hesabın var mı? giriş yap

  • sadece 25-30 dk. farklı zamanlarda izledim, o esnada ismail saymaz "metin külünk konusunda bir şey yapılcak mı?" diye 3 kere sordu, 2sinde diğer gazetecilerin lafını keserek "soruma yanıt alamadım" diyerek bunu yaptı.bak ben daha tamamını izlemedim ara ara toplam 30dk. izlerken yakaladım bunu.

    "sorularında ısrar etmeliydi"..yazılmış ona ithafen yazdım.
    ya ben başka bir program izledim bir kaç dakikalığına yada ekşi sözlüğü "bir şey yazmalıyım, illa birşeylerde ben yazmalıyım" güdüsüyle entry giren yazarlar basmış..

    (bkz: #123723059)

  • skordan, herşeyden bağımsız söylüyorum, çok rahatsız edici bir kibri var. herşey kontrolüm altında havalarındaki rahat görünümünün altında hikmet karaman'a laf sokmaya çalışıyor:

    "hikmet hoca tabi uzun konuştu, bizim yerimize de konuştu, maçı anlatmaya gerek yok sağolsun".

    yani şunu diyor, hikmet kırk yılda bir maç kazandı, keyifli keyifli maçı anlatıyor.. olabilir ağam, niye takıyorsun? koskoca fatih terimsin, hikmet karaman'ın övünmesinden, gerinmesinden nasıl gocunabilirsin? kayserispor tesadüf kazanmadı, uzun zamandan beri izlediğim en iyi anadolu takımı performansını gösterdi. kayseri'nin ekstradan iyi oynaması, hikmet'in kendini övmesi, senin o kadar da kötü olmadığına dair de bir sonuç yaratır, neden rahatsızsın?

    rahatsız çünkü fatih terim kendinden başka birilerinin kazanmasını, kendinden başka birilerinin övünmesini, eseriyle gurur duymasını, abartsa da keyfini çıkartmasını olgunlukla karşılama gücünden yoksun bir çocuk egosuna sahip.

  • mesai kavramı içinde yaşayanların tamamı, ayrıca kabaca evine 8-10 bin dolar girmeyenler için bir nevi kanserli yaşam formudur. farkına varmadan ince ince hasta eder adamı, bildiğin tıbbi hasta...

    sadece ciddi para kazanan ve bunu sabah 8 akşam 8 gibi bir mesai ile yapmak zorunda olmayanların şehridir istanbul. kalanı köledir. istersen 15.000 net maaş al, mesainin içindeysen, hayatın dışındasın usta.

  • oha en sevdiğim atıştırmalığa ne dedi adam. seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım, özelden gönderiyorum. tanım: benim tarafımdan bayılarak yenen cips çeşidi.

    edit: bu kadar dandik bir entry'yi benim en çok favlanan entry yaparsanız sizi öldürürüm. favlamayın artık.

    edit2: türk'e imkansız de sonra otur izle amk. tamam fıstıklı cheetos seviyoruz ama bu bilginin gizli kalması gerekiyordu. artık ekşi kızlarının gözünde cheetos yiyen asosyal bir nerd'üm. hayallerimi çaldınız...

  • hemingway'in bu anlardaki hüznü anlatan bir kitabı var, ismi "çatallara veda". 400 sayfa falan, nasıl bi içlendiyse artık.

  • --- spoiler ---

    olay nedeniyle hastanedeki işlemleri yarım kalan ve hastalarını tedavi ettiremeyen hasta yakınları yaşanan duruma tepki gösterdi.
    --- spoiler ---

    alacan bunları iceri.

    al sana acil, al sana virus diye salacan hastanenin koridorlarina.

    a.ina kodumun cahilleri.

  • ilgili babaların çocuklarının akranlarına göre çılgınca avantajlı olduğu 5 şey

    1- baba zekayı artırır

    aktif bir baba, çocuğunuzun duygusal zekasını ve problem çözme yeteneklerini artırmasını sağlar.

    bu bir öngörü değil. bilimsel bir gerçek.

    aktif babalarla yetiştirilen çocuklar, sözel ve matematik testlerinde daha yüksek puan alma eğilimindedir ve okulu bırakma veya çocuk suçları işleme olasılıkları daha düşüktür.

    2- kendine güvenli olur

    bir babanın çocuğuna verdiği duygusal destek paha biçilemez bir hediyedir.

    çocukların kendilerine ne kadar değer verildiğini ve sevildiklerini anlamalarına yardım ederler.

    destekleyici babaları olan çocukların yüksek benlik saygısına sahip olmaları ve genellikle daha mutlu ve kendinden emin bireylerdir.

    ayrıca stres/hayal kırıklığı için daha fazla tolerans

    yeni durumlarda daha az korku ile yaklaşıyorlar, adaptasyon yetenekleri daha gelişmiş oluyor.

    akran baskısına direnme ve kendi hakkını savunma konusunda daha başarılı
    kendi ayakları üzerinde durma konusunda artan bir yetenek gösterirler.

    3- dikkat süreleri daha uzundur

    babalar, çocukları için olumlu bir rol modeli özelliği taşır.
    çocuklar anneleri ile özdeşleşirler. rol model olarak seçtikleri kişi ise babadır.

    ilgili, şefkatli, olaylar karşında sakin kalan bir babanın yanında büyüyen çocuklarda
    daha az davranış ve dürtü kontrolü sorunları, daha uzun dikkat süreleri ve daha yüksek düzeyde sosyalleşme eğilimi gözlenmiş.

    bu çocuklar ayrıca, başkalarının ihtiyaçları ve hakları konusunda artan bir farkındalıkla daha şefkatli ve cömert olma eğilimindedir.

    4- daha az ben merkezci olurlar. problemleri çözerken birden fazla bakış açısı kullanabilirler.

    çocuklar doğal olarak sorularla doludur ve anneler ve babalar bu sorulara farklı şekillerde yaklaşırlar. ebeveynliğe farklı yaklaşımları olan aktif ebeveynler, çocukları geniş bir düşünme ve problem çözme yelpazesine maruz bırakmanın harika bir yolu olabilir. aktif babalar, hayata bakış açılarını paylaşmak ve çocuklarına değerli yaşam becerilerini öğretmek için eşsiz bir fırsata sahiptir.

    sadece anne ile yetişmiş bir çocuk dünyayı tek bir çerçeveden görür. bu onun ileride dünyaya yine tek bir perspektiften bakmasına yol açar.

    dünyadaki tüm olaylar onun lehine ya da aleyhine gelişiyordur.
    tüm acıları o yaşıyor. tüm sevinçleri o hak ediyordur.
    herkes onu mutlu etmek, ona yardım etmekle görevlidir.

    ben merkezli, siyah ve beyazdan başka rengin olmadığı bir evrende yaşama ihtimalleri baba ilgisinden mahrum çocuklarda daha yüksektir.

    5- kişilikleri sağlamdır. sevme kapasiteleri yüksektir.

    annenin sevgisi organiktir. kalbinin atması gibi, nefes almak gibi,

    oysa baba sevgisi çocuk için dışarıdan gelen bir sevgidir. çocukluğundan itibaren dışardan gelen sınırsız ve koşulsuz sevgiyle büyüyen bir çocuk yetişkinliğinde sevgi ve ilgi elde etmek için kendi kişiliğinden taviz vermez.

    özet

    "bir çocuğun, tüm erkekleri yargılayacağı standart olması için bir babaya ihtiyacı vardır." – gregory e.lang

    “onun için babanın adı sevginin başka bir adıydı.” – fanny fern

    “babam bana nasıl yaşayacağımı söylemedi. o yaşadı ve bunu yapmasını izlememe izin verin.” – clarence budington kelland

    “babasının kızı olmak, hayatının geri kalanında kalıcı bir zırha sahip olmak gibidir.” – marinela reka

  • uzun zamandır ekşide karşılaşılan en güzel ve seviyeli fikir beyan edilen konudur.

    hepinize laflar hazırladım ve geliyorum* hem herkesin haklı olduğu hem de herkesin haksız olduğu geyikdir. türkiye'de sw seviliyor sevilmesine de insanlar son yıllarda eskiden olduğundan daha fazla gösterişe düştü. şimdi nasıl ticarilere iyi gözle bakılmıyorsa eskiden de stationlar için tesisatçı arabası elektrikçi arabası yakıştırması yapılırdı. ne var ki aslında vatandaşlarımıza çok uygun bir karoseri yapısı olan sw fiyat avantajı ile hafif ticarilerin yaygınlaşması sonucu satış adetleri azaldı. türkiye'de araç alımında en önemli etmenlerden biri de aracın ikinci el satış değeri ve hızıdır. bunu da satış adetleri çok etkiler. aslında sw ülkemizdeki kullanıcıların alışkanlıklarına çok uygundur. çoluk çocuk pikniğe gider, memleketinden birşeyler taşır, yeri gelir iş için kullanır yeri gelir eşya taşır sw tam ihtiyacını görür fakat fiyat dezavantajı ile ticariler karşısında yenilmiştir. bunda da en büyük etmen vergi sisteminin saçmalığıdır.
    işin görsellik boyutu tamamen subjektif bir olgudur. aerodinami olarak sw çoğu modelde sedandan iyidir. aslında swlar sedanın uzatılıp kapanmışı değildir. a,b,c sınıfı araçlar hb, sw olarak tasarlanır, sedan formu ise sonradan kesilip biçilir. sıfırdan sedan tasarım genelde full size araçlarda olur.
    sw tercihini kökenden ziyade ihtiyaç belirler yani birisi köylü olduğu için sw tercih etmez ama köyde büyük yükler yükleyeceği bir araca ihtiyacı olduğu için sw tercih eder. tıpkı bir kent soylu isviçreli varsılın kayağa gitmek için sw tercih etmesi gibi ihtiyaçtan doğar. türkiye'de de bu ihtiyaç kişi başına düşen gsyih düşük ve gelir adaletsizliğinin yüksek olması sebebiyle daha ucuz, erişilebilir, çok satmasından dolayı ikinci el değeri yüksek, yedek parça fiyatları ve işletme maliyetleri düşük olan ticari araçlara kaymıştır. emin olun bu ekonomik parametreler insanımız lehine biraz gelişse kimse ne ticariye ne sedana bakar. günümüzde dahi bu zor ekonomide insanlar prestij davasına aslında sw ve hb karoseriden doğan suvlara yönelirken ekonominin biraz daha iyi olduğu yerde ticari sadece ticaride kullanılır.
    boyut olarak ise swlar genelde sedanlar ile aynıdır yani park için bir dezavantaj oluşturmaz. bazı sportwagon olarak adlandırılan c sütunu ile d sütunu arasındaki eğimin fazla mesafanin kısa olduğu modellerde ise klasik swlere oranla bagaj hacmi dezavantajı oluşabilir. özellikle 2000 sonrası dönemde artan kasa çeşitlemeleri ile beraber pek çok melez karoseri görüyoruz. burada da yine dünyada artan bir eğilim olan bireyselciliğin, pazarlamacıların bir enstrüman olarak kullandığı popüler bir kavram olan kişiselleştirme sonucunda farklı beğenilere hitap etmek için kökeni sw ve coupe araçlar olan suv coupe gibi ara formlar ivme kazandı. tabi ülke olarak olmayan paramızla biz de bundan nemalandık. hatchback olamayacak araçları sw formu olan suv niyetine almaya başladık. zaten bu suv meselesi başlı başına ayrı bir konu.

    bagaj konusunda ise sedanların bagajları hayli büyümesine rağmen yükleme eşiği sorunları nedeniyle kullanışlı değildir. suvların bagajları ise büyük lastik çapından kaynaklanan büyük davlumbaz ve süspansiyon sistemi sebebi ile aracın boyutuna göre küçük kalır. otomobile bakarsınız kocaman görünür ama bagajı açarsınız 350 litre gibi mütevazi bir hacimle karşılaşırsınız. yine bu lanet olası popülerlik kavramlarının sonucu olarak sosyal medyadan tutun araç seçimlerimize kadar. spor keskin hatlı araç talebi dolayısıyla bazı sw modelleri gerçekten bahsedildiği gibi sedanıyla neredeyse aynı bagaj hacmine sahip olabiliyor. bunda da sebep az önce belirttiğim c ve d sütunu arasını coupe formlu tasarım ile birleştirilmeye çalışıp beğeniye hitap etme. bu da bizim sw araçta beklediğimiz fonksiyonelliği öldürüyor ve insanlar yine başka kasa seçeneklerine yöneliyor.

    sw'den bahsedip volvo'dan bahsetmemek olmaz. her ne kadar 2. nesli ile hatchback'e daha yakın olsa da düşük hacimli motorlar ile ülkemizde sunulan v40 dönemine göre gerçekten çok iyi satmıştı. ilk nesli de harika bir sw olan v40 pek çok piyasa handikapına sahip olsa da iyi bir satış grafiği sergilemiş, dünya piyasalarında yaşanan dolar bolluğundan nemalanan ülkemizde de halkımızın takdirine mashar olmuştur.

    suv çılgınlığını bir kenara koyarsak, gerekli koşullar oluşursa ve markalar bunu iyi süzerse; türkiye gibi zayıf ekonomideki bir ülkede bile station volvo en çok satan sw arabalar arasına girmesi işten bile değildir.

    edittos: muzmin rocker'ın haklı katkısı ile: "2. nesil v40 'ın sw olanı v50'ydi. v40 hatchback olarak tasarlandı". ben ise entrymde volvo ürün gamındaki araçların isimlendirmesinde; her şeye uygun, çok yönlü manasına gelen versatility'den hareketle v harfini kullanmasından dolayı 2. nesil v40'ı hatchbacke yakın sw olarak değerlendirdim.