• "insanın en büyük hazinesi suskunluğudur."
  • iletişim yayınları sosyal medya kanallarından bir kapak paylaşmış fakat nasıl desem bi hoş yani. hayır önceki kitapları bilmesek. ben iyi düşünmeye çalışıyor ve kitabın sürprizi bozulmasın diyerek yapılmış bir hareket olduğunu farzetmek istiyorum.
    ulan bizim büyük çaresizliğimizin içine ayrı kapağına, renklerine ayrı sevdalandım ben. herkes herkesle dostmuş gibinin kapak resminde bi kayboldum bi buldum kendimi yapmayın etmeyin.

    edit: az evvel ankara kitap fuarı'ndan paylaşılmış iletişim yayınları masasına baktım, kapak tasarımının korktuğumuz gibi olduğu görülüyor. sağlık olsun. bu kez yalnızca içi ile mest olacağız demektir.
  • internet üzerinden satış yapan sitelerde ön sipariş başlamamış olsa da 8 ocak tarihinde okurlarıyla buluşacaktır.
  • basima bir is gelmeyecekse adini bugun duydugum bir kimse, yazarmis.

    bir yazar arkadasim bir kac satirlik bir yazisini paylasmis da, kimmis bu derken bizim buyuk caresizligimiz kitabinin yazari oldugunu ogrendim. aslinda sadece kitapcilardaki reklamlardan yahut sinema afislerinden animsiyordum bu ismi.

    sonra bir arkadasimi aradim, o da okumamis hic. hatta duymamis bile. oh dedim ve borges okumaya devam ettim.
  • yeni çıkan seyrek yağmur kitabı daha şimdiden 2016'nın en önemli olayları arasındadır.
  • barış bıçakçı'nın son 20 yılın türkiye edebiyatının başına gelen en güzel şey olmasının sebebi, sayfalarca anlatılacak bir duyguyu tek cümleyle o sayfalardan daha derin ve net anlatabilmesidir. yeni kitabı seyrek yağmur'da yine öyle cümlelere çarpılacaksınız. kitabı bugün alıp bitirdiğim saatten beri düşündüğüm, kişisel tarihimize çentik atan her bir kitabı için okuru olarak teşekkürün gönül borcum olduğudur...
  • hayatı hakkında doğru dürüst bi malumat edinmenin imkansız olduğu, belki de türkiye'nin yaşayan en iyi yazarı.

    (bkz: jon richards)'ın yazdığı fizik deneyleri bilim kitapları serisini çevirmiş yazar. iletişim yayınları'ndan okunabilir.

    ben gibi bir fizikçi olması üzerine ciddi bi kanaatim var. ne diye fizik kitaplarını çevirsin ki yoksa.. hem bizim büyük çaresizliğimiz'de hayatı yere bırakılan bir bilyenin hareketine benzetmiş, fiziğe göndermelerde bulunmuştu.

    neyse sanki fizikçi olsa bundan bana ne fayda çıkacak. saçmalık.. ama bu adamın yazdığı kitapları ben yazmış olsaydım çıkar her yerde kendimi anlatırdım. belki de bundan iyi bir yazar değilim. neyse.. haydin, iyi okumalar sizlere.

    edit: imla, yazım yanlışı.
  • keşke arkadaşım olsa dediğim insandır. çok uzun zamandır hem de ...

    barış bıçakçı öyle uzun cümleler kurmaz. çok tumturaklı sanatli cümleler de kurmaz.üstelik o kısa cümleleri de aforizma sıçmaz. içinize sıcar .
  • kitapları hakkında eleştiride bulunulmuş bir entry var mı diye bakındım ama, bulamadım. bu benim eleştirmeyeceğim anlamına gelmiyor tabi ki.

    ve başlığın en beğenilmeyecek entrysi ile karşınızdayım.

    öncelikle ben barış bıçakçı'nın satırlarını ilk #51679034 şu entry ile okudum. çok beğendim. ne güzel anlatmış dedim. gerçekten de detaylarda saklı çünkü sevmek. bu satırların geçtiği kitabı almaya karar verdim sonra. (bkz: veciz sözler)

    onu alırken ilk kitabı olan (bkz: herkes herkesle dostmuş gibi) ilgimi çekti. gerçekten de etkileyici bir kitap adıydı. anlayacağınız gayet önyargısız, ve beğeneceğime emin olarak okumaya başladım. ama o da ne? herkes herkesle dostmuş gibi tam bir fiyasko! öyle ki; geçen hafta okumuş olmama rağmen aklımda kitaba dair hiçbir şey kalmadı. sırf değişik bir tarz olsun diye, daha siz ne olup bittiğini anlamaya çalışırken bir yere bağlayamadığı konuyu bir anda kesip atıp başka bir hikayeye atlamalar falan aşırı sinir bozucuydu. bir kitapta elbette birden fazla hikaye ele alınabilir ama bu şekilde amatörce değil. 50.sayfaya geldiğimde kitabı fırlatıp attım bi köşeye.

    sonra "ya acaba devamı ..." diye düşünüp bir şans daha vereyim dedim ve bitirdim ama sonu yine hüsrandı. ben barış bıçakçı'nın bile bu kitapta ne anlamak istediğini bildiğini düşünmüyorum. öyle entellik olsun diye ortaya karışık bir şeyler yapmak istemiş. nasılsa insanlar anlam veremediği şeyleri yüceltmeyi sever. çorba gibi bir kitap, nereden tutsan elinde kalıyor.

    neyse yine de ikinci kitabına geçtim. sonuçta asıl okumak istediğim veciz sözler'di. ilk kitabı kötü diye silip atmak olmaz dedim. belki geliştirmiştir bu kitapta kendini. amaa, malesef ki burada da pazarlama gücünü konuşturmuş kendisi. kitabın her sayfasına altı çizilecek bir iki beylik söz yazıp (öyle aman aman sözler de değil, aşk acısı çekenlerin sahipleneceği yer yer güzel, yer yer zoraki kurulmuş cümleler işte .. ) öykünün bütününe asla özen göstermemiş. "ölüm bekleyebilir ama hayat asla" oo aman tanrıım ne büyük cümle.

    gıcıklığım bir yana, güzel betimlemeler de vardı yoktu değil ama dediğim gibi, en ufak bir samimiyet hissetmedim satırlarında. orhan pamuk kitaplarını fazla okumuş olacak herhalde ki, okuyucuları onun gibi zaaflarından vurmak, abartılı ve manasız bir şekilde ankara'nın sokaklarını durmadan telafuz edip bunun üzerinden prim yapmak istemiş. "bir ankara öyküsü" densin, ankaralı'lar sahiplensin istedi sanıyorum öykülerini fakat öyle "keçiören'den geçerken ..." diye başlayıp alakasız bir yerde biten bir cümle kurmakla olmuyor o iş. şekilcilik oluyor sadece bu. göstermelik. dediğim gibi, orhan pamuk stayla. #48745179

    bu kadar önyargıdan uzak okuduğum halde nereden tutsam elimde kaldı iki kitapta. veciz sözler biraz daha iyiydi ama, okumak bir şey katmadığı gibi bana, okumasam da eksilmezdim. okumam gereken kitapları düşündükçe vakit kaybı olduğunu söyleyebilirim. nasılsa güzel olan birkaç cümleyi facebook'ta twitter'da falan okurduk.

    ohh. rahatladım.
hesabın var mı? giriş yap