• insanin her zaman yureginin derinliklerinde olan, kimi zaman acikca gosterilen (ozellikle gurbetteyken), kimi zaman sadece bir bakisin bile cok sey anlattigi, cogu zaman da ayrilirken insanin bogazindaki dugumleri hissettiren, insanin icinden selale gibi gelen, ama damla damla disari cikan bir sevgidir bu.
  • herhangi bir kompleks adı altında değerlendirilemeyecek (bkz: electra kompleksi) kadar saf, katıksız, koşulsuz bir sevgidir. uzaktan uzağa izleyip de, "işte benim babam" diye gurur duyduğunuz, size sarıldığı zaman içinizden sıcacık bir şey akmasına sebep olan, üzüntüsü ile kahrolduğunuz, hele es kaza ağladığı * bir zamana denk geldiğinizde altınızda duran zeminin bir halı çekilmişçesine kaymasına neden olan bir sevgidir.

    kazık kadar olduğunuz halde, hala sizi merak eden, eve geç geldiğinizde sizi bekleyen, siz gelmeden uyumayan ama sizi beklediğini size asla çaktırmayan, siz yatağa girdikten sonra oda kapınızı usulca aralayıp sizi 3-5 dk kadar izleyip, içinde tuttuğu o sevgi ile hafifçe iç geçiren bir insansa o baba, değil dünyayı, tüm kainatı ayaklarının altına sermek isteyebilirsiniz. böyle bir sevgiden daha ötesi var mıdır, ben bilmiyorum. yaşayacağımı da sanmıyorum.

    biraz sonra vereceğim bkz. daha önce verilmiş ,ama, ona karşı neler hissetiğimi bundan daha iyi açıklayamam..

    (bkz: hayatta ben en cok babamı sevdim)
  • henüz bir iki yıl önce başlanan okul yaz tatiline girmiş ve aylardır beklenen o büyük tatil başlamıştır. memlekete gidilecek, denizlerde derelerde yüzülecek, balıklar tutulacak, yaylalara çıkılıp o uçsuz bucaksız düzlüklerde top oynanacak, kuzenlerle parende atılacak, meyveler ağaçlara çıkılıp, sebzeler komşunun bahçesinden çalınıp yenecek, dayılar amcalar omuzlarda taşıyacak, dedeler bol harçlık verecek, büyükanneler de her türlü şımarıklık, disiplinsizlik ve densizlikte koruyucu olacaktır. çok güzel geçecektir tatil, aynı zamanda ziyadesiyle de hakedilmiştir. önce anneyle gidilecek, sonra da baba gelecektir.... otogara gidilir, öpüşüp koklaşılır, anneyle otobüse binilir, eller sallanırken baba başka otobüslerin arasında gözden kaybedilir ve yola çıkılır. herşey yolundadır ama çocuk arada durup ağlamakta, sonra yine neşelenmektedir. varıldığında da devam eder bu gelgitli durum. anne sorduğunda bişey yok denilir, ağlamalar kısa sürdüğü ve tatil güzel geçtiği için çok da üzerinde durulmaz. ama bir süre sonra yaşıtı kuzene itiraf eder niye ağladığını çocuk; babanın otogarda gözden kaybolmasını, başka bir otobüsün çarpmasıyla öldüğüne yormuştur ama bu güzel tatil bölünmesin, riske girmesin diye söylememektedir kimseye. ama çok sevdiği için babasını, ağlamaktadır durup durup.
  • anneye "keşke senin yerinde olsam" dedirten duygudur.
  • üstüne sevgi tanınmayan , diğer sevgilerin yanında toz zerrecikleri gibi kaldığı sevgidir...
  • sabaha karşı 5.00 civarları, bir çığlık duyulur, perde aralanır, balkonda küçük bir kız çocuğu babasının kollarında, etrafında kadınlar..
    çocuk ya kabus gördü ya da uyanıp balkona çıktı düşecek diye korkup bağardılar...
    bilmiyorum, bildiğim tek şey babasının ona sarılışı, minik yanaklarından öpüşü, saçlarını sevişi, sıcacık, güvenli, yıldızlar kadar parlak ve küçük kızın gözlerindeki huzur ve de benim: ''izleme yeter salak kafa'' diyen iç sesimi bu sefer dinlemeyişim..

    bildiğim tek şey, bir kızın baba sevgisinden daha büyük bir sevgi doyumu olmadığı ve eğer bundan yoksun büyüdüyse, hayatı boyunca hiçbir sevginin onu doyurmaya yetmediği..
  • literatürdeki yerinden pek bihaber yaşadığım sevgi.düşünmemiştim hiç bunun üzerine.ama bir arkadaşıma,ulan ben sevgimi gösteremiyorum,nası bi insanım ben nası nası,diye hallendim.o da ,baba sevgisi gibi len, dedi.aaa,aynen öyle len,dedim.o günden sonra babamı takibe aldım.ne biçim bi adam olduğunu hayretler içinde gördüm.hiç göstermiyormuş hakkaten sevgisini.en son hatırlarım,beni omuzlarına alır gezdirirdi.çook yıllar önce..sonra sevgiye dair ne bir iz,ne bir güzel sevgi sözcüğü.ne biçim bir ilişkiymiş bu anlamadım.nedir kardeşim,neden böyle davranıyorsun bana baba?benim şahsi bir problemim mi bu acaba diye de düşünmüyor değilim.ama geçen bir yerde bir arkadaşı gördüm,babasıyla takılıyordu.kanka muhabbeti yapıyor adam babasıyla..babasına diyor ki oo,şu kız da körpeymiş,bunlardan almak lazım..yok bu kadar da istemem.ne lan bu?ah baba,ah.ne desem sana bilmem ki?yine de babamsın.naapalım yani şimdi?ama duyuyorum bazen,ben salonda uyurken,benim hakkımda atıp tutuyorsun;yüzüme konuş bak..seviyorsun kanka beni,biliyorum.söyle bana arada..
  • tuhaf, nasıl oluyor böyle? kaç yaşına gelirseniz gelin, sizden kopmayan bir şey olabiliyormuş baba sevgisi.

    http://www.dailymotion.com/…akkale-savana-dair_news
  • rasyonalize edilebilir bir şey bu "baba sevgisi". ihaleyi daha geniş bir alanı kapsayacak ölçüde açalım: her şey rasyonalize edilebilir, yeter ki doğru tag'leri, doğru zemine yerleştirip arayışımızı neticelendirebilelim. örneğimizden yani başlıktaki sevgi durumundan hareketle söylersek; baba sevgisi için geçerli bir neden oluşturmamız yeterli. örneğin sizin üstünüzde ilahi bir kudretin varlığına sığınır, onu örnek aldığınızı söyleyip hem siyahı hem beyazı; hem gündüzü hem geceyi; hem varı hem yoğu; hem iyiyi hem kötüyü aynı anda tıpkı onun gibi sevebilirsiniz. babanın oğluna ya da kızına duyduğu sevgi gibi. yeni ahit'te bu söylemi görmek mümkün (kurnazım ki, ben o söylemi bildiğim için böyle bir örnekle açımlamaya giriştim, hatta başlığa gelme nedenim bizzat bu, lafı buraya getirecektim yani).

    matta 5.45'te deniyor ki "göklerdeki babanız'ın oğulları gibi olasınız (ut sitis filii patris vestri, qui in caelis est); çünkü o, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem adillerin hem adil olmayanların üzerine yağdırır (quia solem suum oriri facit super malos et bonos et pluit super iustos et iniustos)."

    buradaki söyleme göre yağmur nasıl ki her yeri ıslatıyorsa; güneş nasıl ki her yeri aydınlatıyorsa; tanrı'nın sevgisi de aynı kucaklayıcılıktadır; o halde sen de tanrı'na benzemelisin. verilen mesaj tam anlamıyla budur.

    "evlatlarını seven baba" gibi tasarlanan hıristiyanlığın tanrı'sı, bu yapısıyla herkesi babaca sevebilecek ölçüde tasarlanmış olur. bu sevgi tipinin, sevginin yöneldiği kişide ıstırap uyandırması gerekiyor; çünkü sevgi bir ana sevgisi değil, aksine bir baba sevgisi. bu ayrım da stoa düşüncesinden hıristiyanlığa miras bırakılan çileciliğin en belirgin göstergelerinden biri. hatta bu disiplinin teoloji kısmı büyük ölçüde bu yapıdan meydana gelir, bile diyebiliriz. "iyi insanların başına neden kötülükler gelir?" problemi ışığında seneca'nın de providentia'da çizdiği tanrı'nın sevgisi işte tam bir "baba sevgisi"ydi. seneca şöyle diyordu:

    "babaların ne kadar başka, anaların ne kadar başka sevgi gösterdiklerini görmüyor musun? babalar evlatlarının bir an önce çalışmaya başlaması için erkenden uyandırılmalarını emreder, tatil günlerinde bile aylaklık yapmalarına izin vermez, zaman zaman ter döktürür, zaman zaman gözyaşı. ama analar evlatlarını bağırlarına basmak, gölgelerinden ayırmamak ister; üzülmelerine, ağlamalarına, eziyet çekmelerine dayanamaz. tanrı iyi insanlara karşı babaların ruhuna sahiptir, onları mertçe sever ve 'gerçek güçlerini toplamaları için sıkıntılarla, ıstıraplarla, kayıplarla boğuşsunlar' der." (de providentia 1.1-2)

    determinist bir bakış açısıyla, "iyi" (belirlenen kalıbın içinde kalan) insanların yaşamındaki ıstırapları etik kaygılar güderek baba sevgisine bağlama telâşı müthiş bir teolojik çözüm doğurmuştur. birden onca ağırlığı bulunan "tanrı varsa, kötülük neden var?" yükü hafifletilmiştir. bunun yanında hıristiyanca baba sevgisi'ni ıstırapla yoğurma anlayışı, crucifixion hikâyesinde islamiyet ile hıristiyanlık arasında spesifik bir farklılık yaratmıştır. o da şudur: evvelce #16462438 no'lu entiride işlediğim üzere, hıristiyan teologlardan philip yancey islâm'daki peygamber isa'nın çarmıha gerilmekten bizzat allah tarafından kurtarılmış olması durumunun hıristiyanlığın özüyle "anlamca" çeliştiği kanaatindedir (where is god when it hurts? a comforting, healing guide for coping with hard times, zondervan press, michigan 1997, p.236). yancey, hıristiyanlığa getirilebilecek olan "madem tanrı isa'nın babasıydı, neden onu çarmıha gerilmekten kurtarmadı? islâm anlayışına göre merhamet dolu (gentle) olan allah, peygamberinin çarmıha gerilmesine izin vermemiş, onu kurtarmıştır; oysa hıristiyanlık inancına göre tanrı'nın oğlu isa göz göre göre çarmıha gerilmiştir. bu nasıl bir çelişki böyle?" eleştirisini şöyle karşılar:

    "tanrı'nın crucifixion'da isa'ya hoşgörülü davranmış olduğu düşüncesine gerek yoktur; zira zaten bizzat tanrı'nın kendisi isa'nın bedeninde insanlığı kurtarmak adına crucifixion'a razı olmuştur." (a.g.e., p.236). yani tanrı, crucifixion esnasında, islâm'ın bildirdiği gibi, uzakta değil; bizzat olay yerinde insanlık adına bulunmaktadır. yani burada tanrı'nın, deyim yerindeyse, anne şefkâtiyle oğlunu kurtarmıyor oluşu, onun omnipotens'liğini lekelemez. çünkü tanrı, bir baba gibi oğlunu yalnız bırakıp çilenin asıl simgesi kılacak ölçüde bir "baba sevgisi"ne sahiptir. oysa islâm'daki "gentle" allah (yancey'in kullandığı sıfat bu) ziyadesiyle koruyucu, kollayıcıdır. ancak stoa'dan beri biz biliyoruz ki, mens universi yani evrenin zihni ziyadesiyle çileye anlam yükler. insan çilelendikçe insanlığın pınarından içtiğinin bilincine varır. seneca, determinizm telâşında tavan yaparak korkunç bir laf eder:

    "tanrılar zaman zaman cesur insanların bir felâketle güreş tuttuklarını seyretmek isteyebilir... işte size kendi eserinin üstüne titreyen tanrının seyredebileceği soylu bir gösteri, işte tanrıya yaraşır bir rakip: kötü yazgısıyla yüz yüze gelmiş bir insan, hele bir de ona meydan okuyabilmişse!... bu tür kötü olaylar talihin bir cilvesidir ve iyi insanların başına gelmesi, kendilerini iyi yapan yasadan ötürüdür. sonuçta iyi insanlara asla acımaman konusunda seni ikna edeceğim; çünkü iyi insana zavallı diyebilirsin belki, ama böyle dediğin için o zavallı olmaz." (de providentia 1.2-3)

    çünkü temelde insan da dahil olmak üzere evrendeki herbir şeyin sadece kendisinden ibaret olduğu ve herbirinin, zamanı geldiğinde en yüce akıl olan mens universi'ye katılarak nihaî varışını tamamlayacağı düşünülmüştür. seneca, boethius'un estne aliquid tibi te ipso pretiosus düsturunu anımsatırcasına şöyle der: "cogitemus nihil perire de nostro" yani "bize dair hiçbir şeyin yok olmayacağını bilelim." (de providentia 1.5)

    hâl böyle olunca baba sevgisi de, hiçbir surette yok olmayacak olan insan aklının, bu farkındalığa varabilmek için tezgâhından geçmek durumunda olduğu katı disiplini simgeler. böyle bir tasarımda anne sevgisine yer yoktur. babanın, ıstıraba mani olmak bir kenara, oğulun disiplini için onu bizzat mümkün kılan sevgisi ancak bu kadar güdüklük üzerine inşa edilebilirdi. insanda dinginlik mecburiyetini, dinî olsun, felsefî olsun başka türlü rasyonalize edebilenler de çıkmıştır. toplum sözleşmeleri, anayasalar, antlaşmalar ziyadesiyle insanların disiplin alabilmeleri için felâketlerle yüzleşmelerinden zevk duyabilen yasa-koyucular eliyle hazırlanmamıştır. gaddar babanın sevgisi, belki de yerini her şeyi önceden hazır eden, insanı yedikçe acıkırcasına konformist kılan anne sevgisine bırakmıştır; belki de hakikî profanlaşma ya da insanlık bunalımı denilen şey bizzat budur.
hesabın var mı? giriş yap