hesabın var mı? giriş yap

  • faydaları denmiş sayalım.

    - adama denge denen şeyi ezberlettirir. dengede durmayı bilirsin. hem fiziksel hem de zihinsel oalrak 'denge'nin ne kadar önemli olduğunu hücrelerine kadar yedirir adama. trafikte dengeli olursun. hem zihinsel olarak hem de fiziksel.

    - trafik sıkıntısı yaşatmaz. dur-kalk nedir (neredeyse) bilmezsin.

    - inanmazsınız, trafikte normal seyrederken diğer taşıtlar size saygı duyar. evet gerekten de saygı duyuyorlar. istisnasi taksiciler, doblolar, kamyonetler gibi sığırlar haricinde herkes size karşı saygılı gidiyor.

    - özgürlüktür. evet ne basit tanımı ile özgürlüktür motosiklet kullanmak. rüzgarı hissetmek. motorun gürültüsü. tork denen şeyi size iliklerinize kadar hissettirir. arabaların, bisikletlerin giremeyceeği yerlere girersiniz, yayaların geçemeyeceği yerlerden geçersiniz.

    - doğa ile baş başa olan tek teknolojik alettir. sizi gezdirir bu lanet olası şey. gezmek istersiniz, evde pineklemek zül gelir. orman, deniz, göl, çayır, çimen, vadi, ova demeden gezmek istersiniz. hani bir volkswagen bora reklamı hatırladınız mı; taa uzaklardaki annesini ziyarete gidiyordu adam, annesi şaşırıyordu, bu neden geldi şimdi, bayram değil seyran değil, kesin birşey oldu diye, halbu ki adam araba ile gezmeye yer arıyordu. hah işte motosiklet ile o hissi 1000 ile çarpın.

    - insana saygıyı öğretir. kibiri sıfırlar. yoldaki herşeyle, istisnasız herşey ile dost olursun. su birikintisi ile, arabalar ile, arka pencerede sizi izleyen çocuk ile, yan tarafta giden hatun ile, uzun yol kamyon şöförü ile, direksiyon başındaki apaçi ile, kirpi ile, kenadaki köpekler ile, kaplumbağa ile, kenardaki toz toprak çakıl ile...yol ile ilgili herşey ile dost olursunuz.

    - beyni çalıştırır, motor ilerlemeye başlayınca başka hiçbirşey düşünemezsiniz. sanırım burda vardı; insan genelde geleceği ya da geçmişi düşünür, akşam ki maçı, sabah kahvaltı ederken çıkacağı trafik stresini, sinema buluşmasını, marketten alacaklarını, az önce biten toplantıyı, yetiştirmesi gereken raporu...insan hep ya geçmişi ya da geleceği düşünerek yaşar. ama motosiklet üzerinde anı yaşarsınız, yolu düşünürsünüz, zevki düşünürsünüz, geçtiğiniz toprağı
    ve doğayı düşünürsünüz, ilerdeki virajı önünüzde yükselen güneşi düşünürüsünüz, yandaki araba ile herşeyi düşünürsünüz...motosiklet ile anı yaşarsınız.

    motosiklet anı yaşamaktır. hayattan zevk almaktır. en büyük faydası budur.

  • arka sokaklar senaristini görünce şaşırtmıştır. abi 435 bölüm sonra mı aklına geldi bu olay :(

  • müthiş türk aile yapısını örnekleyen bir ifade.

    ilgisiz bir baba, vizyonsuz bir anne ve bu ikisinin arasında sıkışıp kalan ufku dar çocuklar.

    bu insanlar niçin böyle bunun da sebepleri var mutlaka.

  • o askerin orda durma amacı bu zaten. yoksa o sıcakta tüm gün niye dikilsin? onun girip girmeyeceğine o asker karar vermez. karar zaten verilmiştir, o asker de uygular.

    edit : ya sevgili hümanist ve anti-militarist arkadaşlar. o silah kuş vursun diye verilmiyor o askere. ayrıca o bir asker, hoşgeldiniz demek için orada değil. orası da avm girişi değil. dünyaya dün gelmiş gibi davranmayın.

  • csi tarzı filmlerin vazgeçilmezlerinden biri de görevli polis memuru veya dedektifin bizim hayatımızda duymadığımız en zırt kimya formülleri hakkındaki bilgi birikimini durduk yere ortaya dökmesidir.

    - dedektif, olay yerinde bu tişörtü buldum..
    - şunu görüyor musun.. potasyum permanganat.. dostum bu şey koca bir boğayı beş saniye içinde öldürmeye yeter.. hmm.. peki neden gömleğine bulaşmış olsun ki ?

    - dedektif şuna bir bakmanız lazım..
    - boya kazıdıkça çıkıyor. magnezyum stearat.. suyla birleşimi patlayıcı etki yapar.. peki neden boyada stereat kullanmış olabilirler ki ?

    - dedektif buna göz atmak isteyeceksiniz..
    - şunu gördün mü.. sodyum hipoklorit... bildiğin çamaşır suyu. peki renklilerde neden çamaşır suyu kullanmış olabilirler ki ?

  • fiyatlardan daha cok dellendiren "zorla genis kapsamli hizmet dayatmasi". örnegin, bir cay icmek istiyorsunuz "efendim, cayin yaninda kurabiye servisimiz var". istemiyorum deyince "mecbur servis ediyoruz efendim, yemeseniz de getiriyoruz. hangi kurabiyelerden koyalim?"

    bakiyorsun mönüye, siyah cay 35 tl yazmis, aklinca iki unlu kurabiye ile masayi dolu göstermeye calisiyor. ben bir cay bir parca da ispanakli börek alayim diyorsun. on dakika sonra masana kocaman kurabiye tabagi, kocaman yogurtlu salata tabagi, havyvana verilecek kadar büyük bir börek parcasi ve corba tasi gibi bir cay bardagi geliyor. kalkarken "85tl efendim". aferin size.

    tek basina börek alamiyorsunz, "efendim, müsteriler genelde yogurt ve salata da istedikleri icin servisi öyle aciyoruz". oglum, siz manyak misiniz? cay ve börek isteyen adama kurabiye ve yogurtlu salata getirilip zorla parasi istenir mi?

    türkiye'de cok acaip seyler oluyor, battigini kabullenemeyen irrasyonel esnaf isi cakalliga vuruyor. köpek gibi batacaksiniz, zevkle izleyecegim. kis aylarinda kiyi seridine giden insanlari neredeyse silah cekip soyacaklar. ac köpekler.

  • arabasi hayvan gibi bise olsun ve 15litre yakiyor diyelim 100 km de.

    benzini de 5.5 tl desek asagi yukari 80 lira eder.

    2500 tl yakmasi icin 3100 km yapmasi lazim. ki hanim abla 2500 tl yetmez diyor. demekki 4000 km yol yapiyor ayda.

    cok buyuk ihtimalle korsan taksi kendisi. arkadaşi alalim lutfen.

  • “yarasa”nın kökeni araştırıldığında “yarısa/yersgü” gibi kelimelere ulaşılır ama arka metin hep boş kalır. kıpçak grubu lehçelerine bakıldığında “jarkanat/yarkanat” göze çarpar.

    anlam olarak “jargak” ya da “yarı” olarak bu grup lehçelerinde geçen “ince deri, ince et parçası” ve bildiğimiz “kanat” ın birleşimi olduğu kabul ediliyor. bir bakıma “deri kanat” “zarkanat” olarak anlayabiliriz. anadolu’ya gelmeden çok önce bu kökten değişmiş de olabilir.

    özbekler “kör şapalak” da diyor. burada “kör” bildiğimiz anlamda. “şapalak”, bize “şaplak” olarak anlam değişimiyle geçse de aslında “alkışlamak, elleri birbirine vurmak” anlamında. burada yarasanın ilginç “kanat çırpma hareketi” ne karşılık geliyor. (alkış kelimesi eskiden “övmek, kutsamak, teşekkür/minnet göstermek” olarak kullanılırken günümüzde eski türkçe “şaplak” yerine geçmiş durumda)

    türkler bu canlıya genelde kanatları üzerinden ad koyarken, farslar “gece dolaşan, gece uçan” anlamlarında “şebengiz” “şebpere” demişler.
    avrupa`da ise - ix.gregorius’un 1230’lardaki papalık bildirgesinden sonra başlayan kedi avıyla birlikte - farelerin hayatlarının ayrılmaz parçası olmasından gerek:
    fransızca “kel fare” ( chauve-souris),
    almanca ve rusça “uçan fare” (fledermäuse/letuchiy myshie) denmiş yarasaya.

    edit : sırpça'da da "slepimiš" (kör fare) demekmiş, @ateyizayi'ya teşekkürler.

  • severek okuduğum efsanevi manga serisidir. ogami itto küçük oğluyla dolaşan, eskiden shogun için cellatlık yaparken şimdi ise kiralık katil olarak kariyerini sürdüren bir ronindir. kılıç ustalığı eşşizdir. sürpriz hamlelerle kurbanlarını doğrar. en yetenekli samuraylara çoluk çocuk muamelesi yapar. doğrarken düşündüren bir antikahramandır.
    ogami itto ile oğlu daigoro arasındaki ilişki bizim ortalama baba oğul ilişki kültürümüze göre oldukça serttir. ogami itto hem kendi hem de oğlu adına meifumado yolunu seçmiştir. daigoro her ne olursa olsun babasının talihsiz yolculuğuna ve bir bakıma kaderine yoldaşlık eder. bu kaderi paylaşır. baba oğlu için fedakarlıklar yapmaz her ikisi de bu yolda hayatlarını feda ederler. öykü bir babanın alacağı derslerle bezelidir.
    öyküler nakış gibi işlenmiş görsel bir anlatımla verilmekte. içerik çok çarpıcı ve gerçekçi bir dönem çatısı altında ilerlediği için aslına bakarsanız öğretici de. farketmeden bir bakıyorsunuz edo dönemiyle ilgili bir sürü şey öğrenmişsiniz. ogami ise bu öyküde roninlerin hasıdır.