hesabın var mı? giriş yap

  • adı türkiye olmayan bir ülkenin meclis genel kurul salonu'nun giriş kapısının tamiri gerekiyormuş.

    konuyla ilgili bürokrat, iki ayrı firmadan marangoz davet ederek kapıyı göstermiş ve fiyat istemiş.
    birinci marangoz:
    “500 tlye olur bu iş” demiş. “200 malzeme, 200 işçilik, 100 kâr.”
    bürokrat ikinci marangoza dönmüş:
    - siz aynı işi kaça yaparsınız?
    - 2,500 lira.
    - nasıl olur bu kadar fiyat farkı?
    - 1000 bana, 1000 size... 500 de bu arkadaşa veririz kapıyı yapar.

    ihale ikinci marangoza verilmiş.

  • fahrettin koca'ya 2 eylül 2020 basın toplantısında patronunun giresun mitinginin corona önlemleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını sorabilen yol tv muhabiri yürekli ve namuslu gazeteci. memlekette namuslu gazeteci o kadar az ki bir tanesine denk geldiğimizde biraz olsun yüreğimiz soğuyabiliyor. her ne kadar sağlık bakanı patronuna karşı duyduğu derin korkaklıkla yine milletine ihanet edip soruyu "cumhurbaşkanımızın maske-mesafe meselelerinde ne kadar hassas olduğunu hepimiz biliyoruz." minvalinde geçiştirse de önemli olan bu soruyu sorabilmekti. sağlık bakanının renginin atması bile çürümüşlüğün tarihe geçen kanıtı oldu. çok sağ ol özge hanım.

  • inci-caps'ten seçmeler;

    "parası neyse veriyim de beni de sevin lan!"

    "bazı kızlar beni güldürürken düşündürüyor. mesela hem gülüyorum hem de 'acaba verir mi?' diye düşünüyorum. kalbini..."

    "kızlar; oranızı buranızı açacağınıza mantı açın da yiyelim bari."

    "hoşlandığı kıza yaklaşayım derken yanlışlıkla kanka olan beyler için 1 dakikalık saygı duruşu."

    "+ aşkım ben süt bazlı karamel soslu extra buzlu çikolata parçacıklı frappuccino latte söylüyorum sen ne diyorsun?
    - amin..."

    "geçen gün apartman yöneticisine admin dedim ya la!"

  • sene 1894. orijinal michelin man. görsel

    efsaneye göre michelin man, 1894 yılında lyons evrensel sergisi sırasında icat edilmiştir. salonda bir yığın lastik gören edouard michelin, kardeşi andre michelin'e dönerek "bak! kolları da ekleyip bir adam yapabiliriz!" demiş.

    bu fikrin peşinden gidildi ve ünlü illüstratör marius rousillon, lastiklerden, "şimdi içelim" ya da başka bir deyişle "engelleri yutalım" anlamına gelen latince "nunc est bibendum" sözüyle vurgulanan, yol tehlikeleriyle dolu bir bardağı kaldıran bir adam icat etti. bu isimle yola çıkıldı ve 1898 yılında "bibendum" doğdu.

    michelin man, ya da bibendum, 2000 yılında financial times tarafından yüzyılın logosu ödülüne layık görüldü.

    sonradan michelin lastiklerinin logosu olacak michelin adamı neden beyaz? çünkü aslında kauçuk lastikler doğal olarak beyazdı.

    ancak 1912 yılında beyaz lastiklere karbon kimyasalları karıştırılarak siyaha dönüştürülmüştür.

    değişiklik estetik kaygıdan daha ziyade yapısaldı. karbonun eklenmesiyle birlikte lastikler daha dayanıklı hale geldi.

    michelin guide ve yıldızları ilk olarak 1926 yılında andré ve édouard michelin kardeşler tarafından fransa'da seyahat ve turizmi teşvik etmek amacıyla tanıtılmıştır. rehber başlangıçta insanları araba kullanmaya ve michelin lastiklerini kullanmaya teşvik etmek için otellere ve restoranlara odaklandı, restoranları ve otelleri değerlendirip not vermeye başladı, böylece daha fazla insan bu restoranlarda yemek yemek için arabalarıyla daha uzak mesafelere seyahat edecekti. bu da lastikleri daha hızlı aşındıracak ve insanları daha fazla lastik satın almaya zorlayacaktı.

    michelin'in kullandığı yıldız sistemi üçe kadar çıkıyor ve restorana arabayla gitmeye değip değmeyeceğine göre ayrılıyor.

    one star: "a very good restaurant in its category"
    two star: "excellent cooking, worth a detour"
    three star: "exceptional cuisine, worth a special journey...

    bir yıldız: "kendi kategorisinde çok iyi bir restoran"
    iki yıldız: "mükemmel aşçılık, güzergahınızdan çıkıp gitmeye değer"
    üç yıldızlı: "olağanüstü bir mutfak, sırf burası için özel bir yolculuğa çıkmaya değer...

    bu arada michelin rehberi ikinci dünya savaşı'nda etkili şekilde kullanıldı.

    michelin rehberi'nin ikinci dünya savaşı ile ne alakası var?

    1944 baharında, ingiltere normandiya'ya çıkartma yapacak ve avrupa'yı kurtaracak olan armada'yı koordine ederken, müttefikler fransa'da ilerlemelerinin engelleneceğinden endişe ediyorlardı, çünkü tüm yol tabelaları işgalci güçler tarafından tahrip edilmişti.

    uzun araştırmalar ve michelin paris yönetimiyle varılan mutabakatın ardından müttefikler, yüzlerce ayrıntılı şehir haritası içeren michelin rehberi'nin 1939 tarihli son baskısını yeniden basmaya karar verdi.

    bu baskı washington'da tamamen yeniden basıldı ve "sadece resmi kullanım içindir" ibaresiyle damgalanarak subaylara dağıtıldı. michelin rehberi fransa'nın kurtuluşuna bu şekilde katkıda bulundu.

  • arkadaşlar, ben bu kızı okuldan tanıyorum. kendisi kolej mezunu ve ailesinin durumu iyi. üstelik okula dereceyle girdiği için, lisans boyunca aldığı burslarla beşiktaş’ta tek başına eve çıkacak ve her gün zara’dan aldığı kıyafetlerle blogger gibi çekim yapacak kadar parası olan bir kadın.üstüne üstlük paris’te bir arkadaşıyla eve çıkacak kadar parası olan ablamız mubi’de işe başladığını ilan etmiştir. berlin film festivali’nde bir sürü filme gidebilmekte ama ne hikmetse 500 euroyu toplayamamaktadır. kendisini ve bağışçılarını tebrik ediyorum.

  • reyhanlı'da onlarca vatandaşı öldükten sonra düğüne gitmeyi ihmal etmeyen kişilerin beyanı.

  • fiziksel acı konusunda engin tecrübelere gark eder insanı. şairin* de dediği gibi * öyle birden değil, ağır ağır..

    (opsiyonel) aşama 0:
    [not: bu aşama, dişleri çapraşık, ağzı için doktorun "oynayamam, yerin dar" dediği kimselerin başına gelebilecek durum, yer sıkıntısı olmayanlara herkese uygulanmıyor. yer sıkıntısı yirmilik diş çekimi ile filan aşılabiliyor. doktor bulur bir yol.]

    önce anlatırlar "şunları yapacağız, bunları takacağız" diye. "tamam" dersin zaten göze almışsındır olacakları. "ama braketleri takmadan önce çenende biraz yer açabilmek için üst çeneye(dilin üst yüzeyinin temas ettiği yere) -kıvırıp büküp ilginç bir hale soktukları- metal(çelikti galiba) bir tel takmamız lazım" derler. olayın ilginçleşmeye başladığı yer burasıdır: zira bu telin kendi şeklini vererek dilde açtığı yarıklar nedeniyle gelecek birkaç ay boyunca başta tuzlu-ekşi-acı-sıcak şeyler dahil olmak üzere yemek yemek ve dahi konuşmak imkansızlaşır. 'fıstıkçı şahap'taki sessiz harflerden herhangi birini telaffuz etmeye kalktığınızda karşınızdaki insan "bi sussa da gitsek yaa.." diye içinden geçirmeye başlar, boğazınızda düğümlenir söyleyecekleriniz.. iletişimden soğuturlar adamı. yaklaşık altı ay kalır bu nesne ağızda (süre kişiye göre değişir.) her ay doktor bunu "aktive ediyorum" diyerekten sıkar, gerer veee... hooop, ağrıların en başına geri dönersiniz. hamken pişme yolunda atılan bu ilk ve çetrefilli adımı geçebildiyseniz ne âlâ..

    aşama 1:
    ağızda yer sıkıntısı yoksa veya baştaki aşamayı başarıyla geçtiyseniz, braketleri taktırmaya hak kazanmışsınız demektir. bir-iki saatlik çabanın sonunda dişlere monte edilen braketler ilk takıldığında pek bir şey hissedilmez, "aman da ne kolaymış, hepsi bu kadarcık mıymış, botokslu gibi oldum ayol.." derken, birkaç saat sonra yaklaşık bir hafta sürecek ağrı ve acılar başlar. ağrı, bütün dişlerinize ve çene kemiğinize uygulanan basınç yüzünden, acı da braketler tarafından rendelenen yanak içi-dil-dudak etrafı gibi bölümlerden. ağrı kesici olmadan yemek yiyebilen varsa helal olsun. yemek dediğim de, yumuşak şeyler, sandviç falan yemeyi unutun bir süre.

    aşama 2:
    tedaviye bu kadar ay dayandınız: hamdınız ilk başta, piştiniz artık.. ama son bir aşama kaldı: "alt çene ve üst çeneyi lastiklerle(böyle miniminnacık şeyler, paket lastiğinin çapı 0.5 cm olanını düşünün) tutturup birbirine doğru ittireceğiz." derler. anlatırken ne kadar da kolay diy mi? konuşmak iyice imkansızlaşır. karşı tarafla diyaloğa geçmeye kalkınca dişleriniz birbirine kenetli vaziyette olduğu için sürekli ağlıyormuş ya da ana-avrat sövüyormuşsunuz gibi gelir.

    aşama 3:
    bütün bu aşamaları atlatıp braketler çıkartılınca da bitmez.. aylardır sararmakta olan dişlere bir güzel diş taşı* tedavisi.. dişlere braketleri sabitlemek için sürülen yapıştırıcı harcın diş yüzeyinden temizlenmesi için yapılan işlem zaten evlere şenlik. o vızıldayan kesici başlık doktorun elinden kayıp da ağzımı keser mi korkusu anlatılmaz yaşanır.

    aşama 4:
    afferim sonuna kadar dayanabilene.. bütün bunları yaptırdıysanız artık düpdüzgün dişleriniz var demektir. siz gülümsediniz mi ortam yıkılıyordur artık.

    çıkarım:
    peki ne anladım ben bu işten? o kadar çile çektikten sonra gelen güzelliği ben n'eyleyim, "bahar gelmiş n'eyleyim, n'eyleyim baharı yazı" a dostlar.. ayrıca geç gelen adalet, adalet midir? olmaz olsun böyle tedavi.. iletişim kuramamaktan asosyal oldum, acıların çocuğu oldum, hamdım piştim yandım yeminle..

    edit: çıkınca da cidden müthiş oluyomuş yahu (bkz: kendimden biliyorum). ama kendinize sorun önce "bu kadar acıya değer mi?"

  • yanılgı: osman adını taşıyan 3-4 arkadaşımız bir araya geldiğinde "ehehere osmanlılar mehehe" diye espri yapmak ortama neşe saçar, komiktir, güzeldir.
    gerçek: ağzınıza terlikle vururum.