hesabın var mı? giriş yap

  • istanbul kadıköy'de öğretmenlik yapan bi arkadaşım var. geçen sene 1+1 daireye 1500 tl kira veriyordu bu sene ev sahibi çıkın oğlum gelecek diye çıkardı. bu da 1 arkadaş daha buldu ve 4 aylık yoğun arama sonrasında 1+1 38 yıllık bir binada daire buldu ve 8500 tl kira verecekler. adam ek ders dahil 12bin tl alıyor. şimdi öğretmen düşmanı gibi ekşicikere sesleniyorum. 40 yıllık döküntü binaya 8500 tl vereceksin ve yemeden içmeden sosyalleşmeden bi kitap alamadan tiyatroya gidemeden 12bin tl ile geçineceksin. hadi meydan senin dostum.

  • büyük toprak parçaları yahut çiftlikler. ilk ortaya çıkışları roma imparatorluğu döneminde olmuştur. büyük toprak sahipleri hem zenginleşmişler hem de yönetimde söz sahibi olmuşlardır. osmanlı'daki tımar sistemine ilham kaynağı olmasının yanısıra ortaçağ avrupasında da feodal toprak ağalarının kökleri buradadır. yalnız roma'da köleci bir düzen varken, avrupa feodalitesinin temel unsuru plebdir (gerçi bu da romalı bir kavramdır). rusya'ya geçince toprak ağası boyar, köylü mujik olur (sistemin adı da pomiestnydir).

    yukarıda bahsettiğim oluşumlar genel olarak köleci yahut köleliğe yakın müesses nizamlardır; osmanlı'daki hariç. tımar sistemi askeri bir düzendir osmanlı'da ve sultana bağlıdır. tımar sahipleri kalıcı değildir ve sultan adına toprağı işlerler. toprak işlerinde çalışanlar yarı zamanlı asker gibidirler. ama çiftçi özgürdür. yani kısmen; bir ağa için çalışmaz, kendisine 'bir çift öküzün sürebileceği kadar' bir arazi verilir (dolayısıyla çiftlik kavramı oluşur. çiftlik kelimesi aslında şimdiki kadar büyük bir alanı çağrıştırmazdı, daha sonradan bu anlam yerleşmiştir) ama çiftçinin tarlasını bırakıp gitmesi yasaktır. devlet ile köylü arasındaki anlaşma bu esasa dayalıdır fakat artan vergiler ve genel asayişsizlik ile beraber çift düzeni bozulur, büyük kaçgun ile birlikte köylü başıboş olur (uzun hikaye, merak eden ilgili başlıkları okuyabilir; hepsi dolu).

    kolonyalizmle birlikte latifundiyalar latin amerika'da da yerleşmeye ve toprak sahipleri güç kazanmaya başlar. ilginçtir ki kuzey amerika'da bir sınıf olarak ortaya çıkmazlar (aslında şimdiki amerika birleşik devletleri'nin güney eyaletlerinde bir sınıf oluştururlar ama konuyu uzatmak istemiyorum). bu tarafta daha çok plantasyonlar vardır. bir şirket büyük toprak parçalarını alır ve insanları çalıştırır. ya köle gibi çalıştırır yahut hakikaten köle alıp çalıştırırlar. bu plantasyonlar bazen latin amerika'ya (orta ve güney amerika - guatemala, honduras, küba, brezilya gibi) da el atmışlardır. tütün, kakao, kahve, şeker kamışı, pamuk gibi ürünleri yetiştirirler ve dünyaya pazarlarlardı. ingiliz imparatorluğunun en şaşaalı dönemleri bu plantasyonları oluşturduğu ve onları korumaya çalıştığı döneme denk gelir. hatta kimi ülkelerde bugün bile kullanılan demiryollarını ingilizler döşemişlerdir. abd'yi abd yapan güçler bu plantasyonlara sahip olan şirketlerdir. sırf bu şirketlerin çıkarlarını korumak adına savaşlar çıkmış (bkz: muz savaşları) ve amerika latin amerika'ya sırf bu yüzden müdahaleci bir politika izlemiştir.

    latin amerika'da ise latifundistas büyük toprak sahiplerinin sınıfıdır. latin amerika ülkelerinde bu büyük çiftliklerin adı değişir. bolivya ve peru'da finca, arjantin ve uruguay'da estancia, brezilya'da fazenda, şili'de fundo olur. en büyük etkileri arjantin'de görülür. latifundiyalar (estancialar) bir anda ekonominin bel kemiği ve ana taşıyıcısı olurlar. amerika, ingiltere, fransa gibi ülkelerin etkisinden (kısmen) uzak kaldığı için ürettikleri bütün katmadeğer ülke içerisinde kalır ve arjantin bir anda dünyanın en zengin ülkeleri arasında kendine yer bulur. ülkede ilk sanayileşen sektör tarım ve hayvancılıktır. hal böyle olunca yönetimde, tıpkı roma'da olduğu gibi, latifundistalar (büyük toprak sahipleri) etkili olmaya başlarlar. arjantin iç savaşı latifundistalar-arası bir güç çekişmesinin adıdır. demokrasiye geçişte en çok diretenler bu sınıf olmuştur (köylü ve işçi ile eşit olmak istememişlerdir). hepsini olmasa da birçok askeri darbeyi desteklemişler, değişim ve dönüşüme muhafazakar bir set çekmişlerdir (buradaki muhafazakarlık dindarlık değil). bugün hala taşrada etkilidirler.

    şimdilik bu kadarı kafi gelsin...

  • otostopçunun galaksi rehberi'nde bir bilgisayara hayatın/evrenin/yaşamın anlamını sorarlar. o da epey uzun bir işlem yapıp sonunda 42 cevabını verir. 42 bu manada kullanılır.

    420 de 4.20 yani amerikan tarih sisteminde (ay.gün.yıl) 20 nisan'ı simgeliyor.

    20 nisan da marijuana'nın legalleşmesini isteyenlerin sebebini bilmediğim bir sebepten ötürü legalize it çığlıklarını daha güçlü attıkları gün.

    marihuana'nın legalleşmesinin hayatın anlamından 10 kat daha önemli olduğunu söylemek istemiş. arada da gerçek matematiksel değeri sıkıştırıp zeki esprisi yapmış.

    edit:

    mesajlar yağdı sağolsunlar. teşekkürler.

    4.20 konusunda iki farklı görüş varmış.

    birisi şu; weed'in abd yasak kodu 420 imiş. bu yüzden 420 ayrı bir anlam taşıyormuş.

    diğeri de şu; bir grup öğrenci sürekli saat 4:20'de buluşup dumanlanıyormuşlar. bu zamanla aralarında bir şifreye dönmüş, ordan da 4.20 şenliklerine evrilmiş.

    katkılar için teşekkürler.

  • izlerken ürperdim açıkçası. o adamın iyi birisi olmadığını biliyorlar. hatta canlı bomba olabileceğini de büyük ihtimalle tahmin ediyorlar fakat 8-9 polis birden adamı ablukaya alıyor ve canlı bomba korkarak kendini patlatıyor. belki orda kendini patlatmasa maçka parkından aşağı inip daha kalabalık alanlarda daha büyük sayıda canlar alacaktı. hepinizin inleyerek, acı çekerek ölmesini diliyorum. kansız kahpeler.

  • makine mühendisliği 1.sınıfta okuyan bir erkeğin facebook statüsü:

    " bizim sınıfta 2 kız var. biri benden yakışıklı öbüründen ben güzelim."

    üzüldüm çocuğa.

  • akla hayale gelmeyen yöntemler kullanılarak ülkenin maddi manevi , gelmiş geçmiş tüm kazananımlarının yok edildiğini gördüğümüz ama sesimizi çıkaramadığımız berbat bir haberdir.
    edit : dün türkiye’nin en köklü tıp fakültelerinden birinden mezun olup uzmanlığını da bitirmiş birisinin yurt dışında denklik almasını whatsapp grubundan tebrik ettik, öncesinde oturup halimize üzülüp saydırdık , sonuç ne yıllarca burada eğitim almış kişi hiç bir ülkede kabul görmediği için onlarca sınava girip gitti. hiç bir ülkenin artık bizim hiç eğitimimize inanmamasına mı , bizim kendi ülkemize inancımız kalmamasına üzülelim , herşeye üzülüyoruz sadece üzülüyoruz.

  • normal koşulları olan bir uygarlıkta böyle bir keşif büyük heyecan yaratırdı. hadi halkı bir yana bırakın, bilim insanlarının bu işin peşine düşmesi beklenirdi.

    altın elbiseli adamın şanssızlığı bu işte. 2500 yıl sonra ilgisizliğe mahkum olması.

    yanındaki tabakta bulunan yazının ilk cümlesi okunmuş ve diyor ki :" hanın oğlu 23'ünde öldü..". 2500 yıl önce atalarımız bir alfabe kullanıyordu. bu bile çok heyecan verici bir olay değil mi? dile kolay 25 asır öncesinden bahsediyoruz. 300 spartalı thermopylae'de savaşırken, altın elbiseli adam orta asya'da türk dili konuşuyor, alfabe ile yazılar yazıyordu. bugün antik pers ve antik yunan tarihini okurken, aynı dönemlerde türklerin ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz. ve hatta aşağılıyoruz kendi atamızı, "şehir kurmamışlar, yazıları yoktu, medeniyetleri yoktu". bu kadar basit değil. işte yazı vardı, işte altını en güzel şekilde işleyen, ölümsüz bir sanat eseri haline getiren bir medeniyet olduğu da ortaya çıktı. niçin kimse ilgilenmiyor? niçin daha fazla araştırılmıyor?

    uçsuz bucaksız orta asya steplerinde daha çok şey bulunacağına inanıyorum. didim, efes, truva bunlar toprak altında değil miydi? birileri araştırdı ve buldu. almanlar türkiye'deki hititlerle ilgili kazılara niye sponsor oluyor? çünkü hitit diliyle almanca arasında yakın ilişki olduğu biliniyor. adam sahip çıkıyor.

    peki aynı şey türkler için niye yapılmıyor? ortaya çıkacaklardan korkuluyor belki de. toprak altında şehirler, başka uygarlık kalıntıları olmadığını kim söyleyebilir? işte dün altın elbiseli adam yokken türk tarihini 500 lü yıllardan başlatıyorlardı.

    2500 yıl öncesinden gelen bir miras var orada, dil mirası, uygarlık mirası. konuştuğumuz dilin atası orada, yok denen uygarlığımızın, alay edilen kültürümüzün temeli orada. sadece ilgi bekliyor, toprağın altında.

  • imamoğlu bu işi yapacağını seçim öncesinde söyledi.
    herhangi bir şeyi örtmek için hızlıca üretilmiş bir şey yok ortada.
    zamları unutturmak demişsiniz ama zamların sebebi de ülkedeki kötü ekonomik yönetimdir. komik duruma düşüyorsunuz iyice.