• dayatılan şiddet ortamının ekseninde işçi sınıfına mensup genç bir kadını; leyla'yı anlatan seray şahiner'in yeni romanı.
  • gazetelerin 3. sayfasının ardındaki gizli ama bariz dağları gözümüze sokan seray şahiner romanı.

    tek oturumluk yazması iyi mi kötü mü karar veremedim henüz. trajik anlara gülerken utanmaktan şapşala döndüm.
  • oyunculuk abartılmamış, öyle büyük büyük hareketler yoktu evet bunu çok samimi buldum. bu kadar acıklı bir olay insanların duygularını sömürden ancak bu kadar güzel oynanabilirdi. şive falan olsa ne kadar kötü dururdu diye düşündüm nihal yalçın diyince aklıma şive geliyor ne yapayım. helal olsun niyal apla!

    --- spoiler ---

    ahh be leyla sen hiçbir şey istemedin ne bir ev ne bir eş ne bir çocuk sen sadece sevgiyi istedin o da olmadı. oysa sen leyla'ydın mecnun'u hak eden. sen bir oda bile istemedin yatak bile ne olurdu ömer kaçmasaydı dedim ama ne fark eder ki bütün erkekler aynı değil mi hepsi bencil. biri siker atar, biri yasal siker, döver ha bunun adı evlilik oluyor. her birisinin allah belasını versin. evlenmek isteyen kadınlar delisiniz siz, dedi leyla taşçı. hani koştun ya, içim parçalandı... sen değil bu ülke kirli, leyla....

    özetle:

    evdeki pozitif enerjinin amına koyduk!

    --- spoiler ---
  • ilk gösterimini izlediğim oyun. bu kadar güzel bir eser, bu kadar harika bir yönetmen ve oyuncu ile birleşince ortaya böyle inanılmaz bir şey çıkıyor.

    nihal yalçın sahnede devleşiyor. tek kişilik bir oyunda, bahsedilen bütün karakterleri kanlı canlı sanki sahnedeymiş gibi hissediyor, izliyorsun. bir ayşe var mesela, baş karakter leyla'nın kızı. akıllılığı, sevimliliği, çalışkanlığı, tatlılığıyla büyülüyor oyunda fiziken yer almadığı halde. bunu başarmak gerçekten inanılmaz bir iş.

    oyunda leyla'nın bir gece vakti sokaklarda koşması sahnesi var ki; ışığı nasıl kotarmışlar, sahne nasıl böyle doğal gözüküyor, bu nasıl bir müzik anlayamadım. salon o sahnede yıkıldı. ağlayanlar, hıçkıranlar vs.

    alkışlar muhteşem oyunculuğu için nihal yalçın'a ve oyunda emeği geçen herkese... tatbikat sahnesi istanbul'un yeni hazinesi...

    edit: eserin yazarı seray şahiner'e teşekkürü unutmuşuz.
  • seray şahiner'in üçüncü kitabı. önceki kitaplarının aksine hikayelerden değil de roman özelliği taşıyan ilk kitabı. ama biz leyla taşçı'nın hiakesine yazarın önceki gelinbaşı adlı ilk kitabından aşinayız da öte yandan. seray şahiner geldiği yerleri ve geçtiği sokakları aktarmakta ziyadesiyle başarılı bir yazar.

    öte yandan antabus'un tiyatroya uyarlaması iki yıldır nihal yalçın tarafından sergilenmekte. kesinlikle izlenilesi bir oyun. reji ve oyunculuk enfes. metin ile beraber muhteşem bir üçlü olmuşlar. kitap çıktığında ilk okuyanlardan biri olabilirim. gündelik bir hikaye gibi gelmiş, geçmişti o zamanlar. üzerinde durmamıştım. ancak oyunu izlediğimde sahnelenmiş metnin kağıt üzerinde yazandan daha güzel, hacimli bir iş olduğunu fark ettim. bu çok hoşuma gitti. sanırım prodüksiyonun başarısı biraz bu hacim biraz da seray'ın karakter yaratmaktaki başarısından ileri geliyor.

    biraz açmak gerekirse, seray şahiner'i uzunca zamandır takip eden bir okuyucuyum. haliyle sosyal medyadan da takip ediyorum. bir seferinde -gezi zamanıydı sanırım- hükümetin olan olumsuzluklarla ilgili bir açıklamasına naif bir cevabı vardı. oyundan sonra aklıma o geldi. hükümete göre tüm bu olumsuz senaryolar gezicilerin senaryosuydu. seray ise tweetinde cevaben senaristlerin hikaye değil öncelikle karakter yazdığını söylemişti. sanırım kendisi karakter yazımını hakkıyla beceren önemli senaristlerden biri aynı zamanda. tebrik etmek lazım. bu sadece leyla taşçı örneğiyle değil, hanımların dikkatine'de sibel, reyhan vs. gibi kadın karakterleri ile de karşımıza çıkıyor.

    neyse konumuz antabus. dönecek olursak leyla bize baya ağır bir hikaye anlatıyor. rejisel tercihleriyle veya oyunculukla olsun bunu epey güzel de başarıyor. bir buçuk saat boyunca ağlanacak halimize gülüyoruz. fark ettiriyor. fark ettirdiği şeye güldürüyor. sonra da oyun çıkışı fuayede kara kara düşünürken buluyorsunuz kendinizi.

    tek eleştirim oyun çıkışı oyunu arkadaşlarımla tartışırken şunu fark etmemle oldu: galiba metinin komedisi, bazen trajedisini yiyor. yani kadın izleyiciler işin trajik kısmıyla daha çok yüzleşiyordur kuşkusuz ama erkeklere bu durum daha komedi olarak geçmiş olarak algıladım. bizim grupta bu böyleydi. zaten salona bakınca da %70 kadın izleyici ile doluydu. bilemiyorum önemli bir detay mı ama belirtmeden geçemedim.

    bu esnada geçtiğimiz günlerde kadıköy’de tekstil işçisi, öğrenci, özel sektörde çalışan 21 kadın, antabus'u izlemiş ve şöyle bir yazı paylaşılmış. ilgisini çekebilecek olanlar için bırakıyorum.
  • halk arasında eşleri içenlerin birbirlerine "gizlice içir içkiyi bırakır" diye tavsiye ettikleri ilaç.
    bunu tavsiyeye uyanlar eşlerinin katili olabilir ve hapse girmeleri mümkündür, zira bu ilaç ancak alkoliğin kendisi istediği ve alkolle birlikte oluşacak yanetkilerden (kalp durması, ritm bozuklukları gibi) haberdar olduğu durumlarda kullanılabilir.
  • sahnelendiği günden beri “ankara’ya neden gelmiyor/ne zaman gelecek?” diye hayıflanıyordum. sonunda bu akşam izleyebildim oyunu.
    keşke bir fırsat olsa da toplumun her bireyi izleyebilse şu oyunu ders niyetine. çok detaya girmeden türkiye’deki “kadın”a dair mükemmel dokunuşlar var ve doğal olarak ortaya bir dram çıkıyor.
    tek kişilik bir oyun olmasına rağmen seyircide en ufak bir dikkat dağınıklığı bile olmuyor. nihal yalçın oyunun her anında her şeye hakim.
    ilham yazar’a değinmeden olmaz, muhteşem bir uyarlama çıkarmış ortaya. biz zaten, ankaralı seyirciler olarak kendisinin yönettiği oyunlara ve onların etkileyiciliğine çok alışkınız.
  • ilacını bilmem ama seray şahiner eseri için diyorum, kesinlikle çarpıcı bir iş. tamamiyle kendine özgü bir dili ve keskin bir mizahı var. aslında bu keskin mizah karakteri biraz gerçeküstü hale getirmiyor değil. ama itiraf etmek gerekir, gazetede kısaca göz atıp sayfayı çevirirken böyle yazılınca su gibi okumuyor muyuz?

    eser, birinci ağızdan yazılması sayesinde artık ne yazık ki kanıksadığımız üçüncü sayfa haberlerinden birinin içine düşmemizle başlıyor. olur ya beğenmezsek diye bize alternatif de sunarken lafını sakınmadan önce yalın bir sertlikle sonra baya baya şiddetli bir sertlikle seyrediyor. okuyup geçtiğimiz, yorumda bulunup eylemde bulunmadığımız nice olaya içeriden bir bakış atıyor. belki yeni bir şey söylemiyor. bir çıkış yolu da sunmuyor. sadece bir bakmamızı bir de buradan yakmamızı istiyor. sonunda mı? şimdi sayfayı çevirebilirsiniz....
  • ankara tatbikat'ta ne zaman izleyebileceğimizi hatta böyle bir ihtimalin varlığını dahi merak ettiğim oyun. bir delinin hatıra defteri de istanbul'da idi. hayır yani istanbul tatbikat yokken ankara tatbikat vardı. istanbul'a sevdanın yolları, bize kurşunlar.

    alınganlaşıyorum muntazaman.
  • oyunu çok beğendim, beşiktaş bombasının patladığı gece seyretmiştim, çok ağır bir oyundu. psikolojimi baya bozmuştu, bomba da tam üstüne oldu. sonraki gün baya bir stresliydim. yaşamın içinden herhangi bir kadının hikayesi, abartısı yok tamıtamına yaşanılan gerçekler. tek başına, dekor çok sade hiç abartı ya da sömürü yapmadan her şeyi nasıl anlattı şimdi bile düşününce şaşırıyorum.
    yapılan övgüleri hakediyor. bu ülkede kadın olmanın ve masum kalmanın ne kadar zor olduğunu anlatıyor. yer yer ağladım. özellikle gölgedeki koşma sahnesi efsane olmuş. teşekkür ederim emeği geçenlere.

    bir de televizyon evliliklerin ömrünü uzatıyor' gibi bir cümle geçti sanırım oyunda. sanırım doğruluk payı baya bir yüksek.
hesabın var mı? giriş yap