hesabın var mı? giriş yap

  • şarkıyı " recep tayyip erdoğan hepsi boş hepsi yalan bir gün hayat bitecek dersin görmüşüm rüya” şeklinde yorumlamış, el işareti yapmış... 10 ay hapis..

    r.t.erdoğan’ın bir grup akademisyen için söylediği “alçak, zalim, kapkaranlık, cahil, tiksinti verici, vatan haini, lümpen, terör örgütünün maşası, ahlaksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş” sözlerine açılan hakaret davasına , mahkeme “ifade ve düşünce özgürlüğü” kapsamında olduğuna hükmetti.

    davalı erdoğan olunca ifade özgürlüğü

  • açıklama yaparken sesindeki o öfkeli metalik tınıyı hissettiniz, değil mi? sesin, gerçeği ağızdan bağımsız söyleme gibi bir huyu vardır. bu kadının ağzı "ben diyorum ki ortada sıcak bir konu var, aileler yanıyor, büyük bir ateş var" derken; sesi "ay şekerim ne abarttınız benim ayrıcalıklı oğlumun büyüme sancılarının ayrıcalıksız iki figüranı yutuvermesine" diyor. sesi sadece büyüttüğü katil hakkında "pırıl pırıl pırıll bi çocuk" derken sevgi ve empatiyle tınlıyor. gerisinde duyulan tek şey ise, son 30 yılın yarattığı histriyonik küçük burjuvanın, "sıradan halk, başrolünde bizim olduğumuz görkemli dizide sadece figüran değil miydi, bu tantana da nedir???" şaşkınlığı ve öfkesi. cebi para, şekli şemali estetik görmüş, kendine bir de zengin ama halkla empatik ünlü yazar imajı satın almış, artık sahne onun tabi.

    eylem tok, sosyal zıplayışını eylem gibi biriyle evlenerek taçlandıran kocası, oğlu vb. insanlar için kazada ölenler, aslına bakarsanız yan villada oturmayan herkes, onların çok şahane ve gerçekçi zannettiği kitsch bir dizideki ayak takımı. hizmetçi, aşçı, koruma, şoför. sahnesi gelince pırıl pırıl çocuğun, hayat macerasının 1-2 dakikasında ezip öldüreceği figüran. jenerikte adları yazmaz, cast ajansı o hafta kimi yollarsa o oynayabilir.

    ezilip öldürülenden çok, öldürenin duygu durumunun, iniş çıkışlarının, şimdi ne yapacağının ekranda görünmesi, hislerinin daha iyi anlaşılması için yüzüne zoom yapılması gerek. kahramanımız(!) şimdi ne yapacak? adalete teslim mi olacak yoksa kaçarak vicdanıyla baş başa mı kalacak? vicdan muhasebesi esnasında neler yaşayacak? peki sarhoşken ezip öldürdüğü figüranla ilgili bir sahne daha olacak mı, hayır. tamam, rolü de sahnesi de bitti. ne abarttınız kardeşim, sizin başrolün karakterine ve duygularına odaklanmanız lazım, onun çektiği acıyla empati yapmanız, onun aslında özünde nasıl iyi biri olduğunu, ona nasıl da yazık olduğunu düşünmeniz gerek. öleni düşünmek, hesabını sormak, sıradan izleyici olan sizin haddinize mi? nerede görülmüş bir dizide figüran öldü diye gerçek hayatta adalet istendiği?

    eylem tok, ölen kişiyi daha öncesinde villasında kaçak çalıştırdığı ve zam istediklerinde polise ihbar edip deport ettirdiği zavallılardan farklı görmüyor. yaşamanın, sevmenin, sevilmenin, öğrenmenin, hissetmenin, üzülmenin, sevinmenin, anneliğin, sanatçılığın sadece kendi küçük burjuva topluluğuna hak olduğu üçüncü sınıf bir dizi evreninde yaşayıp, oğlunu oradan oraya kaçırdığı sahnelerin reytinglerini takip ediyor şu an. siz de hala "ama o bir anne" filan diyin.

  • insanlar 1935 yılında, galatasaray'da çiçek pasajı'nın üstündeki 'görçek stüdyosu'nda, kimsenin müdahalesi olmadan, kendi kendilerini karşılarındaki aynaya bakarak çekmişler.

    stüdyonun sahibi emrullah ali yıldız. bu abi, aslında tam anlamıyla bir mucit. ama ülkemizde, (halen günümüzde olduğu gibi) yeterince ilgi görmemiş bir mucit. aşağıya yazacaklarımı okuyun. mevzu dandik bir 'selfie'den daha derin.

    1909 yılında bursa'da doğan emrullah ali, 1926’da açılan 'yeşilköy uçak makinist mektebi'ni (vecihi hürkuş'un öğrencisi olarak) bitirdikten sonra 1928 - 1931 yılları arasında askeri hava okulu hazırlama bölüğü’nde tayyare makinisti olarak, eskişehir’de hava kuvvetleri emrinde görev yaptı. bir süre sonra aralarında sabiha gökçen’in de bulunduğu altı kişilik bir grup ile rusya’ya, kırım'da bulunan koktebel planör yüksek okulu'na gönderildi.

    1932'de, tamamen kendi imkanlarıyla bir planör tasarladı.

    1935'te, insanların kendi kendinin fotoğrafını çekmesine ve fotoğrafın tab olmasına olanak sağlayan bir fotoğraf makinesi tasarladı ve bu makineyle bir stüdyo açtı.

    1938'de, tasarladığı planörle 18 saat 35 dakika havada kalarak türkiye rekoru kırdı. yine aynı yıl, iki kişilik planör ile yanında muallim namzedi (öğretmen adayı) sezai göksu ile birlikte 14 saat 20 dakika havada kalarak, 13 saat 59 dakika olan dünya rekorunu 21 dakika daha fazla uçarak kırdı. rekor denemesini inönü'de c tepesinden kalkarak kırmıştır. iki kişilik bir planörle 172 km uçarak kırdığı mesafe rekoru da mevcuttur.

    aynı zamanda iyi bir paraşüt uzmanı olan ali yıldız, otomatik paraşüt açma sistemi olan ''kap-3''ün de mucididir. paraşüt, üzerindeki irtifa birimine göre otomatik olarak açılmaktadır. bu icadından dolayı thk tarafından kendisine bir 'ihtira beratı' (başarı belgesi) verilmiştir fakat dönemdeki maddi imkansızlıklar ve seri üretime geçmede yaşadığı güçlükler nedeniyle bin dolar gibi komik bir rakama abd patent enstitüsü'ne satmıştır.

    bunların dışında da birçok icadı bulunan yıldız, bahattin adıgüzel'in yazdığı ''gökteki venüs'' adlı kitapta yazana göre şunları söylemiş: "evet bir çok icatlarımın yanında model uçak motoru imalatım da vardı. bunlara çok emek verdim. ama kıymet bilen olmadı. helikopter patentini de 1956'da aldım. ancak ona da ilgi duyan olmadı. dikey kalkış yapan harrier'a benzer bir patent çalışmam daha olmuştu. ilgisizlik nedeniyle bunu da değerlendiremedim. sonraki yıllarda harrier uçağını görünce içim sızladı."

    toplamda 10.000 saat uçak, 2.700 saat planör uçuşu, 15 paraşüt atlayışı bulunan emrullah ali yıldız 1996 yılına kadar devam ettiği sade yaşamına istanbul’da veda etmiştir.

  • primer (2004)
    bütçe: $7.000
    gişe: $424.000
    filmin bütçesi o kadar düşük ki, shane carruth filmi hem yazmış, hem yönetmiş hem de başrolde oynamıştır. anlaşılması zor bir film olmasının yanı sıra oldukça da düşük bütçesine rağmen, 2004 sundance film festivali'nde jüri özel ödülünü kazanmıştır. filmi anlamak için bir rehber, filmle ilgili bir karikatür.
    not: shane carruth'ın sonraki filmi upstream color'ı da şiddetle tavsiye ederim.

    el mariachi (1992)
    bütçe: $7.000
    gişe: $2.000.000
    robert rodriguez'in ilk uzun metrajlı filmi. filmi çekmek için gereken 7 bin doları nasıl bulduğuna dair bile çeşitli söylentiler vardır. filmin başarılı olmasının ardından desperado ve once upon a time in mexico filmlerini çekerek, meksika üçlemesini tamamlamıştır. robert rodrigez daha sonra, düşük bütçe ile nasıl film çekilir konulu 10 minute lesson for making a film adında kısa bir film bile yapmıştır. part1 part2

    pi (1998)
    bütçe: $60.000
    gişe: $3.220.000
    sağdan soldan borç alınarak çekilen filmlerden biri daha. kimilerine göre bir baş yapıt. darren aronofsky bu film ile 1998 sundance film festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştır, ilk uzun metrajlı filmidir ve aynı zamanda senaryosunu da kendisi yazmıştır.

    paranormal activity (2007)
    bütçe: $15.000
    gişe: $193.350.000
    düşük bütçesine rağmen gişede en çok kazandıran filmler arasında ilk akla gelenlerdendir. yönetmen oren peli kendi evinde, kendi arkadaşlarıyla çekmiştir bu filmi. senaryosunu da kendisi yazmıştır. devam filmlerini pek beğenmesem de, izlerken korktuğum filmler arasında yukarılarda yer alır.

    the blair witch project (1999)
    bütçe: $60.000
    gişe: $248.600.000
    found footage sinema türünün ilk örneği olmamasına rağmen öncüsü olmuştur. kendisinden sonra çekilen bir çok filme ilham vermiştir. gişede bu kadar başarılı olmasının sebeplerinden birisi de müthiş bir pazarlama stratejisi ile gösterime girmiş olmasıdır. filmin çeşitli festivallerdeki gösterimleri sırasında yapımcılar, filmdeki olayların gerçek olduğuna dair el ilanları dağıtmışlardır. bknz. dağıtılan ilanlarda, kayıp öğrenciler hakkında herhangi bir bilgiye sahip olan izleyicilerin bunu bildirmesi istenmiştir. filmde anlatılan olayların gerçek olup olmadığı uzun süre tartışma konusu olmuştur.

    coherence(2013)
    bütçe: $50.000
    gişe: $102.000
    james ward byrkit'in ilk uzun metrajlı filmi. film oldukça cüzi bir bütçeyle, set ekibi kullanılmadan ve doğaçlama olarak çekilmiş. gişede yüksek bir hasılat yapmasa da kuantum fiziği, paralel evren, schrödinger'in kedisi gibi konulara değinmesi ve bunları iyi bir şekilde anlatması ile bilim kurgu türünü sevenlerin dikkatini çekmeyi başarmıştır.

    tarnation (2003)
    bütçe: $218
    gişe: $592.000
    akıl hastası bir anne ile çocuğunun ilişkisini anlatan belgeseldir. filmin yönetmeni jonathan caouette 31 yaşında iken bu filmi yapmaya karar verdiğinde elinde, 11 yaşından bu yana biriktirdiği, kendi hayatından kesitlerin olduğu, 160 saatlik amatör görüntü ve ses kaydı mevcutmuş. super 8 kamera görüntüleri, vhs kaset ve fotoğraflardan oluşan bu kaynakları apple'ın video düzenleme programı imovie ile film haline getirmiş.

  • selo'nun sazına, sırrı'nın sırıtışına inanıp yaşadığı ülkeyi küçük gören zavallılar; aralarında hala "hdp barış istiyor, akp tahrik ediyor, tsk gerillaya saldırıyor, devrim geliyor" diye sayıklayan mallar var. kendilerinden tiksiniyorum...

    edit: yoğun tepkilerden sonra kendilerine bir mektup yazmak zorunda kaldım.

    (bkz: hdp'ye oy verenlere açık mektup)

  • az evvel tuğba özay'ın şu şekilde açıklama yaptığı yarışma: "bence adada dedikoduların merkezinde yattara yer alıyor."
    lan adamın en uzun cümlesi" lüfen bekle yemek ne zaman.."

  • başlık: kenan doğulu karslı mı beyler

    1. hani doğulu diyorlar ya.

    3. yılmaz güney antalyalı mı piç

    4. uzay hepari mars li mi amk bebesi

    15. özgür çek praglımı amın oğlu

    16. cristian baroni baron mu

    19. tarkan altarin oglu mu amina soktugum?

    ccc tan ccc

  • sevgiliyi ihtiyaç olarak görmeyen, gerçekten kendisini tamamlamış ve kendisiyle mutlu olabilen, illede hayatımda biri olsun değer verilmek istiyorum deyip yeri geldiğinde sanki herkes onu yaşatmak için varmış bencilliğine girmeyen insandır.