğine mukabil eserlerinin güzelliği ile müteselli olabilir."
(ibnülemin doğum tarihini 1882 olarak gösteriyor, fakat şairenin oğlu doğum tarihinin 1880 olduğunu söylemiş sonradan) -
sırrı süreyya önder onun nezdinde dünyanın emekçi kadınlarını yazmış, yazının peşine de bu topraklarda yazılan ilk bir mayıs şiirini ekleyivermiş
1 mayıs
ey işçi…
bugün hür yaşamak hakkı seninken
patronlar o hakkı senin almışlar elinden.
sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin
kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?
rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
azm et de esaret bağı kopsun bileğinden.
sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
ey işçi…
mayıs birde bu birleşme gününde
bişüphe bugün kalmadı bir mani önünde…
baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
ta’zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin.
dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say…
birgün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
kuvvetedir hak, hakkını haksızlara anlat.
http://www.radikal.com.tr/…&date=&articleid=1042114 -
zamanın aydınlık dergisinde şöyle bir açıklaması geçmiş, önemli kadın şair, yazarlarımızdandır.
“iki kitabım var. “bir deste menekşem” 1915’te marifet kütüphanesi tarafından yayımlandı. “feryatlar”ımın neşir yılı da 1924’tür. dört dosya dolusu şiir yazmışım. bazıları bestelenen 250’den fazla şarkım var. hayatım yazmakla geçiyor. tecvit, karabaş, mızraklı ilmihal, tuhfe-i vehbi manzum kitaplarını ve fuzûlî’yi bir-iki kez okudum ve bir-iki nazire yazdım. vaktimin çoğunu kasnak işlemekle ve kitap okumakla geçiririm. hayatta çok çektim. hayatım baştanbaşa facia ile geçti.”
gül ruhlarını gonca-i zibaya değişmem *
gül ruhlarını gonca-i zibaya değişmem
endamı dîlâranızı tubaya değişmem.
virane nişîn olsam, emin ol ki seninle
ben meskenimi tarımı balaya değişmem.
tenha gecelerde beni eyler müteselli,
baykuş sesini bülbülü şeydaya değişmem.
peymane'i sem nûş ederim saki-i gamdan
bir katresini bir dolu sahbâya değişmem.
sen naz ile gözler süzüp ettikçe tebessüm
bir handeni vallahi bu dünyaya değişmem. -
nice bu hasret-i dildar ile giryan olayım
yanayım ateş-i aşkın ile büryan olayım
görmedim gönül yüzünü ah u figan etmedeyim
kapladı bu nar-ı firkat hüsn ü gam al u demi
korkarım hacre kadar böylece suzan olayım
sevdiğim rahmet yeter incitme artık kalbimi
ger dilersen yusuf u asa bend-i zindan olayım
lütfi'yim bülbül gibi gülşende feryat eyledim
vuslat-ı yar ile ancak şad-ı handan olayım
ps: bu gazel de kendisine aittir. kazancı bedih'in yorumu ise fevkaladenin fevkındedir efendim. -
aşkım ebedidir isimli şiiri çok güzeldir.
aşkım ebedidir, erecek sanma zevale,
dönsem elem-i kahr-ı firakınla hilale.
bigâne-i gamdım seni ben görmeden evvel
ettin bugün eğlencemi feryad ile nale,
sevdimse seni safveti vicdan ile sevdim:
bir lâhza bile düşmedim ümmîd-i visale,
etmez mi eser kalbine feryadı hazinim?
kâfir bile giryan oluyor şimdi bu hale.
kim derdi kader dûr edecek birbirimizden
eyyamı saadet dönecek böyle hayale.
aylar, seneler böyle firakınla geçerde
hâla seni zalim, edemem hakka havale!
feryad ederek ağlar ise çok mu nezihe,
düştü yine bir sahili yok bahr-i melâle! -
(...)
''mahalle mektebine gizlice başladım. babam işitmiş: 'bab-ı âli'ye kâtip mi olacaksın?' diye saçlarımdan sürükledi ve evden kovdu. vefâlı bir komşuya sığındım. içimdeki okuma hırsını yenemiyordum. beş param yoktu. dere kenarlarında papatya, ebegümeci tohumları toplayarak aktarlara satardım. kazancımın 40 parasını hoca hanıma, 40 parasını kalfaya verirdim. gördüğüm bütün tahsil budur. edebiyatı, şiiri, hele aruzla şiir yazmayı kendi kendime öğrendim.'' -
şiirde bir hayalet dolaşıyor
1880 yılında ocak ayının 17’sinde, silivrikapı’da baruthane sokağı’nda bir viranede doğar yaşar nezihe. kendinden önce ölen dört kız kardeşinin ardından yaşaması umuduyla ona yaşar adı verilir. babası belediye kantarcısı kadri efendi’dir, annesi tatar asıllı bir kadın olan kaya hanım. bu adı beğenmeyen kadri efendi ona eda ismini koyar. zavallı kaya hanım, beş kız doğurduktan sonra 1886 yılında, 25 yaşında hayata veda eder. annesinin ölümüyle bu viranede onlardan başka iki kişi daha kalır. kötürüm ve zalim bir amca ile titiz ve geçimsiz bir teyze.
“silivrikapı’nın fakir bir sokağında, fırtınanın çatıları titrettiği bir kış gecesinde doğmuşum. doğduğum gece evimizde damla gaz yokmuş! annemi altı yaşımda kaybettim. dört kızı ölmüş bir ailenin tek kızı idim. yoksulluk içerisinde büyüdüm. ailemiz belediyede kantar memuru olan babam sarhoş kadri efendi, kötürüm ve yaşlı bir amca ile zalim bir teyzeden oluşuyordu.”
tıfl iken sabr ü sebat ta’lim ederdi gûşuma
salladıkça mehd-i aşkta dâye-i sevdâ beni *1
biraz teyzeden bahsetmek gerekir. zira yaşar’a ilk edebi dersler bu çileli kadından gelir. kendisi genç yaşta karşılıksız bir aşkı kalbine gömen bu kadın, nezihe’ye aşk şiirleri ve hikâyeleri anlatıp durur. nezihe’nin sanatla ilişkisini başlatan kişi teyzesidir. tabii hüzünle ve acıyla dolu bir sanat. bu neden önemlidir, çünkü nezihe burada kalmaz ve sanatın toplumcu yanına da geçer.
“teyzem cahil, fakat hassas bir kadındı. annemin ölümünden sonra kalbimin bütün muhabbetini ona vermiştim. geceleri onun kadit dizlerine başım koyarak dinlediğim masallar, ufku teha-yyül ve tahassürümün açılmasına hayli yardım etmiştir.”
yaşar nezihe’nin okul zamanı gelir, ancak babası okumasına karşıdır. küçük kız kendi başına okula gider. hoca hanıma der ki: “ben öksüzüm beni de okutun.” sınıf arkadaşları ona “kendi gelen” adını takarlar. babası okula gider ve yaşar nezihe’yi döverek okuldan alır, sonra da evden kovar. bunun üzerine bir komşusuna sığınan yaşar nezihe, bir yandan çalışıp bir yandan da okur. bu bir yıl kadar sürer, ki bütün tahsili budur.
“mahalle mektebine gizlice başladım. babam işitmiş, ‘bâbı-âli’ye kâtip mi olacaksın?’ diye saçlarımdan sürükledi ve evden kovdu! vefâlı bir komşuya sığındım. içimdeki okuma hırsını yenemiyordum. beş param yoktu. dere kenarlarında papatya, ebegümeci tohumları toplayarak aktarlara satardım. kazancımın 40 parasını hoca hanıma, 40 parasını kalfaya verirdim. gördüğüm bütün tahsil budur.”
yıl 1896. babası sokaktan geçen birini, hilmi çavuş’u gösterir yaşar nezihe’ye. “seni ona vereceğim” der. karakolun önünden geçer arada bir yaşar nezihe. birkaç kez göz göze gelir hilmi’yle. bir gün bohçacı kadın bir mektup getirir hilmi’den, “gonca dehanım, muhabbetli sultanım” diye başlayan bir mektup. alacağı yüzlerce mektubun yanında bu ilk mektubun yeri bir başka olacaktır yaşar nezihe için. mektuplaşıp dururlar, ancak hilmi’ye kavuşamaz.
babasını arzusuyla evlendiği ilk kocası atıf zahir, 27 yaş büyüktür yaşar nezihe’den. yaşar nezihe’yi çocuğu olmuyor diye boşayan bu adam, önceki üç evliliğinden de çocuk sahibi olamamıştır. yaşar nezihe’nin ikinci kocası mehmet fevzi bey’dir. altı yıllık evliliklerinde altı ay kadar ancak beraber olurlar. üç çocukları olur ve suat ile sedat gıdasızlıktan ölür. mehmet fevzi karısını terk eder. yaşar nezihe, beş yıl sonra bir haber alır kendisinden.
“ağır hasta imiş, beni evine çağırıyordu. hiç titremeden gittim. karyolasında son dakikalarını yaşıyordu. benim elimden bir yudum su istedi. arzusunu hemen yerine getirdim. suyu içtikten sonra yaşlı gözlerle; ‘beni affet nezihe’ dedi. beynimde, beş yıllık sürünmenin, onun yüzünden fidan gibi iki çocuğumu kaybetmenin tartışmasını yaptım. çektiğim acılarla nasırlaşmış kalbimin son cevabını verdim: ‘affedemem...’ üç saniye sonra gözlerini kapadı. avucumun içindeki eli buz gibi soğudu, ölmüştü.”
üçüncü evliliği ancak elli gün sürmüştür. hikâyeci, gazeteci ve tahrirat kâtibi yusuf niyazi bey’dir üçüncü kocası. alır cide’ye götürür yaşar nezihe’yi. iki karısı vardır orada, onları da getirir eve. dayanamaz yaşar nezihe bu ayıba. istanbul’a döner ve boşanmak için mahkemeye başvurur. yusuf niyazi’nin direnmesine rağmen boşanır da. boşansalar da mektuplaşırlar, yusuf niyazi tekrar evlenebilmek için dil döker sürekli mektuplarında.
ben ne firkatten ne mihnetten şikâyet eylerim
fikr-i ferdâdır hayâtımdan beni bizâr eden *2
bu arada kazancını yazma bilmeyenlere mektup yazarak ve biçki dikiş işleriyle sağlar. ve bir yandan da oğlu vedat’ı okutur.
bin sekiz yüzlü yıllar için düşünüldüğünde yaşar nezihe hep ilerici bir tavır almıştır. geçimini hep kendi sağlamış, kumalığı reddetmiş, bu yüzden üçüncü evliğini sona erdirme cesaretini göstermiştir. o dönem için bu oldukça yürekli bir tavırdır. soyadı kanunu çıkınca “bükülmez” soyadını alarak kendine olan inancını da gösterir aslında.
tüm bu çabalamanın kolay geçmediğinin en önemli göstergesi, iki defa intihara teşebbüs etmesidir. hayatında da şiirinde de direngen bu kadın, toplumcu gerçekçi şiirin ilk örneklerini vermiştir. tuhaftır ki kendisinden yayınlanmak için istenen şiirleri genelde acı, aşk, keder dolu olanlarıdır. bugün bile kendisinden verilen örneklerde bu tarz şiirleri öne çıkartılır.
“edebiyatı, şiiri, hele aruzla şiir yazmayı kendi kendime öğrendim. eski zaman dergilerinde en çok benim şiirlerim yayınlanırdı. bunların tümü yaşlı, dertli ve acılı şeylerdir. bestelenen bir iki şarkım vardır ki, meyhanelere devam eden, mutsuz kişileri ağlatırdı!”
terakki gazetesinde 1901 yılında yazmaya başlamıştır. hanımlara mahsus gazete’nin sürekli yazarlarındandır. sabah, menekşe, kadın yolu ve kadınlar dünyası gibi dergilerde de şiirleri çıkar. ilk kitabı 1913 yılında bir deste menekşe adıyla yayımlanır. onu acıların şairi olarak tanıtan feryatlarım adlı şiir kitabı 1924 yılında yayımlanır. nevsal adlı yayında kısa biyografisi, akşam ve tanin gazetelerinde yaşamıyla ilgili yazılar çıkar.
kadın olmanın zor olduğu bir dönemde, bir de “en iyi erkeklerin yaptığı iş”e el atmak onun sümen altı edilmesi için önemli bir neden görülebilir tabii.
döneminin erkek şairleri hatırlanır ve öne çıkarken onun bu denli yok sayılması, günlük ilişkilerle ya da sıradan tesadüflerle açıklanamaz. erkek egemen sistemin her alana yayılışı, özellikle sanat gibi kendini “özgürlük, eşitlik” üzerinden tanımlayan bir alanda da baskın oluşu tekrar tekrar tartışılmalıdır. tabii dışlanan bu kadının ve kadınların edebiyattaki yerini onu dışlayan biz erkeklerin tartışması da bir başka ezme yöntemi oluşturabilir.
amele cemiyeti’ne üye olan, devrimci şiirler kaleme alan, toplumsal olaylarla ilgili yazılar yazan yaşar nezihe, devleti açık ve alaycı bir dille eleştirir. devletin karşısında yer aldığı için kovuşturmaya uğrar, hakkında iftiralar çıkarılır, karalamalar yapılır. o hiçbir zaman kadın duruşundan taviz vermez. her zaman ayakları üstünde durmayı bilmiş bu kadın, yaptığı belki de zorlandığı üç evliliğinde de evlilik kurumunun sınırlarına mahkûm kalmayarak feminist bir tavır sergiler. hep kendine inanır, hayatı onu götürdüğü yere kadar yaşar.
“kapanmış işte, hudanın da babı merhameti
geçer şu ziri zemine, dua nedir bilmem”
tabii bu denli bir bilinci bu kadar kısa bir eğitimle nasıl oluşturduğu araştırılması gereken önemli bir noktadır. bazı antolojilerde 1934’lerde öldüğü söylenerek, yaşadığı zamanın bile çok görülen yaşar nezihe için biz de ölüm tarihini vermeyerek çubuğu öbür tarafa büküyoruz. yaşar nezihe ölmedi diyoruz. onu görmek isteyenler, 17 ocak akşamları uzaklara değil, şehremini’ye gidip baruthane sokağı’nda gezinirken onu bulabilirler. şanslıysanız bir iki dize de mırıldanacaktır size bu yürekli kadın.
*1 aşk dadısı çocukken beni aşk beşiğinde salladıkça,
kulağıma sabır ve irade gücünü okurdu.
*2 ben ne ayrılıktan, ne sıkıntıdan şikâyetçiyim,
beni hayatımdan usandıran yarın düşüncesidir.
eren osmanağaoğlu / 2009/
http://artalan.blogcu.com/…sar-nezihe-hanim/5533394
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap