hesabın var mı? giriş yap

  • kendisiyle 2 yıl önce 2-3 kere aynı masada bulunmuştum. o zamanlarda kaç tane arabayı haşat ettiğiyle, istediğimi yaparım kimse birşey diyemez havasıyla konuşuyordu. sonradan sinan çetinin oğlu olduğunu öğrendim ki onu da kendi babasının çalışanların çoğunu minimum maaşla çalıştırdığını gururla anlatarak ve bunun şark kurnazlığı değil ticari zeka olarak gördüğünü söylüyordu.

    o zamanlar kendisiyle tanışma sebebim bir arkadaşımla olan muhabbetleriydi. daha sonra arkadaşımla aralarındaki şeyi bitirmişler. sebep ise rüzgar çetinin arabayı manyak gibi kullanması, arkadaşımın korkuyorum, düzgün kullan demesi üzerine kavga etmeleri ve en sonunda kendisine hakaret etmesi olmuş.

    haşat ettiği arabalarla, ve babasının insanları az maaşla çalışmaya zorlamasıyla övünen biri için hiç üzülmüyorum açıkçası. keşke hayatını kaybeden polis emniyet kemerini taksaydı da çocuklarını babasız bırakmasaydı. zira bazılarının babaları çok güçlü, onlara birşey olmuyor.

  • hizmet olarak "maaşın bende dursun. gaspçısı var, uğursuzu var. sen istediğin zaman, istediğin köşe başından, istediğin kadar vereyim ben sana" olayını sunan banka. benden aldığı parayı da ben çekene kadar başkalarına kiralıyor. sonra da "sen çekene kadar parayı kasada güvende tuttum. bedelini keseyim dur" diyor.

    evet aynen mahalle berberi mahmut gibiymiş. o da hep değdiriyor zaten.

  • şimdi burada çok güzel çemkirmişsiniz ya kızlara "hiçbiri böyle değil" diye,

    he benim canlarım, şimdi söyleyin bakalım, erkek tarafı olarak sizde "düğün istemiyoruz" dediğinizde kalpten gitmeyecek ana-baba var mı?

    kız orada çıksa "ben sadece nikah istiyorum" dese o kayınvalide-kayınbaba onu oracıkta paralar, "modernlik de bir yere kadar(!), ben oğlumun düğününde göbek atamayacak mıyım yelloz!" diye anasından emdiği sütü burnundan getirirler o kızın.

    demedi demeyin, bence siz önce bir kendi anne babanızı yoklayın. sonra hem böyle bir kız bulur, hem de kızcağız istemediği halde "ama selma, annemi babamı kıramam ben tağam mı?" pısırıklığı noktasında kalırsanız, o kız da uçar gider elinizden.

    not: evladının tercihlerine saygılı olan anne-babaları tenzih ederim. lakin türkiye sınırlarında çok bol bulunan bir maden olduğunu düşünmüyorum.

  • valla sene olmuş 2021 hala dinlere falan inanan insanlar var. yetişkinleri sittiret de akıl bali olmamış bebelere yazık...

    edit: ucubet bir duruma 2.yorum olunca tam 87 mesaj almışım. 1i hariç gerisi dinime küfretme diyor. valla hiç öyle bir niyetim yok, cahille sohbeti keseli "decade" oluyor . spagetti canavarına da inanabilirsiniz sıkıntı yok.

    sıkıntı herhangi bir din için yürüyüş, panayır, tapınak vs yapıldığında devletten de izinli olarak bazı kaynaklar kullanılıyor. koruyan polis, ambulans, belediyeden otobüs vs. şimdi benim tüm dinleri reddetmem mümkün değil lakin içine doğduğum, eğitimini aldığım ve okumasını da bilip kitabını okuyup reddettiğim din islamiyet. zira aklım yetti, yorumladım ve saçma buldum. saçma bulmayana da tebrikler istediğini yapsın. bu noktaya kadar okuyup cuma-bayram namazı ve ramazanda oruç üçgenini tamamlayanlar kutu açık buyurun küfredin. biraz daha ileri seviye olanlarda da durum takvaniza bakar. ışte ben o yukarıdaki anlattıklarımin görev ifası için vergi ödüyorum. bunu helal etmediğim noktada o kul hakkını nassi telafi edeceksiniz? öyle bir şeye inanmasam da islamiyette kul hakkı kavramı din bağımsız mevcut, ne olacak?

    sekonder edit: akşam yazan insanlar sabah yazsaydı edit yapmazdım. inanan kitle içinden harika insanlar var. çok da güzel argümanları var bazılarına geri dönüş yapmak için çalışmam gerekiyor. ayrıca destek mesajlarını yazmamışım ki fav sayısı biraz gösterge oluyordur. hepinize tesekkkur ederim. ben sadece kendi fikrimi belirttim. hala bunu yapabildiğim bir coğrafyada yaşadığıma da mutluyum.

    ve evet bali değil baliğ

  • bu ciddi bir konu. yazar arkadaşın etrafındaki insanlar aynı zamanda sizin de etrafınızda olabilir.

    edit: ulan 2 fav alacağız diye yapmadığınız embesillik kalmıyor şu alemde. insandır bu. düşer, kalkar. yarın öbür gün sen düşersin, olmadık bir sebeple bir borcun altına girersin, tanıdığından yardım istersin, veririm ama kız kardeşinle veya karınla bir gece birlikte olurum, al paran hazır derler. o zaman erkeklik yapmaya kalkarsın. ama söz konusu kadın olunca rerere,rörörö. yabancı değil oğlum bu mesajı yazanlar. sizin de çevrenizde var düşmenizi bekleyip, düştüğünüz an arkanızda bitecek olanlar.

    bu mesele meriçlik meselesi değil. insanlık meselesi. ekonomik şartlar ortada. insanlar maddi olarak zor dönemler geçirebiliyor. ya destek olursun ya da olmazsın. bu kadar basit!

    debe editi: bu başlık altında yazılanlara baktığınız zaman ülkeye olan umudunuzu kaybedebilirsiniz. destek verip debe ye girmesini sağlayanlara baktığınızda ise hala bir şeylerin düzeleceğine dair umudunuz olsun!

    bu memlekette namussuzlugun bu kadar prim yapması, namusluların sesinin çıkmamasından kaynaklıdır. lakin biz henüz ölmedik ve hala çok kalabalığız. namussuzlugu normalleştirmenize izin vermeyeceğiz!!! ne kadın, ne erkek, ne çocuk hiçbir şekilde sizin insafınıza bırakmayacağız. ama birgün olurda karşılaşırsak böyle bir durumla çevremizde, annenizin bile tanıyamayacağı hale getireceğiz, bilginize..

    siz elalemin kızına 3 kuruş para için bunu söyleme cesareti gösterecek kadar cesursanız, biz de gerekeni yapmak için hazır bekliyoruz! hodri meydan..

  • "le cola'yı fransız malı zannedip arkadaşlarla bim'i bastık, feyizli bir abi bizle sohbet etti. şimdi namaza gidiyoruz. nereden nereye."

  • yıllar önce saçlarımın üçte birini kaybetmeme neden olan, ardından bir çok tedavi görmem sonucu ziyadesiyle tüm saçlarımı yeniden kazandığım hastalık.

    tedavi yöntemi olarak ne kullanılırsa kullanılsın, bu hastalıkla alakalı olarak temel olarak edindiğim tecrübe hastalığın psikolojik olarak büyütülmemesi gerektiğidir. saç derisinde 5 kuruş büyüklüğünde açılan bir delik zamanla kavanoz kapağı boyutuna dönüşebiliyor. bunu hızlandıran en önemli neden de kişinin "mnskym noldu lan bu nerden çıktı nasıl kurtulacam" telaşı, stresidir.

    hastalığın temel nedeni, stres veya başka etkenlerle kılcal damarlara yapılan baskı neticesinde o bölgedeki saç hücrelerinin beslenememesidir. saç hücresi yeterli desteği alamayınca ölmemek için saç telini bırakmak zorunda kalmaktadır. zamanla saçın yeniden çıkmasının nedeni de budur. yani, saç hücresi bir nevi ölüm uykusuna yatmaktadır. tedavide uzun zaman kaybedilmesi sonucu yeniden saç çıkmamasının nedeni uyku moduna geçen saç hücresinin kaybedilmesidir.

    kılcal damarların besleyemediği bölgede, dolaşım bozukluğuyla alakalı birikim oluşmakta, pis kan olarak tabir edilen kan toplanmaktadır. kaşıntı ve kızarıklığın bir nedeni de budur.

    sonuçta bir hastalıktır ve tedavisi vardır. bunun için;

    1. saçkıran tespit edildiğinde tedavi için zaman kaybedilmemelidir.
    2. doktor doktor gezip tedavi sürecini uzatmanın da alemi yoktur. özellikle bu hastalık üzerine ihtisaslaşmış bir prof. doktora gidişim bile bana deva olmamıştır. bir yığın nasihat psikolojik destek ve bir takım ilaçlar ise hiç bir işe yaramamıştır.
    3. hastalığın tedavisi ile ilgili temel mantık şudur: saçkıran oluşan bölge ve yakın çevresi bir havlu veya yarım diş sarımsak ile tarhiş edilemelidir. pis kan olarak tabir edilen birikimin oradan tahliye edilmesi için önemlidir.
    4. sarımsak tedavisi kesinlikle yabana atılmamalıdır. tarhiş edilen yere sürülen sarımsak biraz pis kokmanızı ve birazda acı duymanıza neden olabilir. ama tedavi sonrasında saçlarınızı eskisinden daha gür yeniden kazandığınızda sarımsak adını duyduğunuz yerde esas duruşa geçebilirsiniz.

    iyileştikten sonra zaman zaman tekrar edebilir. "naber lan nerde kaldın yoktun bi kaç sene" diyerek karşılanmalıdır. sonrasında zaten küsüp ortalardan kayboluyor bu hastalık. biraz saçma biraz komik gelebilir ama benim tecrübelerim bu şekildedir.

    ben doktor falan değilim kesinlikle, damdan düşen damdan düşenin halini bilir diyenim sadece.

  • bu yemekler paylaşılmış ama ben yakın zamanda fransada okumuş bir öğrenci olarak size işin aslını anlatayım.

    yemekhanede bu menü çıkmaz, bundan çok daha fazlası çıkar. öğrencilerin kartlarıyla turnikede yaptıkları ödemeyle 4-5 çeşit yemek alma şansı vardır. bu çeşitler puan sistemiyle belirlenir, her yemeğin bir sayısal puanı vardır ve genelde elinizdeki puan hakkı 4-5 çeşit yemek alabilmenizi sağlar. fazlasını alöak isterseniz puan başına belli bir cent ekstra ücret ödeyerek alırsınız.

    bu çeşitler arasında 3-4 çeşit sebze yemeği, salatalar, 3-4 çeşit et (tavuk, balık, dana, domuz gibi farklı opsiyonlarla), peynir çeşitleri, 3-4 çeşit tatlı, 3-5 çeşit peynir, ve börek çörek kiş gibi hamur işleri ve içecekler olur. yani toplamda en az 20-30 çeşit yemek arasından şeçersiniz tepsinize koyacağınız yemekleri. öğlen yemeğinde tepsimi alıp peynir, avokado, koca bir biftek, sebze yemeği ve tatlı yediğim günler çoktur.

    bu yemekhaneler fiyat olarak çok uygundur ve sadece üniversitelerin içinde olmaz, üniversite sayısı çok olan şehirlerde şehrin çeşitli mahallelerinde de bulunur. okula gitmediğiniz günlerde de evinize yakın yemekhaneye gidip krallar gibi beslenebilirsiniz.

    sosyal devlet zannediyorum böyle bir şeydir.