hesabın var mı? giriş yap

  • - şimdiye kadar kaç adet beylik fethettiniz devletlum?
    - tahmini ve takribi olarak 32,7 adettir, 32,5 olmasu da ihtimaller dahilindedür.
    - ondalıksız rakkam veremez misünüz haşmetlüm?
    - küsuratlı rakkam tedarik eyleyeyim de işkembe-i kübradan salladığım malum olmasın zevata.

  • giriyor da diziyi ayrı, filmi ayrı, maçı ayrı, basket maçını ayrı, avrupa maçını ayrı, araba yarışını ayrı, masa tenisini ayrı, misketi ayrı tasoyu ayrı platforma alıp orta sınıfı ayda 300-400 lira harcamaya mecbur etmek de hırsızlığa giriyor.

    o hırsızlıksa bu da hırsızlık.

    yok bu hırsızlık değilse, milletin yaptığına da hırsızlık demeyelim; servet otlakçılığı diyelim.

    türkiye gibi alım gücünün her geçen gün düştüğü bir ülkede verilen hizmet ve istenen para adil değil. internet yayıncılığı meselesi serbest piyasa yüzünden zaten eziyete dönüştü. netflix ilk başladığında “istediğine istediğin zaman reklamsız ulaş” hizmeti para vermeye değer bir kolaylıktı. şu an her şey başka yere dağıldığı için platformlar hem istediğimiz yayına ulaşmamızı zorlaştırıyor hem de bizi gasp ediyor. 6 tane zamazingoya üye oluyorsun, aklına bi film geliyor düştüğün yer yine hdfilmcehennemi. house of the dragon'ın haftalarca hem yayını yoktu hem telif nedeniyle sitelerden kaldırılıyordu. bu zulme karşı her türlü anarşi caizdir. kimse kusura bakmasın.

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.

  • polisin sizden kimlik isteme yetkisi vardır. sizden kimlik isteyen polise kimliğinizi göstermezseniz bunun sonuçları vardır. bir kadın gidip de polise zorla kimlik veriyorsa başka tabii. yani polis sizden kimlik isteyip kimliğinizdeki bilgileri kullanarak size sosyal medyadan arkadaşlık isteği göndermişse, ileti yollamışsa en basit ifadeyle devletin kendisine verdiği yetkiyi kişisel amaçları için kullanmıştır. bu da kanunlara aykırıdır. meslek etiği açısından da asla doğru değildir zaten. kısacası bir kadın polise kimlik göstermediğinde nasıl ki bir sonuçla karşılaşacaksa benzer bir sonuçla da o kimlik bilgilerini kullanarak sosyal medyadan arkadaşlık isteği vs. gönderen polis de karşılaşmalıdır.

  • farklı tipleri olabilen fakat yaygın olarak manyetik pusula ve cayro pusula olmak üzere iki ana tipi olan yön bulma gereci.

    bu iki ana tip pusulanın çalışma prensipleri haricindeki ana farkı cayro pusulanın gerçek kuzeyi gösterirken manyetik pusulanın manyetik kuzeyi göstermesidir. bunun sebebi ise cayro pusulanın çalışma mantığında gizlidir.

    cayro pusula aslında basitçe önceden belli bir yöne doğru (gerçek kuzey) ayarlanmış ve hareket verilmiş bir jiroskoptur. kurulum ve çalıştırma aşamasından sonra marka modeline göre değişmekte olsa da kabaca 1 gün çalışmasının ardından momentumunu maksimuma çıkartıp hatasını minimuma indirerek gerçek kuzeyi göstermeye başlar. cayro pusulalar çalışma prensipleri gereği kurulum aşamasında belli bir yöne doğru ayarlanmaları gerektiğinden dünyamızın sürekli değişen manyetik kuzeyi buna uygun değildir bu sebeple gerçek kuzeye doğru ayarlanmışlardır. cayro pusulalar manyetik pusulaların aksine geminin manyetik alanından, dünyanın manyetik alanından, güneş fırtınalarından, dünyanın çeşitli yerlerinde görülen manyetik anomalilerden etkilenmediklerinden ve mekanizmalarından dolayı çok düşük hata payına sahiptirler ( +- 1 derece) ki düzenli bakım görmelerine rağmen göksel seyir hesaplarıyla ulaşılabilinecek pruva değerinden +- 1 dereceden çok sapma gösteriyorlarsa servis çağrılılarak düzeltilmelidirler.

    manyetik pusulalar ise dünya denizcilerinin yüz yıllardır çok çok ufak modifikasyonlar ile neredeyse değişmeden günümüzde bile kullandıkları en basit pusulalardır. artı ve eksi düzeltmeler için yanlarında birer top bulunur ve bunlarla mümkün mertebe düzeltme yapmaya çalışılınır fakat manyetik pusulalar neredeyse havadan nem kapan nitelikte cihazlar olduğundan artık günümüz denizcisi için sadece ara sıra miyar güveretede bakımları yapılan ve külfet haline gelmiş cihazlardır. hemen bir örnekle ne demek istediğimi anlatayım fakat öncesinde manyetik pusuladan gerçek değere gidilen bir formülü anlatmam gerek; ''c d m v t''. burada c compass yani manyetik pusulada okuduğumuz değer, d deviation yani geminin manyetik sapma değeri, v variation yani bulunduğunuz pozisyona ve rotanıza bağlı olarak değişen sapma, m magnetic bu iki sapma değerinin toplamı ve t hakiki değeri temsil ediyor. variation değerini şimdilik bir kenara bırakalım, deviation yani geminin kendi manyetik alanından doğan sapma değeri manyetik pusulanın neden çok da güvenilmeyecek bir cihaz olduğunu bize anlatacak zaten. bu deviation denen arkadaş o kadar çok şeyden etkileniyor ki anlatamam; geminin tersanede yapım halindeyken omurgasının baktığı yön ve dünyadaki pozisyonu, geminin metal gövdesine vurulan çekiç darbeleri veya herhangi başka bir kuvvetli darbe, uzun süre demirde veya herhangi bir bakım için tersanede kalınırsa geminin pruvasının yönü ve dünyadaki pozisyonu, geminin genel metal kütlesi (sonradan eklenen veya çıkartılan herhangi bir parça bunu değiştirir) vs. deviation'ı hesaplamak için gemi 8 yöne de en az dörder dakika saldırır ve bir tablo oluşturulur. bu tablo gemilerin ticari yükümlülükleri sebebiyle çok sık hazırlanamaz ve geminin arızi sapmasındaki (deviation) değişiklikler göz ardı edilir. yani manyetik pusulaya neden çok güvenmememiz gerektiğinin ilk sebebi bu. ikincisi ise variation ve deviation kaynaklı yüksek manyetik sapmalar. örnek olarak atlantik'de 270 rotasında doğru 70 batı boylamı ve 40 kuzey enleminde seyreden bir geminin variation'ı yanlış hatırlamıyorsam -17 yani 17 batıdır. buna sizin geminizin arızi sapmasından kaynaklı 1 veya 2 derece batı daha eklersek toplam 19 batılık bir sapma elde ederiz. okyanus seyirlerinde değil 19 derece 1 derece bile önünüzde daha 2000 mil yol varken varış noktanızda onlarca mil sapmaya sebep olurken varın manyetik pusula sapmaları ile neler olabileceğini siz düşünün. tabii yukardaki ''c d m v t'' formülü ile bu sapmalar göz önüne alınıp minimuma indiriliyor fakat bu kadar çok değişken varken ne kadarını hesaplayabildiğimizi bilmiyoruz.

    toparlamak gerekirse siz siz olun biz gemilerde kullanılan devasa manyetik pusulalara bile güven(e)miyorken dağ yürüşü, orman gezileri vs outdoor aktivitelerde kıçı kırık ufak manyetik pusulalara güvenmeyin. en temizi ortalama bir gps cihazı alarak gps destekli pusula kullanmaktır.

  • arkadaşımın sigarayı bırakmak istemesi ve sigarayı bırakma hattını aramasıyla olaylar gelişir:

    arkadaş:merhaba ben sigarayı bırakmak istiyorum
    adam:tamam ablacım
    arkadaş: (ablacım mı?)
    adam: günde kaç paket içiyorsun?
    arkadaş: 3 günde 1 paket
    adam: aman sen de, fazla bir şey içmiyormuşsun ki bırakmasan da olur
    arkadaş: (nasıl ya?!) ama ben bırakmak istiyorum, kendi çabalarımla olmuyor
    adam: e tamam ablacım, o zaman yapacağım şey günde 3 tane içmeye başla, sonra 2'ye düşür, sonra günde 1 tane iç, zaten kendiliğinden bırakırsın. hangi marka içiyorsun?
    arkadaş: monte carlo
    adam: eh be ablacım, sen de en kötü markayı içiyormuşsun
    arkadaş: e peki hekim ile falan görüşmeyecek miyim?
    adam: valla benim sana yapabileceğim bu kadar. istersen bir de 171 sigarayı bırakma hattını ara
    arkadaş: ? ben nereyi aradım?
    adam: orman yangınları 177

  • bilmesi.
    evet adamın çok şey bilmesi, ama ukalalık gibi değil, hmmm nası desem, işinde uzman olması diyim.
    yani ne sorsan yanıtlaması, ya da bir hobisi var diyelim, örneğin caz, adam caz tarihinden, enstrümanlarına kadar her şeyi biliyor mesela,
    ama gösteriş yapmıyor, sırası geldikçe, ona soruldukça tevazu içinde yanıtlıyor.
    bilgi güçtür.
    bilgi diğer tüm defoları kapatır.

  • öncelikle kendisini tanımıyorum. videoyu izlemedim. kendisi hakkındaki bilgim son dönemde debeye giren girdilerden ibaret. fazla da bilgim olmasını istemiyorum.

    yakınının ölme sebebinin doktor hatası olduğu sadece kendi iddiası, kanıtlanamayacak bir durum. ama kendisinin katil olduğu kanıtlanmış ve kendisi tarafından da itiraf edilmiş bir gerçek.

    böyleyken kendisi ile nasıl empati yapılabilir? empati yapmamız neden bekleniyor?

    ne kendisi ne de başka bir katil ile empati yapmayı düşünüyorum. hayatta herkes kadar acı çekiyor, herkes kadar sinirleniyor, herkes kadar öfke nöbeti geçiriyorum. babamın hastalığı sebebi ile ömrümün yarısını cerrahpaşa’da geçirmiş durumdayım. gırtlak kanseri başlığı benim girdilerimle dolu. yaşadığım hiçbir şey karşımdaki insanı öldürmem gerektiğini düşündürtmedi.

    ben ölmüş olan doktor ve ailesi ile empati yapabilirim ancak. çocuğum bir psikopat tarafından öldürülse, çocuğumun katilinin cezası okuduğu yıl kadar bile olmasa, çocuğumun katili yıllar sonra bir programa çıkarılsa ve olayı anlatıp kahkaha atsa, kahrolurum.

    son sözüm armağan çağlayan‘a; buraya geldiğinizde sadece merak ettiğiniz kişilerle röportaj yaptığınızı ve yapacağınızı söylemiştiniz. bir katili merak etmenizi anlamıyorum orası başka da. “ben bu kahkahayı atarken öldürülmüş insanın ailesi ne düşünür?” diye de merak ettiniz mi hiç? ben ettim. ve size olan tüm saygımı yitirdim.

    edit: gelen mesajlar için teşekkür ederim. babam hayatta ve iyi durumda. bu konuda çoğunuzla aynı fikirde olmamıza sevindim, sevgiler.