• noam chomsky, michael albert, naomi klein, edward said, howard zinn gibi pek güzide dünya evlatlarının jenerasyonundan gelme olup, dünyanın yeniağası abd ve küreselleşme üzerine enfesuetique yorumları olan entelektüel. kendisi hindistan'da doğmuş olup halen dünyanın ezilenlerine yaptığı vaazları yeni delhi'den aktarmaktadır. memleketimizde diğer değerli dünya evlatlarının karşılaştığı mega medya sansürüne o da maruz kalıyor. bu nedenle kitapları dışında yazılarına ulaşılabilecek yerler; express dergisi, aciksite ve bazen de birgün ve evrensel gazeteleridir.

    güzelim roy'un (pek de güzeldir gerçekten. naomi klein de harikadır. ikisinin de aşığıyım müsadenizle.) güzelim aforizmalarıdır kendisini en iyi anlatacak olan.

    sokaktaki insanin imparatorluk rehberi isimli son kitabından takdimimdir:

    *****
    tatil günlerinde yapılan protestolar savaşları durduramaz. george bush bunu biliyor. onun kamuoyunun ezici çoğunluğuna, güven içinde aldırış etmeyişi, hepimize sıkı bir ders olmalı. bush, irak’ın işgal edilebileceğine ve sömürgeleştirilebileceğine inanıyor -tıpkı afganistan’da olduğu gibi, çeçenistan’da olduğu gibi, bir zamanlar doğu timor’da olduğu gibi ve filistin’de hala olmaya devam ettiği gibi.

    *****
    bugün üzerimize çökmüş olan kasvetli havaya rağman, temkinli bir umut çağrısı yapmak istiyorum: george bush'un kaba tedbirsizliği ve sahip olduğu jandarma gücüne dayanarak dünyayı yönetebileceğine dair küstahça inancı, bunun tam tersi sonuçlara yol açtı. bush başında durduğu aygıtın iç bağlantılarını ifşa etti. amerikan imparatorluğu'nun mahşeri aygıtının bütün hareketli parçalarını, bütün somunlarını ve cıvatalarını herkesin gözleri önüne serdi. şu anda bu aygıtın çalışma rehberi (sokaktaki insan için 'imparatorluk rehberi) bütün dünyada kitlesel dolaşıma girmiş durumda. dolayısıyla aygıtın bozulup işlemez hale gelmesi, uzmanların öngördüğünden daha çabuk gerçekleşebilir. ingilizanahtarlarınızı yanınızda getirin.

    *****
    bugün büyük şirketlerin denetimindeki küreselleşme, halk tarafından hoş karşılanmayan reformları zorla uygulamaya koymak ve çıkan isyanları bastırmak için yoksul ülkelerde, sadık, rüşvete batmış, baskıcı hükümetlerin oluşturduğu bir uluslararası konfederasyona ihtiyaç duyuyor. özgürmüş rolü yapan bir basına ihtiyaç duyuyor. nükleer bombalara, hazırda bekleyen ordulara, küreselleşen şeylerin sadece para, mallar, patentler ve hizmetler olmasını sağlamaları için daha müsamahasız göçmen yasalarına ve tetikte bekleyen sınır devriyelerine ihtiyaç duyuyor.

    *****
    george bush’un ve tony blair’in -ve onların müttefiklerinin- yüreksiz bebek katilleri, su zehirleyicileri ve uzaktan bomba atan ödlekler olduklarını teşhir edebiliriz. sivil itaatsizliği, milyonlarca farklı yoldan yeniden yaratabiliriz. başka bir deyişle, kolektif bir baş belasi haline gelmenin milyonlarca yolunu bulabiliriz.

    *****
    bizlerin stratejisi sadece imparatorluğa karşı çıkmakla sınırlı kalmamalı, onu kuşatmaya da hedeflemeli. imparatorluğun oksijensiz kalmasını sağlamak için. onu rezil etmek için. onunla alay etmek için. sanatımızla, müziğimizle, edebiyatımızla, inatçılığımızla, neşemizle, dehamızla, aman vermezliğimizle ve kendi hikayelerimizi anlatma yeteniğimizle. bize anlatılan, inanmamız için beynimizin yıkandığı hikayelerden farklı hikayeler.

    *****
    renkli gösteriler ve hafta sonları yapılan gösteri yürüyüşleri çok gerekli, ancak bunlar tek başlarına savaşları durdurma gücüne sahip değil. savaşlar ancak askerler savaşmayı reddettiklerinde, işçiler gemilere ve uçaklara silah yüklemeyi reddettiklerinde, insanlar imparatorluğun dünyanın dört bir yanına yayılmış ekonomik ileri karakollarını boykot ettiklerinde durdurulabilir.

    *****
    büyük şirketlerin denetimindeki medyanın sadece neo-liberal projeyi desteklemediğini kavramak çok önemli. büyük şirketlerin denetimindeki medya, neo-liberal projenin bizzat kendisi. medyanın aldığı tutum ahlaki bir tercihin değil, yapısal bir gerçekliğin ürünü. medyanın tutumu, kitle iletişim araçlarının ekonomik işleyişine dayanıyor.

    *****
    acil olarak tartışmamız gereken şey, direniş stratejileridir. gerçek hedeflere yönelmeli, gerçek savaşlar yapmalı ve gerçek zararlar vermeliyiz. gandhi’nin tuz yürüyüşü basit bir siyasal tiyatro değildi. basit bir karşı koyma eylemiyle binlerce hintli denize doğru yürüdüklerinde ve kendi tuzlarını ürettiklerinde, tuz vergisi yasalarını çiğnediler. bu, britanya imparatorluğu’nun ekonomik temeline doğrudan indirilen bir darbeydi. gerçekti.
  • rakel dink'in titreyen kolunu tutmuş, acısına ortak olmuş dünyalı aydın. amerikan neoconlarını korkudan titretirken, türkiyeli bir ermeninin acıdan titreyen koluna destek olaracak kadar dünyalı hem de..
  • onurlu bir yaşamın yanında müthiş de bir zekaya sahip olan insan. yeniden türkiye'ye gelmesi güzel oldu, hasret giderdik.

    metin yeğin, hayat tv için roy ile söyleşiyor. adetten olsa gerek sonunda şöyle bir soru sorar roy'a:

    "metin yeğin: türkiye halkına son bir mesajınız var mı?

    arundhati roy: sanki benden papa gibi söz ediyorsunuz, ne mesajım olacak? gerçekten utanç duyuyorum, herkese söyleyecek büyük mesajları olan büyük küresel bir aydın konumuna itilmiş olmaktan dolayı. ben o kişi değilim.

    my: yanıt alabilmiş olsaydık, bu bizim için daha kolay olurdu çünkü…

    ar: hiç kimse işçilere, köylülere gelip de işte yanıt budur diyemez, herkes kendi bildiği yoldan mücadele eder. hayır bir mesajım yok." *

    söyleşinin tamamına erişmek için:

    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=15017
  • küçük şeylerin tanrısı adlı ,kendi yaşantısından izler taşıyan kitabın hintli yazarı.ayrıca bu kitabıyla ingilterenin en saygın edebiyat ödülü kabul edilen ve sadece ingilizce yazanlara verilen booker adlı ödülü de almıştır.
    geçmişine bakacak olursak;
    "yoksulluğun,hastalığın kol gezdiği,derme çatma sinemaların kirli perdelerine yansıyan görüntülerdeki gibi erkeklerin kadınlara tecavüz ettiği,insanların yapabilecekleri ve yapamayacaklarının inandıkları tanrıya,konuştukları dile,tenlerinin rengine göre belirlendiği bir yerde hayata karıştı.hindistanın güney eyaletlerinden kerala'da 1961 kasımında dünyaya geldi.yazılı olmayan yasaları çiğneyerek bengalli bir hinduyla evlenen ve aşkları bitince boşanan süryani annesiyle ve onun içinde bulunduğu toplumla örtüşmeyen fikirleriyle eğlenceli fakat bir o kadar da karmaşık bir çocukluk geçirdi,16sında yeni delhi'ye gitmek için evi terk etti.belli bir babası yoktu,adressizdi,herhangi bir kasta ya da dine mensup değildi ve toplumunun bu kavramlar üzerinden yarattığı kısıtlamalardan da uzaktı.kölelik edecek ikinci bir adam aramadığı için,hayatını tek başına ve tüm önyargılara rağmen bildiği gibi idame ettiği için hayrandı annesine.ama gene de öğütler bunaltıyordu onu.annesinin ciddiye alınası bulduğu tek öğüdü "ne yaparsan yap sakın evlenme.ekonomik olarak bağımsız hale gelinceye kadar da bir adamla yatma" olmuştu,ki buna da delhiye gittikten sonra çok fazla riayet edemedi,evlendi,ayrıldı.bu dönemde gittiği italyada yazmaya başladı ve yazmaktan ne kadar keyif aldığını keşfetti.oynadığı siyasi içerikli bir film nedeniyle mahkemelik oldu,ardından dört yılda tamamlanan kitabı küçük şeylerin tanrısını yazmaya koyuldu.bu romanın başarılarından sonra dahi aldığı ödülleri,olumlu olumsuz tepkileri gözünde büyütmedi,duydu ve unuttu.edebiyatın dünyayı anlamlı kılmaya çalışmanın yollarından olduğunu düşünüyordu sadece,ödüller önemli değildi,ve bir başka kitap yazıp yazmayacağını bilmiyordu.yazmak zorunda bile hissetmiyordu çünkü ilk kitabının başarısı geleceğiyle değil geçmişiyle ilgiliydi ona göre.yalnızlığı,kimsesizliği seviyordu ama politik eylemlerden de uzak durmuyordu.2000 yılında narmada kıyılarında kurulan hidroelektrik santraline karşı düzenlenen protesto grubundaydı.zenginlerle fakirlerin aynı şeyleri istemesini sağlayıp sadece zenginlere istediğini veren küreselleşmeye karşı olduğunu her fırsatta ifade eden de oydu.ve iki yıl önce istanbulda biraraya gelen ırak dünya mahkemesinin vicdan jürisi başkanlığını üstlenen de yine oydu...
    hiçbirşey söylememek de konuşmak kadar siyasal bir eylemdi ona göre.kıyımlara sessiz kalanlara ateş püskürüyor,"tatil günlerinde yapılan protestoların savaşı durdurmayacağını" savunuyordu.
    "15 şubat 2003te beş kıtada on milyonu aşan insanın ırak'ta savaşa karşı yürümesi harika birşeydi ama yeterli değildi.o gün cumartesiydi ve hiç kimse işini bırakmak zorunda kalmamıştı" demekten dahi çekinmiyordu.savaşları körükleyen milliyetçi duygulardan hoşlanmıyor,"ben bir vatansever değilim,ben hindistanı seviyorum diyen ve başımın üzerinde bayrak dalgalandıran biri değilim"diyebiliyordu,ama delhi'de yaşıyor,sorular sorarak,gürültü patırtı çıkararak demokrasiyi kurtarabileceklerine olan inancını koruyabiliyordu.
    ona göre "haklı olmak yetmez,kazanmak da gerekiyor"du..."
  • the guardian'a ülkesindeki koronavirüs salgınıyla ilgili detayları yazmış. popülist ve işbilmez bir siyasetçinin elinde mahvolan koca bir ülkeyi, o duru anlatımıyla resmetmiş. fena bir trajedi...

    yazı şurda.
  • son kitabı broken republic: three essays penguin books india'dan çıkmıştır. üzerine de the guardian'da bu kitap ve arundhati roy'un edebi geleceğiyle ilgili çok doyurucu bir röportaj yayımlanmıştır. maalesef ingilizce ve şimdi türkçeye çeviremeyeceğim bu kadar şeyi, üşendim. ancak özetle roy kitaptaki üç denemede, kerala'daki maocu gerillalarla yaptığı röportajları ve izlenimlerini anlatmış. (bejan matur'un dağın ardına bakmak'ta yaptığına benzer biraz) pasif direnişin neden işe yaramayacağı konusundaki görüşlerini anlatmış. "maocu değilim ama maocu sempatizanıyım" demiş. "elbette yeni romanlar yazmak istiyorum ama hırslı bir insan değilim, nasılsa olur" demiş. bir de en güzeli, the god of small things'in film haklarını satmayı neden reddettiğini anlatmış: "her okurun kafasında bir görüntü var ve bunun tek bir filme bağlanmasını istemiyorum."

    seviyoruz seni arundhati! türkiye'de sana özenenler senin gibi oluncaya kadar sen büyük şeylerin tanrısı olacaksın!
  • zamanında kimsenin yapamadığını yapıp, kız çocuklara babalarından kalan mirasla ilgili açtığı yasa karşıtı davayı kazanmış "bekar" bir annenin yetiştirdiği çocuk olarak, belki de bu kadar büyük bir insan olacağı belliydi; kimilerinin "aman kızım, etraf ne der?"ci annelerinin yetiştirdiği kadınların içinden çıkan büyük insanların kıt sayıda olmasının şaşırtıcı olmaması gibi.
  • "kapitalist akıl ve kalp sürekli kâr arayışının doğal insan davranışı olduğunu iddia ediyor. bu makine çalıştıkça iki grubu karşı karşıya getiriyor. ben kendimi bu iki gruptan makineye direnenler tarafında görüyorum." demiş, daha ne desin!
  • "kim bilir belki de 21. yüzyıl bizim için büyük şeylerin yıkılışını hazırlıyordur; büyük bombaların, büyük barajların, büyük ideolojilerin, büyük çelişkilerin, büyük ülkelerin, büyük savaşların, büyük kahramanların, büyük hataların çözülüşünü. belki de gelecek yüzyıl küçük şeyler'in yüzyılı olacak. belki de tam şimdi tam bu anda, orada, gökyüzünde bizim için hazırlanmakta olan küçük bir tanrıça vardır. olabilir mi? bunun doğru olma ihtimali var mı?"

    the end of imagination, 1998.
hesabın var mı? giriş yap