hesabın var mı? giriş yap

  • asıl adı margaretha geertruida zella olan mata hari yaygın inanışın aksine hindistan'da değil 7 ağustos 1876'da hollanda'da doğmuştur. mata hari malayca'da şafağın gözü, hintçe de ise şafağın gözbebeği anlamına gelir. babası tüccar annesi de soylu bir kadındır. 18 yaşına geldiği zaman öğretmen okuluna başlar ve okul müdürü kendisine aşık olur. anncak mata hari bir subayla evlenmek istemektedir. o sıralarda gazetede ilginç bir ilan görür. ilanda evlenmek isteyen bir yüzbaşı vardır. yüzbaşıyla buluşurlar ve birbirlerinden hoşlanıp evlenirler. bir kızları ve oğulları olur. görev icabı cava'ya giderler.

    cava'ya gittikten sonra mata hari'nin hayatı cehenneme dönmeye başlar. oğlu zehirlenerek ölür. yaşadığı hayat onu memnun etmez. hollanda'ya dönünce eşinden boşanır. yeni bir hayata başlamak isteyen hırslı kadın 1903 yılının sonlarında paris'e gelir. 1905 yılında guimet müzesi'nde düzenlenen bir dans yarışmasında jüri başta olmak üzere orada bulunan herkesi etkiler. casus hayatı da bundan sonra başlar.

    lüks yaşam tutkusu ve hırsı bu güzel dansçıyı casus yapan en temel etkenlerdir. 1912'ye kadar yaşamı oldukça iyi geçen mata hari'nin hakkında casusluk şüphesi nedeniyle dosya açılır. ancak şöyle bir sorun vardır. fransa hiçbir şekilde delil bulamaz. yıllarca fransa, ispanya ve ingiltere'ye giden, üst düzey alman subaylara bilgi sızdıran mata hari'yi ele veren şey ise madrid alman ataşemiliter'i von kalle'nin hollanda'da bulunan casusluk bürosu şefine gönderdiği bir mesaj olur. mesajda h21 kod adlı bir ajana yüklü bir ödeme yapılması emri vardır. fransızlar tarafından ele geçirilen mesajda ödemeyi alacak kişinin mata hari olması istenilen delili de yaratır.

    13 şubat 1917' de yakalanan mata hari 15 ekim 1917'de kurşuna dizilerek infaz edilir. söylentilere göre ölmeden önce ölüm mangasına öpücükler yollar ve 12 kişilik birlikten 8'i mata hari'yi ıskalar. ondan geriye ise senaryo tadında bir hayat hikayesi kalır.

  • aynı egodan ambulans ekiplerinde de var. ay herkes beni sevsin, bana yol versin tripleri, artistik tepe süsleri vs. patlama, bekle, değil mi yaa?!
    edit: gelen mesajların gösterdiği sonuç: bu mecrada ironiden anlama oranı %95'lerde...%5 de sağolsun, varolsun. sokak hayvanlarını unutmayalım bu arada çünkü kar artıyor, durum vahim. allah yardımcımız olsun.

  • arkadaşın yanına gidiyordum. yolda karşılaştık. bir baktım elinde bar var.(içki içilen mekanı söküp sırtında taşımıyor tabii ki spor salonlarında bulunan direk gibi bir şey) dedim bu barı nerden buldun. lazım olursa diye çaldım dedi. ulan lazım olduğundan bile çalmamış, lazım olursa diye çalmış. lavuğa bak. neyse bindik metroya. ankara’nın metrosunu bilen bilir, çok ani durur. neyse oturduk, arkadaş barı dikti yanına. şansa bak ki tutulacak direkle bar aynı renk. havalı kızın teki bindi metroya. direk diye arkadaşın barı tutmasın! arkadaş dürttü beni, "bak bak, kıza bak bizim barı tuttu, bak şimdi napacam." dedi, barı bıraktı. kız barı tutuyordu öyle, biz de ona bakıp bakıp gülüyorduk. kendisi de bana asılıyorlar diye bi havalara girdi, artisliklere girdi. içimizden sen birazdan görecen havayı diyorduk.

    yaklaşıyorduk durağa. ve sonunda anons geldi. metro durur durmaz bizim kız bar ile beraber 5 metre öteye uçtu. tabi yaptığımız piçlik sona ermemişti, arkadaş bağırdı "oha direği kopardı!!"

  • başlık:fakirliğin resmini çizdim beyler gelin

    1.ama telefonum olmadığı için fotoğrafını çekemedim beyler kusura bakmayın.

    2.@1 güldüm piç şuku

  • metro turizm'in yönetmeliğinde açıkça belirtilmiş eylem ;

    "baş kaldırmalarından endişelendiğiniz yolculara (önce) öğüt verin, (etkili olmazsa) onları koltuklarında yalnız bırakın, (o da olmazsa, son çare olarak sınırları aşmamak şartıyla) onları (iz bırakmayacak şekilde, suçlu oldukları hasebiyle) dövün." (galip 34)

  • ingiliz gemisine binip sıçan gibi ülkeden kaçan adama ne diyelim?
    hadi tamam sizin istediğiniz gibi olsun; yerli ve milli hain.

    t: akpli cümlesi.

  • favladığım entrylere bakarken aklıma gelen talihsiz oyuncu. her zaman michael jordan ile kıyaslanacak ama bu adamın seçimi tıpkı greg oden da olduğu gibi draft bust değildi.

    öncelikle draft bust nedir, onu tanımlamak lazım. draft bust asla üst sıralardan seçilmesi beklenmeyen, seçilse de seçildiği sıranın hakkını veremeyen oyunculara denir. 1999'da michael olowokandi, 2000'de kwame brown, 2003'te darko milicic ve 2013'te anthony bennett draft bustın en iyi örnekleridir. en güncel örnekten gidelim, draft gününe dek bennett'in 9.sıra civarından seçileceği öngörülüyordu, maksimum yeteneği de 9.sıra ederdi zaten. üstelik tavanının düşüklüğüne ek olarak astım ve uyku apnesinden muzdaripti, tıpkı ciğerleri normalden ufak olan adreian payne gibi bennett'in de bu sporda, özellikle de nba'de çok etki bırakamayacağı ortadaydı. ancak ne olduysa oldu ve cleveland kendisini 1.sıradan seçti. zaten hali hazırda olan sorunlarına bir de 1.sıra seçiminin yarattığı baskı eklendi ve bennett ligde ancak 2 tam sezon oynayabildi.

    draft bustı tanımladığımıza göre artık sam bowie'yi konuşabiliriz. sam bowie yukarıdaki isimlerin aksine lisede bile yıldız olması beklenen oyunculardandı. 1979'da ülkede yılın oyuncusu seçilmişti ve sports illustrated kapağına dahi çıkmıştı. bir başka sakatlık kurbanı olan ralph sampson'la 1979'da karşılaştıkları maç washington post'a haber olacak kadar büyük bir olaydı.

    1979'da liseyi bitirdikten sonra üniversite için kentucky'e gitti. ilk senesinde de başarılı oldu ve 1980'deki temsili milli takıma seçilmeyi başardı. olimpiyatlar moskova'da olacağı için abd boykottaydı ve olimpiyatlar için toplanan takım temsilen toplanan bir takımdı ve tarihin en genç abd milli takımı'ydı. fakat yine de bowie için bu önemli bir başarıydı. toplanan takım temsili olmasına rağmen eğer olimpiyat oyunlarına katılsaydı muhtemelen bowie yine kadroda yer alacaktı çünkü o dönem nba oyuncularının uluslararası turnuvalarda mücadele etmeleri yasaktı ve kadrolar mecburen üniversite ligi olan ncaa'deki oyuncular arasından seçiliyordu. bowie de sonradan all-star olacak isiah thomas (hoş thomas efsane oldu), mark aguirre, rolando blackman, buck williams gibi isimlerle beraber bu kadroya girmeyi başarmıştı. bu takım nba all-starlarına karşı oynadı ve 6 maçın 5'ini kazandı. bowie de bu kadronun blok ve ribaund lideri olurken aynı zamanda takımın en skorer 2.oyuncusuydu.

    ancak ne olduysa 1980-1981 sezonunda oldu. bowie'nin tüm kariyeri bu sezonda yitip gitti. 1981'de vanderbilt'le yapılan maçta bir smaç sırasında sol bacağı üzerine inen bowie acıya rağmen oynamaya devam etti. işin vehameti de buradan sonra çıktı. sezonun ardından bowie'nin sol kaval kemiğinde stres kırığı tespit edildi ve bu sakatlığa rağmen oynadığı ortaya çıktı. sakatlık tespit edildikten sonra 1981-1982 sezonunu tamamen kaçırdı. ama kırığın tam anlamıyla iyileşmemesinden dolayı ameliyat oldu ve bir sonraki sezon olan 1982-1983 sezonunu da kaçırdı. sonrasında 1983-1984 sezonunda dönüş yaptı ve kentucky ile son sezonunda final four görerek kolej kariyerini noktaladı.

    ve bowie için kırılma anı olan 1984 drafti geldi. portland açısından bu seçim her yönüyle değerlendirildi. 1.sıraya aday olan iki takımın da amacı bir uzun getirmekti. houston bir önceki sezon draft ettiği ralph sampson'a pota altında bir partner ararken indiana'nın hakkı ile 1.sıraya aday olan portland bir önceki sezon draft ettiği drexler'la uyumlu bir ikili kurabilecek bir uzun arıyordu. hatta portland drexler'ın üniversiteden takım arkadaşı olan hakeem olajuwon'la draft öncesinde kontrat görüşmesinde bulunduğu için ceza dahi alacaktı. indiana ve houston'ın o sezonki dereceleri 29-53 ile eşit olduğu için yazı tura atıldı ve houston 1.sırayı alarak olajuwon'ı seçti. 2.sıra seçimini alan portland ise draftteki en iyi ikinci uzunu seçmek durumunda kalmıştı: sam bowie. burada bir parantez açmak lazım, portland bowie'yi sağlık testlerinden geçirirken haliyle sol bacağını da muayene ediyor. ancak bowie muayene sırasında acı çekmesine rağmen canın yanmadığını söyleyerek portland yöneticilerini yanıltıyor ve portland sam bowie isminde karar kılıyor.

    bowie çaylak sezonunda başarılı olmuştu, sadece 6 maç kaçırmış ve 10 sayı, 8.6 ribaund ve 2.7 blok ortalamaları yakalamıştı. kiki vandeweghe, mychal thompson, clyde drexler ve jim paxson'ın ardından ilk 5'i tamamlayan bir oyuncu için oldukça başarılı bir sezon denilebilir. bir sonraki sezondaki milwaukee maçı ise kendisinin trajik kariyer hikayesinin başlangıcı oldu, ribaund alırken kolejde ameliyat geçirdiği sol kaval kemiğini kırdı ve sezonu kapattı. ancak bowie için felaketler daha yeni başlıyordu. ertesi sezon sahalara döndü ama dönüşünün 5.maçında bu sefer sağ kaval kemiğini kırarak sezonu kapattı. üstelik gene ameliyatı başarısız olmuştu, bacağını tutan vidaların bir kısmı oturmadığı için ikinci defa ameliyat oldu. ona rağmen geri dönmek için çok çaba sarf etti ama terslikler bowie'nin yakasını bırakmıyordu. 1987-1988 sezonu öncesindeki hazırlık maçlarında ısınma sırasında bacağında ağrı hissetti ve sağ kaval kemiğinde stres kırığı tespit edildi. ve bu sefer 1 maça dahi çıkmadan sezonu kapattı.

    sam bowie draft edildiğinden beri 4 sezon geçmişti, çaylak yılı dışındaki 3 sezonda ancak 43 maça çıkabilmiş ve iki kaval kemiğinden de ciddi sakatlıklar geçirmişti. bu sırada kendisinin bir altından seçilen oyuncu 4 defa all-star seçilmiş, 2 defa sayı kralı olmuş, ilk mvp ödülünü kazanmış, aynı sezonda mvp ve yılın savunmacısı seçilen ilk oyuncu olmuştu. onun kim olduğunu ise herkes biliyor: michael jordan.

    son sakatlığından sonraki sezonda da bowie ancak 20 maça çıkabildi ve portland kendisini 1980 abd milli takımı'ndaki takım arkadaşı buck williams karşılığında 1 draft hakkı yollayarak takasladı. bu noktadan sonra ise bowie kariyerini bir nebze olsun toparlama şansı yakaladı, her ne kadar "michael jordan'ın üstünden seçilen oyuncu" etiketini yemiş olsa da bowie nasılsa sakatlanmamayı başardı ve nets'te geçirdiği dört sezonun ilk üçünde 14.2 sayı, 8.7 ribaund ve 1.7 blokla oynayarak en azından itibarını bir nebze olsun kurtarmayı başardı. sonrasında gerek yaşının etkisi olsun, gerekse lakers'a takaslanmasının ardından yeniden sakatlık belasına çatması olsun, kariyeri yeniden düşüşe geçti ve 33 yaşında basketbolu bıraktı.

    "michael jordan'ın önünden seçilen oyuncu" etiketi zaten başlı başına bir sorun. bunu silebilmek için ancak hakeem olajuwon gibi bir kariyer yaşamak, tarihin sayılı uzunlarından biri olup takımı şampiyonluklara taşımak gerekiyor. ama bowie'nin hiç böyle bir fırsatı olmadı. kolejdeki sakatlığı, geçirdiği başarısız ameliyatlar, yanlış iyileşme süreci asla peşini bırakmadı. ve bowie bunlarla uğraşırken 1 üstünden seçildiği michael jordan'a ek olarak 3 sıra üstünden seçildiği charles barkley ve 14 sıra üstünden seçildiği john stockton da tarih yazdı. her anlamda talihsizdi bowie. 1981'de sakatlanmasa ya da geçirdiği ameliyatlar başarılı olabilse belki de 1984 draft sınıfı ilk 5 sıra olarak tarihin en iyi draft sınıfı olacaktı.

    sakatlık pozisyonları belgesellerde bile iç burkan bir oyuncuydu, kendisine çok fazla haksızlık edildiğini düşünüyorum. son sözü olarak da kendisinin bir maç esnasında michael jordan'a söylediği şu sözleri bırakalım: bu kadar iyi olmak zorunda mıydın?

  • bazı gerçekleri ortaya çıkarmış kızlardır. "a, ne tatlı yaşlı amca. eski istanbullu" diye yer verdiğiniz adam bu resimdekilerden biri olabilir. sorsan "biz beyoğlu'nda takım elbisesiz gezmezdik" diyecek.

  • desteklediğim karar. hatta köprüye bakanlardan da 2-3 tl kesilebilir. yok öyle çengelköy'de köprüye karşı oturup çay içmek beleşe bro. muhafazakarsan muhafazakarlığını bil. devletine katkını yap. oraya koca köprüyü sen beleşe manzara izle diye mi yaptı devlet?