hesabın var mı? giriş yap

  • ozellikle bel fitigi olanlar icin , fizik tedavi sirasi ve sonrasinda yapilmasinda fayda olan egzersizlerdir.

    bu egzersizler,

    1- yuzustu yatin, kalcalari kasin, 5 e kadar sayarak tutun, 50 ye kadar devam edin

    2- yan yatin. ustteki bacaginizi on kere havaya kaldirin. diger bacaginizda da tekrar edin.

    3- sirtustu yatin. dizler bukuk olsun. once bir dizinizi gogsunuze dogru cekin, sonra uzatin. diger bacaginiz bukuk olsun. 10 kere tekrarlayin. diger bacaginizda da ayni islemleri tekrarlayin.

    4- her iki dizinizi bukup gogsunuze cekin. tam uzatmadan yarim indirin. bu islemi 10 kere tekrarlayin.

    5- dizler bukuk sirtustu yatarken karninizi ice cekin. 5 e kadar sayarak tutun. 50 ye kadar devam edin.

    6- dizler bukuk sirtustu yatarken beli yere bastirin. 5 e kadar sayarak tutun. 50 ye kadar devam edin.

    not: ilk haftada gunde bir kere, ikinci haftadan itibaren gunde 2 kere, 3 ay duzenli olarak yapin. uygun zaman, yemekten once veya yemekten 2 saat sonradir.

    (doktor onayli listedir)

  • dün akşam itibarıyla dünya tarihinde ilk defa bir futbolcu ununu eleyip eleğini asarak kazanabileceği her şeyi kazanmış ve ileride oynayacağı tüm maçlara sikini taşağını yaya yaya keyif için çıkacak lükse erişmiştir.

    messi'nin bundan sonraki kariyeri tamamen kendisinin keyfine kalmış durumda. isterse sadece sağ ayağıyla futbol oynama challenge yapar, isterse sadece asal sayı olan dakikalarda gol atma challenge... adam resmen hikayesi ve yan görevleri %100 tamamlanan bir bilgisayar oyununda yapacak bir şey bulamayınca açık dünyada boş boş dolaşıp kendine meşgale arayan bir insan seviyesine gerçek hayatta ulaştı. bu vakitten sonra oynayacağı ilk maça teletabi kostümüyle çıksa neden diye soramayız. çünkü canı öyle istemiştir.

  • bu baba:

    amerika'da ise; "tabi korunmak şartıyla" diye ekler.
    fransa'da ise; "tabi fransızca konuşması şartıyla" diye ekler.
    rusya'da ise; "tabi ayık olmak şartıyla" diye ekler.
    türkiye'de ise; "tabi bir daha kalkmamak şartıyla" diye ekler.

  • ulan bu ronaldo nasıl bir adam ya. james adama dünyanın en kolay golünü attırıyor. adam sanki golü kendi yaratmıs da atmış gibi kendi şovunu yapıyor, yanına gelen james' i görmezden geliyor falan.

  • bilindiği üzere edebiyat anlayışları çağlara göre değişkenlik gösterir. yani edebiyat, matematik gibi sabit kuralları olan bir bilim değildir. kendi çağında "dahi" kabul edilen birçok yazar (mesela joseph cronin, pearl buck), günümüzde sadece detaylı ansiklopedilerde kendilerine yer bulabilir. gerçi ansiklopedi olayı da bitti ya neyse! yani demem o ki, gittiğiniz yol, yol değil. bırakın trollüğü. trollükte gelecek yok! şaka bir yana, demek istediğim şu ki, günümüzün en önemli romancıları olan orhan pamuk, ihsan oktay anar, hasan ali toptaş gibi yazarların yapıtları, sonraki kuşaklar tarafından pek itibar görmeyebilir. ve ne acıdır ki, bu dönemde aşağıladığımız cezmi ersöz ve tuna kiremitçi , belki ileride "dahi" olarak kabul edilecektir. eserleri yeni baştan basılıp milyarlar satacaktır! yok lan, şimdi bunu yazarken düşündüm de çok uç örnek verdim. 500 bin yıl geçse de bir bok olmaz onlardan*

    not: sadece yabancı yazarlar kıstas alınmıştır.
    not 2: yazarlar rastgele sıralanmıştır.

    cervantes : tarihin garip bir cilvesi olarak shakespeare ile aynı yıl doğup, aynı yıl ölen cervantes, kendi döneminin bestseller yazarıydı. başyapıtı don kişot, sadece ispanya'da bile yayımlandığı yıl birçok baskı yapmıştı. hatta peşi sıra birçok devam serileri yazılmıştı. ama bu seriler, dönemindeki diğer çakma yazarlar tarafından kaleme alınmıştı. o zamanlarda korsan kitapçı yoktu, ama anlaşılan korsan yazar bayağı varmış. zira art arda yayımlanan don kişot serileri cervantes'i bayağı kızdırmış olmalı ki, bu konuda sert bir önsözün de yer aldığı ikinci cildini bizzat kendisi yazmak zorunda kalmış. ortaya çıkan kitabın belki döneminde çok satması dışında bir önemi yoktu. belki cervantes bile, ne kadar önemli bir roman yazdığının farkında değildi. ama sonuç itibariyle don kişot, roman türünün ilk ve hala en önemli örneği sayılır. daha iyileri mevcut olabilir ama daha önemlisi kesinlikle yok.

    stendhal: çağdaşı balzac dışında kimseden itibar görmeyen stendhal, yazdıklarının edebiliğinden öylesine emindi ki, öldükten sonra anlaşılacağını bizzat kendisi belirtmişti. nitekim 19. yüzyılın sonlarına doğru hak ettiği değeri verilmeye başlandı. sadece 52 günde yazdığı parma manastırı ve başyapıtı sayılan kırmızı ve siyah'ı artık dünya edebiyatının en iyi yapıtları listesindedir. hatta kırmızı ve siyah, bazı yazarlar ve eleştirmenlerce (mesela somerset maugham) en iyi on romandan biri kabul edilir. ayrıca yarattığı julien sorel karakteri, adeta "yükselme tutkusu" ile özdeşleşmiştir. bir psikolojik terim huvviyeti bile kazanmıştır denebilir.

    franz kafka : büyük olasılıkla, bu sonradan anlaşılma konusunda ülkemizde en bilinen örnek. hemen herkesin bildiği üzere, dostu max brod'un (bir diğer vefasız brutus'e selam olsun) yaptığı tarihin en anlamlı vefasızlığı sayesinde, bugün kafka yapıtları okuyabiliyoruz. kendisi için, 20. yüzyıl insanını ve durumunu en iyi anlatan yazar diyebiliyoruz. halbuki ölümü, yerel bir gazetede sadece tek satırlık bir haber olarak yer almıştı. ama ikinci dünya savaşı sırasında bireyin düştüğü acizlik, ezilmişlik, çaresizlik, çırpınma, boşluk gibi karmaşık durumlar kafka'nın yeni baştan değerlendirilmesi gerektiği fikrini doğurur. bu konuda olağanüstü bir örnek de mevcut. genellikle en iyi marksist eleştirmen olarak kabul edilen györgy lukacs, edebi anlayışına uymadığı gerekçesiyle kafka'yı pek beğenmezmiş. ancak ikinci dünya savaşında yaşadığı çok sıradışı bir olay (#15110169) sonrasında kafka'nın değerini anladığını belirtmiştir. yani kafka'yı anlamak için, bazen okumak bile yetmez; yaşamak lazım.

    marcel proust: şimdilerde, birçok edebiyat eleştirmenine göre, edebiyat tarihinin en iyi birkaç romancısından biri. halbuki, sağlığında kitaplarını yayımlatacak yayınevi bile bulamamıştı. hatta kendisini reddeden yayınevi editörleri arasında 20. yüzyılın en iyi yazarlarından sayılan nobel ödüllü andre gide bile vardı. ama proust, oldukça zengin olduğundan dolayı, kayıp zamanın izinde adlı devasa eserinin ilk cildini kendi parasıyla bastırabilmışti. gerçi fransa'nın en önemli edebiyat ödülü olan goncourt edebiyat ödülünü aldı. picasso ve stravinski gibi kendi alanlarının en iyileri olan modernist çizgideki dahilerle çeşitli salonlarda sohbet etti. yani kısmen de olsa kendi döneminde itibar görmüş denebilir. ama o dahilerle dolu salonlarda, kendisine günün birinde balzac ile kıyaslanacağını, hatta onu aşacağını söyleselerdi, snobluğuyla ünlü proust nasıl bir tepki verirdi merak konusu.

    edgar allan poe: büyük olasılıkla edebiyat tarihinin en bahtsız yazarı. adam sözlük anlamıyla "loser" kelimesinin tam karşılığı bir hayat yaşadı. ileriki zamanlarda bu konuda detaylı bir entry yazmayı planlıyorum. ancak şimdi mevzu bahis olan sonradan anlaşılma süreci. poe'nun şiirleri kendi döneminde beğenilmesine rağmen, öyküleri dönemi için fazla ileriydi. dolayısıyla karabasanı andıran atmosfere sahip eşsiz öykülerinin anlaşıldığına şahit olamadan genç yaşta ve tam da hayatının özeti olan bir ölüm biçimiyle gitti garibim. aslında fransızların en iyi birkaç şairinden biri olan charles baudelaire onu keşfetmişti. hatta eserlerini fransızcaya çevirmeye başlamıştı bile. ama ne utançtır ki, kendi ülkesinde hak ettiği değeri ancak 20. yüzyılda verildi. avrupa'da ise, 19. yüzyılın ortalarından itibaren kült statüsüne erişmişti. ama o bunları değil, sadece acıyı yaşadı. tabi o dönemlerin dünyada en popüler yazarı olan charles dickens ile olan sıradışı buluşması istisna edilecek olursa.

  • bazı duşlarda mümkündür. bu duşlarda iki su ayarı vardır: kaynar su, antarktika buzulları.. ortası yok.

  • sayesinde yılların 'kıro'sunun etnik bir aşağılama olarak algılanmaya başlandığını öğrendik. 'kıroyum ama para bende' mottosu herkesin dilindeyken nerdeydiniz ulan ? kimseye uygulanan bir ötekilestirme falan yok, kıçınızdan ırkçılık naraları atıp adamın canını sıkmayın.

  • ortada bonservis ve yabancı sınırı yokken tartışmanın anlamsız olduğu futbolcu. galatasaray seneye belki 50-60 maç yapacak. birinin son vuruşu, diğerinin top kontrolü olmayan iki tane forvetle koca sezon geçirdik. golcüye hayır diyecek noktada değiliz.

    gignac gelsin, bir tane de parasıyla alırız. her yer forvet olsun. elimizde sneijder var tek forvet umut bulut'la maça çıkıyoruz. 16 gb ram'i celeron 400 bilgisayarda harcıyoruz amk.