• 27 ekim'de yunanistan'da gosterime girmesi planlanan giorgos lanthimos'un yeni filmi. methiyeler duzulen kynodontas'tan sonra ne gelecegi merak konusu.
  • teaser'ı yayımlanmıştır. heyecanla beklemedeyiz:

    http://youtu.be/qyjbwojtuda

    bu arada filmin uluslarası adı "alps" sanıyorum.
  • giorgos lanthimos'un muhtemelen yine aklımızı alacağı yepisyeni filmi.
    allah'ım sen bizi koru.
  • 31. uluslararası istanbul film festivali kapsamında gösterilecek olan giorgos lanthimos filmi.
  • 31. uluslararası istanbul film festivalinde merakla ve büyük heyecanla bekledigim tek film.
  • yunanistan'ın gözde yönetmenlerinden giorgos lanthimos'un 31. uluslararası istanbul film festivalinde gösterilecek olan ve benim dehşet bir merakla beklediğim 4. uzun metraj filmi.

    bu adamın kafa yapısı çok acayip usta. ensenden içeri bir hamamböceği bırakılmış gibi rahatsız edici bir eleştrisi , bir etkileyiciliği var.

    bir de benim anlamadığım resmi kayıtlarda adamın 4. uzun metrajı olarak gözükürken (mesela) istanbul film festivali kitapçığında 2. filmi olarak sunulmuş. dogtooth dünya çapında tanındığından dolayı mı ilk film olarak nitelendiriliyor anlamadım gitti.
  • giorgos lanthimosun kinetta ve kynodontastan sonraki üçüncü uzun metrajıdır.
  • 31. istanbul film festivalinde izledigim en iyi film, ayrıca bu sene izledigim bir dolu film içinden de en güzeli. giorgos lanthimos beni şaşırtmadı. dogtooth'tan sonra kendisine hayran kalmıştım, alplerde bu artabileceginin en max. arttı.

    bir hemşire, bir spor hocası, onun ögrencisi ve yanlarında çalışan bir adam. bir grup kurar. adını alpler koyar ( ki adının alpler olmasının o kadar zekice bir açıklaması var ki) bu grup, öyle basit bir grup degil, ölen insanların yerine geçerek yakınlarının acılarını dindirmek üzere kurulu. ve baş karakterlerden hemşire olanıyla başka birinin yerine geçmenin ne gibi sonuçlar doguracagını, nasıl içsel çatışmalar kuracagını film bize mükemmel bir biçimde gösteriyor. ayrıca filmin açılış ve kapanış sahnelerinin süper oldugunu belirtmek isterim. giorgos lanthimos gelecegin en iyi yönetmenlerinden biri olacak gözümde, müthiş bir anlatım, görsellik ve kafa yapısı var kendisinde.

    filmin gösterimine geldiklerini görünce, (diger senarist) (bkz: efthymis filippou) sevinçten delirdim resmen, çok büyük bir şanstı benim için. genelde en çok sorulan dogtooth kıyaslamasıydı ki bence alakası bile yoktu, ancak şunu da belirtmeliyim dogtooth kişisel fikrimce hep en iyisi olarak kalıcak. efthymis filippou'nun anlattıgına göre birgün evinin önünde bir ilan görmüş, "her ihtiyacınızı karşılar kimi istiyorsanız onun yerine geçebilirim." fikir buradan çıkmış. lanthimos'un dedigine göre bazı ülkelerde böyle servisler bile varmış. ama lanthimos kadar mükemmel anlatabilir miydi başka biri, hiç sanmıyorum. gidin, izleyin ve lanthimos sinemasını tanıyın.
  • bugün bir kez daha toplucanak izlediğimiz ve benim milyonlarca kez izlemekten bıkmayacağım bir giorgos lanthimos filmidir.

    filmin alt metni çok dolu. bireysel sıkıntılar ile ilgili çok güzel anlatılara sahip.

    --- spoiler ---

    başkalarının hayatı. hayatta bize biçilen roller. başka hayatlara dahil olma ihtiyacı.

    jimnastik hocası karakteri.
    başkalarının yerine geçmekten müthiş bir haz alıyor. kör kadının kocası rolü onun için çok eğlenceli. onu öpmek. ona hikaye anlatmak. bunları anlatırken ki ses tonuyla bunu çok güzel vermiş. filmin ilerleyen sahnelerinde başkalarının yerine geçen bir gruptan olsa da hayatında birinin eksikliğini yaşar (19 senedir gittiği berber) ve artık kendisi bir müşteri olur ve kendi acısını başkalarına yamamaya çalışır.

    ambulans şöförü karakteri.
    alpler grubunun lideridir. kendinde lider vasfı görür ve gruba hep müdahele etme gereği duyar. kendine alp dağlarının en büyüğünün ismi olan 'mont blanc' lakabını koyar. tekrar izlediğimde dikkatimi çeken husus ve kafama takılan bir soru vardı. bu adamın ne işi vardı böyle bir grupta. kendisi de tanımladığı insanlar gibi boşluklara sahipti. hemşire ile aralarında geçen "kupa" muhabbetleri çok anlamlıydı. sahip olduğu kendi eşyasını kullanmaktansa sürekli "senin kupanı kullanmamda bir sakınca yok değil mi?" diye soruyordu. başkalarının malı kendi gözünüzde kutsal bir objedir düşüncesini çok güzel veriyordu. aynı zamanda alpler grubunun mottosu da buydu zaten. başkalarının hayatında kutsal birer objeye dönüşmek. başkalarının rollerini oynamak.

    jimnastikçi kız karakteri. nam-ı diğer minik.
    filmin giriş ve final kısmı sinematik anlamda bir klasiktir. başladığı sahne ile biten filmler bir döngüyü tamamlar gibidir. bu döngüyü bu karakterin klasik bir müzikte ritm jimnastiği yapmasıyla başlar ve sürekli hayalini kurduğu pop müzikle dans etmekle son bulur. bu karakter filmin en önemli parçalarından biridir. alpler grubu bu kıza sürekli roller biçer. hiç birini beceremez. söylemesi gereken cümleleri adam akıllı kuramaz. 'mont blanc' tarafından sürekli cezalandırılır. hayatta en ufak başarı elde edememenin verdiği acıyla filmin bir yerinde kendini asmaya yeltenir. başkalarının hayatları bile olsa başarısızlık ona çok büyük acılar verir. filmin sonunda yalnızca pop müzik ile güzel dans edebilmenin onu mutlu etmesi "kendi hayatınızdaki en ufak başarılarla mutlu olunabileceğini" çok iyi veriyordu ve aslında başkalarının hayatına bakmayı kesmemizi çok iyi betimliyordu ki bu da filmin mottolorundan biriydi.

    hemşire karakteri. ana karakterimiz.
    bu karakter hakkında bildiğimiz tek şey hemşire olduğu ve sadece babasıyla yaşadığıdır. ona hayatın biçtiği rol gün içerisinde babasına belli saatlerde göz damlaları sıkmak. kendi hayatı o kadar sıkıcı gelmektedir ki alpler grubunun ona biçtiği "rol oynama" ritüeline müthiş bir şekilde takıntılı. tenisçi kızın ölümünü gruptan saklayarak bu rolü kendine biçmiş ve o aileye kendi ailesiymiş gibi deli gibi bağlanması olağanüstüydü. diğer oynadığı rollerin yanında duygu dolu mimiklerle oynadığı (bunun lanthimos'un bilerek yaptığını düşünüyorum) tek hayattı tenisçi kız. 'mont blanc' tarafından bu sırrının ortaya çıkmasıyla o ''alternatif hayat'' kızın elinden alınır. hemşire karakteri burada delirmeye başlar. günlük hayatta bile öyle bize biçilen görevler , başkalarına ait hayatları kaybettiğimizde o kadar derin bir boşluk içine düşeriz ki kendi hayatımızı bile yaşamaktan aciz oluruz. nitekim hemşire karakteri de filmin sonlarında bir histeri krizlerine giriyordu.

    babasını baştan çıkarıp annesinin rolüne bürünmeye çalışıyordu.
    babasının dans eşiyle sosyopat bir şekilde dans etmesiyle babasının rolüne bürünmeye çalışıyordu.
    tenisçi kızın sevgilisini çalışmadığı saatler evine davet ederek tenisçi kızın hayatından vazgeçemediğini ve ona gittikçe büründüğünü görüyorduk.
    atıldıktan sonra bile tenisçinin ailesinin evine zorla hırsız gibi girip rolünü oynamaya devam ediyordu.

    bu detaylarla birlikte bu filmi ilk izlediğimde 3 gün kendime gelememiştim.

    --- spoiler ---

    hayata dair en ufak şüphelerde tekrar tekrar izlenmesi gereken gerçek bir başyapıt. bugün dost meclisi tarafından saatlerce bahsettiğimiz gibi bu yunan sineması şu ana kadar yapılmış en yeni ve farklı şey.

    giorgos lanthimos'dan bu başarının devamını diliyoruz.
  • iyi sinemanın bütçe ve prodüksiyondan önce iyi bir fikir ve yaratıcılıkla mümkün olduğunu birkez daha kanıtlamış film. kynodontas'tan sonra çıtayı hiç düşürmemiş lanthimos, hatta oldukça yukarı taşımış..
hesabın var mı? giriş yap