• filmin anlatımı, tipik hollwood tarzı nasılsa onun tam tersidir. genelde hollywood'da bu tip karakterler sıfırdan başlayıp kısa süre içinde inanılmaz yükselen, yaptığı işlerle insanları şoke eden sıradışı insanlar olur ama amator'deki filip mosz karakteri, aşırılıkları olmayan, kendi halinde, aslında sıradan bir insandır. yaptığı işler ve kendisi hakkındaki kanı, başarılı ve yetenekli ancak henuz daha yolun başında ve çok eksiği var şeklindedir. zaten olası yönetmenlik kariyerinin daha başında kendisiyle hesaplaşırken film biter ama bu kadar gerçek ve tutarlı bir anlatım nasıl olduysa fazlasıyla sıradışıdır.
  • --- spoiler ---

    "...sonra fark ettim ki, dünyada huzur ve sükûnetten daha değerli şeyler varmış"

    --- spoiler ---
  • sinema aşkını en iyi anlatan filmdir. bu tutku öylesine ele geçirir ki karakteri artık hayatını yaşayamaz olur.

    --- spoiler ---

    karısı giderken arkasından hala elleriyle kadraja alması, o anı bile yaşayamadan filme almayı düşünmek zorunda kalması gerçekten inanılmazdır. öyle bir tutku haline gelmiştir ki, sinema artık tamamen ele geçirmiştir benliğini.
    --- spoiler ---
  • kieslowskinin kaderciliğini de "ne tesadüf"çülüğünü de en güzel anlatan filmdir bana göre.ama bu teadüfler alışılanın aksine ivmeli bir yükseliş yerine düşüşe sebep olurken,biz de seyrederiz.

    sevdiği karısıyla ve yeni doğan bebeğiyle sıradan ama mutlu bir yaşamı olan filip moszun "tesadüfi' bir şekilde kamerayla buluşmasını..o ana kadar hayatında belki de hiç bu kadar kuvvetli olmayan tutkuyu tatmasını ve bu tutkunun onu nasıl aklından dahi geçirmediği heyecanlara taşıdığını..kendisinin bile nasıl olduğunu anlamadan değişen hayatını..
    sonrası,sonrası iyilik güzellik.
    ama yine de şu soru takılır basit bir izleyici olarak kafama "o kamera olmasaydı iyi mi olurdu yani?"

    bakmayın siz benim bu kadar yüzeysel anlattığıma üzerinde kafa yormaya birebirdir.çok şeyi vardır anlatacak.patronlar,entelektüeller,polonya.ve imgeler imgeler..
  • kieslowski'nin bu harikulade filmine nereden bakmalıyız diye düşündüm dün gece. bu mecranın hangi ülkenin mecrası olduğunu düşünerek, yine de evrenseli yakalayarak, şöyle bir sonuca vardım: dünyanın başka bir yerde olduğuna sadece inanmak yetmez. "inanmıyorum, biliyorum!" demek gerekir. işte bu film, bize bunu kanıtlayan bir film. bu filmi sadece tavsiye etmiyorum, ileriye gidiyorum ve şunu söylüyorum: izlemelisiniz değil, izlemek zorundasınız!

    --- spoiler ---

    kısaca, çocuğunu filme almak için bir kamera edinen fabrika işçisinin sinemayı keşfetmesinin ve bu uğurda başına gelenlerin mizahi bir dille anlatımını izliyoruz baştan sona kadar. detaylarda ise, fabrika patronu; bizdeki rtük'ün bir simgesi iken; film tutkunun, kamera ise, o tutkuyu tutuşturan ateşin simgesidir. amatörümüzün karısı, tam anlamıyla "yapamazsın, yapmamalısın, çünkü yaparsan ben altında ezilirim" diyen toplumun simgesi iken; çocuk, hem bir hedefe yürümenin baş edilmesi güç zorluklarının, bir türlü kenara atamadığımız geleneksel zorlukların simgesi, hem de vicdanın sesidir: başka bir şeyi tercih etmekte, yerine tercih ettiğimizin üzerini çizmek gibi bir bokluk kaçınılmazdır. iyi bir düş, gerçekten de kişinin öz çocuğunu hiçe saymasını bile gerektirebilir, bunu göze alacak mıyız? işte film bunun anlatımıdır.

    filip, neyi keşfetmişti? o, dünyanın başka bir yerde olduğuna dair, belli belirsiz bir duygu durumundaydı. inanıyor gibiydi buna ama bilmiyordu. bu önemli, filip, bilmiyordu, o yüzden başka bir dünyayı arama hedefini önüne koyamıyordu. varsayımlarla yola çıkılmayacak kadar riskli bir hedefti çünkü bu. sonunda, her şeyi ve herkesi hiçe saymanızın karşılığı, dev gibi bir pandik hareketi olabilirdi çünkü. nereye varıyoruz? dünyanın başka bir yerde olduğunu bilmeyen insan, sadece inanan ya da inanmakla inanmamak arasında gidip gelen insan, o kahrolası başka dünyaya doğru adımlayamaz, en fazla, onu düşlemekle yetinir. can yücel'i anımsayalım: başka türlü bir şey benim istediğim dizeleri, tamamen bilmemenin dizeleridir, orada bilmek yoktur, başka bir şeyler var, evet, buna inanıyorum ama bilmiyorum demektedir şair ve esridiği o şairane komik anlardan birinde yazmıştır bu dizeyi. kieslowski ise, olayı bir adım öteye taşımakta ve izleyicilerine, "evet, sizin tam emin olamadığınız o başka dünya, gerçekten var" demektedir. bu bilgiye bir insanın nasıl vâkıf olduğunu ilmek ilmek işlemekte ve sonunda, o başka dünyayı keşfettiği için dünyası şaşan kahramanın hem komik hem de hüzünlü mücadelesini sunmaktadır.

    filip'in karısına açık yüreklilikle itiraf ettiği şey de tam olarak budur: bu boktan hayatta bir anlam tanesi yakaladım, hepsi bu. daha öncesinde, huzur ve sükunet için çalıştım ama şimdi, onlardan daha nefis bir şey buldum. işte elemanın bu sözleri, o başka dünyanın keşfinin sözleridir. kahraman, artık başka bir dünya olduğuna sadece inanmıyor, bunu biliyordur! öyleyse sikerler demiştir. tutku, işte ancak ve ancak böyle alev alır. başka türlüsü, şimdi şöyle bir çevrenize ve kendinize baktığınızda, yanmaya hazır bulunan ama yanamayan bir saman yığını olmaktır. yarın sabah iş var yine, evet, ne acı falan. ha ha. yanamıyorsunuz, olay bu babaerenler, o yüzden bu filmi izleyin ve beni ne yakar diye sorun. sonra da, yanın.

    şimdi, tekrar ülkemize dönecek olursak, bizde bir uyuşukluk olduğunu biliriz. yani çaba, bizim için cehennemin öbür adıdır. gerek kültürel miras, gerekse coğrafya, bizi böyle bir yarraklığa iteklemektedir. sonuçta, kimse kimsenin iyi olmasını istemez, en azından tanıdığı ve eşit olduğu birisinin iyi bir yere gelmesini istemez. çünkü o kişinin alıp yürümesi, aslında onun "eşitlerine" yapılmış bir "götünü kaldır" çağrısı anlamına gelir. buradan neye varıyoruz? iyi örnekler, halk tarafından aslında sevilmeyen örneklerdir. çünkü onlara, kendi boktanlıklarını anımsatıyordur. ben de bu filmden yola çıkarak şunu soruyorum: kim söyledi size boktan olduğunuzu? sizi buna kim inandırdı? siz sadece yolunu bulamamış bir nehirsiniz ve tek sorununuz, hiçbir zaman yolunuzu aramamanız. filip, coşkun seller gibi akacağı o yolu bir tesadüf, naif bir şeyin sonucunda buldu, tutkusu tutuştu, o başka dünyaya sadece inanmanın ötesine geçti ve onu bildi, deneyimleyerek bildi, artık biliyordu. siz hiç aradınız mı peki? cevap hayır ise, arayın ve bulun. işte amator, bu yüce ana fikrin filmidir.
    --- spoiler ---
  • krzysztof kieslowski'nin en önemli filmi olmasına rağmen pek bilinmemektedir. kanımca"tutulma hali" ni en güzel anlatan filmlerden biridir.
  • diğer adıyla camera buff.
  • karakterlerini sevmediğim halde keyif aldığım, tutkunun ne kadar kuvvetli bir duygu olduğunu gösteren, sıradan bir konuyu sıradışı, olağan bir olaylar bütününü olağandışı anlatan kieslowski filmi.

    üçlemesi kadar etkilenmedim fakat izlenmesi gereken bir yapıt.
  • krzysztof kieslowskinin ülkesi dışında ciddi anlamda tanınmaya başlamasını sağlayan 1979 yılı mahsulu film.

    başrolde her daim arkadaşı, yoldaşı ve hit oyuncusu olmuş jerzy stuhr var. ayrıca filmde kendisini oynayan, dönemin önemli yönetmenlerinden ve kieslowski'nin yakın dostlarından krzysztof zanussi de bulunmakta. zamanında gerekli saygıyı görmemiş olan bu film, ancak yaptığı renkli üçlemeden sonra sanki yeniden keşfedilmiş gibi tekrar günyüzüne çıkartılarak mücevher olarak değerlendirilmiştir.
  • bir insan sinemayı neden sever sorusuna cevap olabilecek filmdir.

    seneler önce, daha ikibinlerin başındayken tek başıma kaldığım öğrenci evimde masrafları kısmak adına internet bağlatmamışken enteresan bir şekilde karşıma çıkan bir filmdir. o dönemler daha yeni yeni sinemayı bir sanat dalı olarak kavramaya başlamıştım. ya amele gibi altyazılı film mi izleyeceğizden, filmi orjinal dilinde alt yazılı izlemek lazım mirim kıvamına yeni geçmekteydim. bel çantamda hep birkaç adet boş cd ile gezip, misafir olduğum öğrenci evlerinden izlememiş olduğum filmleri kopyalayarak arşiv yapmaktaydım.

    tabi o zamanlar sadece sanatsal film de toplamıyoruz, işte mp3 olsun, üzerinde bilimum şey yazan cd'ler olsun (bkz: porno cd'nin üzerinde yazanlar) elime ne geçerse topluyorum. yine böyle bir zamanda arkadaşım kazaa veya limewire üzerinden başka amaçlarla listeye bu filmi de eklemiş.

    -lan salhane ya bi film indirdim bi sike benzemiyor ama belki ilgini çeker diye silmedim
    -ne ki lan o?
    -amator diye bişey
    -eheheh ilgimi çeker tabi, aç lan neymiş bakalım
    -lan olm öle değil...

    sonra bir süre alt yazısını beklemiştim, arada açıp bakıyordum alt yazı sitelerini acaba çeviren olmuş mu diye. o günlerden bu günlere defalarca izlemişimdir, ilk izledikten sonrası sinema tutkusu tabi.

    56 denklemli introyu ne zaman dinlesem aklıma amator gelir. (bkz: #11260377)
hesabın var mı? giriş yap