• az,kaliteli üretim.bol yedek parça.
  • alman felsefesi, diğer ülkelerin aksine din ağırlıklı değil, bilakis hak adalet ve sosyal sınıflar konusuna yoğunlaşmıştır.. orta çağı kiliseleri ve o zamanki din etkisini düşününce, hastalıkların bile sadece kilisede ya da manastırda tedavi edildiği bi çağdan bahsediyoruz, almanların oturup hak ve adalete kafa yormaları hakikaten bu adamların, şu an bulundukları yerde olmalarının tesadüfi olmadığını gösteriyo..

    hayatımda çok isterdim ki mülkiye okuyim, siyasi konuşmalara gireyim.. diyebilirim ki paralel evrende yapmak istediğim tek şey bu olurdu.. günüm teorilerle, ideolojilerle geçsin.. sosyoloji okuyayım, halkları tarihi bileyim.. kim bilir nası bi derinliktir, onlar dünyaya nası farklı bakıyolardır..

    fakat olmadı.. bana da, alman felsefesini aklım ve kelime haznem yettiğince sınıflandırıp, kaba taslak şölece bi okumak kaldı.. diyebilirim ki, hayatımda kimseyle alman felsefesi konuşmadım.. çünkü, adamların bahsettiği konular hiç hayatımda rol oynamadı..

    mesela hiç bi zaman, hegelin kati idelizminin alman felsefesinden çaldıklarını anlatamadım çünkü kimsenin sikinde değildi.. kimseye, feuerbachın metaryalizmindeki mümkün etkinin kendisinin psikoloji ve antrpoloji okuması olduğundan şüphelendiğimi söyleyemedim..

    ve işin komik yanı ne biliyo muusunuz 15 senedir alman ekolünün içindeyim ! sonra oturup düşündüm.. neden metaryalizm, idealizm, sosyalizm ve sonu gelmeyen binlerce izm'i bulmuş adamların günlük hayatta hem de uni. öğrencileri arasında kendilerine yer bulamadıklarını..

    çünkü adamlar hayatı anlatmışlardı.. kimse oturup idealizmi eleştirrken hegeli kullanmıcaktı artık.. çünkü zaten idealizmin mümkünatının olmadığı herkesçe biliniyodu.. kimse, kantın haklı kim dilemmasını okumaya gerek duymadı.. çünkü en basitinden bir çocuğun bile farkında olduğu, o sınıftaki kimin daha pahalı ayakkabsının olduğu gerçeği tam da hakkın disturbutif mi kommunatif mi dağıtılmasıyla alakalıydı.. kimsenin 2. dünya savaşındaki nazi felsefesini anlamaya ihtiyacı yoktu çünkü, herkes içten içe milliyetçiliğin alt sınıfın tutunacak başka bir ait olduğu grup ol(a)madığından olduğunu farketmiştit artık..

    kısaca, alman felsefesi bize hayatı öğretti.. adamlar, bize hayatı ve nası işlediğini anlattılar.. buldukları teoriler, insan temelliydi.. almanların yaptığı her makina gibi, süsten püsten uzak ama mutlak bi amaca hizmet eden düşüncelerdi.. sadece, 'ayrıcalıklı sınıfın' okuyabildiği o dönemlerde, babalarının paralarıyla, kendi aralarında hiç bi sike derman olmayan konularda oturup ahkam kesmemişlerdi adamlar.. bizzat insanları, bizzat onların doğasını anlamaya çalışmılardı.. az buçuk felsefe okuyan herkes, bu sadeliğin ve gündelik konular kavramlar üstüne dsüşünmenin felsefe raconunda nasıl 'aşağılık' bişi olduğunu bilir.. o yüzdendir freud bi çok kaynakta tıpçı değil, bir filozof kimliğiyle yer alır.. o yüzdendir ki, alman ekolunde bi çok 'felsefecinin' aslında felsefe okumadığını görürsünüz.. çoğu hukukçudur.. çünkü felsefe, bi çok dalın alt kümesinde vardır.. tıbbın felsefesi vardır misal, sanatın, mühendisliğin, sosyolojinin.. felsefe bir dal değil sadece, her alanın bir alt dalıdır.. o kadar felsefeyle yaşar alman aydınları yani ister filozof olsun ister olmasın..

    ve işte, almanların taa o zamanlardan avrupada hakim olan 4 temel bilim vardır, bunları okumadan doktor da olamazsınız, avukat da, tüccar da diyen katı eğitim sistemleri ( ki o 4 temel bilim de astroloji, teoloji, adalet ve felsefedir) şu an karşımızda, alman felsefesi olarak durmakta..

    kafayı dinle bozmamış, felsefeyi 'laklaklak -izm laklaklak -izm' yörüngesinden çıkarıp, pratik yaşama bişiler katan bi araç haline getiren filozoflar.. işte budur alman felsefesi.. her alman ürünü ve insanı gibi, kullanışlı ve yaptı mı boşuna yapmayandır.. keşke imkan olsa, herkes bi kere eline alıp en azından bi kaç alman düşünürü okusa.. o kadar hayattan ve o kadar mantıklı ki..

    oysa niçe ve şopenauvur dan ibaret sanılıp basitleşiyor.. değerini yitiriyor.. feuerbach mutluluk eğilimini insanın kendisinin kısıtladığını açıklamış.. ve nihayetinde şıunu demiş, insan mutluluğunu kısıtlar çünkü her şey gibi mutluluk veren eylemlerin de zararı vardır.. o halde, yaşamın tek amacı mutluluk olamaz.. zira insan kendi mutluluğnu kısıtlamakla hükümlüdür yaşamını idare ettirebilmesi için..

    işte bu gerçekçiliğe karşılık, etrafta 'mutluluk' satan ve 'tek isteğim mutlu olman:( ' diyen kocamaaan bi dünya.. otur bi düşün oysa yarram, acaba mutluluk nedir bi şart mıdır.. alman felsefesi yorar, bozar ve en kötüsü gerçeklere ayar adam.. o saatten sora, kihkihkih mutluluk sevgi hmmmfss diyen biri olmaz..olamaz..
  • bir fransız, bir ingiliz, bir alman develer üzerine bir inceleme yapmakla görevlendirilmişler.

    fransız hemen jardin des plantes'taki hayvanat bahçesine gitmiş, orada bir yarım saat geçirmiş, görevliyle görüşmüş, deveye ekmek atmış, şemsiyesinin ucuyla hayvanı dürtüklemiş, sonra eve dönüp günlüğünün bir sayfasını renkli ve nükteli izlenimlerle doldurmuş.

    ingiliz çay takımlarını ve rahat kamp malzemelerini yüklenip doğu ülkelerine çadır kurmaya gitmiş ve bu diyarlarda iki üç yıllık vakit geçirdikten sonra ne düzeni ne sonucu olan ama büyük belgesel değere sahip olgularla dolup taşan koca bir ciltle geri dönmüş.

    alman'a gelince, fransız'daki havailik ve ingilizdeki genel fikir yoksunluğu karşısında büyük bir horgörüyle dolan alman bir odaya kapanmış ve birkaç ciltlik bir kitap kaleme almış:
    "benlik kavrayışından çıkarılmış develik fikri"
  • stefan zweig, nietzsche üzerine yazdığı bir yazısında nietzsche'yi diğer alman düşünürlerden ayırarak alman felsefesiyle ilgili şunları yazmıştır:

    "ımmanuel kant, bilgi ile nikahlı karısıyla yaşar gibidir, onu aynı düşünce yatağında kırk yıl uyutur ve onunla felsefi sistemlerin bütün alman sülalesini dünyaya getirir ki bunların da torunları bugün bile bizim burjuva dünyamızda yaşamaktadır. kant'ın hakikate karşı ilişkisi mutlak monogramdır ve keza bütün düşünsel oğulları schelling, fichte, hegel ve schopenhauer'in de öyle. onları felsefeye iten şey, hiç olağanüstü olmayan, yüksek bir düzen isteği, düşüncenin disipline edilmesine hayatın düzenli bir yapılanmasına karşı tam bir alman usulü uzmanca ve somut istektir. onlarda bir hakikat aşkı vardır, içten, sürekli, iyiden iyiye sağlam bir sevgi: ama bu sevgide cinsellik bütünüyle eksiktir, eritme ve kendini eritmeye yönelik o alevli hırs; onlar hakikati karıları gibi görürler, ölüm saatine kadar yanlarından ayırmadıkları ve hiç aldatmadıkları emin bir varlıkları. bu yüzden de onların hakikate karşı bağlarında biraz evcil, biraz idareli bir şey vardır. hep ve gerçekten onlardan her biri ev ocak sahibi olmuştur: kesin bir sistem yani. ve bu kendi bölgelerini, kaosun dünya kadar eski balta girmemiş ormanından insanlık için elde ettikleri düşüncenin fethedilmiş tarlasını tırmık ve sabanla ustaca işlemişlerdir. özenle genişletmişlerdir bilgilerinin sınırlarını, devrin kültürüne doğru ve çabayla, alın teriyle çoğaltırlar düşünce meyvesini."

    zweig'a göre nietzsche bu geleneğin karşısındadır. ona göre nietzsche'nin bilme tutkusu, bambaşka bir mizaçtan, duygunun tamamıyla karşıt bir dünyasından gelir. onun hakikate karşı tutumu düpedüz şeytani, soluk soluğa, sinirleri tüketen, merak dolu bir hazdır ki asla doymaz, yorulmaz, herhangi bir sonuçta durmayan ve her türlü cevabın ardında tekrar tekrar ve sabırsızca ve bir türlü uslanmadan soru sorar. hiçbir zaman bir bilgiyi sürekli olarak benimseyip onu nikahlı karısı yapmaz, bir "sistem" bir "öğreti" haline sokmaz. hepsi onu kendine çeker ama hiçbiri onu tutamaz. hep bir arayış ve kovalama içindededir nietzsche.
  • felsefe değil, disiplin ve mühendislik geçerlidir. belki de bunlar onların felsefeleridir.
  • felsefenin en etkili okuludur. okulun hocaları :

    (bkz: leibniz) 1649-1716
    (bkz: christian wolff) 1679-1754
    (bkz: immanuel kant) 1724-1804
    (bkz: fichte) 1770-1814
    (bkz: hegel) 1770-1831
    (bkz: friedrich wilhelm joseph von schelling) 1775-1854
    (bkz: schopenhauer) 1788-1860
    (bkz: feuerbach) 1804-1872
    (bkz: karl marx) 1818-1883
    (bkz: nietzsche) 1844-1900
    (bkz: husserl) 1859-1938
    (bkz: max weber) 1864-1920
    (bkz: albert schweitzer) 1875-1965
    (bkz: heidegger) 1889-1976
    (bkz: max horkheimer) 1895-1973
    (bkz: hans georg gadamer) 1900-2002
    (bkz: adorno) 1903-1969
    (bkz: hannah arendt) 1906-1975
    (bkz: jürgen habermas) 1929-
  • tümden gelimci, idealist, hayalperest düşünce ekolü. bireysel ve toplumsal yıkıma sebep olacak ideolojiler üretmişlerdir.

    (bkz: marx)
    (bkz: engels)
    (bkz: nietzsche)
    (bkz: hitler)
  • patates yiyerek satılan felsefe cakasıdır. alman filozoflar tarafından ekilen fikirler topraktan bitmiş gibi yetişir. yeri, ufak bir çabayla eşeleyince çıkarılan yer bitkisiyle yapılan aydınlanmış patates sulusu. 7 milyarlık nufusu doyuracak kadar nişastalı öğretiler barındırır. aman canım burjuva bilincini doyuracak kadar aydınlatılmış bir akademik konseptte bir mönü olsunda, millet işine gücüne baksın bir yandan. kant usulü patates tavasıyla zihni guruldayan sefil bir topluma ziyafet ayarında bir sofra kurabilirsiniz. şu almanlar yok mu felsefeleri bile 1.kalite kendi yerli ve dandik beynimizi zorlayıp 3. sınıf fikirler üretmekle neden uğraşalım ki.
hesabın var mı? giriş yap