• anlamaya çalış.

    anlamlandırma. kendince nedenlere ve sonuçlara varma. sadece anlamaya çalış. durumu anla. içinde bulunduğun karmaşayı anla. geçeceğini anla. göğüsünü sıkıştıran o yumrunun bir zaman sonra gevşeyeceğini anla.

    onun bir başkasıyla "mutlu" olabilme ihtimalini düşünme. onun seninle ayrılmasının sebebinin senden kaynaklı olduğunu düşünme. o sadece kendi yolunda seninle birlikte yürümek istemedi o kadar. nedenleri ya da sonuçları olmak zorunda değil bu durumun. ya da aman aman engeller olmak zorunda değil.

    biliyorum. sevmesini istiyorsun. senin onu sevdiğin kadar seni sevmesini istiyorsun. sen nasıl ki onun için her şeyi yapabilecek, her engele göğüs gerebilecek, gerekirse hayatındaki herkesi nasıl silebileceksen o da silsin, sana gelsin istiyorsun. kafanda bununla ilgili milyon tane senaryo geçiyor ve seninle olmamasıyla ilgili engelleri olduğunu, yapamayacağını, sorunları olduğunu düşünüyorsun.

    değil. engelleri yok. o sadece is-te-me-di. seni istemedi. seninle olmayı istemedi. bu kadar. içine sinmedin. seni hayatının neresine koyacağını bilemedi. uymadın onun boşluklarını doldurmaya. parçalarını birleştirmeye çalıştı ama olmadı. istemedi. bunu anla. ve suçlama onu.

    seni aldattıysa da suçlama. seni kandırdıysa, sana milyon tane yalan söylediyse de suçlama. çünkü suçlamak demek onu affedememek demek. affedememek demek de onu hala aklının bir köşesinde tutacaksın demek. yapma.

    git, paşa paşa gir depresyonuna. otur düşün. kendini. bencil ol. nasıl mutlu olabilirsin onu düşün. kitap oku. yalnız kal. içini dinle. kendini dinle. vücudunu dinle. sus bir süre. sonra nasılsa konuşacaksın.
  • mevlana der ki:
    "aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır, ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...her iki yolda da, tek bir gercek olacak; canın çok ama çok acıyacak!!"

    karışmayın, dokunmayın, konuşmayın.. susun yanında.. varsın yaşasın acısını...
  • eski sevgilin ilerde başkalarına aşık olacak, şehvetle öpüşecek, zevkle sevişecek. belki sana vermediği değeri başkalarına verecek. belki senden "çok salaktı yeaaa" diye yeni sevgilisine bahsedecek. o yüzden bol bol üzül, bol bol ağla ki; ilerde aynı salaklıkları bir daha yapma.
  • müzik dinlemeyin.
  • gün gelecek, artık hiçbir şeye uzun süre üzülemediğini farkedeceksin. hislerin yavaş yavaş azalacak sanki, çocukluğunla paralel olarak. işte o gün geldiğinde bu halini özleyeceksin. dolayısıyla: otur ve acını çek. öldürmez, merak etme.
  • evet beyler size kendi tecrübelerimden derlediklerimi iletiyorum.

    ilgili şahıs yüzünden aşk acısı çekiyorsunuz diyelim. ayrıldınız, reddedildiniz, başka biri ile gördünüz, duydunuz.

    -ilk olarak şunu kesinleştirin. bu acıyı çekmek istiyor musunuz? bu acının geçmesini istiyor musunuz?

    -kafanızda bir çok şey kuruyorsunuz, geri döner mi? acaba beni seviyor mu? sever mi vs. bunlar çok normal düşüncelerdir. taktik şudur.

    kaçacaksın arkadaşım, aynı ortamda mısın? bir şekilde o ortamdan gideceksin. okul, iş ortamı falan ise boku yedin işin çok zor. ama görmeyeceksin , sürekli karşılaşma durumunuz varsa da bakmayacaksın.

    sosyal medya hesaplarına girmeceksin, deli gibi stalklamak istiyorsun biliyorum ama çözüm bu. özet olarak ne kadar görürsen bu hastalıktan kurtulman o kadar zorlaşır.

    ortak arkadaşlarınız, yakın arkadaşlarınız hatta ailenize bile anlatmayın bu kişiyi. siz ne kadar onun hakkında konuşursanız, aslında kendinize de anlatmış, kendiniz de dinlemiş oluyorsunuz.

    arabesk, melankolik şarkılar dinlemeyin. bakın kesin olarak söylüyorum dinlemeyin bu tarz şarkıları. çünkü kafanızda kurduğunuz o umut dolu hayallere klip çekiyorsunuz. unutacağınız yerde daha da takıntı haline getirirsiniz. dikkat

    arkadaşlarınızla ailenizle daha çok zaman geçirin, sinemaya gidin, konsere, pikniğe falan gidin. sosyalleşmek çok büyük önem taşır. mümkün olduğu kadar az yalnız kalmaya çalışın.

    spora başlayın, dil kursuna gidin, yemek kursuna falan yazılın. hem kendinizi geliştirirsiniz, hem kafanız meşgul olur, hem de yeni insanlarla tanışırsınız.

    ilgili şahıs sizin yokluğunuzu anladığı zaman sizi merak edecektir. çünkü hiçbir insan üzerindeki ilgiyi alakayı kaybetmek istemez. bu geri dönüşlere sazan gibi atlamayın. bahane üretin. sıkıntılarım var diyin, denk gelemiyoruz şu sıralar falan diyin. kaçın yani. bir süre kovalanacaksınız. kanmayın bu oyuna.

    son olarak.

    bir kişi hakkında sadece bir kereliğine bile içinizden acaba beni sevmiyor mu diye geçiriyorsanız o kişi sizi sevmiyordur. çünkü seven insan kartlarını açık oynar, sizin için herşeyi yapar. hissedersiniz. siz öyle yapmaz mıydınız?..

    zamanla her acı biter, bunu da atlatacaksınız.
  • birisi için acı çekiyorsan onu çok seviyorsun demektir. bu sevgi senin içine kolay yerleşmemiştir ve kolay da çıkıp gitmeyecektir. o yüzden unutmaya çalışmak seni daha kötü yapar.

    "düşünmemeye çalışmak" başka şey "unutmaya çalışmak" başka şeydir. sıradan bir durum değil ki bu hemen unutasın. bir arkadaş ortamında tesadüfen görüp mecburen adını öğrendiğin, elini uzatıp memnun oldum dediğin sıradan biri değil ki unutasın hemen. âşık olduğun kişi bu. o yüzden "şöyle yapın böyle yapın onu unutun"cu tavsiyelerden uzak durun.

    belli ki bir şeyler yaşanmış aranızda. hani hiç olmadı siz kendi içinizde bir şeyler beslediniz ona karşı. sonra bir şekilde reddedilme, ayrılma vs gibi nedenlerle uzaklaştınız birbirinizden.. bu durumu kabul etmek elbette kolay değildir. hatta benim şöyle bir düşüncem var. "bir kişiye ne kadar süre ilgi duyduysan, ne kadar süre bir şeyler paylaştıysan o kadar sürede de onu unutursun" 1 yıllık ilişkini bir ay, iki ay, beş ay, dokuz ay gibi sürede unutamazsın. en az beraber geçirdiğiniz kadar zaman geçmesi lazım. ancak bünyeniz kendisini toparlar. onsuzluğa alışır.

    bu düşüncemi beğenmediyseniz başka yollardan anlatayım.

    bakın unutmaya çalışmak ya da kendinizi onu unutmaya şartlandırmak sevgiliyi daha fazla düşünmenize neden olur. sevgiliyi unutmak için kendini içkiye vermekten tut da sağa sola deli gibi saldırıp hemen yeni bir ilişki yapmaya kadar bir ton şey yaparız. halbuki bu çaba sadece acımızı arttırır. hayatımızın her alanını olumsuz etkiler. tam tersine yapılması gereken günlük işlerimize dönmektir. yani yapmamız gerekenleri yapmaktır. kendimize "onu unutmak" diye bir iş icat etmememiz gerekir.

    çünkü ne yaparsak yapalım onu unutamayacağız ve belli süre bunun acısını çekeceğiz. bakın bundan önceki yazılara. belki de "çok iyi ya" diye tepki verdiğiniz bir sürü tavsiye vardır. ancak o tavsiyeyi verenden tut da uygulamaya çalışana kadar başarılı olan kaç kişidir??

    şimdi diyeceksiniz ki "be adam! senin burada yaptığın tavsiye değil mi?" aslında tam olarak değil. çünkü 3 yıldır deliler gibi sevdiğim aşkımı kaybettim. sorsanız hâlâ daha kendimde değilim. hâlâ onu unutmuş da değilim. bir süre daha da olmayacak bu. çünkü ben de birçok yol denedim. her birinde nasıl dibe vurduğumu gördüm. onu uzaktan görmenin bile ne kadar acı verdiğini gördüm. şimdi bu durumda ne yaparsan yap ne işe yarar? düşündüm, zamana ihtiyacım olduğunu ve bu dünyada başka yapacak işlerimin de olduğunu hatırladım. şu an o sorumluluklarımı yerine getiriyorum. inanın ki onu daha az düşünüyorum. bazen bir iki gün aklıma gelmiyor bile. işte bu şekilde onu bir gün unutacağım ve acım dinecek. ama unutmaya çalışarak, üzülerek, mahvolarak, acı çekerek değil! hayatıma devam ederek.

    edit: biraz da içimi döktüğüm için yazı uzun oldu kusura bakmayın artık. okuyan ya da okumaya çalışanın gözlerine sağlık.
  • sakın içme. asla. içmek acını sadece öteler; asla derman olmaz.

    ve çek acını abicim ablacım. dibini gör. sonuna gel. gereğiyse, kendi sonunun da. ağla, zırla, bağır, çağır, küfret, alay et, isyan et, rezil et ;ama ziyan etme. zira, zarar diye görülse de esasında çok kallavi mesele olan, şu aşk denen meret senin hayattaki tek hakiki varoluş biçimin. başka hiçbir şekil de, biçim de, hile de, kurtarmaz seni aklın illetinden. kurallar vardır, kaideler. uyulması icap eden kimi görgüler vardır. lafı anlatamayacağın adam, sırrı emanet edemeyeceğin dost vardır. hem yakın, hem de çok uzaksındır sen denen mahluktan.

    peki şimdi, ben buradan sorarım sana, var mı lan aşktan daha samimi benlik bu hayatta? abicim ablacım, senin aşk dediğin köpek gibi şahsi, köpek gibi bencil bir hadisedir. sen seversin, sen. sen. sevilen, sevilen olmuştur çünkü ve pek nokta atışı ki, evet, senin tarafından sevildiğinden beri. sen sevdin diye, sevilen, kıymet görendir o. sendeki bu sevda olmasa, bir düşün gayet rasyonel olarak da, eder mi o güzellik on para, herhangi bir şehirde, herhangi bir sokakta. gayet senin. ve gayet de senden. kaide kural, yasa kral yoktur aşkta be yavrum. sensin işte. olanı olmayanıyla sen. sevinciyle kederiyle, yarasıyla beresiyle, yalanıyla dolanıyla, iyiliğiyle saflığıyla, sıkıcılığıyla tuhaflığıyla, küfrüyle sözüyle, özüyle büzüğüyle sen.

    ve acıyı çeken de şimdi, sen.

    ve senin şu güzel kalbinin nabzı hatırına be canım abicim, canım ablacım; çektiğin acı kadar gerçek, ama işte tam da o kadar gerçek, senin ufak ama gururlu varlığın şu rotası dingil gezegende. mesele o değil, hikaye sensin. özlenen oysa, özleyen sensin! kim bilir, belki de hayatının rotasının dip dibe çizildiği o aşkını incirin çekirdeğine hemoroid sebeplerden kaybettin, ve gerçekten de sonsuza kadar; belki de. ya da kim bilir, eli eline, genitali genitaline değdiği anda soğuyum, "ulan buna mı kafa sikmişim be", diyeceğinin uzağındasındır sadece. ama sensindir o be gülüm. sensin merkez; bütün aşkların bile senin etrafında dönüyor ulan. adeta yıl, yıllardan herhangi bir 15. yy, sana edilen saygı, sevgi, hürmet, (yo, işte nefret!), kilisedeki pazazın taşağının hüsnü hatırına değil de, senin aşkına.

    neyse, lafın metrajın kaçtı zaten. özet makamında diyorum ki, git aşkının acısını kökün sökülünceye kadar yaşa.

    çünkü sen şu an, ananı babanı bile düşünmüyorsun ya.

    çünkü sen şu an, dünya'da başka hiçbir acı yokmuşcasına sahiden, ve alenen, ağlamak istiyorsun ya.

    çünkü sen şu an, düştüğün delikte tek satır ışık göremiyorsun ya.

    çünkü sen şu an, belki de, "al ulan canımı da artık!" diye haykırıyorsun ya.

    işte sana bunları yaptıran acının hakkını ver. hakkını ver ki, kalbinden şüphe olmasın.

    hadi kolay gelsin!
  • yaşadıklarımdan öğrendiğim 3 şey var. yazıyla üç. sonra unutuyorum çünkü, başa dönüyor.

    insan ne yaşarsa yaşasın hiçbir şey öğrenemiyor bu bir. ikincisi, aşk acısı cocukluk gibi tıpkı, dizleri kan içinde kalmış, içindeyken ne denli kiymetli olduğu anlaşılamıyor da bitsin diye bekleniyor. dayak bile yalnız yenmiyor bu da üç. ne demiş pek sevgili yıldız tilbecim "hepinizden nefret ediyorum ama tek başıma da canım sıkılıyor." ehh işte işin en açıkçası bu, insana insan gerek nihayetinde. kıyak laf. insan içine karışın. şunca güzelliğin arasında dayak nerden çıktı derseniz, cennetten. öyle diyorlar. cennet güzel bir yer. sanırım. şimdiye kadar hiç ölmedim.

    aşk acısı, birçok aşkın kendisinden gerçektir bir kere, kıymetini bilin. aşkın sahtesi olur da acının olmaz , bilirsiniz. bence, güzel günleri hatırlatan fotoğraflar gibi çerçeve yapılıp asılması gerekir güneş gören yerine içimizin. çünkü her acı bitiyor, hep sabah oluyor ve herkes önünde sonunda ölüyor, görmüş olabilirsiniz. veyahut gömmüş de. bunlar hep hayat kutusunun içine dahil. melih diye bir arkadaşım meliha diye bir kıza aşık oldu, isim uyumuna bak, kaç meliha var ki, bunlar en iyi ihtimalle birbirleriyle ölecekler kırk iki yıl sonra diye düşündürüyor insana. bir de mehtap abla deli gibi aşıktı kocasına aileleri ikna edebilmek için on yıl beklemesinden bellidir. ayakkabılar gibi, hikayeler de eskiyor insanlar yol yaptıkça. melih, başka kıza aşık olup terk etti meliha'yı, mehtap abla kocasının şaibeli ölümünün ardından kuzeniyle kaçtı. kavuşamasalardı, bu iki hikaye, tertemiz, acılarıyla kalacaktı. zaman, bazen kirletiyor.

    acınızı sevin, zaman geçtikçe sevecek şeyler azalıyor. öyle kötü pazarlar yaşıyor ki bazen insan pazartesileri sevmeye hak kazanıyor. bazı aşklar çarşamba pazarı gibi karmakarışık. bazıları , kışın, mesire yerlerinde, kapısında güneşten solmuş cips paketleri olan marketler gibi sıkıcı ve para üstü olarak yalnızlık veriyor. bazısı da, bir direkte tek kalmış parti bayrağı gibi. seçim çoktan bitmiş ve kaybetmiş de üstelik. sadece rüzgarda öylece sallanıyor.. yaşanmış aşkların her türlüsü ınanin bana güzel değildir. ama aşk acısı ne hikmetse güzel hatırlanıyor. cuma işten gelmişsin gibi. bayram sabahı baba evinde kahvaltı etmişsin gibi. ne bileyim, binlerce basamağı tırmanmış da manzaraya kavuşmuşsun gibi. bosverin, bazılarının güzel hatırlanması için, illaki bitmesi gerekiyor, aslında güzeli o kadar az ki. dedim ya acısını sevmeli insan. benimki, okul çağına geldi. bence bir kız, ne zaman baksam orada içtenlikle gülüyor. acılar mı büyütüyor insanları yoksa insanlar mı acıları büyütüyor gözlerinde, bilemem. benimki, benimle gülüyor artık. sizinki de büyüyecek, bebeklik zordur eminim. birlikte büyüyeceksiniz.

    "buraya umutlu günler koydum. şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun. " *bunu diyen bir kadın, hiç yanılmış olabilir mi? yaşadıklarımdan anladığım bir şey var, kimseyi tam olarak anlamıyorsunuz, ama bu kadını, en azından, okuyun. içinde nar varken beyaz gömlek giyen biri ne kadar tedbirli olabilirse o kadar kötüdür aşk acısı.

    bitince ceplerinizde kırıntısını çok ararsınız. ama yok, kuşlar yemiş. napalım, siz de yollarına dökmeseydiniz değmeyenlerin.
  • ön edit: (bkz: eksi sozluk ask acisi buddy veritabani)

    (durumu olmayıp okuyamayanlar sondaki maddelere direkt bakabilirler ama sanırım tümünü okuyunca daha motive edici olur o maddeler. cunku neden ve nasılı bilmeden anlamsız kalacaktır)

    sizlere mahallenizin overlokçusu ayağınıza gelmiş hissi uyandıracak sekilde aşk acısı tecrubelerimi, hislerimi, öncesi ve sonrası gibi karşılastırmalar ile aktarmak istiyorum. umarım birilerine faydalı olur. ilginizi cekmiyorsa ilgisini cekecek bir aşk acısı icinde debelenirken sizi arayıp böhüüüü diye ağlayan bir arkadasınıza yönlendirebilirsiniz, onu fazla örselemeden bu yazıyı yollayın ve onu basınızdan savın. aksi halde çok fena tekrara düşen halleriyle sizi hayattan bezdirebilirler.

    başlıyoruz.

    öncelikle aşkın tanımını yapmak lazım. bu bir bilimsel yazı değil. tabi ki aşkın metabolizmik tanımını da yapmayacağım. ama aşk dediğimiz olay, bizim içimizi hoş eden diger bir insan ile olan, adı konamaz durumumuzdur. (yazar, mümkün olduğunca heteroseksüel bir erkek olduğunu belli etmemeye çalışacaktır. cunku bu yazıyı kadınlar ve escinseller de okuyacak)(edit ara: ama yine de hayvan gibi belli etmisim)

    aşık olduğumuz kişi ile vakit geçirmek bizim çok hoşumuza gider. dünyayı önemsemeyiz. dünyanın merkezi tam da onun ayağının altı gibi gelir. koca koca holding çalışanları mıç mıç sevgi pıtırcığına dönüşebilir. köyün bakkalından, amerikanın en zengin adamına, uganda baskanından, japonyadaki ilk okul öğretminine kadar herkes aşık olur.

    nasıl aşık oldunduğu ise açıklanamazlardandır. zira bir ritüeli yoktur. o sebepledir ki, eski yunan mitolojisinde aşk tanrısı erosun ok atması sonucu aşık olma ihtimali bile akla yatkın durmaktadır. kimi zaman ihtiyaçtan hasıl olur, lan ben aşık olayım çünkü bu hatun ya da erkek iyi dersin ve aşık olursun. ama esas bu durum genelde aşk olarak görülmez nice baba yiğit ferhatlar ve mecnunlar ve dahi şirinler leylalar tarafından.

    esas aşk hiç beklemediğin anda, plansız nizamsız olan sevgi devinimidir. kaza geliyorum demez ya, aşk da geliyorum demez. üstelik ne zaman gideceği de belirsizdir.

    şimdi konuyu fazla sarmala sarmadan sondan başlayalım. çünkü bu işin başının nasıl olduğunu bilemiyor isek, sonundan başlayıp başa doğru gidersek belki bir anlam çıkarabiliriz. (bkz: tümden gelim).

    aşk acısı çekip kafanızı ütüleyen çok arkadasınız oldu mu bilmiyorum ama bende çok fazla oldu. sebebi: benim o insanları, daha önce benzer şeyleri yaşadığımda duyduğum derin acılardan dolayı, onları o halde bırakmama isteğimden . bir durum vardır. engelli insanlar türkiye’de sokağa çıkamadıkları icin, sanki sayıları azmış gibi gelir ya bize. halbuki avrupa'da, her yerdeler. çünkü özgürce çıkıp dolaşabiliyorlar. (sosyal mesaj verdim. engellilere hayatı güzelleştirelim) türkiye'de de sayıları cok. siz gormeseniz de cok.

    tıpkı onun gibi çevremizde gormezden geldiğimiz cok sayıda deli gibi aşk acısı ceken bir sürü insan var. hergün yenileri ekleniyor buna. ne mutlu ki aralarından bir çoğu da mutluluğa doğru yelken açarak terkediyor bu durumu.

    aşk acısının tek gerçek sebebi var. sahiplendiğimiz kişinin artık hayatımızda olmayacak olması. birini sahiplenmek çok önemli bir şey insanoğlu icin. ailenizden birini, çocuğunuzu, anne-baba-kardeşinizi aynı kanı taşıdığınız icin sevmeniz normal belki, başkalarına oranla daha fazla tevazu gösterirsiniz. ama tanımadığınız, hayatınızın o zamanına kadar muhtemelen bir yabancı olan bir insanı özelinize, en yakınınıza, koynunuza almanız zor bir durum olsa gerek. zor değilse bile. o kadar özeli açtıktan sonra gitmesi sırtımdan hancerlendim hissi verir. caresizlik hissi verir.

    evet o artık yok.

    burda ikiye ayrılıyor durum. birincisi bir ilişki yaşamışlar sonrasında ayrılmıslar gurubu ve hiç ilişki yaşamadan uzaktan uzaga sevenler.

    ilişki yaşayıp da ayrılanların durumu en beteridir. her köşede bir anı kıstırır insanı. en aptal kahve fincanından, feci apaçi pop şarkısına, tatlı rüzgardan, trafik işaretlerine. bir gün bir kafeye gidersin arkadaslarınla, o donemdeki populer bir sarkı çalar, o şarkı ile sen sevgilinle tatile giderken arabada dalga geçe geçe bagıra cağıra sarkı söylemişsindir. aklına o gelir.

    arabayı kenara çekip , yıldızlara bakmak için arabanın üstünde sırt üstü elele tutuşup sarılmıssınızdır. her aksam gokyuzune bakınca o aklınıza gelir.

    ya da bir daha hic gitmeyeceğiniz bir arkadaşının evinde, size tatlı bir kelam etmistir. o suratındaki eblek ifade aklınızdan hiç gitmez.

    kokusu. kokusu hic cıkmaz beyninizden burnunuzdan icinizden. bazen yolda onun kullandığı parfümü sıkmış birisi gecer. feci ürperir mahvolursunuz.

    bunun gibi milyarlarca şey eklenebilir buraya. bunun nedeni yoktur. yani o anının beyninize neden geldiğini kestiremezsiniz. insan beyni de nasıl bir şeyse olur olmadık yerde en pislik can acıtıcı şeyleri akla getirir.

    buna çare olarak ortam değisikliği en iyi yapılabilecek seydir. ama buna herkesin imkanı yok. bir kız için yaşadığın ya da calıstığın semti, sehri ve hatta daha iyisi ülkeyi değistirmek herkes icin mümkün olmuyor. ama yapabiliyorsanız, durmayın. yoksa garbın afakını harbiden sarıyor celik zırhlı duvar. tabi ki bunun etkisi de sınırlı yine. misal o parfüm kokusuna yapcak bisiy yok. bi sekilde baska biri de aynı kokuyu kullanıyor. ama sehir değistirince de bazı sorunlar olabiliyor. gittiginiz markette yumurta alırken, onun bir alısveriste yumurta alırken yere düsürmesi aklınıza geliyor. ve o markete her gittiginizde onun yumurtayı düsürmesini bu markette hatırlamıstım diyerek anıdan anı cıkarıyorsun kendine.

    siz tüm bu debdebeler icinde acı cekerken, sinirleniyorsunuz. bir yerde okumuştum. tecavuze ugrayan kadınların psikolojisini bozan esas neden tecavuze ugramalarından ziyade, klitorisin uyarılması sonucu bir şekilde bu durumdan zevk almaları ve bunu kendilerine yedirememeleriymiş. bana çok ilginc gelmişti. hiç o acıdan bakmamıştım. doğru mu cok emin de değilim, ama o pis insandan ben nasıl oldu da zevk aldım diye bilinçaltı bir travma yaratıyormuş. çok üzücü bir durum. bununla şimdi soyleyeceğimi kıstas almak aslında hiç hoş değil ama yine de teşbihte hata olmaz umarım. siz aşıkken karşı tarafın hiç umrunda olmaması zorumuza gidiyor. lan diyorsun, ben geberiyorum burda. onca şey yaşadık. yalanmıymış lan hepsi? diyorsun. başlıyorsun kafada kurmaya. ve kafada kurmak kadar beter bir şeyi yok. bilinç kontrol edilemez ve engellenemez şekilde kendini burda tekrara giriyor. defalarca aynı şeyleri düsünmekten en sonunda bitap düşüyor. o enerjisizlik ile ne yapsan keyif alamıyorsun. içtiğin yedigin seyden tat alamıyorsun. aklın orda çünkü. bunun çozumune gelicez ama biraz da diger acıdan bakalım.

    hic bir sey yaşamadığı halde, ya direkt reddedilip, ya da platonik takılarak ask acısı cekenlerin durumu ise biraz daha az acılı aslında. cunku yasanmıs anı olmadığı icin sizi sıkıstıran bir şey yok. ama burdaki durum da, lan beni begenmedi, demek ki ben cirkinim'e kadar gidip ozguven yıkımına goturuyor işi. buna da detaylı bakmak lazım ama bu kişilerin yapabileceği en iyi şey, etrafa bakmaya başlayıp hemen bir ozguven hormonu hapı almaları. kendilerine bakmaları hem maddi hem manevi kişisel yatırımları ve umutlarını yitirmemeleri. unutmayın ki, neyin ne zaman geleceği belli olmaz. hiç olmazsa gelecekteki muhterem yenge ya da eniştemize, daha dolu bir insan olarak eşlik edin.

    aşk acısına cozum ise esasen, bilinç. farkındalık.

    dost acı soyler ya. yalakalık yapmaz. dan diye soyler. o hesap iste. kendinize yalan soylemeyin. cirkinseniz cirkinsiniz. o kişi sizi terkettiyse de etti. aldattıysa aldattı. bittiyse bitti. geriye donup deşmenin hic anlamı yok. anlamı yok değil de faydası yok diyeyim.

    burda bir ilişki baslangıcına bakacak olursak, kişiler arasında illa her doğruyu yapan 2 kişi birbirine aşık olmaz. bazen en pis yanlışları yapsanız da o kişi sizi sever. bazen ağzınla kuş tutsan hatun sana bakmaz. o yüzden birine aşk ı ilan edecekseniz, çok fazla detay aramayın. ilişki baslangıclarınızın onemi var ama o kisi sizi zaten sevecekse, siz bir ton hata yapsanız bile size asık olmasını engelleyemezsiniz. evet doğru bazı artılar katarak kendinizi on plana cıkartıp onun gonlundeki puanınızı biraz arttırabilirsiniz ama bunu stratejik planlarla gelistiremezsiniz. olursa olur. olmazsa olmaz. o yüzden kendiniz olun. dan diye girişin olaya. aksi halde baslayan iliski ilerde ters takla acıyor. karsı taraf sen cok değistin diyor. yok lan ben değismedim. zaten buydum da, sana icimi acmam, yanında osurma cüretini kendimde bulma kısmına anca geldim.

    tabi ki burdan su sonuc cıkmaz. bir kızla tanıstığınız. tokalastığınız anda dudaklara yapısırsanız tokadı basar. dan die osurursanız gecmis olsun. ama 3. bulusmada elini tutup eve bırakırken bi alt dudiş verir belki. iliskinin 3. ayında osurmanıza da müsade eder. isler bazı anlamda giris gelisme sonuc seklinde gitmeli evet ama o girisin icine cok cok cok caba atmanıza gerek yok. istisnalar vardır ama benim gorduğum zaten cok caba harcarsanız ilerde, onun hesabını soruyorsunuz. bilincli yada bilincaltı. gizliden gizliye, sen beni ugrastırmıstın diyip bi sekilde deftere yazıyorsunuz. ya da bilmiyorum lan . belki ben kinciydim :)

    davul dengi dengine vurur. zaten sosyal ortamlarınız iyi kotu ortaksa, anlasmamanız icin bir sebep yok. bir sansı da buldunuz ise ve olmadıysa orda takılıp kalmak cok mantıksız. kırılan bir bardağı cope atıp yenisini almak nası iyiyse burda da kişi sizi terketti ise, sonrasında ugrastınız ve iliskiyi de kurtaramadı iseniz, bunun farkına varın artık. dünyada milyarlarca insan var.

    en cok duyduğum laf, onun gibisi gelmez.

    bok gelmez.

    daha iyisi geliyor lan. adriana limadan, brad pittden ayrılmadıysan mutlaka bulursun. haa zaten brad pittden ayrıldı isen, muhtelemen adamın isminden faydalanıp kapında 300 eleman bulursun. ben misal adriana limadan ayrılsam, sırf bunun goygoyundan cok ekmek yerim.(olum yazar saygı cercevesi icinde gidiyordu, iyce argoya döndü lan.)

    daha iyisi geliyor iste. nasıl oluyor bilmiyorum. ama geliyor. doğru zaman da doğru yerde olmak lazım. bazen sans, bazen kader adı neyse iste.

    iste tüm bunlar kafanın icinde bir yerde oluyor bitiyor. isim vermeden anlatamayacağım bu kısmı yine. misal ayşeyi seviyorsan, ayse ile hic tanısmasa idin zaten onsuz yasıyordun. bir minibus arkası lafı var. duanla yaşamadım ki bedduanla oleyim diye. hayat sizi hic tanıstırmasaydı nolurdu? buna ek şu da var. daha iyi bir kızla yarın tanısmayacağını nerden biliyorsun.

    e simdi diceksin ki, benim gozum daha iyisinde değil. ayse'de. tamam da olum iste ayse yok artık. iyi ya da kotu gitti. bitti.

    5000 yıldır insanoğlu doğuyor, büyüyor, yiyor, iciyor, sevisiyor, opusuyor, ürüyor, savasıyor, yaşlanıyor, kaza yapıyor, hasta oluyor, ölüyor filan falan.

    5000 yıldır neler neler olmus. şu ask mevzuları hic degismemis. yozgatın bir ilcesinden hic cıkmasan o koyden bir kızla evlenmek cok normal değil mi? evet..

    e olum o zaman cık o ilceden yozgata bak bir. yozgatta ne kızlar vardır.

    onun bir tık üstü mardin, kütahya kızları. ankara, antalya, istanbul, izmir, hatta goruyorum ve arttırıyorum, ingiliz kızları. fransız kızları. latin kızları, baltık ve slav kızları var.

    sen o kadar büyük dunyada bi yozgat koyundeki ayseye razıysan sana bisiy demem. tebrik ederim. aferin delüğanlı. esaslı adammıssın derim. ama kendini helak edip, aglamana kızarım.

    işin dayandığı noktaya gelellm.

    simdi ortalama bir örnek vereyim. bir büyüksehir ünisinde okuyorsunuz. ve birine aşık oldunuz. iliskiye basladınız. sonra o sehre okul bitince yerlestiniz. gel zaman git zaman sevgiliniz sizi terketti. bu sefer hatun tarafından anlatalım. tuncay sizi terketti ve kaldınız oyle ortada. karalar bagladınız. tuncayın sizi terkettiği aksam değil de bir sonraki aksam arkadasınız sizi zorla ikna etti, acılın diye bir galaya davete bisiye goturdu.zorla süsledi püsledi sizi. orda ne bilim sarp apakla tanıstınız.ornegi begendiginiz bir erkek model ya da oyuncu filanla değistirebilirsiniz. ya da tatlı biri de olabilir illa bilindik birine gerek yok. elemanda ilginc sekilde sizinle tanısınca bir hoş hissetti kendini. numaranızı istedi. verdiniz filan. sonra hos sohbet basladı. iki uc gün sonra çaylar kaveler falan filan bisiyler. aynısı erkek tarafında da olsun, dısarı cıktınız bi sekilde miss turkey 2013 güzeli ve arkadasları ile tesadüfü tanıstınız. yanlıslıkla arabalarına arkadan carptınız bir indiler kavga gürültü olmadı ama iste o sırada oldu oldu aralarda elektriklenme oldu diyelim. diyelim ki miss turkey size bakmadı da arkadası baktı. o da olumlu.

    simdi soruyorum bu durumlar olsa tuncayı ya da ayseyi bir an olsun unutmaz mısınız? unutursunuz. hele ki yeni iliski yaşar pozisyona gelirseniz bu yeni kisiyle anında satarsınız eskisini.

    yine eski laftır. civi civiyi soker.

    er ya da gec iş yeni civiyi bulmaktır. bunun farkında olun. demiyorum ki ünlü birini bulun. misal diyorum gelse bi acabanız olmaz mı diyorum… eger ki acabanız oluyorsa benim teorimi etkiliyor iste. herkes bir sekilde eski iliskisinden daha iyisini istiyor.

    cok yakısıklı biriyle ayrılan bir kız, daha yakısıklı adam bulamasa bile yeni sevgilisinde eskisinde sorun olarak gorduğu seyi yeni adamda istemez. o konuda daha dikkat eder. kendisini daha mutlu edecek kriterlere bakar. erkeklerde de boyledir. genelde dışsal ama bazen de icsel olarak daha iyi hatunu bulmak ister.

    ama yine şöyle bir durum var. biraz zaman lazım. genelde hemen ertesi günü doğru kişiyi bulsanız bile mundar edebilirsiniz. doğru davranmanız pek olası değil. acınızı biraz demlendirmeniz iyi olacaktır. benim verdiğim ornekler acınızı hic yaşamadan, hatırlamadan da atlatabileceğinizi size gostermek. ve esas benzetmemin sonuna simdi geliyorum. kendisine tecavuz edilen kadının kızgınlığı gibi siz de esasen bir an evel yeni iliskinize baslayamadığınız icin kendi sosyal cevrenize kızgınsınızdır. yok abi onun gibi yok demenizin nedeni bu.

    yok olum, yok kızım sosyal cevren. ot gibi yasıyorsun. kendi hayatından mutsuzsun. kendine bu yüzden kızıyorsun.

    hani arada sarhos olup eski sevgiline yazıyorsun ya. onun nedeni arsivde fazla kız erkek olmamasından kaynaklı. yeni birinden cevap alamayınca lan kim vardı. hah tuncay vardı. simdi bi dürteyim onu. bakayım mesajıma ne dicek. ayse ye uyudun mu mesajı atayım bi bakayım. sinirle bi cevap verecek mi? halbuki kendini mesgul edecek yeni bir sosyal cevren olsa hatırlamaz deşmessin yaralarını.

    yapılacaklar
    1) yeni sosyal cevrelere gir. yeni insalarla tanıs. eve kapanıp kalma. duvarlar üstüne biner.
    2) kafanı boşaltacak şeylere yonel. motorsiklet ya da spor gibi. hem saglıklı olursun. hem doğayla barısırsın. aman estruman deneme. duygu gerektirecek isler yapma. dansta iyidir. haa büyük bestekarsanız size engel olmayım. hayatınızı 100 kere kazanacak beste yaptırcaksa size calın anasını satayım. (edit: allah benim belamı versin. enstrüman calmayın demişim ama bence calmak lazımmış. ben gitara başladım yeni. üstelik yeniden böyle bir süreç içindeyken oldu bu. nasıl büyük bir kafa dağıtıcı anlatamam. insan enstrümana verebilirse kendini güzel bir ilaçmış)
    3) mümkünse sarkı dinleme. hatta hareketli moral verici sarkılar dinle. aglamaklı sarkılardan katiyetle uzak dur
    4) cok zor olsa bile, git kendine bak. trasını ol, makyajını yap. güzelseyler giyin. moralini yükseltir
    5) unutma hayatında ilk terkedilen sen değilsin. son da olmayacaksın. bunun cozumu var. salla gitsin. yenisi gelecek merak etme
    6) neden ve nasıl terkedildiğinin bir onemi yok. defalarca milyonlarca kez gordum, ama şu olsaydı belki geri donerdi diye düsünme. donmez. donmuyor. imkansızı yapsan bile yarin sana donmeyecek. illa gormek istiyorsan gor. kac arkadasa imkansızı imkanlı kıldırıcı seyler yapmasında yardımcı oldum. kızın kılı kıpırdamadı lan. etkilenmeyi bırak bir kuru tesekkür etmedi. giden gittiyse gidiyor iste
    7) hep ask acısı yasayan oldugunuzda bunu anlaması zor ama terkettiginiz kimse yok mu? varsa onun sizi dondurme cabalarına nasıl cevap verdiniz? benim sahsen sogudum kız bana tekrar birlikte olma cabalarına girince gordum ki, ulan ben daha onceki kızlara ne kadar banal yaklasıp o cabaları yapıp komiklesmisim. hic bisiy yapmasam belki hatasını anlayacak donecek kız benim erken dondurme cabalarımla iyice havalara girmis. bense kendimi rezil etmekle kalmısım. ise yaramıyor iste. ask bittiyse iyice uzaklastım. askım devam ettiyse geri dondum. ama yine bitti. bitiyor bu meret.
    8) ac gozunu. zaman ver kendine gececek. intihar hic bi sike yaramayacak. en fazla 2 gün üzülür karsıdaki. 3. gün baskasıyla koyun koyuna uyur merak etme. olan anana babana olur.

    son olarak değinmek istediğim konu psikopatlar. geneli erkek oluyor. adam sevdigi icin ya benimsin ya kara topragıma kadar goturuyor isi. o insanları elestirmek yanlıs. cunku gozu ve suuru kapalı oluyor. size aşık birisi varsa, ve psikopatlasma ihtimali varsa, cevrenize haber verin, yakınlarınız bilsin. saklamayın fazla. o kisi sizinle konusmaya calışırsa, kötü şekilde reddetmeyin. derdini birazcıkta olsa dinleyin ki size tam düsman olmasın. tabi ki telefonu kapatmak istemeyecek ama bi sekilde yapabildiginiz kadar uzun 1-2 dakka izah edin. tatlı dille edin. ona moral verin. cunku hic yapmayacak adama neler yaptırır bu ask acısı.

    ciddi soyluyorum. insan egosunun en kırılgan noktası. en kültürlüsünden en acemisine herkes değisiyor.

    bu konuda bir expert sayılabilirim. ama bir sonraki aşk maceramda yine dev sıçıcam o ayrı. çok bilen cok yanılır olum. neyse ask acısına napılırdan sonra ask acısından nasıl korunuru da anlattığımıza gore bitti sanırım. bilmiyorum lan bitti mi acaba?

    başka edit: ekşişeylerdeki linkte bu editler çıkmıyor o çok saçma ama, ben yeniden bu tavsiyeleri inceleyip tecrübe ettim. yeminle şahane yazmışım arkadaş. yani kendim yazdım diye demiyorum. resmen nobel almalıyım mk. karanlık gecelerinize ışık olması temennisiyle...

    bu da can yücel'den

    ne olmasını bekliyorsun?
    hayatın sana ne sunmasını bekliyorsun?
    dün akşam hayalini kurduğun şeylerin, sabah olunca gerçekleşeceğini mi umuyorsun?
    yanlış hayatın peşinde koşmayacaksın!
    sistem böyle çalışmıyor!
    düşünce gücü, metafizik, parapsikoloji, yoga, meditasyon,
    aklına her ne geliyorsa, neye inanıyor ve peşinden gidiyorsan,
    hepsi bir yerde tıkanıp kalacaktır!
    ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın!
    her şeyden önce farkına varacaksın!
    hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın.
    bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun
    yanılgısına kapılmışsın demektir.
    kendini kandırmayacaksın!
    gerçekleri anlayacak, sonu her ne olursa olsun kabul edeceksin.
    bazen bildiklerin, öğrendiklerinin acı verir.
    onu da yaşayacaksın.
    önce kendinin, ne olduğunun, nelere sahip olduğunun, gücünün, yeteneklerinin,
    bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın.
    hayatını, gereksiz şeyler uğruna harcamayacaksın.
    kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, peşinden çöllere düşmeyeceksin.
    aşkın adını ağzına almadan önce, uzun uzun düşüneceksin.
    yüreğinle yüzleşeceksin.
    sevgiyi, tutkuyu, şehveti, alışkanlığı, çekimi, aşkı birbirinden ayırt edeceksin.
    hiç kimsenin ve hiçbir şeyin senden daha önemli olduğunu düşünmeyeceksin.
    bedenine, ruhuna, aklına sahip çıkacaksın.
    hak etmeyenin ardından yas tutup, bunu da aşka bağlayıp, aşkın şanını kirletmeyeceksin.
    kendini tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın!
    kimleri, neden ve niçin seçtiğini bileceksin.
    insanız hepimiz, elbette zayıflıklarımız, düşkünlüklerimiz, saflıklarımız var
    ancak kendi huylarını, eksiklerini iyi tahlil edeceksin.
    ardından gözyaşı döktüğünün adını doğru koyacaksın!
    yıllar süren yaslar yaşayıp, unutamadığını iddia edeceğine,
    neden hayatına başlayamadığını çözeceksin.
    korkularınla yüzleşeceksin.
    yattığın yerden, kurduğun hayale uygun bir beyaz atlı prens beklemeyeceksin.
    aklın çalışacak, elin ekmek tutacak,
    kimseye boyun eğmeden yaşamanın lezzetini bileceksin.
    ister kocan olsun, ister oğlun, ister anan, ister baban,
    kimsenin sevgisiyle hükmünü birbirine karıştırmayacaksın.
    ezilen, zavallı, akılsız olmak kazandırır gibi dursa da,
    sonunda mutlak kaybettirir; bunu unutmayacaksın!
    başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın.
    birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın,
    bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin;
    kimseye dayanmayacaksın!
    dünya da sensin, evren de!
    kendini geliştireceksin. büyüyeceksin, olgunlaşacaksın.
    ruhunu da,aklını da bedenin gibi besleyeceksin.
    önce sen büyük olacaksın, farkında olacaksın,
    sonra dünyanın zevklerinin, aşkın, hayatın tadını çıkaracaksın.
    emanet hayatlara tutunup, ömrünü harcamayacaksın.
    ne olmasını bekliyorsan, sen öyle oturdukça, olmayacak.
    boşuna hayal kurmayacaksın!

    ekistira edit: romantik aşk ilişkisinin böylesine yoğun ve evrensel olarak peşinden koşulan bir deneyim olmasının sebebi, böyle bir deneyimin, insanın, aydınlanmamış ve tatmin edilmemiş haldeki durumunun bir parçası olan, derin korku, eksiklik, ihtiyaç duyma ve tamamlanmamışlık halinden kurtulmasını vaad eder görünmesidir.
    o sevgi değil, ego’nun daha tam ve daha derin bir benlik duygusu için duyduğu
    güçlü ihtiyaçtır ve diğer insan bu ihtiyacı geçici bir süre için karşılar. o ego’nun kurtuluşun
    yerine geçirdiği şeydir ve kısa bir süre için kurtuluş duygusu verir.
    ancak bir nokta gelir, partneriniz sizin (daha doğrusu, egonuz’un) ihtiyaçlarınızı
    karşılamayacak şekilde davranır. egosal bilincin asli bir parçası olan, ama “sevgi ilişkisi”
    tarafından örtülmüş olan korku, acı ve yoksunluk hisleri böylece tekrar ortaya çıkar. diğer
    her bağımlılıkta olduğu gibi, uyuşturucu bulduğunuzda siz yükseklerde uçarsınız, ama
    değişmez bir biçimde, bir zaman gelir, artık uyuşturucu işe yaramaz olur. o acı verici hisler
    yeniden ortaya çıktıklarında, onları eskisinden de daha güçlü bir biçimde hissedersiniz ve
    dahası, şimdi partnerinizi bu hislerin nedeni olarak algılarsınız. bu sizin bu hisleri dışa
    projekte ettiğiniz ve diğer kişiye acınızın bir parçası olan vahşi bir şiddetle saldırdığınız
    anlamına gelir. bu saldırı partnerinizin kendi acısını uyandırabilir ve o da size karşı saldırıda
    bulunabilir. bu noktada ego hâlâ, bilinçsiz bir biçimde, saldırısının ya da kurnazca
    yönlendirme girişimlerinin partnerinizin davranışını değiştirmesini sağlayacak yeterli bir
    ceza olacağını ummaktadır, böylece o bu insanı yine acınızı örtmek için kullanabilecektir.
    her bağımlılık kendi acınızla yüzleşip onu aşmayı bilinçsiz olarak reddetmekten
    kaynaklanır. her bağımlılık acıyla başlayıp acıyla biter. bağımlı olduğunuz madde her ne ise -
    bu alkol, yemek, yasal ya da yasadışı uyuşturucular veya bir kişi olabilir- siz acınızı örtmek
    için bir şeyi ya da birini kullanmaktasınızdır. işte bu yüzden, başlangıçtaki mutluluk ve
    esrime duygusu geçtikten sonra aşk ilişkilerinde bu kadar çok mutsuzluk ve acı yaşanır. acı
    ve mutsuzluğa neden olan bu ilişkiler değildir. onlar sizin içinizde zaten bulunan acı ve
    mutsuzluğu ortaya çıkarırlar. her bağımlılık bunu yapar. her bağımlılık artık sizin işinize
    yaramadığı bir noktaya erişir; o zaman siz acıyı her zamankinden daha yoğun bir biçimde
    hissedersiniz.
    çoğu insanın daima şimdiki andan kaçmaya çalışıp kurtuluşu gelecekte aramasının bir
    nedeni budur. eğer onlar dikkatlerini şimdi’de odaklasalardı karşılaşabilecekleri ilk şey kendi
    acılarıdır ve onların korktukları şey de budur. ah, onlar şimdi’de geçmişi ve onun acısını
    ortadan kaldıran mevcudiyet gücüne, illüzyonu yok eden realiteye erişmenin ne kadar kolay
    olduğunu bir bilebilselerdi. onlar kendi realitelerine ne kadar yakın olduklarını, tanrı’ya ne
    kadar yakın olduklarını bir bilebilselerdi...
    acıdan kaçınmak için ilişkilerden kaçınmak da bir çözüm değildir. acı yine de oradadır. üç
    yıl boyunca ıssız bir adada yaşamak ya da odanıza kapanmak yerine, aynı süre içinde üç
    başarısız ilişki yaşamak sizi uyanmaya daha çok zorlayabilir. ama, yalnızlığınıza yoğun bir
    mevcudiyet getirebilirseniz, bu da işe yarayacaktır. eckhart tolle

    bu yazıyla ilintili final yazısı

    edit malazgirt: (bkz: #78145901)

    edit: sonunda de da ayırımına dikkat eder oldum.

    edit 7658: flu tv şu yayını da izlenmeli. pek leziz
hesabın var mı? giriş yap