ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran fıkralar
-
bir fransız, bir alman ve bir türk müzedeki "adem ile havva cennette" tablosuna bakıyorlarmış.
alman:
"vucutlarının kusursuzluğuna bakarsak bunlar mutlaka almandır" demiş.
fransız:
"hayır, havva'nın güzelliği ve adem'in yakışıklılığına bakın. bunlar olsa olsa fransızdır" deyince,
türk karşı çıkmiş:
"bunlar kesin türk. baksanıza, üstte yok, başta yok. yiyecek de elmadan başka birşeyleri yok ama hala kendilerini cennette sanıyorlar! "
esra erol ve kocasının günde 100 bin tl kazanması
-
asgari ücretlinin 100 ay yani yaklaşık 8 senede aldığı parayı karı koca 1 günde kazanıyorlar. adalete gel sen.
(bkz: hesaplayan adamlar)
ayı olduğunu belli eden sevgili
-
- aşkım ben yatıyorum havalar ısınmaya başlayınca uyandırırsın...
dünyayı gezdim türk kızı gibisi yok
ölen kişiden geriye kalan en hüzün verici nesne
-
babam öleli henüz 20 gün olmuştu.
babam öldüğünde hastanede yoğun bakımda yatan anneme bu durumu söylemedik.
cenazeden bir hafta sonra annemi taburcu ettiler çünkü yapacak bir şeyleri kalmamıştı.
annem evde bir hastane yatağında solunum cihazıyla yatıyor
ben, kardeşlerim ve bakıcısı hep çevresindeyiz.
bir gün ablamı çağırdı yanına büyük bir telaşla ve dedi ki
"yarın perşembe yumurtacı gelecek, yumurta alın ondan
mutfakta cüzdanım var ve içinde 20 tl para..."
oysa yarın çarşambaydı.
kimse bu siparişi dikkate almadı tabi, çünkü daha önemli kaygılarımız vardı.
artık günleri de karıştırıyor, bilinci gidiyor yavaş yavaş dedik.
"tamam sen merak etme" deyip annemi geçiştirdik.
sonra bu mevzu unutuldu haliyle...
bundan dört gün sonra bir cumartesi sabahı annemi de kaybettik.
annemin ölümü üzerinden iki ay geçmişti evdeki eşya, mobilya,
anne babama ait kıyafetleri birilerine vermek için toplamaya başladık.
işte o gün mutfaktaki bir çekmecede anneme ait
eski, siyah, annem kadar yorgun görünen o küçük el çantasını gördüm.
elim istemsizce çantaya gitti. küçük çıtçıtını açıp açmamakta tereddüt ettim
ama sonra açtım.
içi boştu, sonra çantanın içindeki küçük ceplere soktum parmaklarımı.
elime bir şey değdi. çıkarıp baktım. 4'e katlanmış bir 20 tl...
gözlerimden yaşlar boşandı.
annem 3 aya yakın hastane, yoğun bakım hastalığıyla uğraşıyordu
ve o cüzdandan uzaktı ama içindeki o 20 lirayı hatırlıyordu.
o cüzdan ve arasından çıkmış 20 tl artık benim evimde.
onu yakında çerçeveletip evimin mutena bir köşesine asacağım.
66 yıllık bir evlilikten sonra 24 gün arayla ve
babamın ölümünden haberi olmadan ölen annem gideli bugün tam 4 ay oluyor.
ve bu benim annesiz ilk anneler günüm.
bir gece ansızın 81 düzce 82 musul 83 kerkük
-
+ doğuz yüz doğsan bir melbourne, doğuz yüz doğsan iki tokyo, doğuz yüz doğsan üç buenos...
- immeet abeey, burada uluslararası hukuk diye bir şey var.
+ la kafamı karıştırdın. 1 adana, 2 adıyam..
arda turan'ın ebru şallı'ya yürümesi
-
rolex taktığından sıkıntı olmayacağını düşündüğüm yürüme işlemi.
ama arda bayrampaşa çocuğudur, anternmandan önce yasin suresini okur, instagram'da kur'an-ı kerim'li ve dualı fotoğraflar paylaşır.
tanım: ortalama yurdum reisçisinin yaşam tarzına yakışır bir hareket.
türkiye'nin en edepsiz insanı
-
edepten bahsetmeye bayılır.
martin mystere
-
marty amca'nın new york'tayken kullandığı ferrari mondial 8 arabası kendi tercihi diil de, ölen sevgilisinin bıraktığı bir mirastır. bu arada java hakkında iki kalem laf etmeden olmaz. marti amca java'yı moğolistan'da buldu. kaçak yoldan amerika'ya soktu ve amerikan vatandaşı yapabilmek için diana ile feyk bi evlilik yaptırdı. amerikan pasaportunda doğum yeri ulan bator yazar. tonla goygoy yapılsa da çr'lar içindeki en sağlam ikinci adam java'dır anasını satiim. konuşup kafa ütülemeyen, neanderthal olduundan dolayı hırsı, açgözlülüğü vs. olmayan, fiziksel olarak çok güçlü, av köpeği gibi koku falan alabilen ve her durumda her koşulda sadık birinden bahsediyoruz, böyle bi kanka bulunmaz hint kumaşıdır.
taylorizm
-
erken donem yonetim bilimi kuraminin en onemlisidir. taylor oncelikle var olan yonetim biciminin evrensel ve bilimsel olmadigi gibi bir tespit yapiyor. daha sonra birtakim varsayimlarini kendi dusuncesinin temelleri olarak ortaya koyuyor. bu varsayimlar (i) insan dedigimiz mahluk (daha dogrusu isciler) ozunde tembeldir, firsati buldugu anda herkes isten kaytarir; (ii) her isin dogru (en kisa zaman, en az hata ve en fazla uretim kriterleri cercevesinde) bir yapilis yontemi vardir; (iii) hali hazirdaki yoneticiler bu bilgilere sahip olmadiklarindan uretimi optimumda gerceklestirememektedirler. bu saptamalardan sonra, taylor bilimsel yonetimin prensiplerini formule etmeye girisir.
deneylerinden birinde, bir isci amcaya bir kamyonete domuz yukletiyordu ve bu basit isi bile, bacaklarini kirarak yuklersen kac dakikada oluyor, efendim, sag kolunu havaya kaldir bakalim ne olacak gibi degisik varyasyonlarla gerceklestiriyordu.
taylorizmin onemli sonuclarindan biri, ozunde tembel olan iscinin sadece ve sadece ucret ile motive edilebilecegi dusuncesini uretim bandina sokmasidir. isci, ne kadar uretirse uretsin ayni ucreti alacagini bildigi surece, ona gore, daha fazla uretmek icin calismaz. bunu engellemek icin uretemeyeni cezalandirilip, uretimin ustune cikani odullendirecegi bir sistem gelistirir. (parca basi ucret sistemi olarak adlandirabilizi bunu) kendi deneylerinde belirledigi bir gunluk uretim miktari vardir, ornegin bir isci bir gunde 60 parca ayakkabi uretebilir. bu standart uretim seviyesidir. buna gore, gunluk uretim miktari 60 parcanin altina dusenler cezalandirilir bu nedenle ucretlerinden kesilir. bu rakamin ustune cikanlar ise, ciktiklari parca sayisinin belli bir katsayiyla carpilmasi kadar ek ucret alir.
bu yontem teorik olarak basarili gorunur, kisa vaadede uretimi arttirmistir. yalniz teknik acidan basarili oldugu kadar etik acidan sorunludur. isciler arasi kollektif yapiyi bozan, birbirleriyle rekabet icine girmelerine neden olan bir uygulamadir. isciyi bedenine hapseder, cevresinden soyutlar ve maksimum uretim sayisini hedefemesine neden olur. taylor'un etik kaygilari olmadigini dusunursek teknik sorunlarin neden ortaya ciktigindan bahsetmek gerekir. sonucta her ne kadar, iscileri birbirleriyle ve sistemle rekabete sokacagini dusunse de, grup psikolojisini goz ardi ettiginden sistemin sorunlarini ongoremez. nitekim, bir sure sonra, dusuk performansi olan isciler gunluk kotanin ustunde uretim yapanlara karsi tavir gelistirme yoluna gidiyorlar, bu iscileri dislamaya basliyorlar. isciler ve yoneticiler arasindaki dusmanlik artiyor. surekli bir hir gur... ne huzur kaliyor fabrikalarda ne uretim.
kisa zaman icinde taylorizm, ruhsuz oldugu, insana yonelik yaklasimi mekanistik ve olumsuz bulundugu icin elestirilen bir kuram haline geliyor. bu nedenle de daha "insani" kuramlarin gelistirilmesi yonunde dusunceler ortaya cikiyor. (bkz: hawthorne calismalari) yine de taylorizm bir yonetim utopyasi olarak mesruiyetini hicbir zaman yitirmiyor. sonraki donemde gelistirilen her kuram da taylorizm prensiplerine sadik kaliyor ama bunlar celik elin uzerine kadife bir eldiven gecirme cabasindan oteye gecmiyor elbette.
hasta varken muayenehaneye dalan diğer hasta
-
en en en en uyuz olduğum insan olmayan hasta. çünkü bunun bir de daldıktan sonra içeride hasta olduğunu görüp aval aval odanın ortasında dikileni var. bekler öyle, hastayla konuşmanızı dinler, muayeneyi izler. feyz almaya gelmiş, belli. çıkması için uyarınca da mırmırmır birşeyler sayıklar kendi kendine. muhtemelen sövüyordur. sürü psikolojisine de bağlıyorlar uyarmazsanız. bakıyor biri odanın ortasında dikiliyor, benim başım kel mi diyerek o da dalıyor içeri, derken bir bakmışsın odada 10 hasta, dışarıda bekleseler sıra gelmeyecek çünkü, muayenehanenin içinde beklemeli, evet.
ama bugün bir teyze içimin yağlarını eritti. oturdu teyze, önce umreden geldim yavrum diyerek hurma hediye etti bana. sonra tam derdini anlatmaya başlayacak, laaaps, daldı içeri bir tanesi. az önceki pamuk gibi teyze döndü buna, verdi kalayı verdi kalayı, benim de dudağımın kenarında böyle gevşek bir gülümseme belirdi, ooooh dedim, yapıştır teyze!
çok kıl oluyorum size.
5 ağustos 2015 şahtar donetsk fenerbahçe maçı
-
galatasaray yerine şampiyonlar ligi'nde mücadele edecek fenerbahçe'yi tercih ettim. (2010) -miroslaw stoch
50 günde 1633 sürücüye ceza yazan fahri müfettiş
hindistan'da salgının dehşet verici görüntüleri
-
üzücü, dehşet verici, ibret alınması gereken görüntüler...
hindistan... nüfusu yaklaşık 1,4 milyar... günlük vaka sayısı 200 bin civarında, binlerce kişi yetersiz sağlık hizmeti yüzünden ölüyor. hastanelerdeki görüntüler çok şeyi anlatıyor, görebilenlere...
inandıkları binlerce din tanrısının bir faydasının olmadığı kesin... bu tanrılara dua etmenin hiç bir faydası yok, ama öylesine din ile köleleştirilmişler ki anlamaları imkansız... sonunda durumları ağırlaşınca soluğu bilimde, hastanelerde arıyorlar ama çoğu için artık çok geç...
ölümden sonraki yaşam için hayat tarzını benimsemiş cahil, din ile uyutulmuş toplumların kaçınılmaz kaderi... yaşarken bir değerleri yoktu, ölürken de bedenleri dini ritüelleri eşliğinde odun ateşinde kül olup gidiyor. hiç yaşamamış gibi...
cehaletten, dinden daha büyük düşman yoktur... insanın aklını alır, köleleştirir... köle olarak yakılır ya da gömülür...