hesabın var mı? giriş yap

  • ilk kez uçağa biniyorum, yapayalnızım, tırsmış bir haldeyim... gece, hava yağmurlu. yerime oturdum, babamdan mesaj geldi:

    balkondayım.

    olsun saçmaydı belki ama, babacığım balkonda benim uçakla tepelerinden geçmemi bekledi. romantik adam...

  • son zamanlarda sıklıkla yaptığım eylemdir. iki paragraf yazıyorum, sonra "bana ne lan?" deyip göndermeden siliyorum. hatta bu entryi de silecektim, zor tuttum kendimi. harbiden, bana ne lan?

  • trafik polisi hız yaptığı için bir kadına ceza yazmakta:

    - memur beey, lütfeen.. yazmasanız olmaz mıydı? hadi hadi...
    - güzel hanımlara ceza yazmadığımızı mı düşünüyorsunuz?
    - ehihihi...
    - haklısınız, yazmıyoruz. *cezayı yazar*

  • altta kalan kol karıncalanırsa çekin olum aptal olmayın.

    edit: “altta kalan kol karıncalansa da çekmem felç olsa da çekmem” gibi bir şeye cevaben yazmıştım.

  • 2006-2008 yılları arasında kara kuvvetleri komutanı 2008-2010 yılları arasında genelkurmay başkanıdır. bu iki dönemde de harp okulu kendisine bağlıdır atatürkçü subay adayları bu yıllarda kıyıma uğrarken hiç bir şey yapmamıştır, 2009 yılında harp okulları tarihinin atılma rekorunu kırıp 465 subay adayı harp okulundan atılırken ne oluyor lan burada ne yapıyorsun lan siz dememiştir. ardılları ve öncüleri o kadar kötü ki kendisi iyi gözüküyor gözünüzde kendisini fazla büyütmeyin.

  • underrated bulduğum performans. hem felsefi temeli hem performansı muhteşemdir.

    öncelikle, saatlerce tepkisiz kalmak ve tüm risklere açık olmak, fiziksel acı çektiği halde nötr kalabilmek olağanüstü bir duygu kontrolü gerektirir. üstelik işkence ve hatta ölüme zemin hazırlayan bir düzenekte güç gösterilerine yaptırım uygulamadan tepkisiz kalmak, cesaretle salaklık arasındaki o ince çizgidir resmen. 'sanat için soyunmak', sanat için bedenini ortaya atmak, bir performans sanatçısının sınırları zorlaması ve bundan zevk alması...

    insan, nötr olduğu bir yabancıya nasıl yaklaşır? bu yaklaşım zaman içerisinde nasıl değilir? yabancının tepkisizliği, insanın davranışlarını ne derece etkiler? insan hangi limitten sonra güç kullanır? güce verilen tepki/tepkisizlik güç kullanımına ne derece etki eder? bir insan ne zaman ve neden hayvani içgüdülerine yenik düşer?

    bir insan neden sırf 'yapabiliyor' diye karşısındakine zarar verir?

    fakat işin en muazzam tarafı, sahip olduğu güce güvenerek karşısındaki yabancıya işkence eden bir insan, yabancıda en ufak bir güç belirtisi olduğunda (ki bu performanstaki güç belirtisinin yalnızca kadının yürümesi olduğunu düşünürsek ben şahsen çok eğlendim) neden korkularını bürünüp kaçar ve yüzleşemez? yüzleşemediği karşısındaki midir, karşısındakinin gücünden mi korkar? yoksa kendisi midir, kendi hayvani içgüdüleriyle yüzleşmekten mi korkar...

    senaryo çok tanıdık gelmiyor mu size de?...

  • babaların babasıdır.
    en yüce duyguların babasıdır.
    babanın sandalyede ikiye katlanmış şekilde duran pantolununu alırken ve taşırken gösterilen özen ve ciddiyet de önemli bir husustur konu ile ilgili olarak.
    kemal sunal'da bir iki filminde böylesi bir baba tiplemesi canlandırmıştır.
    (bkz: çizgili pijama)
    edit: kemal sunal eklemesi.

  • yok keyifliymiş de tatlıymış da yok bilmem neymiş de .. bu şarkı dans pistlerinin missing'den beri gördüğü en üzücü parça olabilir.

    3 arkadaşımız var, ikisi erkek biri kız. çocukluk arkadaşı hatta ("i got this picture of us kids in my head"). sonra efendim kızımız çocuklardan biriyle (erkek #1 diyelim) çıkıyor. arkadaşlık devam ediyor falan filan. sonra her şey yolunda giderken diğer çocuğumuz (erkek #2) kızımıza vuruluverir. birden bire, her şey birden bire olur. artık güneş batarken kızın yüzüne çok güzel bir şekilde mi vurmuştur, kız bir esprisine gülerken çok güzel mi görünmüştür, denizden çıkarken saçını çok mu güzel savurmuştur (insert random memory here), bir şeyler olmuştur işte. artık erkek #2'nin hissettiği şey dostluktan ötedir.

    erkek #2 şansını dener, kız ile arasında bir şey de geçer, belki sadece konuşurlar, belki öpüşürler. çünkü aşkı bulmuşken şansını denememek günahtır ("cause it doesn't happen every day"), kız kendi arkadaşı da olduğu için şansını daha az korkarak dener ("kinda counted on you being a friend"). kız artık erkek #2 ile tek başına takılmamaya özen gösterir arkadaşlıkları için geri alınamaz bir şey yaşanmasın diye ("and we'll never be alone again" / "you made an offer for it, then you ran off"). kız onu fazla da dışlamadan bu işe bir son vermeye çalışır ("and all i hear is the last thing that you said" ).

    erkek #2 ne yapacağını fazla bilemeden öyle kalıverir. bir yandan erkek #1'in kızı pek de hak etmediğini düşünmektedir ("one thing i never see the same when you're 'round" / "i don’t believe in him"); sonuçta erkek #1 ve #2 de çocukluk arkadaşıdır ve birbirlerini iyi tanımaktadır. kız onun sırdaşı olmuştur artık bir nevi, ama o kızınki olmak, dertlerini dinlemek istememektedir çünkü onların birlikte olmasını artık pek de rahat kaldıramaz - ki düz 'iyi arkadaşlık' da onu tatmin edecek bir şey değildir belki de bundan sonra ("'i listened to your problems, now listen to mine' / i didn't want to anymore").

    sonuçta aşıktır en nihayetinde. ancak şansını yine zorlarsa ve kız yine istemezse bu sefer bu üçlü arkadaşlık da bozulur ve kızı belki de hiç göremez bir daha. ne yapacağını bilemez, sessiz kalır, mevcut durumu devam ettirir, ikisiyle de arkadaşlığını bozmaz ("now i thought about what i wanna say / but i never really know where to go / so i chained myself to a friend / cause i know it unlocks like a door").

    ancak takdir edersiniz ki erkek #2 mutsuzdur, çok mutsuzdur. yapacak bir şey de yoktur. ki şarkının en acıklı yeri de burasıdır belki de, gece dışarıda soğukta yıldızlar altında yürürken "öff bu ne böyle ya" duygusuna kapılır, üzüntüden, çaresizlikten hikayeyi anlatmayı bile bırakır :( - ("a thousand lonely stars / hiding in the cold / take it, i don't want to sing it anymore").

    erkek #2 kırılır, ama hiçbir şey kimsenin kontrolünde değildir sonuçta. kıza der ki ne yapayım, kızma bana, ben sana kızmadım ("don't get upset, i'm not with you"), hayat, kafalar karışık, debeleniyoruz falan filan...

  • o hayvanlar doğduktan 15 sene sonra anca yumurta bırakabiliyorlar. bilim insanları bunların yumurtalarını tespit edip koruma altına almak için uğraşıyorlar.

    niye?

    kaskafalı bir itperestin besleyip çoğalttığı itlerden biri yesin diye tabi.