hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: beyler orucum bozulmuşmudur sizce
    @1: piçler bugün oruçluyum, havalar da fena sıcak az önce araba sürerken sıcaktan ve birazda açlık+susuzluğun verdiği dikkat dağınıklığıyla bi çocuğu arabanın altına alıp yanlışlıkla çiğneyerek öldürdüm. sizce orucum bozulmuşmudur?
    @4: bilerek yapmadıysan birşey olmaz

    öldürücü tim geliyor

    @5: cignemissin ama yutmamissin bozulmaz pampa
    @6: yutmadıysan bişey olmaz tövbe edip devam et tutmaya.

    @14: hemen kaçman lazım ama. yakalanırsan yarraa yersin. bozulur.

    http://inci.sozlukspot.com/…um-bozulmuşmudur-sizce/

  • bir ürün şekersiz ama tatlıysa bizi şekerden uzaklaştıran bir alternatif olduğunu düşünüyoruz genel olarak. bugün yapay tatlandırıcılardan insanların beklediği bu olumlu etkinin her zaman güçlü bir seçenek olmadığını gösteren pek çalışmalar vardır. vücudun şekere verdiği tepki ile yapay tatlandırıcılara verdiği tepkinin aynı olmadığını kanıtlamak için yapılan araştırmalar olumsuz sonuçların varlığını ortaya koymaktadır.

    sistemin işleyişi ise oldukça basittir. dildeki tat reseptörleri, tadı algılar algılamaz beyne “şeker geliyor!” mesajını göndermektedir. beyin “mesajını pankreasa iletiyorum!” der ve insülin salgılamaya başlamaktadır. gelen şekerler parçalanmasıyla tokluk hissi oluşmaya başlamaktadır. fakat gelen mesajın içi boş ise sistemin kafası karışabilir.

    purdue üniversitesi, psikolojik bilimler bölümü’nün yapmış olduğu bir araştırma yapay tatlandırıcıları, vücudun mükemmel dengelenmiş sisteminin bozucusu olarak görmektedir. kalori yerine vücudu kandırmayı pavlovcu şartlandırma ilkelerine dayandırmaktadırlar. yani zil çalınca yemeğinin geleceğini bilen bir köpeğin sistemini yaşıyor oluyoruz. dahası, bu tekrarlandıkça sistem gelen tatlı sinyallerine güvenmemeye başlıyor ve böylece artık açlık ve tokluk arasında ayrım yapamaz hale gelmiş oluyor.

    şekerli tadın, vücudumuzda neden olduğu reaksiyonları değerlendirdiğimizde, bu gıdaların aşırı tüketiminin insülin seviyesindeki dengesizliği tetikleyip tip 2 diyabete ve vücudun yeterli kalori almaması sonucunda refleks olarak daha fazla acıkmasına ve ardından daha fazla yemesine, yani obeziteye, sebep olduğunu belirtmemiz doğru olacaktır.

    yapay tatlandırıcılar şekerden daha az kalori içeriyor ve böylelikle şeker yerine tek başına alındığında kilo kaybına katkıda bulunuyor. fakat vücudu gereken makro besinler ile doyurmadığımız için var olan acıkma hissinin önüne geçilememiş oluyor. yapay tatlandırıcılarla ilgili uzmanları endişelendiren nokta, bu maddelerin giderek daha fazla ürüne girerek günlük almamız gereken dozdan daha fazlasına maruz kalmamıza sebep olmasıdır.

    tatlandırıcı tipleri:
    aspartam sofra şekerinden 180-200 daha tatlı bir tatlandırıcıdır. uzun yıllar birçok diyet ürünün içerisinde bulunmasına rağmen güvenilirlik konusundaki tartışmalar sebebiyle ürünlerden yavaş yavaş kaldırılmaya başlanmıştır. bazı ürünlerin içindekiler kısmında aspartam, e951 olarak ifade edilmektedir.

    sakkarin sofra şekerinden 400-700 kat daha tatlı bir tatlandırıcıdır. en iyi tanınma yöntemi tüketildikten sonra ağızda bıraktığı metalik tat olarak ifade edilmektedir. hayvan deneylerinde mesane kanseri riskini arttırdığı gösterilmesine rağmen insan üzerindeki çalışmalar hala soru işaretlerini cevaplamış değildir. tamamen kalorisiz ve besin öğesi içermeyen bir tatlandırıcıdır. bazı ürünlerin içindekiler kısmında sakkarin, e954 olarak adlandırılmaktadır.

    sükraloz sofra şekerinden 600-1000 kat daha tatlı bir tatlandırıcıdır. sükralozun bir kısmı dışkı ile atılırken bir kısmı emilip ve metabolize edilmektedir. bazı ürünlerin içindekiler kısmında sükraloz, e955 olarak adlandırılmaktadır.

    acesülfam potasyum genelde fırınlanacak ürünlerde kullanılan acesülfam potasyum (ace k) sofra şekerinden 200 kat daha tatlıdır. asesülfam potasyum ile ilgili çok fazla hayvan çalışması olmasına rağmen insan çalışması maalesef oldukça azdır. bu hayvan çalışmalarının bazılarında acesülfam potasyumun uzun vadeli hafıza fonksiyonlarına zarar verebileceği yönünde bulgular vardır. bazı ürünlerin içerisindeki acesülfam potasyum, e950 olarak adlandırılmaktadır.

    tatlandırıcıların mide florası üzerinde de bir hayli etkisi vardır. sindirim sistemininiz ikinci beyninizdir ve bedeninizdeki birçok fonksiyonu kontrol eder. bu kontrolün kumandası ise sindirim sisteminizde bulunan bakterilerde saklıdır. işte tam olarak bu sebepten sindirim sistemi floranızın durumu oldukça önemlidir. bakterilerin yaşaması, çoğalması ve doğru oranda olması ise yedikleriniz ile yakından ilişkili. durum böyle olunca tatlandırıcıların mide bakterileri üzerine etkisini incelemek oldukça kayda değer bir hal almaktadır. tatlandırıcılar mide florasını bozmaktadır. bu durum sadece kan şekerine değil, diğer tüm sağlıklı yaşam komponentlerine etki etmektedir. bu sebeple sağlıklı bir mide florası için tatlandırıcı tüketmemek en iyisidir.

    şeker ikamesi olarak kullanabileceklerimiz:
    agave şurubu
    agave bitkisinin en çok nektarı verdikleri dönem, ölmeden önce çiçek açtıkları zamandır. fakat günümüzde agave nektarına olan talebin artmasıyla çiftçiler büyüme döngüsünü kısaltarak daha fazla nektar tedarik yöntemine başvurmaktadırlar. bu da biyolojik çeşitlilik eksiğine yol açmaktadır.

    agave için piyasadaki en sürdürülebilir seçenekler sertifikalı organik ve adil ticaret ürünleridir, çünkü bu sertifikalar ürünlerin pestisit kullanılmadan üretildiğini garanti eden ürünlerdir.

    akçaağaç şurubu
    saf akçaağaç şurubu doğal bir üründür ve ağaçların onu üretmek için ilaçlanması gerekmez. katkı maddeleri, stabilizatörler veya suni aromalar içermez.

    sürdürülebilir yöntemler kullanılarak üretilmiş akçaağaç şurubu aldığınızdan emin olmak için ambalajında usda organik ürün etiketinin olup olmadığını kontrol edebilirsiniz.

    stevia
    stevia bitkisinden yapılan ve sıfır kalorili bir şeker ikamesidir. bu bitkiden şeker üretilirken ilk adım olarak bitkinin yaprakları suya batırılır, sıvısı süzülür ve saflaştırılır. ardından ürün kurutularak toz haline getirilir ve tatlandırıcı elde edilir. stevia bitkilerinin çoğu, güney amerika ve çin’deki büyük tarım işletmeleri ve şirketleri için yetiştirilmektedir. peru’da, bu büyümenin bir kısmı ormansızlaştırılmış yağmur ormanı arazisinde yapılıyor ve toprak erozyonu, atık üretimi ve su kirliliği ile ilgili sorunlar yaratıyor. daha sürdürülebilir yöntemlerin kullanılması için savaşan perulu çiftçiler, ülkede markaları için “rainforest alliance” etiketini ilk alan çiftçiler olmuşlardır.

    stevia satın alırken organik ve rainforest alliance sertifikalı ürünleri tercih edebilirsiniz.

  • lan şuna inanana acil ve zorunlu olarak matematik dersi verilmesi gerekiyor. 4 milyar sayısının kaç olduğunu bilmiyorlar.

    biri gelir "biz 200 kişiyle saatte 1200 fidan diktik, neden olmasın?" der, öbürü gelir "bizim köye 10 bin tane ağaç dikildi, neden olmasın?" der.

    4 milyar lan 4 milyar. o dediğin 10 bin tane ağaç var ya, onun gibi 400.000 tane daha lazım. 400 bin tane köy var mı oğlum türkiye'de? baktım 18 bin tane köy varmış. 400 bin köyün hepsine de istisnasız 10 bin ağaç dikeceksin. ya da madem 18 bin köyün var, hepsine istisnasız 220.000 ağaç dikeceksin. kafan alıyor mu?
    ( ha bu arada, bence şikayet et belediyeyi. sizin köye olması gerekenin 22'de biri kadar ağaç dikmişler. git belediyeye, "her köye 220 bin ağaç dikmişsiniz, bizim köye niye sadece 10 bin tane?" diye sor bakalım ne diyecekler)

    ya da efendim neymiş 20 kişilik ekipler varmış. evladım 20 kişilik değil 20.000 kişilik ekip gerekiyor o 4 milyar ağacı 15 senede dikebilmek için. hem de başka hiçbir iş yapmayacak bu 20 bin kişi mesaide, sadece hiç durmadan ağaç dikecek. tüm türkiye'deki belediyelerde çalışan toplam işçi sayısı 148 bin bu arada. her 8 işçiden birisi non-stop ağaç dikiyor demek ki. vay bee.

    ayrıca bu lafın ilk edildiği zaman da gezi parkı zamanı, yani 4 sene önce, yani aslında 15 değil 11 seneden bahsediyoruz. 11 senede 4 milyar ağaç dikilmiş, 15 senede yine 4 milyar. sallamasyonun boyutunu ordan anla.

    ondan sonra niye akp iktidar oluyor. ya kim olacaktı çarpma bölmeyi bile bilmeyen bu seçmenle?

  • korkmayın birim para hesabı yapmaya gelmedim.

    8 ay önce viyana'ya gelen ricky gervais'in armageddon gösterisine viyana'nın en büyük salonlarından biri olan (en büyüğü de olabilir) wien stadhalle'de kategori c'ye denk gelen bir bileti 60 euro'ya almıştım. bilet

    şu an ise 11 ay sonra aynı salonda olacak cem yılmaz'ın gösterisinin aynı kategori bileti 125 euro kategori c, sıra 11.

    yıllık enflasyonu %20 alsan bile neredeyse 1.5 katından fazla pahalı.

    sanırım bir şeylerin türklere pahalı olması için türkiye'de olması gerekmiyor.

    hangi komedyenin daha iyi olduğunu ise takdirinize bırakıyorum.

    edit: klavye hassasları için rick, ricky olarak değiştirildi. ne çok ruh hastası varmış, sanki bunu konuşuyoruz. müptelaları için, başlıkta cmylmz yazdığım da cem yılmaz aslında. sığmadı da, ondan öyle açtım başlığı.

    edit 2: bilet alıp almadığımı yazmamama rağmen “paran yoksa gitme”ciler ile “alma o zaman bak gör nasıl düşüyor fiyatlar”cılar dolmuş başlığa. konu para olup olmamasından ziyade, o gösterinin ederi. 60€’luk herhangi başka bir şeye 125€ ödemeyi sorun etmiyorsanız zengin değilsiniz enayisinizdir. ya da size göre 125€ da ediyordur, ona da söyleyecek bir şey yoktur.

    işbu entarinin amacı yukarıda belirttiğim kıyası tartışmaya açmaktır. ama bayılıyorum cağnım ülkemin fikir yobazlarına. bizde “bence” diye bir şey yok. “ya benim gibi düşünüyorsundur ya da malsındır” var.

  • geliyorsun şuraya acaba neymiş o küçük detaylar diye okuyorsun, adam;

    "zeytinyağı ve nane" yazmış.

    valla mı ya?
    normalde koyulmaz zaten cacığa. nereden aklınıza gelir böyle şeyler.

    yoğurt da koyun güzel oluyor amk

    edit:

    --- spoiler ---

    cacık tarifi için malzemeler;

    yoğurt
    su
    salatalık
    sarımsak
    bir tutam dereotu
    tuz, nane, zeytinyağı
    kaynak: https://www.nefisyemektarifleri.com/cacik-tarifi/
    --- spoiler ---

    sizin bunlardan herhangi birini cacığa koyuyor olmanız cacık tarifini bir üst noktaya taşıyacak tüyo olmuyor.
    ben normalde dereotu koymam diyor. koyma tamam. zorunda değilsin.
    bunların dışında bi ipucu yazarsanız süper oluyor;

    mesela
    -semizotu koyun bence güzel oluyor diyebilirsiniz.
    -salatalıkları rende yapmayın, küçük küçük doğrayın diyebilirsiniz.
    -süzme yoğurttan yapın, biraz sirke koyun, kekik koyun, limon sıkın böylece greek usülü caciki (tzatziki) yapmış olursunuz diyebilirsiniz.
    -koyun yoğurdundan yapın manda bokundan yapın yazabilirsiniz.

  • bi ara biri hamileler dışarı çıkmasın demişti de ne kızmıştınız. şimdi bana onu hatırlattı bu muhabbet.
    çıksınlar canım, sadece bizim istediğimiz gibi giyinsinler ama. göbeklerini "ifşa" etmesinler, dar giyinmesinler, esprili tişört giymesinler vs. vs. vs.
    kendinizi işte o adamdan farklı sanıyorsunuz ya, değilsiniz.

    bakın önümüz de yaz, ben 6 aylık hamileyim şu an. bikinimle denize havuza falan gircem daha. bi de dar giyinmeyin falan diyorlar ya lan. ahahahah.

  • 'ey izmir belediyesi bu kaçıncı kaza tramvay yolunda hiç güvenlik bariyeri yok insanlar dalgın olabiliyor,resmen plansızlığın ceremesini canıyla ödeyenler varvar.'

    hayatimda duydugum en sacma yorum bu olsa gerek. dunya'nin hangi ulkesinde, neresinde tramvay yolunda bariyer olur gosterde biz de bilelim.

    edit: hala bana orda burda var diye mesaj atiyorlar. arkadas tramvay sehir ici icin tasarlanmis, dusuk hizda giden ve mevcut yollarin uzerinden veya paralelinden giden bir aractir. hadi dunya'yi gormediniz. acin bir googla'a sorun. o da olmadi 150 yillik tarihi istanbul tramvayini gozunuzun onune getirin. gunde bir milyon yayanin yurudugu istiklal caddesinde yayalarin icinden gectigini belki hatirlarsiniz. oturup size dunya'nin farkli sehirlerden elli tane tramvay fotografi mi paylasalim illa.

  • 19 yaşında daha. ankara üniversitesi hukuk fakültesinde okuyormuş. bir hastanenin koridorunda turlarken karşılaştık. gözlerinin içi gülüyordu, yüzünde de içten bir gülümseme. hastalardan birinin yakınıdır diye düşündüm önce. hastalığı yakıştıramayacağım kadar güzeldi çünkü. kemik iliği kanseri teşhisi konmuş önce. sonra akciğerlerinin bir kısmını almışlar, arkasından göğüslerinden birini. şimdi de beyninde çıkmış o illet. lüle lüle saçlarının peruk olduğunu o zaman anladım . halbuki ne çok yakıştığını düşünmüştüm, o dalgalı bal rengi saçların yeşil gözlerine. "olsun abla, bunu da aşarım inşallah" dedi. bu da geçecekmiş, hakim olacakmış zaten. "daha çok yolum var ölünmezde şimdi" diye ekledi. ölünmez evet.. mamak'ta köhne bir evde anası bekliyormuş onu. babadan kalma 300 lira maaşları da varmış hem. devlette yardım ediyor şükür okumama diye heyecanlı heyecanlı anlattı uzun uzun.

    "üzülme sende abla, geçecek nasılsa; hem ölünmezde şimdi dedik ya" derken kahkahaları çınlattı koridoru. kendimden utandım, bende güldüm. yemyeşil gözlerine çok yakışmıştı bal rengi saçları. perukmuş, olsun..

    edit: bırakıp gitmiş hayatı özlemcik. daha fazla dayanamamış bedeni yayılmış enfeksiyona. vizelerini de vermiş kuzum, ama kısmet işte.. daha ölünmez demiştik ama demekle olmuyor bazen demek.. allah yattığı yeri nur etsin..