hesabın var mı? giriş yap

  • yaratıcı değiller. sürekli aynı kalıpları kullanarak birbirlerini gazlıyorlar.

    - çok mu güzeliz ne..
    - o senin güzelliğin canım..
    - ee çekene de bakmak lazım..
    - çok ösledim canım ya, bi ara buluşalım..
    .
    .
    .
    böyle gider bu..

  • sanirim herkes hoslandigi, begendigi kisilerle bulusmus ama ben bu deneyimi en yakin arkadasimla yasamistim.

    12 yasinda bi sims forumunda (bkz: simaniac com) tanismistik. bir iki seneye, artik ne konustuk, nasil yakinlastik cok hatirlamasam da, yakin arkadas olduk. internete girdigimde ilk yaptigim msn'i acip online mi diye bakmak olurdu. aramizda 4 yas vardi ama en az benim kadar cocuksuydu, muhabbetimiz cok cocuksu ve tatliydi. sanki kardesimle konusuyormus gibi hissediyordum. birlikte super kahraman oldugumuzu hayal ederdik, ayni online oyunlari oynardik, ayni animeleri izlerdik, tanistigimiz forumdaki insanlari cekistirirdik. okulda da cok yakin arkadasim vardi ama onu en az okul arkadaslarim kadar cok seviyordum, baskalariyla paylasamadigim seyleri onunla paylasiyordum.

    sonra ben liseye gectim, o universiteye gecti. ben lise 1 ve 2de cok arkadas edinemedim, diger arkadaslarim da baska liselere gitmisti. kendimi yalniz hissediyordum. o ise universitedeki bolumunden memnun degildi, cift anadal yapmaya calisiyordu, dolayisiyla cok fazla calismasi gerekiyordu. ben cok mutsuzdum, onun da mutsuz oldugunu tahmin ediyorum, cok belli etmezdi boyle seyleri. okuldan doner donmez internete giriyordum, msn'de saatlerce konusmak icin can atiyordum. okuldakilerin ergen muhabbetlerinden sonra birlikte yaptigimiz cocuksu muhabbetler bana cok iyi geliyordu.

    derken lise 3'e gectim, hala okulda kendimi yalniz hissediyordum. 6 senedir arkadastik, artik en yakin arkadasim olmustu. hep ergenken soyledigimz bir sey vardir ya "beni en iyi anlayan oydu" diye, benim icin o insandi. fakat ben ankara'da yasadigim, o istanbul'da yasadigi icin hic bulusmamistik. o senenin temmuzunda bir dugun icin ilk kez istanbul'a gittim, hemen bulusma karari aldik. birlikte benim kaldigim otelin cevresinde dolandik, ozsut'te tatli yedik. bır suru fotograf cekildik. ikimiz de biraz utangactik fakat cok eglendik. yolda annemlerle karsilastik, annem ve babamla tanisti. annem "seninle yasit gibi duruyor, dedigin kadar cocuksu ve neseliymis" dedi onun icin. o gun uzulerek ayrildik.

    dort ay sonra bir gun, sebepsiz yere okuldan kacip eve geldim. msn'e girer girmez ortak bir tanidigimiz bana bir link atti. linki actim. linkte arkadasimin okula giderken trafik kazasi gecirdigi, kamyonun altinda ezildigi ve hayatini kaybettigi yaziyordu.

    o gun hem hafizama kazinmis, hem de surekli agladigim icin biraz bulanik. annemin "keske o gun sizinle karsilasmasaymisim, o kizla tanismasaymisim" diyerek benimle birlikte agladigini, abimin beni alip ozsut'e goturdugunu, orda birlikteyken yedigimiz tatlidan yedigimi hatirliyorum.

    uzerinden 5 sene gecti, onun vefat ettigi yastan 1 yas buyugum. hala arada onu animsatan bir sey oldugunda aglayabiliyorum. fakat bunun disinda onu dusundugumde hep gulumserken buluyorum kendimi. oldugune uzulmektense onu tanimis oldugum icin, bana kattigi seyler icin mutlu oluyorum.

    en cok da o olmeden once bir kez olsun gorusmus oldugumuz icin mutluyum. o gun utanip haber vermesem, o da uc saat otobuse binip yanima gelmese bir zamanlar en yakin arkadasim olan insani hic gormemis olacaktim. ve hayatimin o donemiyle ilgili bir seyler hep eksik kalacakti.

  • çok babacan adamdır... çok uzun yıllar önce bir gün, sabahtan başladık arkadaşlarla içmeye. akşam da taksim'e çıktık. adını hatırlayamadığım bir barda gece acayip uyku bastı beni ve "tuvalete gidip kestireyim" dedim kendime. evet sözlük yazarları, gerçekten sabahtan içmeye başlamıştık çünkü. neyse efendim... küçücük bir tuvalet. üstü açık ama... cabrio yani. ben kendimce en temiz köşesinde tuvaletin sadece beş dakika için gözlerimi kapatmaya niyetlenerek amele oturuşu dediğimiz pozisyonu aldım ve kapattım gözlerimi. ne kadar zaman sonra bilmiyorum, başımdan aşağı dökülen bir kova suyla uyandım. kafayı bir kaldırdım... selçuk yöntem. tuvalet cabrio olduğu için bir sandalye üzerine çıkmış ve bir kova suyu dökmüş üzerime; zira dışarda inanılmaz bir tuvalet kuyruğu oluşmuş ve ben tüm kapı çalmalarına, tüm seslenmelerine rağmen uyanmamışım. neyse, o kafayla hızla yerimden kalkıp kapıyı açtım. karşımda selçuk yöntem... kendi babamın da adı selçuk ve bunu belirterek sarıldım kendisine. rezalet resmen!!! sağolsun o da sarıldı. sonra barda oturduk, kahve ısmarladı falan... ben sürekli selçuk baba dedim kendisine. ne anlattıysam dinledi... ne anlattığıma dair de en ufak bir fikrim yok. yani şimdi yıllar sonra düşünüyorum da, bugün tuvalette sızıp kalan genç bir adama kahve ısmarlayıp dertlerini de dinlersem, sayesindedir. güzel adamlarla karşılaşmak gerek hayatta... güzel adamdır vesselam!

  • (bkz: beyefendiye karı gönderelim)

    olm çok güldüm lan hahahaah. seni bu üstün cesaretin için tebrik eder, yürüdüğün kutlu yolda başarılar dilerim amaaa tipinin iyi olduğunu düşünüyorsan istediğin her yerde kız ayarlayabilirken neden bıçağı kemiğe dayandırıp sözlükten aramak zorunda kaldığını bi düşün derim.

    edit: imla.

  • üst edit: ve evet beklenen son, başlık sahibi pılını pırtını toplayıp kaçmış, nevus isimli yazar arkadaşımız ssleri almış, buradan başlığı inceleyebilirsiniz
    buyrun

    anayasal bir hak konusunda inanılmaz mağduriyet kasmışsın, adam ölse niye ameliyat için gün veriyor ölmeseymiş mi diyeceksin.

    bu durumda haber vermesi gereken sistem olmalı, doktor defterine bakıp (nisana kadar doluysa 3 defter lazım) tek tek arayamaz, ama maalesef takibini yapacak ekipman ve donanım eksik, keşke böyle yürüse işler.

    ayrıca şu "para için geçmiş" ibarendeki saldırgan tavrın saçmalamanı daha bir güzel desteklemiş, sen ne için çalışıyorsun arkadaşım, varsa babanın hayrına çalışma isteğin, buyur sen çalış. devlet hastanelerindeki ağır çalışma koşulları ve karşılıksız alınan riskler doktorları bıktırdı. insan olarak türkiye cumhuriyeti vatandaşına istifa hakkı vermiş, o da kullanmış. sen küstün diye düzelmez bu sistem, isyanı biraz da o yöne etmelisin.

    edit: başlık sahibi ile dahi düzeyli tartışabildiğimiz konuda bir yazardan öyle mesajlar aldım ki, yok efendim dövmek gerekliymiş vs, yeminle eğitimle dahi çözülemeyecek noktada insanlığını kaybetmiş kimselerin böyle rahatça aramızda dolanabilmesi reva mıdır. yazık, gerçekten çok yazık. inşallah herkes gider diyeceğim de, fakire fukaraya olan oluyor. insanı insan olduğu için sevmediğiniz sürece bir bok olmaz sizden.

    bir edit daha: biri demiş ki hastalarını bitirmek zorunda, bak güzel kardeşim, ameliyat için aylar sonrasına sıra verilmesini problem etmeyip sistem yükünü insana yıkamazsın. sorun da burada zaten. o hastaları bitirsin diyelim, e yeni gelen hastaları almazsa yine mağdur olacak olan hastalar. aldı diyelim, yine kısır döngü, istifa edemeyecek hiçbir şekilde. atıyorum doktor gitti, sistemin hızlı bir şekilde yerine görevlendirme, atama vb şekillerle sistemin devamlılığını sağlayacak kimseleri ataması gerekir. ama diyoruz kaç aydır, görevlendirecek, atayacak doktor da istifa etti. çarkı yukarıdan bastırarak döndüremezsin, çürümeye mahkum bu sistem.

  • bundan yıllar yıllar sonra, depeyi -ki artık birçokları "depeyi dede" demeye başlamıştı ona- doktorun yasakladığı rakısını çay bardağında hafif hafif yudumlarken, omzunda daha bugün boyamayı bitirdiği kayığının huzurlu yorgunluğu sızlarken,bi parça daha peynir atıp ağzına, sahilden yüzüne vuran rüzgara yan dönüp yanındaki kadının kırışıklıklarına baktı önce. devleşmiş göbeğini kaşıdı hafif hafif,uzamış beyaz sakallarında dolaştı elleri. hareketlerini izledi kadının, elleri hala narin diye düşündü...hala güzel gülümsüyor dedi kendi kendine. bak hep dudaklarının kenarıyla gözlerinin yanları kırışmış dedi,bu gülmekten oldu işte...bir ömür gülümsettin ya onu olum, derdin de oldu tasan da, kırdığın da oldu kırıldığın da, hem ağladın zırıl zırıl hem gözyaşlarını sildin onun...ama şimdi,hayatın sonlarına yaklaşırken, son nefesini vermeden topladığında hala artı çıkıyor ya...işte şimdi mutlusun dedi...şimdi mutlusun...konuşmaya başladı,sigaradan çatallaşmış sesiyle...

    - bence patatessin sen. patates baskısı yapıyosun böyle.
    - ?
    - bi sarılınca şekil şekil izin çıkıyo ruhuma. sonra domatessin üstelik.
    - ?
    - neyin içine senden bi parça koysam güpgüzel oluyo birden, tadı sen veriyosun hep. bi de patlıcansın bence.
    - ?
    - kızdırıp ateşlere de atsam, karnından göğsünü yarıp içine dolmamı bekliyosun. ve taze fasulyesin sonra.
    - ?
    - minicik minicik yavruların çıktı içinden, her biri bi başka güzel. peki bi de marulsun desem?
    - ?
    - dışından bi başlayıp uzuuun uzuun içine doğru indikçe daha tatlılaşıyosun, en içinde, en derininde, en göbeğinde, en kimsenin bilmediği yerinde saklısın en güzel halinle.hem kerevizsin...
    - ?
    - anlamaz herkes öyle neden bayıldığımı sana. kimi burun kıvırır belki, kimi hiç sevmez seni. kimine göre dünyadaki en rezil şeysindir sen hatta...ama en çok nesin biliyo musun?
    - ?
    - pırasa'sın...çünkü ben en çok pırasayı severim..

  • türkçesi: ruhsatsız meyhane (ya da: ruhsatsız içki satışı yapan yer)

    abd bağlamında, prohibition döneminde ortaya çıkmış olan çok sayıda gizli meyhaneyi akla getirir. [prohibition era (ya da yasak dönemi): 1920 yılında yürürlüğe giren bir anayasal düzenleme ile başlayan ve 1933 yıllına dek devam eden alkollü içkilerin yasak olduğu dönem.]

    speakeasylerin amerikan kültürü üzerindeki etkileri de ayrıca önemli. 1920'lerden önce, amerikan meyhaneleri (saloon), tıpkı türkiye'deki kahvehaneler gibi, erkeklere özgü mekanlardır. 1920'lerde ortaya çıkan speakeasyler ise, gençlerin birlikte gelip eğlendikleri yerlere dönüşür. speakeasylerin popülaritesi giderek artar. neticede, eğlence kültüründe önemli bir değişim yaşanır. alkol tüketimi, bu değişimin merkezindedir. kadın-erkek ilişkilerindeki (yine 1920'lerde ortaya çıkan) liberalleşmede de speakeasyler büyük bir rol oynar. (flapper kızlar da yine bu dönemin ürünüdür.) 1933 yılında alkol yeniden legal olduğunda ise, meyhanelerin erkeklere özgü olduğu düşüncesi artık büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.

    bu tarihi hadise, yasakçılığın geri tepmesinin enteresan örneklerinden biridir.

    bu konuda ayrıca (bkz: prohibition /@derinsular)

    speakeasyler hakkında daha detaylı bilgi için bkz.: http://en.wikipedia.org/wiki/speakeasy

    tema:
    (bkz: ingilizce /@derinsular)

  • müdürün kürsüden konuştuğu bir sırada, öğrencilerden en çok gözüne batanı seçip, parmağıyla göstererek, müdür yardımcısına mikrofondan "halil ibrahim bey, şu öğrenciyi dövebilir miyiz?" diye ricada bulunması.

  • cevabı "içeride değildir ki lan" olan sorudur.

    tam tersine bütün odaların düğmeleri içeride iken tuvaletlerinki dışarıdadır. ha siz oturma odasına sıçıyorsanız onu bilmem.

  • çin’in en uzun nehri.

    genişliği istanbul boğazı’ndan daha geniş olup, bir nevi gemi otoyolu gibidir. hem nehir boyunca hem de karşılıklı kıyılar arasında küçük büyük gemi trafiği akmaktadır.

    2011 yılında bu nehir üzerinde bulunan taizhou ve nanjing limanlarına uğramıştık. o zaman gördüğüm nehir boyunca neredeyse hiç boşluk yoktu, tüm kıyılar fabrika, tersane ve limanlar ile doluydu.

    çin’in dünya ekonomisini nasıl etkilediğinin bir resmiydi ve bu sadece benim görebildiğim kıyılarda olanlardı. bunun daha iç kesimleri başka kıyı kesimleri de var. bu manzarayı görünce çin’i ekonomik olarak alt etmek imkansız diye düşünüyor insan.

    ayrıca 2020’nin yıldızı wuhan şehri de bu nehrin kıyısında kuruludur.

  • gelinlik alırken kazıklanmamak için asgari düzeyde kumaş bilgisine ihtiyaç var.

    şimdik sevgili yavrularım, yarın bir gün evlenirseniz, zıpır abla biz evleniyoruz e gelinlik alcaz, nasıl alalım napalım derseniz aklınızda bulunsun diye na buraya yazıyorum:

    gelinliklerin fiyatı, kullanılan kumaş, tül, dantel ve işçiliğe göre değişir. bir gece giyicem alt tarafı deyip evdeki güneşliği söküp gelinlik diktirsek olmaz. bir gecede atar o kumaş çünkü. gelinliklerde benim tavsiyem jakarlı ipek satenler kullanılması, tül dantel ve boncuklara bulanılmamasıdır. gelinlik kumaşlarını şöyle anlatacak olursam:

    düz saten: bildiğin dandik saten kumaş. metresi 4-5 liraya filan geliyor. kenarları çabuk atar. ip çekilir. geceliktir, efenime söyliyim işte sandalye giydirmesidir o tarz şeylerde kullanılması, gelinliğe bulaştırılmaması lazım gelir.

    krep saten: abiye ve gelinliklerde en çok kullanılan saten türü budur. iyi dikiş verir, dökümlü durur.

    likra saten: bu ince likralı ve kalın likralı diye ikiye ayrılır. ince likralı satenden çamaşır yapılır. saten donlar var ya na onlar. kalın likra satenler mat yahut parlak saten olabilir. şişmanca insanlar mat kalın likra saten tercih edebilirler.

    kalın mat saten: bu likrasız. gelinlik kumaşında çok kullanılır. sert böyle.

    şifon: bunlar gelinlikte çok kullanılır. ikiye ayrılıyo. multi şifon ve single şifon. single şifon dandiği. ben pek bi farklarını göremedim gerçi.

    tül: efenim bu tül dediğimiz şey de çeşit çeşit. likralısı var, greek var, kristal tül var, lurex tül var. lurex tül kendinden simli. onun dışında düz tüllere glitter baskı teknikleri ile taşlar pullar işlemeler vs yapılıyor. para tutan zımbırtı bu. bir de ucuz tarlatan tülü var. gelinliğin içine giyilen tarlatanı kaplamaya.

    organze: gelinlikte organze de çok tercih ediliyo. ama kumaş üreticileri bunun da çeşit çeşidini çıkarmış. kristal organze var mesela. buna aynı zamanda muz yahut kumlu organze de deniyor. saten organze var. normal satenden ayrıymış bu. mat organze var. ipek organze var metresi dünyalar para lan.

    tafta: taftadan gelinlik yaptıranın kafasına tahta düşsün.

    heh bir de fransız dantel denilen şey var. bunun gerçekten fransız dantel mi yoksa çakma mı olduğunu anlamak zor. annem anlıyo ama o da senelerin terzisi ben mi anlıycam allasen.

    bir de bir kumaş ipek mi değil mi nasıl anlıyoruz, ufak bi örneğini alıp yakıyoruz. polyester karışımlıysa kapkara bi duman çıkar. ipek beyaz duman çıkarır, alevli yanmaz. gelinliğinizi de ipek yaptırcak kadar zengin diilsinizdir sözlükçüler ama ben yine de söyliyim dedim.

    bir de gelinlik modeli seçme hususu var. kısa boylu gelinlerin çok kabarık etek seçmemeleri lazım. aynı şey şişman gelinler için de geçerli. patlıcan kollular straplez de straplez diye tutturmasın. o omuzlar gene açıkta bırakılır güzellerim. çosüper kollu gelinlik modelleri var.

    gelinliği hazır alıyorsanız zaten giyer denersiniz problem yok. ama diktiriyorsanız kumaş örneklerini ve istediğiniz modeli alıp bi bilene danışmanızı tavsiye ederim.

    bir zipirinsanla evleniyorum entarisinin daha sonuna geldik. eh artık erler film. son.