ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
içki olduğu anlaşılmasın diye verilen siyah poşet
-
tam hali "içinde içki olduğu anlaşılmasın diye verilen siyah poşet"tir.
içki görünmesin diye siyah poşet verilir, siyah poşet görülünce de içinde içki olduğu anlaşılır. böyle de bi paradokstur.
bu ikilemi on dakika kadar düşününce insanın kafasında, en az o poşet kadar kara bir delik açılabilir.
imdb top 250'deki tırt filmler
-
(bkz: avengers endgame)
yüksek gelirli çocuk saçı
-
zengin çocuğun babası zengin olur, zengin adam güzel kadınla evlenmeyi seçer, güzel kadının çocuğu da güzel olur sağlıklı olur. sağlıklı güzel çocuğun da saçı güzel olur, ışıl ışıl olur.
erkekler arası kurallar
-
yakin dost olan erkek arkadaslar arasindaki en onemli kural da sudur ki; onemli,buyuk bir sey alinir ya da olur ise islatilir,net.
hoşlanılan kızın aniden dudaktan öpmesi
-
bu bana oldu lan. yıllar boyu arkadaşımdı, sonra bir şeyler oldu, yakınlaşmaya başladık, konserlerde sarılmalar falan. ama her zamanki kekoluğumla bir adım ileri atamıyorum, gözlerine bakıp da durumlar böyle böyle nazlı yarim, üstüme öküz oturdu, elini elime alsam geçiverecek diyemiyorum. neyse, bir gün balkonda ev arkadaşım ve onun diğer arkadaşlarıyla mangal yaparken bunu da çağırdım, geldi. eve ilk defa geldiği için gittim aldım. ev sahibiyim ya, masada yanına oturdum mutfağa sıkça gidip gelirim ayağına. yemekler yendi, balkondan aşağı çamaşırların üzerine közler düşürüldü. sonra herkes dağıldı, kimi içecek almaya gitti kimi komple evine gitti. kaldık bununla başbaşa, içeri geçip oturduk kanepede, kaykıldım ben biraz kucağına doğru falan, konuştuk ettik. sonra sustuk.
sonra kafayı çevirdim buna baktım ama nasıl güzel. bal rengi gözleri var bunun tamam mı. böyle ağlamaklı olunca iyice büyür, dolu tanesi gibi olur, ağlama diyemezsin biraz daha izleyeyim diye. baktım gözlerine, lan dedim kendi kendime, bu kadar güzel kızın ne işi var yanında, hiç yakışıyor musun, bir de neyine güvendiysen çağırdın hatunu. yıllar boyu arkadaşımdı ama yine de kekoluğumdan, çekinirdim işte böyle. ben böyle yine kendimi gömerken bu eğdi kafayı, laaaps diye öptü lan. sonra bir açtım gözlerimi, üç yıldır öpüyor.
beklemeye değmez hacı, varsa içinde kıpraşan bir şeyler, öpülmeyi beklemeden öpmen lazım. dediğimi yap yaptığımı yapma gibi oldu biraz ama valla böyle.
edit: evlendik biz :)
bekar evinin öğrettikleri
-
yeterince beklersen biri mutlaka dayanamayip bulasiklari yikar..
coca-cola
-
coca-cola dayı oğlumun şirketi olduğu için yıllık karını sağa sola kafasına göre bağışlayabilen bir firmadır. hissedarları filan yok, her ülkede ayrı ayrı vergi ödeyip, ortaklarına para kazandırmakla yükümlü değil. 2006 yılı karını pkk'ya, 2007 yılı karını asala'ya, 2008 yılı karını bahçelievler çocuk tiyatrosuna, 2009 yıllık karını mars için özerlik platformuna ve en önemlisi 1940-1945 yıllarının karını stalin'e bağışlamıştır.
eğer fazla tüketirseniz mallık yapabilir. en iyisi az için hatta içmeyin. belli ki dokunuyor.
sıkılınca sahibinden.com'da arabalara bakmak
-
sık sık yaptığım eylem. aha lan bunun fiyatı iyiymiş deyip, yeni sekmede falan açıp, uzun süre açık bırakıyorum sekmeyi ama sonra kapatıyorum. arada bir şımarıp pahalı arabalara da bakıyorum. öyle işte.
ekleme: araba aldım, hala bakıyorum.
türklerin düşük hızlı interneti tercih etmesi
-
türk telekom teknoloji genel müdür yardımcısı yusuf kıraç beyefendi hazretlerine ait bir söylem. dünyada hız sıralamasında 102'nci sırada yer alan ülkede hizmet veren bir ıss'nın genel müdürü böyle bir açıklama yapıyor.
yusuf bey'e göre internet yavaş değilmiş, kullanıcılar yavaş interneti tercih ediyormuş. hepimiz saykoyuz, eziyet çekmeyi seviyoruz, o yüzden hızlısı varken yavaşını tercih ediyoruz. aslında bu yaptığı tam bir laf ebeliği. gerçek ortada kabak gibi dururken adam çok güzel olayı kullanıcı tercihi olarak bize yıkmış.
o zaman bundan sonra şöyle diyelim; türkiye'de internet çok pahalı. ona da bir laf bulursunuz siz.
haberin linki burada
ülkeyi terk etmek
-
15 ekim'de gerçekleştireceğim olay.
evliliğimin ilk 2 yılını türkiye'de geçirdikten sonra, almanya'da doğup büyümüş eşimin türkiye şartlarına ayak uyduramamasını bahane ederek bu ülkede yaşanan rezilliklere dayanamadığım gerçeğiyle gidiyorum.
ülkemi terk ediyorum, ama aslında ülkem beni çoktan terk etmiş.
danimarka'da kağıt para kullanımının sonlanması
ankara'da çinli sanılan kadına linç girişimi
-
ırkçılığın, geri zakalılığın, beyinsizliğin, insansızlığın ve insafsızlığın vücut bulmuş halidir. uygur türklerine yapılanlar yıllardır zaten yazılıyor çiziliyor.
kadın çinli değilmiş. bir kere çinli olsa ne olacak? olmasa ne olacak. zulümü o kadın mı yaptı? hadi o yapmış olsun senin de ona farklı şekilde zulüm etmenin mantığı ne olur bu durumda. bu nasıl hoşgörü, bu nasıl dindarlık, bu nasıl bir millet.
sen onu dövünce uygurların intikamı mı alınmış oluyor, yaptığın bir s*e merhem mi oluyor?
şeyma subaşı
-
verim demiş.