hesabın var mı? giriş yap

  • -yav necla seninle de uzun zamandir sevi$medik...
    -ama saldiray abi ben evlendim
    -insan bi haber verir necla. yav necla senin bi bacin vardi.

  • parasını enpara'da değerlendirmek isteyenlere duyurulur. döviz kuru yükseldiğinde online hizmetlerini "teknik arıza" adı altında kapatmakta ve döviz kuru düşünceye ya da dengeleninceye kadar erişimi engellemekteler. dolayısı ile ne sisteme giriş, ne de işlem yapabiliyorsunuz. böyle ucuz oyunlar oynayan bir yapı haline dönüştüler ki bu ülkede normal böyle işler. bundan sonra paramı yastık altı yaparım, yine bu şark kurnazlarına yedirmem. adam değilsiniz adam, hanginizin boğazından geçecekse de haram olsun.

  • internette dolanırken görülen bir haberde dikkat çeken fiyatlardır. hem de bunlar deprem ertesi zamlanmış fiyatlar.

    ürün fiyat (tl)
    kısa samsun, maltepe 150.000
    uzun samsun, maltepe 175.000
    uzun tekel 2000 450.000
    kısa tekel 2000 (kutulu) 400.000
    uzun tekel 2001 300.000
    kısa tekel 2001 250.000
    35 cl. yeni rakı 1.400.000
    70 cl. yeni rakı 2.500.000
    70 cl. normal votka 2.000.000
    70 cl. cin 2.150.000
    75 cl. buzbağı şarabı 1.100.000

    lan dedim, dolar kaç paraymış acaba o zaman?
    http://paracevirici.com/…doviz/1999/amerikan-dolari
    1999 ortalaması 420.000,00 tl imiş.

    yani samsun/maltepe = 0,35 dolar * 3,86 = 1,35 tl
    uzun tekel 2000 = 1,07 dolar *3,86 = 4,13 tl
    35 lik rakı = 3,33 dolar*3,86 = 12,85 tl

    şimdilerde en boktan sigara 9 tl, 35'lik rakı da 50 tl

    lan dedim peki asgari ücret ne kadarmış o dönem?
    http://www.alomaliye.com/…r-1974-yilindan-gunumuze/
    93.600.000 tl imiş.

    peki bununla kaç şişe 70 lik rakı alınıyormuş?
    93.600.000/2.500.000 = 37,44

    şimdi 37,44 şişe 70liği kaça alıyoruz?
    37,44*93=3.481 tl

    asgari ücretle şu anda kaç 70'lik alınabiliyor?
    1404/93 = 15 şişe

    kimse ehonomi çoh iyi, alım gücü arttı demesin. kalbini kırarım.

  • hakkında upuzun bir gözlem entrysi yazacağım güzel bir şehir.

    internette pandemi kaynaklı çok farklı bilgiler olduğu için şu anda en güncel gidiş dönüş bilgilerini yazarak başlamak istiyorum:

    1. uçak biletleri. uçak bilet fiyatları çok değişiyor, gidiş dönüşü pegasus'la 400 küsüre alan da gördüm, 2500'e alan da. burada zaman, şans, pek çok faktör var. kiev'e ankara'dan doğrudan gidiş-dönüş var, bu da bir yol olabilir. (debe sonrası izmir'den kiev'e uçuş konulduğu da söylendi. :)
    2. kalacak yer. biz gittiğimizde kalacak yerden taviz vermek istemedik ve iki kişi kabaca 4 gün 1500'e yakın bir miktarda kaldık. ancak aynı kalma süresini paylaşımlı odada şehir merkezinde 200 küsüre getirenlerle de karşılaştık. burada da konforunuzdan ne kadar taviz verebildiğiniz, öncelikleriniz önemli.
    3. vize yok.
    4. pasaport ya da kimlikle girilebiliyor, ayrıca bir ücret ödemenize gerek yok. detayına aşağıda gireceğim.
    5. ukrayna covid için sağlık sigortası ve 30.000euro değerinde standart sigorta istiyor. bunu visitukraine sitesinden yaptırabiliyorsunuz. 4-5 gün kalınca ortalama 80 küsür tl gibi bir fiyata geliyor kişi başı.
    6. ukrayna ve türkiye, gidiş dönüşte herhangi bir karantina uygulamasında bulunmuyor. ancak ukrayna'ya girişte son 72 saatte yapılmış bir negatif pcr testine ihtiyacınız var. dönüşte ise türkiye'nin şartları şu: 2 aşı olduysanız ve ikinci aşıdan sonra 14 gün geçtiyse direkt girebiliyorsunuz. 2 aşı oldunuz ve ikinci aşının üzerinden 14 gün geçmediyse son 72 saatte yapılmış negatif pcr ya da son 48 saatte yapılmış hızlı antigen testi gerekli. tek aşı olduysanız da aynı şekilde pcr/antigen istiyor. pcr veya antigen test fiyatları türkiye'deki gibi sabit değil, ancak ortalamada türkiye ile aynı fiyata denk geliyor. kabaca 200-300 tl arasına testi yaptırabiliyorsunuz.
    7. ukrayna para birimi grivna. aldığınız her şeyi üçe bölerek türk lirası değerine ulaşıyorsunuz ortalama olarak.
    8. havalimanından şehrin en merkezi yerine ulaşım için biz uber kullandık. 98 grivna ediyor. birlikte aynı uçakla geldiğiniz insanlara sorarsanız 4 kişi binebileceğiniz bir uber ile çok rahat merkeze gelebilirsiniz. biz bu şekilde 10 küsür liraya çok hızlı bir şekilde merkeze gelmiş olduk.
    9. şehir merkezi ve havalimanı aşırı yakın. zaten şehirde 5 gün geçirip uber'i saymazsak hiç toplu taşıma kullanmadan vakit geçirebiliyorsunuz. her gün ortalama 17 bin adım attık biz ve her köşesini sokak sokak dolaştık.
    10. lviv, polonya sınırına çok yakın. 15 temmuz sonrasında türkiye'den kaçan pek çok türk lviv'i kullanarak polonya'ya kaçmış, bu sebeple lviv'e girişte ukrayna'ya ilk gelişiniz ise sorgulanıyorsunuz. ukrayna'ya ilk girişiniz değilse veya yeşil pasaportluysanız direkt geçiyorsunuz. burada daha önce bilmem kaç kere schengen almış olmanız, iş ya da turistik amaçla fark etmeksizin, bir önem arz etmiyor.
    11. lviv pasaport kontrolünde uzun bir sıra oluyor, herkes tek tek ya da arkadaş grubuyla geldiyse grup olarak sorguya alınıyor. burada çok saçma sapan sorular da sorulabiliyor: ukrayna'ya neden geldiniz, nerede kalacaksınız, geri dönüş biletlerinizi ödediniz mi? yanınızda ne kadar para var (bunu göstermeniz de isteniyor). türkiye'de nerede yaşıyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz? nerede doğdunuz? birlikte geldiğiniz arkadaşlarınızla olan ilişkiniz nedir? ukrayna'da tanıdık kimseniz var mı? iş için geldiyseniz işin detayları nedir? sorular sorulunca bitti mi, hayır bitmedi. ardından dışarı alınıyorsunuz biraz bekletildikten sonra tekrar çağrılıyorsunuz ve parmak izi veriyorsunuz ve fotoğrafınız çekiliyor. bildiğiniz sorgu şeklinde, insanı yavaşlıkları yüzünden çileden çıkartan ikinci sınıf bir uygulama bu. tüm bunların yanında kiev'e girişin çok daha kolay olduğunu da çok yakın arkadaşlarımdan duydum.
    12. ardından pasaport kontrolüne tekrar alınıyorsunuz ve sağlık sigortası ve pcr sonucunuzu gösterek içeri giriyorsunuz.
    13. başta da söylediğim gibi lviv'de her yere yürüyebilirsiniz. zaten şehirde bir gün geçirdikten sonra her yerin aynı yere çıktığını göreceksiniz. opera ve rynok meydanı sizin en baz yeriniz oluyor. bu iki yere göre her yere gidebilirsiniz.
    14. lviv'de maalesef aşırı etkileyici bir yemek kültürü yok. vejateryen ya da vegansanız, ya da yurtdışında dini sebeplerden (helal/kosher) et yemeği tercih etmiyorsanız seçenekleriniz daha da azalıyor. ne yiyorsunuz hemen söyleyelim: bolca kruvasan (lviv croisssants), pizza/makarna/salata çeşitleri (celantano), isterseniz türk'lerin sürekli takıldığı birkaç yer (antalya restaurant/sultan mangal/food and good -şu anda tadilatta-). lviv'de krepçiler de var. bunların dışında sağlıklı kahvaltı alternatifi için cheese bakery'yi mutlaka öneririm, madame croque, smoothie, bowl'lar ya da avokado yumurta gibi seçenekleri yiyebilirsiniz.
    15. gezilecek yerler internette fazlasıyla var, detayına girmiyorum.
    16. her yerde çok fazla türk var, ukrayna'da türkçe anlaşma ihtimaliniz ingilizce anlaşma ihtimalinizden daha yüksek çünkü kimse ingilizce bilmiyor. gerçekten kimse bilmiyor ve bu anlamda anlaşmak için çok fazla çaba gösteren de olmuyor. :)
    17. komik bir şey: şehrin her yerinde hotapyc tabelaları görüyorduk ve bu ne olabilir diye epeyce araştırmıştık. kendi aramızda bir goygoy malzemesi haline bile gelmişti ki, noter olduğunu öğrendik. şehirdeki noter sayısı, market sayısından daha fazla.
    18. aşırı su içen biriyseniz yurtdışında damak tadınıza uygun su bulmak her zaman problem olduğu için hayat kurtaran bir bilgi vereyim: türkiye'deki suya en yakın su, adı ortalama şöyle bir şey olan su: mopwuhcb bir şey bir şey. beyaz kapaklı, üzerinde kırmızı harflerle yazıyor. bu su çok iyi. bunu bulamazsanız bon aqua'nın açık mavi kapaklı karbonatsız suyundan alabilirsiniz. suyun görseli şöyle: https://www.ids-borjomi.com/…sortiment715x324en.jpg

    19. roshen'in (yerli ülker gibi) gofretleri güzel.
    20. lviv handmade chocolate da güzel.
    21. coffee manufactury abartılmış bir kahveci. latte'leri standartta şuruplu geliyor.
    22. hat olarak turkcell'in grup şirketi lifecell var ukrayna'da ancak çekim kalitesi aşırı iyi değil. vodafone daha iyi olabilir.
    23. hava bu mevsimde çok sıcak ancak istanbul'dansa ankara'ya daha yakın bir sıcak. terletmiyor ya da burnunuzun içini dahi kurutmuyor ancak sürekli bir susama hali var.
    24. kızları çok güzel, erkekleri gerçekten çok özgüvensizlermiş gibi hissettiriyor. bu bana çok ilginç gelmişti, kadınlar ne kadar güzelse erkekler bir o kadar özensiz ve duruşları bile “zayıf”.
    25. sdv coffee'de tarçınlı ve poppy seed'li çörek mutlaka ama mutlaka yenilmeli ve hatta bana da getirilmeli. :) google maps: https://goo.gl/maps/hgsi7vkhu8kdemio6
    26. son olarak gelir düzeyinin düşük olduğunu çok hissediyorsunuz. en merkezi ve en lüks denilen yerlerde bile bize göre “lüks”ün orada olmadığını anlıyorsunuz. dünyaca ünlü giyim mağazalarını göremiyorsunuz avm'ler hariç, oradakiler de gerçekten “pahalı” diyebileceğiniz gibi değil. giyim daha çok yerel markalar, ikinci el ve outlet şeklinde gidiyor. çoğu yerde ünlü markaların taklitleri var, insanlar da bu şekilde giyiyor. türk bir marka olarak tüm hafta boyunca sadece ramsey ve lcwaikiki'yi gördüm ve buna çok şaşırdım. daha çok türk marka olur diye düşünmüştüm nedense ancak tutan bir pazar olmadığını düşündürdü.
    27. yukarıdakilerle birlikte şehirde bir “gösteriş” kültürü olmadığını da çok hissettim. yine gelir seviyesi kaynaklıdır diye düşünüyorum. yine de ilginç bir şekilde adım başı apple satan/tamir eden yerler var.
    28. şehirde genel bir ikinci dünya savaşı enerjisi hakim. komik gelecek ama tarih mimaride o kadar korunmuş ki sokaklardaki modern giyimli insanları oraya yakıştıramıyorsunuz. direkt film çekilebilir devasa bir set gibi. piyanist'i tekrar çekmek için sadece birkaç kostüme ihtiyacınız var ve bu farklı hissettiriyor. arada çok eski zamanlardan kalmış askeri kamyonlar da görüyorsunuz ve iyice o moda giriyorsunuz…

    edit: debe sonrası şöyle bir mesaj geldi, hemen ekliyorum:

    “yerel yemekleri ucuz yollu tatmak için 'puzata hata', içmek için 'sarhoş vişne' yi de eklemelisiniz bence. gece kulübü olarak da malevich” :)

  • öncelikle bu sorunun cevabı için ateş kadehi'nin yumurta ve göz isimli 25. bölümüne bakmalıyız. çünkü bize myrtle'ın ölümünden sonrasında neler olduğu konusunda daha önce bilmediğimiz bilgiler verir ve bence jk rowling bunu ikinci kitaptaki hikayedeki boşluğu kapatmak için yapar.

    bu bölümde harry ilk görevde ejderhadan aldığı yumurtadaki ipucunu çözmek için cedric reisin de yardımıyla sınıf başkanları banyosuna yumurtayı incelemeye gider. ve buraya mızmız myrtle ile karşılaşılır.

    bildiğiniz gibi myrtle ölmeden hemen önce olive hornby onunla dalga geçtiği için tuvalette saklanmakta ve ağlamaktadır ve burada basiliksle karşılaşarak ölür. ateş kadehi 25 bölümünde myrtle sınıf başkanları tuvaletinde harry'e kendi ölümünden sonrasını şöyle anlatır:

    "...cesedimi bulmaları bile saatler aldı. biliyordum çünkü orada oturmuş onları bekliyordum. olive hornby tuvalete geldi. "yine orada oturmuş somurtuyor musun myrtle?" dedi. "çünkü profesör dippet seni aramamı istedi." ve o anda cesedimi gördü. öldüğü güne kadar da unutmadı. bunu ben garantiye aldım. peşinden dolaştım. hiç unutturmadım. evet. hatırlıyorum da. erkek kardeşinin düğününde..."

    (burada harry araya girerek başka şeyler düşünür ve myrtle'ı dinlemez. myrtle devam eder)

    "... ve tabi sonra sihir bakanlığına gitti. peşinden dolaşmama bir son vermek için. ben de buraya dönüp tuvaletimde yaşamak zorunda kaldım."

    özetle myrtle'ın ölümünden sonra uzun bir zamanı hogwarts'ta değil olive hornby'nin peşinde ona musallat olmakla geçirdiğini ve bakanlık olive hornby'nin şikayetiyle artık duruma bir son verdiğinde onu peşini bırakıp öldüğü yer olan hogwarts'a dönerek orada yaşamaya başladığını anlıyoruz.

    birinci teori: myrtle ölümünden sonra hogwarts'a dönene kadar uzun bir zaman, belki de yıllar boyunca olive hornby'e musallat olmuş ve sonunda hogwarts'a döndüğünde sırlar odası olayının üzerinden artık çok zaman geçmiş, sırlar odası tekrar açılmamış ve dumbledore myrtle'la konuşmaya çalışmaya gerek duymamış olabilir.

    bununla birlikte mızmız mytrle için onunla konuşma zahmetini gösteren herkesle uzun uzun muhabbet edip kendi ölümünün tüm detaylarını anlatmaya aşırı meraklı bir hayalet diyemeyiz. dikkat ederseniz seri boyunca sadece hoşlandığı kişilerle (harry, draco) yüzeysel konuşmaların ve klasik myrtle histerilerinin dışında gerçekten kendinden bahsettiğini ve karşısındaki kişiyi dinlediğini görüyoruz.

    yani ikinci teori: dumbledore myrtle'la konuşmaya çalışmış, ancak myrtle dumbledore'a bir şey anlatmaya yanaşmayıp kendini klozet borusuna fırlatarak gözden kaybolmuş olabilir. ama dumbledore'un ikna kabiliyetini düşünürsek myrtle gibi zayıf bir karakteri istediği bilgiyi almaya ikna edememiş olması pek olası değil.

    bu da bizi üçüncü teoriye getiriyor: dumbledore myrtle'la konuştu. ölmeden önce "musluk tarafında bir çift göz gördüğünü" öğrendi ancak o sırada elinde olan bilgilerle myrtle'ın söylediklerinden herhangi bi çıkarım yapamadı. ya da yapabildi ancak harekete geçmedi. veya çok daha olası: harekete geçecekti ama geçemeden önce ikinci kitapta okul aile birliği tarafından okuldan uzaklaştırıldı. (en mantıklı teori)

    ancak bana sorarsanız olay şu: harry'nin sırlar odasını bulma hikayesine hizmet etmesi adına rowling dumbledore'u bu işe hiç karıştırmadı.

  • bir kaç yanlışı düzelteyim.
    pcr testi kandan değil burun boğaz sürüntüsünden yapılır.
    eşinize ct çekilmişse pcr testinden daha güvenilir sonuç verir. ct temiz çıktıysa içiniz rahat olsun covid 19 değilsiniz.

  • kuranın türkçe olarak okunmasından öyle çok korkuyor ki..

    fussilet suresi 44. ayet:
    "velev ce’alnâhu kur-ânen a’cemiyyen lekâlû levlâ fussilet âyâtuh(u)(s) e-a’cemiyyun ve ’arabiy(yun)(k) kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâ/(un)(s) vellezîne lâ yu/minûne fî âzânihim vakrun ve huve ‘aleyhim ‘amâ(en)(c) ulâ-ike yunâdevne min mekânin ba’îd(in)"

    nasıl? anlamadınız değil mi.. muhtemelen arapça biliyor olsaydık hükmünü anlardık.
    şimdi aynı surenin türkçe mealine bakalım:
    "biz o kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar elbette: “onun âyetleri anlayacağımız bir dille iyice açıklanmalı değil miydi? arap olmayana yabancı dilde bir kitap olur mu?” diyeceklerdi. de ki: “o, iman edenlere doğru yolu gösteren bir rehber ve eşsiz bir şifa kaynağıdır.” inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir ağırlık vardır; kur’an kendilerine kapalı ve karanlık gelir. onlara sanki çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni duymuyorlar!"

    bugün, cumhuriyetin ilanından neredeyse 100yıl sonra, laik ülkemize bir mikrop gibi çökmeye çalışan tekke ve zaviyedeki insanlara gidip "ben kuran okuyorum" derseniz karşınızda böbürlenerek ağızlarında sakız gibi uzatarak "siz anlamazsınııııızzzz" derler.

    neden biliyor musunuz? çünkü öyle istiyorlar. onlara göre sadece kendileri anlayabilir. onun hikmetini sadece kendileri çözmüştür.

    o kadar korkuyorlar ki,
    insanların kuranı türkçe okumasını ve öylece anlamasını istemiyorlar. böylece din konusunda kendilerine ihtiyaç duyulmayacağını biliyorlar.
    biz biliyoruz ki kuran türkçe okunduğunda diyanet denilen cemaatin kuklası olmuş kuruma da gerek kalmayacak.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    sizinle allah arasına girip kuranı türkçe okursanız "o kuran olmaz" diyorlar. bu sözlerine haşa derler. bu arapça kökenli kelimenin anlamını en iyi onlar bilir ama daha nerede kullanılacağını bilmiyorlar ki allah olup neyin kuran neyin kuran olmayacağına karar veriyorlar.

    düşünün o kadar korkuyorlar ki,
    bu cemaat zırvaları ülkenin kurumlarını, mevkilerini sözcü olarak kullanmaya başlamış, basına demeç verdiriyorlar.

    kuranda şifre mifre yok. sayılar kombinasyonlar da yok.
    sol elle yemek yeme diye söz de yok. kızına hallenen babalar da yok.
    eğer türkçe okursanız ilmini anlarsınız, kandırılmazsınız.
    ama ne var; kul hakkı yeme, öldürme, yalan söyleme, çalma, sapkınlık yapma gibi kuranı arapça okuma sevdalısı insanların alışkanlık haline getirdikleri günahlardan sakın var.

    artık o kadar korkuyorlar ki, kuranı değiştirseler işlerine geldiği gibi düzenleseler yüzleri kızarmayacak. haşa!!!

  • her yönüyle şüphe uyandıran kazıdır.

    göbeklitepe dahil türkiye'de yapılan hiçbir tarihi kazıda bu kadar büyük güvenlik önlemleri alınmamıştı.

    tarihi bir kazıda müze yetkilileri bulunduğu söyleniyor ama arkeoloji dünyasından hiç kimsenin konu hakkında fikri yok.

    ülkenin zenginliğini kendi malı gibi gören bir hükümet var ve milletvekili dahil kimse alana giremiyor.

    kazı bittikten üç ay sonra recep tayyip erdoğan vatikan'a davet ediliyor, daha önce 1959 yılında celal bayar gitmiş, başka davet alan yok.

    hangi tarihi kazıda mit ve özel harekat görev aldı bugüne kadar, ülkede eline harita alan define kazısı yapıyor.

    öldürülen polis memuru eşine, kral mezarı ve çıkarılan altınlardan bahsediyor.

    gün gelecek orada görev yapanların korkuları son bulacak ve gerçek ortaya çıkacak.