hesabın var mı? giriş yap

  • bağırmak çocuğun kendini ifade etme tarzıymış. onu da öğrenmiş olduk. o zaman bırakalım sizin çocuklarınız kendini bağırarak ifade etsin. biz çocuğa daha sağlıklı bir biçimde kendini nasıl ifade edebileceğinin yollarını öğretmeye çalışalım.
    konuya dönecek olursak;
    ebeveyn çocuğuna sağlıklı yani istediği olana kadar bağırmadan, tepinmeden, yırtınmadan iletişim kurma becerisini katmakla yükümlüdür. bunu bile sağlamaktan aciz bir ebeveyn zaten ulu orta kuduran çocuğuyla da ilgilenmez.

  • --- spoiler ---

    our top three guesses for your english dialect:

    1. english (england)
    2. welsh (uk)
    3. us black vernacular / ebonics

    our top three guesses for your native (first) language:

    1. turkish
    2. portuguese
    3. russian

    --- spoiler ---

    o shan't'ı işaretlemeyecektim ya. dayanamadım.

  • yaklaşık 20 yıldır çok severek dinlediğim, iktidar kim olursa olsun ona muhalif olacak olan, çünkü radyoda hiç bir zaman güce köpek olmamış biridir nihat sırdar. kendisine sözde radyocu denmesi komik çünkü şu an piyasada gördüğünüz radyocular arasında bile belki en eski ve en çok dinleneni nihat’tır. akp’liler kendisini hiç sevmez çünkü nihat onlara hiç bir zaman biat etmemiştir. bu yüzdendir ki programını 5 dakika dahi dinleyen aktroller çıldırır. kafalarına çay atılarak ihya olan aktrollerin bağımsız birini görünce zaten çıldırmaları doğal.

  • iyilik de kötülük gibi bulaşıcıdır.
    burada benim gördüğüm şey şu; daha önce çok daha samimi versiyonlarını televizyondan gördüğümüz nöbet tutan askere yardımcı olan insan figürü "ben de bir şeyler yapmak istiyorum" diyen iyi niyetli insanlara rolmodel olmuştur.

    niyet iyi olduktan sonra komik gözükmesi bence bir sorun değildir. askerlik olgusuna saldırmak için askeri ve ona yardımcı olmaya çalışan ama elinden bir şey gelmeyen iyi niyetli insanları malzeme etmek argüman üretmede zorluk çekildiğine delalettir.

    çünkü temelinde askerlik kurallardır, soyut bir kavramdır. asker o kurallara uymakla yükümlü insandır. ben askerdim mesela. nöbet tutarken biri beni yellese duygulanırdım bile belki. yani şunu demek istiyorum özetle; askerlik, atatürk, türkiye cumhuriyeti gibi kavram ve kişilerle ideolojik sorunlarınız varsa böyle salvo vuruşlarla bu kavramları yıpratmanız çok uzun zaman alır. daha direkt yöntemler kullanmalısınız.

    iyi niyet özenerek de olsa, histeri şeklinde de olsa, içten gelerek samimi bir biçimde de olsa yayılmalıdır. kafa kesilen, kalp yenilen, kadınların kafeslerde satıldığı coğrafyada aşağılayacak bir bu olayı bulabiliyorsak bizim de vicdan terazimiz doğru çalışmıyor demektir. efendim bunlar başka ülkeler bizim ülkenin sorunları başka diyenler için de hırsızlık, rantçılık, sınavlara karıştırılan hile, rüşvet, yolsuzluk, talan, işçi güvenliği, insan hayatına verilen önem, ifade özgürlüğü, adalet, kuvvetler ayrılığı, eşitlik, inanç özgülüğü, gelir dağılımı uçurumu gibi önemli hadiseler mevcut.

    memlekette konuşulacak tek bu komik yelleme hadisesi kalsın trolleri kıskandıracak taşağı ben geçerim merak etmeyin.

  • kreş çocuğunuz varsa, veli grubu buna en tepe örnektir.
    zaten siksok bi dönemden geçiyorum, trollemeye başladım artık.

    kadın a- ben patates salatası getiririm.
    kadın b- börek de benden
    kadın c- o zaman keki ben yapayım.
    delfina - ya ben bişey mi kaçırdım?
    müdür- delfi hanımcım, haftaiçi çocuklarla anneler günü partisi yapmıştık ya hani. haftasonu da sadece annelerin katılacağı bi parti yapıcaz okulda.
    delfina -pek güzel. itfaiyeci kostümlü erkek striptizci de benden o halde. anneler gününü bi kez kutladık. bu da "anneysek ölmedik ya" günü olsun o zaman

    -grupta sessiz, serin rüzgarlar-
    *

  • bilmem haberiniz var mı ancak 18 yaşını doldurmuş her bireyin seçilme hakkı vardır. ne sıfatla aday olacak diye soran olmuş. adam vekilin olmak istiyor başka sıfata gerek var mı. illa işadamı, mafya vs. olmasına alışmışsınız. normal insanların da milletvekili olabileceği gerçeği çok uzak gelmiş belli ki.

  • geldim geldim…
    bir çoğunuza laflar hazırladım hehehehhe

    başlığı açanın samimiyetine zaten inanmıyorum, onu bir geçelim de , benim maksadım incitmeden tatlı tatlı yanlış bilinenleri düzeltmek.

    lütfen alınmayınız , gücenmeyiniz. tsk envanterinde bulunan farklı uçak tiplerinde bilfiil 17 yıldır mekanik teknisyeni olarak çalışan bir yazar olarak biraz bilgi vereyim.

    efendiler , öncelikle 15 temmuz sonrası yetişmiş personel kaybedildi, sıkıntıya düştük mevzusunu biraz yumuşatalım;
    evet ne yazık ki doğru, lakin acınacak bir hale düşmedik. evet pilot sayımız, yetişmiş teknisyen sayımız hatırı sayılır ölçüde düştü ama sürdürülebilirlik anlamında hiçbir tehlike yaşamadık. bunun en basit örneği 2016 sonunda gerçekleştirilen fırat kalkanı harekatıydı.
    çok istihbari bilgiye girmeden basit bir istatistik olarak paylaşayım; 74 uçak aynı anda havalandı ve %98 isabet oranıyla başarılı bir şekilde ilk dalga operasyon gerçekleştirildi. o zamanlar çalıştığım filo eğitim filosuydu ve biz yerde yedek bekle uçaklarımızın haricinde hepsini aynı anda kaldırdık. demek ki hala tam filo uçurabilecek hem pilotumuz, hem teknisyenimiz hem de lojistiğimiz mevcutmuş. hem de 2016 yılında! kaldı ki sonrasında eksiğin kapatılması için hafta içi hafta sonu bayram-seyran dinlemeden çalıştık.

    diğer bir husus uçaklarımızın ve sistemlerimizin çağın gerisinde kaldığı;
    bakınız biz bunları daha önce burada ve burada anlattık. f-16 1974 yapımı denmiş, değil can parçam , değil yakışıklım. f-16 1974’de ilk uçuşunu (kazara) yapmış olabilir ancak elimizdeki en eski uçak 87’de envantere girmiş olsa bile gövde ömrü, geçirdiği modernizasyonlar ve gövdesel güçlendirmeler sayesinde halen çağının gerektirdiklerini bize sağlayabilen bir uçak.
    dur dur f-16’ya dönmeden;
    sen o bokladığın f-4’ü görsen gerçekten küçük dilini yutarsın. evet uçak baktığında eski görünür gözüne ancak sahip olduğu sistemler ve taşıdığı mühimmatların kapasitesini bilsen önünü iliklersin. (boru mu amk bakımcıların arasında lakabı “baba”dır)
    heh, döndük mü f-16’ya?
    gel şimdi. baba senin ihtiyacın ne? sen kimlerle aşık atıyorsun? ne abd’nin seninle sıcak muharebeye girmeye ihtiyacı var (money talks bebeğim, kapish?) ne de senin okyanus ötesi operasyon yapma ihtiyacın var. bölgesinde etkin ve caydırıcı bir hava kuvvetlerimiz var. dosta güven, düşmana korku dedik, bildin mi? mesela azerbaycan’a güven verdik, biz (bkz: cap) veya (bkz: sead) uçarken ermenistan “korku”dan uçak kaldırıp da havadan gence’yi , gebele’yi, lenkeran’ı bombalayamadı.
    başka ne istersin? mesela o uçakları bisiklet gibi kullanabilen, gerçekten nokta atışı hedef vurabilen pilotların var senin. mağaraları, kampları 2 metreden az sapma ile imha etmek senin tatmin etmiyor mu? illa abd veya rusya ile hava harbi mi yaşamamız lazım?
    e batıya gidelim. yunanistan’ın ekonomisi alt üst oldu da şişire şişire dünyanın uçağını aldılar envanterlerine sırf bize yetişebilmek için. gel gelelim dibindeki adalara asker çıkardılar, ancak bu da hava kuvvetlerinin değil siyasetin sorunu.

    5. nesil uçağımız yok. maalesef yok. çok mu ihtiyacımız var şu an? bence yok. bunları yazdık ( yukarıdaki bakınızlar ) . 5. nesil uçağı idame ettirmeye harcayacağımız kaynakları f-16 envanterden emekli olana kadar milli muharip uçak projesi’ne aktarabiliriz. harekat ve etki alanımızda bize 5. neslin eksikliğini hissettirebilecek bir tehdit yok ki.

    gelelim mi personele?
    ufak ufak hatıralarımdan gideyim.
    bosna hersek’de görev yapıyorum. sene 2020, bize tahsisli evde 3 havacı, 3 karacı , 1 denizci astsubay ve 1 karacı albay ile yaşıyoruz. mesai saati sonrası ortak salonumuzda bulunan 2 büyük koltuk takımında tv’ye yakın olan takımda 3 karacı ve bir denizci abimiz meyve soyup dizi izlerken biz arka koltuklarda birimizin önünde ingilizce kitabı, diğerinin elinde nato’nun bize verdiği sop (standart operational procedures) kitabı, bende ise ispanyolca gramer kitabı var. albayımız odasından çıkıp ekiple tv izlemek için yanımıza geldi ve “arkadaş şu havacılardaki vizyona hastayım, beyler bakın da bi feyz alın” diye serzenişte bulundu. sonraki zamanlarda ise verdiği her direktifi prosedürleri inceleyip teatti ettiğimiz için “yakıcam amk sizin bu kitaplarınızı, bişeyi de bilmeyin lan” dediği olmuştu. amacım kimseyi yermek ya da övmek değil ancak hava kuvvetlerinde özellikle uçucu ve uçuşla alakalı branşlar gerçekten ülkemiz anlayışının ve çağının önündedir efendiler. en “boş” diye yaftalayacağınız adam bile yabancı dile, teknik dökümana hakim ve en az 1000 sorti üretmiş tecrübeye sahiptir. bunu sağlayan ise “bence” ülkemizde benzerini bulamayacağınız “kurum kültürü” ya da “kurumsal hafıza”’dır. sistem, “gabi” adamı dışarı, uçaktan uzağa itmeye ayarlıdır.
    pilotlar konusunda da ufak bir anektod bırakayım;
    nato sağolsun her üssün bir de standardize filosu vardır. bu filolar adı üstünde uçucuların standart prosedürlere göre yeterliliğini sağlar. bu filolarda binlerce saat uçuşu, katıldığı 100’lerce operasyon olan ve tonlarca mühimmatla sayısız atışları olan “bilekli” pilotlar bulunur.
    bu abilerimiz muharip filolarda uçan pilotları sürekli denetim altında tutar. dolayısıyla “zayıf”, “eksik”, ya da yetersiz bir pilot derhal tespit edilir ve sonraki yaşamında uçağı sadece fotoğraflarda görür.
    biraz da uçakların amiyane tabirle “modifiye” durumlarına gelelim;
    efendiler bizim bu konuda g.tümüzü kurtaran husus ise kıbrıs harbi sonrası yediğimiz ambargolar neticesinde kurduğumuz aselsan, havelsan, roketsan, aspilsan, teive tusaş gibi harika kurumlarımızın 30 yılı aşkındır bize sağladığı imkanlardır. uçaklar piç kasa bmw ya da şahin gibi “modifiye” olduklarında sadece görüntü değiştirmez. aksine yan yana duran iki blok-30 ve blok-50m arasında görüntü neredeyse aynı olmasına karşın kabiliyetleri açısından uçurum vardır. yani her uçak sistemi envantere girdikten sonra servis ömrünü doldurana kadar “yaşamaya ve gelişmeye” devam eder.
    çok uzattık sanki, sonuç olarak;
    pilotlarımız dünyanın en iyileri arasında,
    bakım ekibimiz “top shelf” kalitede,
    eğitim ve doktrinlerimiz hala benzersizdir.
    hava kuvvetlerimiz mevcut olduğu sürece korkmayın…

  • futbol oynadığı yıllarda beşiktaş'ın ceza sahası civarında serbest vuruş kazanmasıyla, hınca hınç dolu semt meyhanelerini sessizliğe boğan adamdı.

    topun başına geçtiği zaman, kafa kıyaklığından sandalyelerinde yamuk oturanlar kendilerine çeki düzen verirdi. herkes yerlerinde şöyle bir doğrulurdu. garsonlar servise ara verir, ocakçılar televizyona doğru döner, gözlük kullananlar gözlüklerinin camlarını silerdi. meyhaneye bir sessizlik çökerdi. saygı duruşu bir nevi. öyle nadide bir yetenekti sergen.

  • öğrencilikte para bozdurmak istediğiniz ve ''50 kuruş eksiğine bozarım'' şeklinde yanıt aldığınız bakkalın dükkanının anahtar deliğine 100 metre ilerideki bakkaldan 50 kuruşa alınan capon yapıştırıcısının tamamını ortalık sakinledikten sonra boca etmek.