• bana göre iki sebebi vardir:

    1) türkiye'nin ilerledigi yanilgisi. euro kazandiklari icin almancilarin türkiye'de alim gücleri yüksektir, daha fazla seye erisebilirler. bu sebepten türkiye'de yasayanlarin da refah seviyelerinin yükseldigini sanarlar. halbu ki millet ac.

    2) sosyal statü. almanya'da paralari olsa dahi adam yerine konmazlar, 2. sinif vatandas muamelesi görürler. bu sebepten türkiye onlara ilac gibi gelir, cünkü türkiye'de paran varsan adamsindir. havaalanina indikleri andaki yürüyüslerindeki ve konusmalarindaki degisimden bunu kolayca anlayabilirsiniz.
  • yaşadıkları yerde daha fazla türk görmek istemedikleri için olabilir.
  • gecen hafta imzalanan varlik bildirimi yasasindan sonra hizla degisecek bu aşklari.

    yeni imzalanan anlasmaya gore turkiyede mal varligi (para, gayrimenkul) bulunan gurbetcilere hicbir sosyal yardim verilmeyecek artik.

    son 10 yildaki verilenlerin faiziyle geri alinmasi da konusuluyor hatta. gurbetciler acayip tutuşmuş durumda. hatta bankaci kuzenimle gunduz konustugumda 10 gundur almanyadaki musterilerin apartopar trye gelip paralari cektiklerini soyluyor.

    anlastmanin icerigi de şu; turkiyedeki kurumlar gurbetcilerin mal varliklarini talep edildigi takdirde yurtdisina bildirmekle yukumluler. abd ile zaten vardi bu. artik avrupadaki 7 ulke ile de var:))
  • türkiye’deki akrabalarının almanya’ya akın etmelerini engellemektir. zaten bunlar hep almanya’da nekadar zor yaşadıklarını da anlatırlar.
  • bence iki sebebi var:

    1) euro'nun türkiye'deki alım gücü çok yüksek olduğundan, herşey onlara çok ucuz gelir. bu ucuzluğu, türkiye'nin ekonomik olarak iyi durumda olması şeklinde algılarlar. hep '' almanya'da çok pahalı herşey, türkiye ne güzel çok ucuz'' derler. (cebine yüz dolar koyup krallar gibi yaşayabileceğin bir sürü üçüncü dünya ülkesi var. bu durum bu ülkelerin iyi bir ekonomiye sahip olduğunu mu gösterir).

    2) yaşadıkları ülkeye, kültüre bir türlü adapte olamadıklarından ya da olmaya çalışmadıklarından dolayı kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak görürler (gerçekte öyle olmasa da). bu eziklik hissinden dolayı, anavatanlarını, kültürlerini öven her türlü popülist söylemi hoş karşılarlar. türkiye'yi yönetenler de bu tür söylemlerin tillahını yaptığından, onları kahraman olarak görürler.
  • murat özün abimizin videolarından birinde bu konuyla ilgili şahane bir bölüm: izleyelim
  • kendilerini ezik hissetmeleri çünkü, sosyal ve kültürel sıçramayı başaramadıkları ve türkiye'de bu durumları farkedilmediğinden (yüzde 50'lik kesim) elbette övecekler. orada doğup iyi eğitimden geçen ve kariyer sahibi almancılarda bu durum söz konusu değildir.
  • (bkz: kültürel şizofreni)
    alman halkı ikinci dünya savaşından sonra faşizmin ne kadar yıkıcı bir olgu olduğunu bilinç düzeyinde anlamış olsa dahi, içten içe nazizm'in sunduğu üstün ırk fantazisini asla bir kenara bırakamamıştır. tam da böyle bir toplumsal psikolojik ortamda ülkeye yabancı işçiler akın etmeye başlamış, fabrikalarda savaşta kaybedilen babaların, kocaların, abilerin yerini başka bir dil konuşan başka bir tanrıya inanan, başka türlü oturup kalkan adamlar almış. ilk başta ailelerini getirmeleri yasak olduğu için bu erkek iş gücü kısa bir süre sonra ideal alman erkek imgesini tehdit eder hale gelmiş ve kültürel anlamda dışlanmış, ezilmiş ve aşağılanmış. günlük yaşamın mikrofaşizmine sürekli maruz kalan ilk kuşak gurbetçiler tepki olarak içlerine kapanmışlar, alman toplumundan izole göçmen gettoları oluşturmuşlar ve kırk metrekare evlerinde kendi iç toplumsal çelişkilerini çözmeye çalışmışlar. bu ikinci kuşak gurbetçilere aile içi baskı, din, dil, eş seçimi gibi temel unsurlarda sürekli bir gerilim ve kopuş olarak yansımış.

    iki almanya'nın birleşmesi sonrasında fakir kalan eski doğu alman bölgelerden gelen göçmenlere karşı düşmanlık dalgası paradoksal biçimde neonazizmi körüklemiş, göçmenlerin geriye dönmelerini talep eden toplumsal bir tepkiye dönüşmüş. yeni kuşak almanlar ve türkler küreselleşme akımının da etkisiyle daha dışa dönük, açık görüşlü ve özgürlükçü ifadeyi ideal olarak benimsemiş görünseler de önceki kuşakların oluşturduğu çelişkileri aşamamış, özellikle 11 eylül sonrası ortaya çıkan islam karşıtı dalganın da etkisiyle yeniden aynı polarize toplumsal olguyla başbaşa kalmışlardır.

    benzer süreçlerden geçen avrupa'daki gurbetçilerin genelinde bu dönemde ortaya çıkan memleketi aşırı yüceltme daha farklı bir karakter göstermeye başlamış. özellikle bağışlar yoluyla siyasi projelerine kaynak sağlayan milli görüş ve akp'nin sembolik islami öğeleri bir sömürü aracı olarak gittikçe daha yoğun kullanmasının da etkisiyle türkiye'deki siyasi islam iktidarı gurbetçiler için kimliksel bir öğe haline gelmiş. bir anlamda gurbetçiler dişlerinden tırnaklarından artırdıkları bağışlar yoluyla reel yaşamlarından ödün verip kendi memleketlerinde bir hayali kurmaya çalışmış hatta bitmek tükenmek bilmeyen yolsuzluklara rağmen bu çabayı neredeyse saplantılı dinsel bir amaca dönüştürmüşler.

    bugün avrupa'daki türklerin reel ekonomik yaşamlarında avrupa'nın sunduğu toplumsal ve ekonomik şartların sağladığı refahtan son damlasına kadar faydalanırken, türkiye'deki baskıcı protofaşist siyaseti savunmalarının sebebi de bu kültürel şizofreninin bir sonucudur.
  • pek çoğunun asıl gelirinin türkiye'den olması (banka faizi+mülklerin kirası, özellikle ilçelerde ev sahipleri genelde almanya'dadır), bunların gelirinin akp politikaları sayesinde yüksek olmasıdır. lakin son bilgi paylaşımı antlaşması ile aldıkları sosyal yardımlar, faiziye geri istendiğinde gene böyle övecekler mi bakalım?
  • olum ben de almancı olsam ben de överim. bana giren çıkan yok nasıl olsa...
hesabın var mı? giriş yap